• Sonuç bulunamadı

Kitab ve Sünnet Arasında Ortak Konular a Lafızlar

MECÂMİU’L-HAKÂİK ÖZELİNDE HÂDİMÎ’NİN USULCÜLÜĞÜ

I. DELİLLER A KİTAB

2. Kitab ve Sünnet Arasında Ortak Konular a Lafızlar

Fıkıh usulü eserlerinde lafızlar bağlamında yorum metodolojisi geniş yer tutmaktadır. Özellikle hanefi usulcüler bu alana daha çok yoğunlaşmışlar, lafızları ayrıntılı tasniflere tabi tutarak bunların delaletlerini ve hükümlere etkisini ortaya koymaya çalışmışlardır. Çağdaş fıkıh usulü eserlerinde deliller bölümünün dışında müstakil bir bölümde ele alınan lafızlar bahsi, Kitab ve Sünnetin nassları ile ilgili olduğu için klasik eserlerde Kitab bölümü içerisinde işlenmiştir. Mecâmi’de de aynı usul takib edilerek “Kitab ve Sünnet Arasında Ortak Konular” başlığı altında ilk sırada lafızlar konusuna yer verilir.

Hâdimî “Kitab nazm ve mana için isimdir.” diyerek119 konuya girdikten sonra, lafzın dört farklı açıdan taksiminin olduğunu ve bu dört taksimin manaya vaz’ı itibariyle, manaya delaletinin açıklığı ve kapalılığı itibariyle, kullanıldığı mana itibariyle ve manaya delaletinin şekli itibariyle olduğunu söyler. Daha sonra, lafzın manaya vaz’ı itibariyle olan taksiminden başlamak üzere, yine kendi içlerindeki dörderli taksimleriyle, bunların her birini etraflıca ele alır.

a1. Manaya Vaz’ı İtibariyle Lafız

Mecâmi’de Kitab ve Sünnet Arasında Ortak Konular içerisinde en geniş kısmı lafızlar, lafızlar içerisinde de en geniş kısmı manaya vaz’ı itibariyle lafızlar teşkil eder.

Hâdimî manaya vaz’ı itibariyle lafzı hâss, âmm, müşterek ve cem’u’l-

münekker olmak üzere dört kısma ayırır.

i) Hâss

Lafız, bir veya sınırlı olmak üzere birden çok kişi için vaz’ edilmişse hâssdır.120 Emir, nehiy, mutlak ve mukayyed hâss lafızlardan olduğu gibi, Zeyd gibi özel isimler (şahs-ı cüz’î), kadın, erkek gibi nevi’ler, insan gibi cinsler de hâssın kapsamına girer. Hâss, yakîn ifade eder. Kendisi açık olduğu için daha fazla açıklamaya ihtiyaç duymaz. Bazı arızalarla (farklı bir manayı işaret eden karinelerle) zan ifade edebilir.121

119 Kur’an’ın sadece maanadan ibaret olduğu yönündeki görüşler karşısında bu vurgu önemlidir. 120 Mecâmi’, 4.

ii) Âmm

Lafız, tamamını içine alacak şekilde sınırsız fertler için konulmuşsa âmmdır.122 Âmm lafız hanefilerin tercihine göre123 kat’iyyet ifade eder. Bundan dolayı haber-i vahid ve kıyasla başlangıçta (ibtidaen) tahsis edilemez.124 Hanefilerden bazıları ve Şafii’ye göre âmm, zan ifade eder. Zan ifade etmesinden dolayı bunlara göre haber-i vahid ve kıyasla tahsisi mümkündür. Yine bir gruba göre âmmın hükmü, kat’iyyet mi zan mı ifade ettiği konusunda tevakkuftur. Bir gruba göre de en aşağı mütenavelinin sübutu -ki o da (müfrette) bir ya da (cemide) üçtür- ve kalanında tevakkuftur.

Âmmla Hâssın Tearuzu

Âmmla hâssın tearuzu durumunda, eğer nüzul (veya vürud) tarihleri biliniyorsa üç durum söz konusu olur:

1. Aralarında mukarenet125 varsa hâss âmmı tahsis eder ve âmm, kalanda zanni hale gelir.

2. Hâss âmmdan -tarih bakımından- sonra gelmişse (terahi) âmmı şümulü miktarınca nesheder ve âmm kalanda yine kat’i olur.

