• Sonuç bulunamadı

ULUSLARARASI ALANDA AZINLIKLARA İLİŞKİN DÜZENLEMELER

2.1. KLASİK DEVLETLER HUKUKUNDA AZINLIKLAR

Azınlıklara ilişkin ulusal ve uluslararası metinlerde düzenlemelere ancak dinsel azınlıklar ile ilgili olarak Reform döneminde rastlıyoruz. Dinsel azınlıkların korunması yönündeki ilk düzenleme Fransa Kralının 1250’de Marunî dinî liderlerine gönderdiği ve Fransız vatandaşı olan Marunîlerin devlet tarafından korunacaklarına dair taahhüdünü içeren mektubu oldu.79 1598 tarihli Nantes Fermanı ile Fransa, Protestan uyruklarına dinsel özgürlükler tanımış, toplu ibadet etmelerine ve yurttaşlık haklarından tam olarak yararlanmalarına olanak sağlamıştır. Tek taraflı bu taahhüt 1685’de geri alınmıştır.80 Bu dönemde azınlık gruplarının korunması egemen konumdaki kral ve imparatorların tek taraflı olarak bağışladıkları imtiyazlarla gerçekleşiyordu.81

Modern anlamda azınlık kavramının ortaya çıkışı, bir dönüm noktası olarak, Avrupa ulus-devletler sisteminin temeli olarak kabul edilen Otuzyıl Savaşlarının ardından imzalanan Vestefalya Anlaşması ile olmuştur.82 Bu anlaşma ile yeni kazanılmış topraklar üzerinde yaşamakta olan, artık azınlık durumuna düşen topluluklar ile ilgili düzenlemelere gidilmiştir. Benzer hükümlere 1648 tarihli

79 Thornberry. a.g.e., s 27 80 Kurubaş a.g.e., ss. 32-33. 81 Preece, a.g.e., s. 72.

Osnabrück Antlaşması, 1660 tarihli Oliva Antlaşması, 1678 Nijmegen Antlaşması, 1697 Ryswick Antlaşması, 1713 tarihli Utrecht Antlaşması, 1745 tarihli Dresden Antlaşması ve 1763 tarihli Paris Antlaşmalarında da rastlanmaktadır.83

Azınlıkların uluslararası alanda korunması konusunda atılan bir diğer önemli adım, azınlıkların bir büyük devletçe korunmasıdır.84 Bu konuda en çarpıcı örnek Osmanlı İmparatorluğudur. Osmanlı İmparatorluğu gerileme döneminde ikili anlaşmalarla azınlıkların korunmasına yönelik imtiyazlar edinildiğini görüyoruz. 1699'da imzalanan Karlofça Antlaşmasında, bir yandan Osmanlı yönetiminin Katoliklerin dinsel ayinlerine engel olunmayacağı, dinî özgürlüklerinin güvence altına alınacağı, Katolik ruhbanın korunacağı ve kiliselerin tamir edilmelerinin engellenmeyeceği ve Polonya Büyükelçisinin Osmanlı topraklarında Katolikleri temsil etme yetkisine sahip olduğu kabul edildi. 1718 Pasarofça ve 1739 Belgrad Antlaşmaları ile de benzer düzenlemeler yapılmıştır. 1774'te Rusya ile yapılan Küçük Kaynarca Antlaşması ile İmparatorluktaki Ortodoksların da dinsel hakları uluslararası koruma altına alındı.

Napolyon savaşlarından sonra, Avrupa'nın siyasi coğrafyasının yeniden düzenlendiği 1815 Viyana Kongresi'nde, azınlıklar, ilk kez dinsel topluluklar olarak değil, ulusal gruplar olarak tanımlanmış ve yalnızca dini özgürlükler değil, medeni ve siyasi özgürlükler de koruma kapsamına alınmıştır.85

19. yüzyılda bir yandan azınlıkların uluslararası korunmasında ikili antlaşmalarla oluşturulan koruma sisteminden çok taraflı antlaşmalarla oluşturulan

83 Thornberry, a.g.e., ss.27-29. Preece, a.g.e., ss.70-71. 84 Dönemlendirme ile ilgili Kurubaş, a.g.e., s. 32. 85 Preece, a.g.e., ss. 73-76.

koruma sistemine geçilirken, bir yandan da dinsel azınlıkların korunmasının yanı sıra ulusal azınlıkların korunması konusu da gündeme gelmiştir

2.2.

