• Sonuç bulunamadı

2.1. MEVLEVÎLĠK VE MEVLEVÎLĠKTE MUSĠKÎ

2.1.2. Mevlevilîkte Musikî

2.1.2.8. Klasik Musikîde Nota Kavramı ve MeĢk Yöntemi

Osmanlı imparatorluğu döneminde saray çevresi, Enderûn, Mevlevîhâneler ve diğer tarikatlara bağlı tekkeler, konaklar, mûsîki üstâdlarının kendi evleri ve II. MeĢrûtiyet‟in ilânından sonra faaliyet gösteren mûsîki mektepleri378

nispeten düzenli ve devamlı musikî eğitimi veren kurumlar olarak karĢımıza çıkar. Ancak klasik musikî öğretimi ve aktarımı “meĢk” denilen bir yöntemle yapıldığından, hoca-talebe birlikteliğini zorunlu kılmaktaydı. MeĢk sırasında talebe hocanın karĢısına oturarak gösterdiklerini taklit edip tekrar ederdi. Nota kullanılmaz, öğrencinin aktarılan musikî nazariyatını, icrâ tekniklerini ve repertuarı ezberleyerek hafızasında tutması beklenirdi.

MeĢk yönteminin hafızaya dayalı bu niteliği, pek çok eserin bestesinin kayıt altına alınmamasına, bazılarının da unutulup günümüze ulaĢamamasına neden olmuĢtur. Bu yöntemle günümüze ulaĢmıĢ bulunan Mevlevî âyîn-i Ģerîflerinin bir kısmının güfteleri elimizde iken besteleri unutulmuĢ; meĢk yöntemiyle aktarılırken silsilenin kopmasıyla besteleri günümüze ulaĢamamıĢtır.379

III. Selim‟e ait suzidilâra makamındaki Mevlevî âyîniyle ilgili İstanbul

Konservatuvarı Neşriyatı‟nın 1935 yılında yayınlanan onuncu cildindeki Ģu ifadeler,

bu durumla ilgilidir: “150 sene kadar önce yapılan (âyîn)in bayrı tevi ve çığırı

(kadim tarz ve üslûbu) nasıl olduğu bizi düşündürmekte idi. O asırda yaşayan üstadlardan Abdülbaki Dede‟nin yazdığı “Tahkik ve Tetkik” ismindeki musiki kitabı gözden geçirilmekte iken “Tahririye” namiyle ve hurufatla yazılır bir Türk notası olduğu hatırlanarak ve o nota ile yazılmış peşrev ve âyinin bulunması bizi sevindirmişti. O zamandan beri ağızdan ağıza geçip yakın günlere kadar, ne gibi değişiklikler bulunacağı düşünülürken, sayın bir üstad tarafından bundan önce

377

Gölpınarlı (2006), a.g.e,s. 420.

378 Erguner (1997). a.g.t, s. 34.

72

“Garp” notasına çevrilerek kurulumuza göndereceklerini vaat buyurduklarını işittiğimizde kendilerine derin saygılarımızı sunarak bu formaya çift satır yazılıp üst satır bayri tevi üzere şekli ve alt satırı elli altmış seneden beri okuna gelmekte olan çığırda yazılması Kurulumuzca karara alınmış ve bu cildin birinci formasından itibaren yayıma başlanmıştır.”380

Burada, heyetçe tespit edilen nota ile heyete mektup yoluyla gönderilen suzidilâra âyînine ait nota, her ölçü için üst üste konularak iki farklı Ģekliyle neĢredilmiĢtir. Tasnif heyetinin, bu denli önemli bir eseri notaya geçirirken, böyle bir farklılığı tespit etmesi kıymetlidir. Ancak III. Selim gibi önemli bir bestekârın eserinde dahi bu nevi farklılıkların görülmesi meĢk yönteminin niteliği bakımından dikkat çekicidir. AnlaĢıldığı kadarıyla III. Selim‟in isteği üzerine, Yenikapı Mevlevî Ģeyhi Nâsır Abdülbâki Dede kendi geliĢtirdiği notalama yöntemiyle Suzidilâra âyînini notaya çekmiĢ; ancak Abdülbaki Dede‟nin geliĢtirdiği notalama yöntemi kendisinden sonra unutulmuĢ ve sadece kendi eseriyle sınırlı kalmıĢtır. Böylece klasik usûlde meĢk yöntemiyle aktarılan suzidilâra âyîn-i Ģerîfi de değiĢikliklere uğrayarak bugüne ulaĢmıĢtır.

GeçmiĢte, X. yüzyılın ikinci yarısında Yâkup el-Kindî tarafından icat edilen “Ebced”e dayalı notalama yöntemi Kutbüddin ġirâzî, Safiyüddin Urmevî, Abdülkadir Merâğî gibi XIII. asır müzikologları tarafından geliĢtirilmiĢtir.381

Yine farklı dönemlerde nota geliĢtirme çalıĢmaları mevcutsa da genele yayılamamıĢtır. Niteliği tespit edilen ve kayıtları bulunan birkaç teĢebbüs arasında Ģunlar bulunmaktadır:

Nâyî Osman Dede Notası: Galata Mevlevîhanesi Ģeyhi Osman Dede (1652?-

1730), neyi çok iyi çalması hasebiyle “Kutb-ı Nâyî” ünvanıyla anılmıĢtır. Kendisi bir çeĢit ebced notası geliĢtirmiĢtir. Bu yöntemi, Sultan II. Mustafa (1695-1703) devrinde meydana getirdiği sanılmaktadır.382

Kantemiroğlu Notası: Boğdan voyvodası olan Demetrius Cantemir (1673-

1727), yirmi iki yıl istanbulda kalmıĢtır. Bu süre zarfında Mevlevilik de dâhil olmak

380

Zekâizade Ahmet, Dr. Suphi ve Mesut Cemil (1935). İstanbul Konservatuvarı Neşriyatı - Türk Musikisi

Klasiklerinden - Mevlevî Âyînleri V. Cilt 10. s. IV.

