• Sonuç bulunamadı

2.2. MUHTELĠF BAKIMLARDAN MEVLEVÎ ÂYÎNLERĠ VE ĠZMĠR

2.2.1. Mevlevî Âyînleri

2.2.1.3. Âyîn-i ġerîflerin Güfte Yapısı

Arûz vezniyle Arapça, Farsça ve Türkçe yazılmıĢ olan Mevlevî âyînlerinin güfteleri,403

Mevlâna‟ya ait Mesnevî ve Dîvân-ı Kebîr‟in gazel ve rubaʻîlerinden seçilmiĢ metinlerdir.404

Güftelerin bazı kısımlarında Sultan Veled, Ulu Ârif Çelebi,

402

Bayru ve SağbaĢ (2008).a.g.e, s. 234.

403

M. Ekrem Karadeniz (2013). Türk Mûsikîsinin Nazariye ve Esasları. Ġstanbul: Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları. s. 170.

404

“Mevlevî âyinlerinde kullanılan güftelere bakıldığında Mevlâna‟nın Divan-ı Kebir ve/veya Mesnevî‟sinden seçme kısımlar olduğu görülmektedir. Ancak bu eserler dışında Sultan Veled, Ahmed Eflâki, Yunus Emre gibi başka kişilere ait güftelerin de kullanıldığı bilinmektedir. Güfteler Farsça, Arapça ve Türkçe olmak üzere üç dille ve aruz vezniyle ölçülerek yazılmıştır. Güftenin bittiği ancak melodik açıdan söyleneceklerin bitmediği zamanlarda melodik yapı ve usulü tamamlamak adına lafzî terennümlerin âyinleri süslediği görülmektedir. Mevlevî âyinlerinde yalnız lafzî terennümler de yer almaktadır. Günümüz form bilgisi kaynaklarında terennümler sadece lafzî ve ikâî olmak üzere ikiye ayrılır. Ancak âyinlerin hemen hepsinde karşılaşılan saz terennümlerin de form kitaplarında yer alması gerektiği kanaatindeyiz.

Mevlevî âyinlerinden önce ve sonra çalınan peşrev ve ardından çalınan yürük semâʻî adı verilen çalgısal türler Mevlevî âyinlerinin önemli parçalarından bir diğeridir. Bu saz eserleri âyinin bestecisine ait olabileceği gibi başka bir besteci tarafından yazılan bir eser de olabilir. Bu noktada Mevlevî âyinlerinin önemli bir özelliği daha dikkat çekmek gerekir. Farklı dönem ve farklı bestekârların eserleri Mevlevî âyinlerinde bir bütün olarak icra edilebilmektedir. Örneğin ne zaman ve kim tarafından bestelendiği bilinmeyen beste-i kadim dügâh âyininden önce on dokuzuncu yüzyılda yaşayan Salih Dede‟nin uşşak peşrevinin çalınması gibi.” Bkz. ġirin

Karadeniz (2013).Mevlevi Ayinlerinin Kompozisyon Açısından İncelenmesi. YayınlanmamıĢ doktora tezi. Ġstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Ġstanbul, s.4.

81

Ahmed Eflâkî,405

Divâne Mehmed Çelebi, ġâhidî, ġeyhî ve ġeyh Gâlib gibi önde gelen Mevlevîlerin manzûm sözlerine de rastlanır.

Üçüncü selâmın ilk kıtʻasından sonra gelen Ahmed Eflâkî‟nin Sultan Veled‟e atfen yazmıĢ olduğu sözler, beste-i kadîmlerden itibaren tüm ayîn-i Ģerîflerde yer almıĢlardır.406

“Ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur Kulı olan kiĢiler hüsrev ü hakân olur Her ki bugün Veled‟e inanuben yüz süre Yoksul ise bay olur bay ise sultan olur”407

Beste-i kadîmlerin beĢinci ve altıncı kıtalarında, Mevlâna‟ya atfen Arapça ve kim tarafından çevrildiği belli olmayan Türkçe beyitler yer alır. Bu beyitler pekçok âyîn-i Ģerîfte kullanılmıĢtır.

