• Sonuç bulunamadı

2.2. MUHTELĠF BAKIMLARDAN MEVLEVÎ ÂYÎNLERĠ VE ĠZMĠR

2.2.1. Mevlevî Âyînleri

2.2.1.5. Âyîn-i ġerîflerde Usûl-Vezin ĠliĢkisi

Edebî yönden Rûdekî ve Firdevsî, sûfi açıdan Ebû Said Ebi‟l-Hayr, Hakîm Senâî ve Attâr, felsefe bakımından Ġbn Sinâ‟dan ve de meĢhur Arap Ģairi Mütenebbî‟den etkilenmiĢ olan Mevlâna Celaleddin-i Rumî‟nin yazmıĢ olduğu kitaplar, dil ve edebiyat bakımndan bugün bile Farsça yazılmıĢ en önemli eserlerden

412

Bayru ve SağbaĢ (2008), a.g.e, s. 228.

413

Bayru ve SağbaĢ (2008), a.g.e, s. 232.

414

Rauf Yekta, Zekâizâde Ahmet ve Suphi Ezgi (1934), a.g.e, s. 434.

415 Rauf Yekta, Zekâizâde Ahmet ve Suphi Ezgi (1934), a.g.e, s. 328. 416 Bayru ve SağbaĢ (2008), a.g.e, s. 232.

84

kabul edilmektedir. Mevlâna‟yı özgün kılan üç temel özellik vardır. Birincisi, Ģiirlerindeki beyitler arasında anlamsal açıdan yakın bağ ve iliĢki olmasıdır. Ġkincisi, vezin yapısının Ģiire uygun olarak ilerlemesi ve bozulmamasıdır. Üçüncüsü ise

Mesnevî ve Divân-ı Kebîr‟de kullandığı basit ve sade halk dilidir.

XIII. yüzyılın ikinci yarısı ile XV. yüzyıl arasında Anadolu‟da geliĢmeye baĢlayan Türkçe yazılı edebiyatın ilk temsilcileri Sultan Veled, GülĢehrî, Yunus Emre ve ÂĢık PaĢa olmuĢtur. Mevlâna‟nın eserleri bu dönemki Ģairlere farklı açılardan ilham kaynağı olmuĢ; aynı zamanda Mevlanâ‟nın etkisiyle Farsça da Mevlevîliğin ana dili hâline gelmiĢtir. Bununla birlikte gülbankler ve post duası gibi bir takım unsurlar Türkçe okunmuĢ ve zamanla Farsça-Türkçe bir âyîn dili oluĢmuĢtur. Böylece güftelerde esas olarak Mevlâna, Sultan Veled ve Ulu Ârif Çelebi‟ye ait metinler kullanılırken, ġahidî, Divâne Mehmed Çelebi, Samtî, ġeyh Gâlib gibi önemli Mevlevî Ģairlerin Türkçe Ģiirleri de âyînlerde okunan güfteler içine dâhil olmuĢtur. Hatta Mevlevî olmayan Yunus Emre‟nin Türkçe bir beyti dahi bu güfteler içinde yer almıĢtır.

Nitekim Mevlâna, Sultan Veled, Ulu Ârif Çelebi ve diğer ilk çelebiler zamanında semâʻ merasimi için özel olarak seçilmiĢ âyîn-i Ģerîfler mevcut değildi. Kavvâl ve gûyende ismini taĢıyan hânendelere, Ģeyyadlar yani çalgı çalanlar eĢlik ederlerdi. Muhtemelen bu meclislere katılanlar da âĢıkâne bir Ģekilde irticalen sûfiyâne Ģiirler okumaktaydılar. Öyle görünüyor ki zamanla Mevlâna‟nın Mesnevî ve

Divân-ı Kebîri‟nin Gazeliyyât ve Rubâʻiyyât kısımlarından alınan güfteler arasına

Sultan Veled, Ulu Ârif Çelebi, Ahmed Eflâki, Divâne Mehmed Çelebi, ġâhidî, ġeyhî ve ġeyh Gâlip gibi Mevlevî Ģairlerin gazel ve rûbâʻîlerinden seçilen kısımlar da dâhil edilerek bir âyîn literatürü ve düzeni oluĢmuĢtur. Semâʻ zikrinin mukâbele Ģeklini almasıyla, “Devr-i Veledî” için peĢrevle baĢlayan dört selâm ile devam eden bir usûl benimsenmiĢtir.417

Âyin güftelerinde bulunan Mevlâna‟ya ait Farsça güftelerin yanında âyîn bestekârları tarafından oluĢturulan ve zamanla Mevlâna‟ya nispet edilen güfteler de yer alır.

417 Gölpınarlı (2006), a.g.e, ss. 418-419.

85

Ey âĢıkân ey âĢıkân Mollâ-yi Rûmî mî-resed Ey sâdıkân ey sâdıkân Mollâ-yi Rûmî mî-resed

Bu güftede yer alan “Molla, Molla Celâleddîn, Mollâ-yı Rûmî” gibi Mevlâna‟nın kullanmadığı mahlaslar, onun Mevlâna tarafından yazılmayıp ona nispet edildiğini gösterir.