3. Hâss âmmdan -tarih bakımından- önce gelmişse âmm tarafından neshedilmiş olur.

Eğer nüzul tarihleri bilinmezse mukarenete hamlolunur.126 Tahsis

Hâdimî âmmla ilgili bu girişinden sonra, “fasıl”, “furu”, “tetimme”,

“mes’ele” gibi ara başlıklarla âmm konusunun diğer detaylarına değinir.

“Fasıl” başlığıyla değindiği tahsis konusuna girerken, âmmın umumu üzere de kalabileceğini, tahsis de edilebileceğini vurgular. Âmmın umumu üzere kalmasını reddedip, işi “Hiçbir âmm yoktur ki tahsise uğramış olmasın.” sözüne kadar vardıranların olduğunu, bu kimselere “ٌميِلَع ٍء ْيَش ّلُكِب ُ ااَو /Allah her şeyi bilendir.”127

ayeti gibi, umumu üzere kalıp kendisinde tahsis cari olmayan ayetlerle verilmiş olan cevaplar karşısında, bu kimselerin “Bu ayetler ahkam ayetleri değil.” şeklinde savunma yaptıklarını söyleyerek, bunlara ahkam ayetlerinden “ْمُكُتاععَهّمُأ ْمُكْيَلَع ْتَمّرععُح

122 Mecâmi’, 4.

123 Hâdimî bunu “inde muhtârinâ” diyerek ifade eder.

124 Çünkü bunlar zan ifade eder. Zanni delille, kat’i olan âmm tahsis edilemez. 125 Nüzul veya vürudu aynı zamanda olmak.

126 Mecâmi’, 4.

39

/Anneleriniz size haram kılındı.”128 ayetini hatırlatır. Daha sonra da tahsis türleri ve

bunların hükümlerinden bahseder ki şöyledir:, Tahsis;

1. İstisna, şart, sıfat, gaye ve bedel-i ba’z gibi gayri müstakil bir muhassısla olur ki bu durumda, âmmın şümulünden çıkarılan fertler (muhrac) malum olursa, kalan fertlerde âmm kat’îdir.

2. “ٍء ْي َععش ّلُك ُقِلاَخ ُ اا / Allah her şeyin yaratıcısıdır.”129 ayetinde olduğu gibi

veya çocuk ve akıl hastalarının (mecnun) şer’i hitablardan tahsisinde olduğu gibi müstakil bir muhassıs sayılan akılla olur ki bu durumda da kalan fertlerde âmm kat’îdir

3. Tarih bakımından âmmdan sonra gelen bir kelamla olur ki -bu neshdir- bu durumda da âmmın şümulünden çıkarılan mensuh fertler malum olursa, kalan fertlerde âmm kat’îdir. Değilse (malum olmazsa) bütün fertlerde kat’îdir.

4. Müstakil-muttasıl bir kelamla olur ki bu durumda, muhrac malum olursa kalan fertlerde âmm zannîdir. Değilse bütün fertlerde zannîdir.

5. “ٍء ْي َععش ّلُك نِم ْتَيِتوُأَو / Ona her şeyden verildi.”130 ayetinde olduğu gibi131

hisle olur ki bu durumda da kalan fertlerde âmm zannîdir.

6. “Baş yemem.” cümlesinde olduğu gibi örfle132 olur ki bunda da, kalan fertlerde âmm zannîdir.

7. “Bütün kölelerim hürdür.” cümlesinde olduğu gibi133 fertlerin birindeki bir vasfın eksikliği veya “Meyve yemem.” cümlesinde olduğu gibi134 fertlerin birindeki bir vasfın fazlalığı ile olur ki yine bunda da kalan fertlerde âmm zannîdir.135

Hâdimî bunlardan başka, Hz Peygamberin fiil ve sükutu ile, icma ve sahabi görüşü ile, mütekellimin niyeti ile ve esbab-ı nüzul/esbab-ı vürud ile tahsisi de burada bahis mevzuu yapar.