MİLLETLER

CEMİYETİ

(MC)

DÖNEMİNDE

AZINLIKLAR

I. Dünya Savaşı, özellikle Doğu Avrupa ve Balkanlarda imparatorlukların tavsiyesi sonrası “her ulusa bir devlet” çağrısıyla kurulan yeni devletler Avrupa’nın simasını değiştirdi. Churchill’in “savaşın Avrupa’nın haritasını milliyetler prensibine göre değiştirmesi isteği”ni dile getirmesi yaşananları çarpıcı bir biçimde ortaya koymaktadır.86 Sınırları yeniden çizilen Avrupa’da yeni coğrafi sınırlardan hoşnutsuz “kendi kaderini tayin etme yarışında yenik”87 gruplar ortaya çıktı. Polonya ve Çekoslovakya’da azınlıkların ülke nüfusunun %30’unu geçmesi hoşnutsuzluğun sınırlarını göstermiştir.88 Bu dönemde, azınlıklar dahil bireylere yurttaşlık ve siyasi eşitlik hakları ile asgari düzeyde kültürel korunma bağışlanarak, söz konusu bireylerin ayrılıkçı ulusal emellerini gerçekleştirme isteğinden vazgeçecekleri, varolan siyasi bünyelerin durumundan hoşnut, sadık yurttaşları haline geleceklerine inanılıyordu.89

Savaş sonrası kalıcı barışı temin için kurulan Milletler Cemiyeti’nin azınlıklarla ilgili düzenlemelere gitmesi kaçınılmazdı. Amerikan Başkanı Wilson’un bu konuda ciddi çabalarına rağmen Cemiyetin Misakında azınlıkların korunmasına ilişkin bir hüküm yer almadı. Bunun yerine devletlerarası anlaşmalar vasıtasıyla işleyen bir koruma sistemi getirildi. Tüm devletleri bağlayan genel bir azınlık rejimini

86 Ibid

87 Preece, a.g.e., s.84. 88 Ibid

uygulamanın imkânsız olduğu bunun yerine devletlerin koşullarına göre değişebilecek daha özele yönelik düzenlemeler yapılmak istenmiştir.90 Bu düzenlemeler dört farklı biçimde oluşturulmuştur:91

1919 ve 1920 yıllarında Savaştan galip çıkan devletlerle yeni kurulan devletler (Polonya, Çekoslovakya ve Sırp-Hırvat-Sloven Devleti) ve savaştan topraklarını genişleterek çıkan devletler (Romanya ve Yunanistan) arasında yapılan azınlık koruma anlaşmaları: Polonya ile yapılan Versailles (28.6.1919), Çekoslavakya ile yapılan Saint-Germain-en-Laye (10.9.1919), Sırp-Hırvat-Sloven Devleti ile yapılan Saint-Germain-en-Laye (10.9.1919), Romanya ile yapılan Paris (9.12.1919) ve Yunanistan ile yapılan Sevres (10.8.1920) Antlaşmaları

1919-1923 arası dönemde savaştan yenik çıkan ülkelerle (Avusturya, Bulgaristan, Macaristan, Osmanlı İmparatorluğu/Türkiye) yapılan anlaşmalara azınlıkların korunmasına ilişkin olarak eklenen özel bölümler: Avusturya ile 10.9.1919'da Saint-Germain-en-Laye (m. 62-69), Bulgaristan ile 27.11.1919'da Neuilly-sur-Seine (m. 49-57), Macaristan ile 4.6.1920'de Trianon (m. 54-60), Osmanlı İmparatorluğu ile de 10.8.1920'de Sevres Antlaşmaları (m. 140-151)

Kimi devletlerin kendi aralarında yaptıkları azınlıklara ilişkin düzenlemeler yapan anlaşmalar: 1920 tarihli Avusturya-Çekoslavakya, Polonya- Rusya-Ukrayna, Polonya-Danzig, Yunanistan-İtalya, 1921 tarihli İsveç-Finlandiya, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği-Türkiye, 1922 tarihli Almanya-Polonya, 1923 tarihli Yugoslavya-Romanya, 1924 tarihli BMOD-Litvanya, 1925 tarihli Polonya-

90 Thornberry, , a.g.e., s. 38.

Çekoslavakya, Yugoslavya-İtalya, Türkiye-Bulgaristan, 1931 tarihli Litvanya-Letonya ve 1934 tarihli Estonya-Letonya Antlaşmaları

Arnavutluk, Estonya, Letonya, Litvanya ve Irak tarafından azınlıkların korunmasına ilişkin olarak yayınlanan tek taraflı bildiriler.