Zamanla önemli Mevlevî dede ve Ģairlerine ait Türkçe güftelerin de kullanılmaya baĢladığı görülür. Mevlevîlik tarihi açısından bir hayli önemli olan

Menâkıbü‟l-Ârifîn‟in müellifi Ahmed Eflâkî‟ye ait bir gazelinin ilk ve son beyti bu

açıdan dikkat çekicidir.

Ey ki hezâr âferîn bu nice sultân olur Kulı olan kiĢiler hüsrev ü hakân olur Her ki bugün Veled‟e inanuben yüz süre Yoksul ise bay olur bay ise sultân olur

Bu mısralar bütün âyînlerin üçüncü selâmının yürük semâʻî kısımının ilk baĢında yer alır ve icra edilecek âyînin makamına göre icrâ edilir.

Farklı gazel ve rubâʻîlerden alınan beyitlerin bir araya getirilmesiyle oluĢturulan âyîn güftelerinde Farsça ve Türkçenin birlikte kullanıldığı kısımlar da mevcuttur. Bununla birlikte nîyâz âyîni hariç, baĢtan sona Türkçe güfteli bir âyîn yoktur. Âyîn-i Ģerîflerde bazen Farsça, Arapça ve Türkçe olmak üzere üç dilin birlikte kullanıldığı da görülür.

Âyînlerin ikinci selâmı, iki kısımdan oluĢur. Ġlk kısımda, Mevlâna‟ya ait bir gazelin iki beyiti okunur:

Sûltân-ı menî sûltân-ı menî Ender dil ü cân îmân-ı menî

Der men be-demî men zinde Ģevem Yek cân çe Ģeved sad cân-ı menî

Ġkinci kısımda da, yine Mevlâna‟ya ait bir gazelin diğer iki beyti okunur: Ey âĢıkân ey âĢıkân men hak ra gevher konem

86

Âyin-i Ģerîf güftelerindeki beyitlerin son kısımları, âyîn-i Ģerîfin veznine göre “terennüm” adı verilen Farsça ve Türkçe kelimelerle zenginleĢtirilmiĢtir. Bu terennümlerde genellikle Ģu kelimeler kullanılır:

Terennüm baĢ tarafta ise “yâr, hey, dost, âh” gibi kelimeler gelir. Bunun akabinde “râʻna-yı men (güzelim), zibâ-yı men (güzelim), cân-ı men (cânım), mîr-i men (emirim), sultân-ı men (sultânım), hünkâr-i men (hünkârım), cânân-ı men (sevgilim), mahbûb-i men (sevgilim), mâtlûb-i men (arzum-istelinenim), mergûb-i men (makbulüm), makbûl-i men (makbulüm), murâd-i men (muradım) pîr-i men (pîrim)” gibi ifadeler yer alır.

Terennüm son tarafta ise “zâlım, gülüm, sultânım, subhânım, hak dost, belî yâr, belî dost, hey yâr, ihsân meded, gufrân meded, subhân meded” gibi ifadelerin yanı sıra Yunus Emre‟ye ait olan “Yâr yüreğim yâr / Gör ki neler var” beyti, bazen de bunun “Yâr yüreğim del ciğerim/ Gör ki neler var / Yâre haber var” Ģeklindeki eklemeler yapılmıĢ hâli bulunur.418

BestelenmiĢ ilk âyîn-i Ģerîflerden itibaren bazı güftelerin, selâmların belli yerlerinde tekrarlanması gelenek haline almıĢtır. Ġkinci ve dördüncü selâmda “Sultân-ı menî, Sultân-ı menî” mısrası; üçüncü selâmın ikinci kısmında Eflakî‟ye ait “Ey ki hezâr âferîn bu nice sultân olur…” beyti daima yer alır. Birinci selâmlarda sadece “AteĢ ne-zened der dil-i mâ illâ hû” ile baĢlayan rûbaʻî kullanılmıĢtır. Üçüncü selâmın birinci kısmında “Ey Ģehd-i nûĢîn lebet pâk ez heme âlûdegî” ile baĢlayan beyit yer alır.

Bir âyîn-i Ģerîf bestekârı, sayılan bütün bu hususlara dikkat etmeli, dilediği gibi güfte ve usûl tercihinde bulunmamalıydı. Besteleyeceği güfteyi seçmeden önce, âyînde yer vermeyi düĢündüğü güftelerin vezinlerinin ritmik kalıplarını çıkartmalı; bunların daha önce bestelenmiĢ âyîn-i Ģerîflerin nağme yapısıyla örtüĢmesini sağlamalıydı. Bu incelikler ve hassasiyet, Mevlevîlere ait bestelerin kültür tarihimizin en seçkin sanat eserileri olmasını sağlamıĢtır.419

418

Didem BaĢar (1999). XIX. Yüzyıla Kadar Bestelenmiş Mevlevî âyinlerinin Müzikal Analizi. YayınlanmıĢ yüksek lisans tezi. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Ġstanbul, ss. 22-23-24.

87