“Ah! Güzelin aĢkına hâlâtına Yandı yürek aĢk hararâtına

And içeyim gayri güzel sevmeyim Tanrı‟ya vü Tanrı‟nın âyâtına Ah! Mine‟l-aĢk ve hâlâtihi Ahraka kalbî bi-harârâtihi Ma nazare‟l-aynü ilâ gayriküm Uksimü billâhi ve âyâtihi”408

Dügâh beste-i kadim âyîn-i Ģerîfin birinci selâmında Ģu beyit yer alır:

405

Ahmed Eflâkî‟nin yazdığı “Menâkibu‟l-Arifîn” adlı menâkıbnâme, Mevlevî tarihinin en önemli kaynaklarından biridir: “Konusunu önemli dinî şahsiyetlerin oluşturduğu bu tür kitaplara Türk kültüründe de

genellikle menâkıbnâme adı verilmiştir… Büyük Selçuklu hâkimiyet sahasında yaygın olarak faaliyet gösteren sufîlerin, ilerleyen dönemde Anadolu Selçuklu topraklarında da oldukça etkili oldukları bilinmektedir. Bilhassa doğuda meydana gelen Moğol baskısı dolayısiyle İran ve Azerbaycan bölgesinden Anadolu‟ya gelip yerleşen Mevlânâ Celâleddin Rumî, Evhâdüddin Kirmânî, Sadrettin Konevî, Fahreddin Irakî, Hacı Bektaş Velî, Baba İlyas Horosanî gibi büyük mutasavvıfların ve Rıfaîlik, Mevlevîlik, Kalenderîlik, Vefaîlik gibi tarikatların mevcudiyeti ve faaliyetleri bu dönemde pek çok menâkıbnâmelerin yazılmasına zemin hazırlamıştır. Bu menâkıbnâmelerin en meşhur ikisi dönemin tanınmış ismi Mevlânâ Celaleddin Rumî ve ailesi hakkında yazılmış olanlarıdır. Sözü edilen iki menâkıbnâmeden ilki Feridun b. Ahmed Sipehsalar tarafından yazılan ve Mevlânâ, babası Bahaeddin Veled, hocaları ve müritlerinden bahseden Risâle-i Sipehsâlâr be Menâkıb-i Hazreti Hüdâvendigâr isimli eserdir. İkincisi ise, ilkinden esinlenen ve XIV. yüzyılda Ahmed Eflakî Dede tarafından yazılan Menâkibu‟l-Arifîn‟dir.” Bkz. HaĢim ġahin (2018). Dervişler ve Sufi Çevreler. 3.Basım. Ġstanbul: Kitap

Yayınevi. ss. 19, 21-22.

406

Bayru ve SağbaĢ (2008). a.g.e, s. 234.

407 Rauf Yekta, Zekâizâde Ahmet ve Suphi Ezgi (1934). Mevlevî Âyînleri. s. 278. 408 Rauf Yekta, Zekâizâde Ahmet ve Suphi Ezgi (1934). Mevlevî Âyînleri. s. 277.

82

“ÂĢık oldum bilemedim yâr özgelerle yâr imiĢ Allah Allah aĢkına bunca cefâlar var imiĢ”

Yine Yûnus Emre‟nin “Yar Yüreğim yar, gör ki neler var” mısrâı ile bunun uyarlanmıĢ hali olan “yâr yüreğim, del ciğerim, gör ki neler var” mısraı da pekçok âyîn-i Ģerîfte kullanılmıĢtır.409

Âyîn güftelerinde kullanılan vezinler, selâmlardaki usûllerle tam uyum içinde olmuĢtur. Zaten âyîn besteciliğinin önemli bir unsuru bu uyumu yakalayabilmektir. Âyîn güftelerindeki beyit ve mısralarının son kısımları, güftenin veznine uygun olarak “terennüm” adı verilen Farsça ve Türkçe kelimelerle tamamlanmıĢtır. Mesela baĢlarda kullanılan “hey dost, ah” veya “yâr” “râʻnâ-yı men, zîbâ-yı men, cân-ı men, cânân-ı men, mahbûb-i men, matlûb-i men, mergûb-i men, makbûl-i men, murâd-ı men, pîr-i men” ifadelerinin baĢına, “hey, dost, âh, yâr” “zâlım, gülüm, sultânım, subhânım”, “hak dost”, “belî yâr, belî dost”, “Hey yâr ihsân meded, gufrân meded, subhân meded” gibi lafzî terennümler getirilmiĢtir. Kıtʻa ve selâm aralarındaki saz terennümleri vesilesiyle de âyînhânların rahatlamaları sağlamıĢtır.410