128 Nisa 23.

129 En’am 102; Ra’d 16. “her şey”in kapsamından Allahü Teala’nın zatı akılla çıkarılır.

130 Neml 23. Hüdhüd’ün Hz Süleyman’a Sebe melikesi Belkıs’la ilgili haberini anlatan ayettir. Ayet tam olarak mealen şöyledir: “ Ora halkına hükmeden, kendisine her şeyden verilmiş ve büyük bir

tahta sahip olan bir kadın buldum.”

131 “Her şey”in kapsamına bütün kainat girdiği için her şeyin verilmesi muhaldir.

132 Çünkü örfte bu anlamdaki “baş” ile sadece küçük veya büyük baş hayvanın başı kasdedilir.

133 Çünkü “köle” lafzı mükatebi tam olarak içine almaz. Zira mükatebin kölelik vasfı eksiktir. Böyle bir durumda mükateb kapsam dışında kalır. (Menâfi’, 43.)

134 “Meyve” lafzı da üzümü tam olarak içine almaz. Çünkü üzümün meyve vasfı yanında gıda vasfı da vardır. Dolayısıyla bu şekilde yemin eden biri Ebu Hanife’ye göre niyetinde üzümü de kasdetmiş olmadıkça üzüm yemekle yemininde hanis olmaz. (Menâfi’, 43.)

Hz Peygamberin fiil ve sükutu, icma ve sahabi görüşü ile tahsisin müstakil kelamla tahsise raci olduğunu, niyetle tahsisin mezhebin öne çıkan (zahir) görüşüne göre sahih olmadığını, ancak Ebu Yusuf’a (ö.183/798) göre diyaneten sahih, Hassaf’a (ö.261/875) göre kazaen de sahih olduğunu, esbab-ı nüzul/esbab-ı vürud ile tahsisin ise caiz olmadığını söyler.136 Ayrıca, tahsisten sonra kalan fertler zannî olacağı için haber-i vahid ve kıyasla âmmın tahsis edilebileceğini söylemeyi de ihmal etmez ki tahsis türleri konusunu bununla bitirir.137

Hâdimî bundan sonra da tahsisle ilgili farklı detaylara temas etmeyi sürdürür. Tahsis türlerinin akabinden “furu” başlığıyla açtığı bölümde medih ve zemm için sevk olunan âmmın umumu üzere kalıp kalmadığı, “tetimme” başlığı ile açtığı bölümde ise -tahsisten sonra- kalan fertlerde âmmın hakikat mı mecaz mı olduğu ve âmmın en fazla kaça kadar tahsis edilebildiği (müntehâ-i tahsis) konusuna değinir.

Medih ve zemm için sevk olunan âmmın umumu üzere kalıp kalmadığı konusunda, “Evet de denilmiştir, hayır da denilmiştir. Hatta, kalmadığı hususunda

itifak edildiği de söylenmiştir. Fakat esah olan, medih veya zemm için sevk olunmayan başka bir âmm ona muarız değilse umumu üzere kaldığıdır.” derken,

kalan fertlerde âmmın hakikat mı mecaz mı olduğu konusunda ise “Cumhura göre

mutlak olarak mecazdır.” dedikten sonra farklı görüşleri de zikreder. Âmmın en

fazla kaça kadar tahsis edilebildiği konusunda ise, çoğunluğa göre âmmın medlulüne yakın bir cemi olduğunu, bununla birlikte “üç”, “iki”, “bir” de denildiğini, ancak muhtar olanın, muhassıs gayri müstakil ise mutlak olarak “bir” olduğunu söyler.138 Âmm Lafızlar (Elfâzu’l-Umûm)

Umum ifade eden lafızlar konusunu tahsis konusundan sonraya bırakan Hâdimî’nin, “mes’ele” başlığıyla ele aldığı bu konu üzerinde uzunca durduğu gözlenir. Hâdimî öncelikle âmm lafızların iki nev’ini izah eder:

1. Hem siygası hem manası âmm olan lafızlar. Bunlar ahd için olmayan harf-i