Azınlık anlaşmaları incelendiğinde tümünde beş ortak maddenin yer aldığını görülmektedir:92

Yurttaşlığın edinilmesini düzenleyen koşullar;

Devletlerin, yerleşiklerinin yaşamlarının ve özgürlüklerinin ve soy, din ve inançlarının genel düzen ve kamu vicdanına aykırı olmayan gereklerini, gerek özel gerek kamusal alanda yerine getirmeleri, özgürlüklerinin kayıtsız şartsız korunması;

İlgili devletin bütün yurttaşları için yasalar önünde eşitlik, eşit yurttaşlık ve siyasi haklar ve gerek yasalar önünde gerekse fiili olarak eşit muamele hakkı;

Bütün ulusal azınlık dillerinin özel ilişkiler alanında, ticarette, dinde, basın veya yayın araçlarında veya herhangi bir şekilde genel toplantılarda kullanımına sınırlama getirilmemesi;

Ulusal azınlıkların kendi yararlarına vakıflar, dini, toplumsal ve eğitim kurumlarını kurabilmeleri, bu kurumları denetlemeleri ve yönetmeleri, kendi dini kurumlarında ibadetlerini özgürce yapmaları hakkı tanıma.

Ortak yönler değerlendirildiğinde liberal anlayış çerçevesinde geniş bir haklar katalogunda düzenlemeye gidildiği görülecektir. “Ayrımcılığın önlenmesi” ile ilgili düzenlemeler yapıldığı gibi “azınlıkların korunması”na yönelikte düzenlemelere de yer verilmiştir. Azınlıklara bu anlaşmalarla verilen haklar hem bireysel hem de kolektif hak niteliğindedir. Azınlık gruplarına, vakıflar ve eğitim kurumlar kurma imkânı vererek kendisini azınlık yapan özü yitirmesi önlemek istenmiştir.93 Bir diğer önemli nokta sadece dinsel hakların değil dilsel ve eğitim haklarının da korunmasıdır.94 Bu dönemin kimlik algısının değişmesi içinde değerlendirilebilir.

MC döneminde azınlıklar bakımından görülen en önemli yenilik barış antlaşmalarının ve azınlıklarla ilgili antlaşmaların MC’nin garantisi altına alınmasıdır. Azınlıklar konusunda ilk kez bir uluslararası örgütün denetim ve güvencesi söz konusu oldu.95 Birinci Dünya Savaşı öncesinde, azınlıklar bir büyük devlet veya birkaç büyük devlet tarafından kolektif olarak korunurken; Birinci Dünya Savaşı sonrasında MC’nin kurulmasıyla birlikte azınlıkların korunması görevini uluslararası örgütler devralmıştır. Azınlık sorunu uluslararası hukuk boyutu kazanmıştır.96 Bunun bir uzantısı olarak çıkacak anlaşmazlıkları çözümlemek üzere “Uluslararası Daimi Adalet Divanı” isimli bir yargı organı kurulmuştur. Azınlıklarla ilgili antlaşmaların ve barış antlaşmalarının yorumlanması ve uygulanması sırasında bu antlaşmalardan birisine taraflardan herhangi birisi veya MC Konseyinin bir üyesi arasında bir görüş

93 Arsava, a.g.e., ss. 10-12, Thornberry, a.g.e., s.43. 94 Kurubaş, a.g.e., s.41.

95 Thornberry, a.g.e.,ss. 44-45. 96 Arsava, a.g.e., s.13.

farklılığının ortaya çıkması durumunda, USAD’ın vereceği hükümlerin bağlayıcı olduğu kabul edilmiştir.97

MC sisteminin doğrudan ve ayrıntılı düzenlemeleri, uygulamada evrensellikten uzak; savaş sonrası uluslararası istikrarı muhafazayı amaçlıyordu. Genel olarak azınlıklar ile ilgili değil Orta ve Doğu Avrupa’daki azınlıklar ile ilgiliydi. MC sistemi ne realist açıdan toprak düzenlemelerini koruyabilmiş ne de idealist açıdan azınlık gruplarının sadık yurttaşlar olmalarını temin edebilmiştir.98 MC sisteminin baştan galip ve mağlup devletler arasında dengeyi muhafaza edememesi, sistemin işleyiş kurallarındaki belirsizlikler ve büyük güçlerin siyasi değerlendirmeleri uluslararası garantörlük konusunda gerekli tavrın sergilenmesini önlemesi bunda etkili olmuştur.