381 Ak (2009). a.g.e, s. 24. 382 Ak (2009). a.g.e, s. 25.

73

üzere birçok tarikatı ve dergâhı inceleyerek kayda geçirmiĢtir.383

Bu sırada Osmanlı tarihi ve müziği alanında da eserler vermiĢtir.384

Dimitri Kantemir, “Kitâb-ı Mûsikî

alâ Vechi‟l-Hurûfat İşaret-i Perdehâ-yi Mûsikî” adlı eserinde geliĢtirdiği nota

yazısını 1693‟te II. Ahmed‟e arz etmiĢtir. Ġki bölümden oluĢan eserinin ilk kısımında makam, usûl, perdeler; ikinci kısımında ise üç yüzden fazla peĢrev ve kırk adet saz semâʻîsi yer alır. XVIII. yüzyılda Kevser Dede, “Kevserî Mecmuası” adlı eserinde, Kantemiroğlu nota yazım yöntemini kullanarak yüz altmıĢ eseri notaya geçirmiĢtir.385

Nâsır Abdülbâki Dede Notası: Yenikapı Mevlevî Ģeyhi Nâsır Abdülbâki

Dede (1765-1821), III. Selim‟in isteği üzerine Osman Dede‟nin nota yazısını geliĢtirerek yeni bir sistem oluĢturmuĢ ve bunu, “Tahririyye: Tahrir fi‟l-Mûsikî” adını verdiği eserle sultana sunmuĢtur.386

Kitapta, III. Selim tarafından Suzidilara makamında bestelenen Mevlevî Âyîni, PeĢrev, Saz Semâʻîsi ile Seyyid Ahmed Ağa‟nın bestelediği PeĢrev olmak üzere dört eser yer almıĢ; ilk defa sus iĢareti kullanılmıĢtır.387

Hamparsum Notası: Nâsır Abdülbâki Dede ile aynı dönemde yaĢayan

müzikolog Hamparsum Limonciyan (1768-1839), III. Selim‟in isteği üzerine kendi ismini taĢıyan bir nota yazı yöntemi geliĢtrmiĢtir. Bestekâr ve icrâcılar tarafından diğer nota yazım yöntemlerine nispetle daha fazla benimsenen bu yöntemde, güftelerin üzerine ezgilerin iniĢ çıkıĢlarını gösteren yedi iĢaret konulmuĢtur.388

383

“Mevleviler, isimlerini kurucuları olan Mevlânâ‟dan almaktadırlar. Nizamlarına göre, iki üç saat aralıksız öyle bir hızla dönerler ki yüzleri güçlükle farkedilir. Bunlar, hem sesli hem sazlı musikiden çok hoşlanırlar. Çaldıkları saz, Hint kamışından yapılmış bir flüt olup, ney denilmektedir. Ney hiçbir müzik aletinin veremediği çok tatlı bir ses çıkarmaktadır. Bunlar tekkelerinde çok sade ve fakir bir yaşam sürmektedirler ve kendilerini ziyarete gelenler arasında fark gözetmezler ve ister büyük ister küçük olsun herkese aynı saygıyı gösterirler. Misafirlere ilk önce kahve ikram ederler. Eğer uzun bir yoldan gelmişlerse, o zaman, ayaklarını ve ayakkabılarını yıkarlar. Misafirler ayrılırken de aynı saygıyla ve özenle kapıya kadar uğurlanırlar ve aşağı yukarı her sözcük yahut her cümlenin sonunda “eyvallah” deyimini yinelerler ve tavırlarında ve konuşmalarında sonsuz bir alçakgönüllülük ve hatırsayarlık vardır.” Bkz. Dimitrie Kantemir (1979).Osmanlı İmparatorluğunun Yükseliş ve Çöküş Tarihi I.(Çev. Özdemir Çobanoğlu). Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.

s. 144.

384

Mehmet Ali Ekrem (1987). Dimitriye Kantemir Gözü Ġle Mevlevilik.(Ed.Selçuk Ünlü, Muharrem ġen, Yüksel Uslu. Hasan Ġnal. Mehmet Tekin). I. Milletlerarası Mevlâna Kongresi Bildiriler. Konya: Selçuk Üniversitesi Yayınları. ss. 191-197.

385

Ak (2009). a.g.e, s. 25.

386

Fatma Adile BaĢer (2006). Tahrîr u Tahrîriyye Işığında Mevlevî Âyini Formu. Uluslararası DüĢünce ve Sanatta Mevlevîli Sempozyum Bildirileri. Çanakkale, ss.456-461.

387 Ak (2009), a.g.e, s. 25. 388 Ak (2009), a.g.e, s. 25.

74

2.2. MUHTELĠF BAKIMLARDAN MEVLEVÎ ÂYÎNLERĠ VE ĠZMĠR 1907