• Sonuç bulunamadı

MECÂMİU’L-HAKÂİK ÖZELİNDE HÂDİMÎ’NİN USULCÜLÜĞÜ

D. MAHKUM ALEYH

3. Ehliyet Arızaları

a. Semavî (Gayrı İradî) Olanlar a1. Delilik (Cünûn)

Delilik, velinin icazeti bulunsa bile fiillerden değil ama sözlerden hacrı gerektirir. Delilik hadleri, keffaretleri, ibadetleri, teberruları, lizatihi hasen ve lizatihi kabih olan şeyleri düşürür. İman ve küfrü reddederse (müslümanlığı hakkında) ebeveyn ve velisine bağlı olarak muamele edilir.540

a2. Çocukluk (Sığar)

Akledebilir hale gelene kadar tasarrufları açısından mecnun gibidir. Akledebilir hale geldikten sonra bir nevi eda ehliyeti hali ortaya çıkar.541

a3. Bunaklık (Ateh)

Bunaklık akla halel getiren bir afettir. Bunağın bazı sözleri akıllı sözüne, bazı sözleri akıl hastalarının (mecnun) sözüne benzer. Tasarruflarında sabî-i âkil (mümeyyiz) gibidir.542

a4. Unutma (Nisyan)

Allah haklarında vücuba ve eda vücubuna mani değildir. Fakat Allah hakkı galip olan şeylerde, oruçlu iken yeme-içme, zebh esnasında besmeleyi unutma gibi durumlar affedilir. Ancak namazda bir şey yemek gibi taksir söz konusu olursa affedilmez. Kulların haklarında ise nisyan mazeret olmaz.543

536 Hibe ve sadakanın kabulü gibi. 537 Hibe ve sadaka gibi.

538 Bey’ ve icare gibi 539 Mecâmi’, 40.

540 Mecâmi’, 40. Hâdimî delilik için, mutbik-gayrı mutbik ayrımından söz etmez.

541 Hâdimî bununla temyizi kasdeder. Fakat temyiz veya mümeyyiz ifadesi ne yukarıda ne de burada geçmez.

542 Mecâmi’, 41. 543 Mecâmi’, 41.

111

a5. Uyku (Nevm)

Uyku vücubun değil, hitabın tehirini gerektirir. Talak, itak, İslam ve riddete (irtidat) dair sözleri ihtiyar bulunmadığı için batıldır.544

a6. Baygınlık (İğmâ)

Baygınlık uykudan daha ileri bir ehliyet arızasıdır. Aynı şekilde bu haldeki sözler batıldır. Abdesti bozar.545

a7. Kölelik (Rıkk)

Kölelik hükmî bir acizliktir. Aslında küfür için bir ceza olarak meşru kılınmıştır. Itk (azad olma) gibi tecezzi kabul etmez. Mal sahibi olmaya manidir. Ancak namaz, oruç gibi kurbet vasıflı bedenî ibadetlere mani değildir. Nikah gibi mal dışındaki mülkiyetlere de mani olmaz. Köle ma’sûmu’d-demdir.546 Köleye cuma ve bayram namazları, teşrik tekbirleri, hac, ezan, kamet yoktur. Köle şahid, müzekkî,547 aşir,548 kadı, nikah ve kısasta veli olamaz.549

a8. Hayız ve Nifas

Hayız ve nifas vücub ve eda ehliyetlerini ortadan kaldırmaz. Ancak bunlardan temizlenme namaz ve oruç için şarttır.

a9. Hastalık (Maraz)

İbadetler hastanın kudretine göre vacib olur. Ancak hastalık ölüme götüren bir hastalıksa alacaklı ve varislerin hakkına sıyanet eden miktarda hacr altına alınırlar. Tasarruflarından feshe ihtimali olanlar geçerli olur ancak ihtiyaç halinde feshedilebilir. Feshe ihtimali olmayanlar ise ölüme bağlı şeyler550 gibi nakz kabul etmez.551

a10. Ölüm (Mevt)

Ölüm bütün teklifatı düşürür. Sılalar da düşer. Ancak vasiyeti terikesinin üçte birinden yerine getirilir. Başkasının haceti için meşru olan şeyler merhun, mağsub,

544 Mecâmi’, 41. 545 Mecâmi’, 41.

546 Kısası gerektirecek bir cinayette bulunmamış müslüman veya zimmî. (Erdoğan, Mehmet, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, 346)

547 Şahitlerin şehadete ehil olduklarını haber veren kişi.

548 Yolda ticaret mallarının güvenliğini sağlayan ve buna karşılık zekat ve vergilerini alan devlet görevlisi. Öşür toplayan memur. (Menâfi’, 289; Erdoğan, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, 346) 549 Mecâmi’,41.

550 Müdebber gibi. 551 Mecâmi’, 41.

vedia gibi ayn ile ilgili bir haksa, ölümle düşmeyip o aynın bekasıyla o da kalır. Fakat zimmetle ilgili bir deyn ise ve bir akd-i muâveza ile olup vücubu, sıla tarikıyla olmamışsa geriye mal veya kefil bırakmayınca mücerred zimmetle kalmaz. Kendi haceti için meşru olan şeyler ise ihtiyacını karşılayacak miktarda kalır. Bundan dolayı ölenin techiz masrafı borçlarına, borçları vasiyetlerine, vasiyetleri mirasa takdim olunur.552

b. Mükteseb (İradî) Olanlar b1. Bilmemek (Cehl)

Cehalet birkaç kısımdır. 1. Özür sayılmayan cehalet: Allahu Teala’ya inanmayanın cehli gibi. 2. Aynı şekilde özür teşkil etmeyen fakat öncekinden bir derece aşağı olan cehalet: Ehli hevânın, bâğîlerin ve Kitab ve meşhur sünnete aykırı ictihad eden kimsenin cehaleti gibi. 3. Şüpheye elverişli cehalet: Karısı veya babasının cariyesi ile zina eden kimsenin cehaleti gibi ki buna had uygulanmaz. 4. Özür sayılan cehalet: Daru’l-harbde bulunan müslümanın cehli gibi.553

b2. Sarhoşluk (Sükr)

Sarhoşluk mubah yolla554 olmuşsa tasarrufların sıhhatine mani olur. Haram yolla olmuşsa ehliyete mani olmaz. Dolayısıyla irtidat dışında bütün hükümler bağlayıcı olur.555

b3. Şaka Beyanı (Hezl)

Manayı murad etmeksizin söylenen sözdür. Tarafların akidden önce şaka yaptıklarını açıklamaları şarttır. Şakanın delaletine itibar olunmaz. Şaka ehliyetlere münafi olmadığı gibi bir şeye girişme ihtiyar ve rızasına da münafi değildir. Şakanın münafi olduğu şey girişilen şeyin hükmünü ihtiyar ve ona rızadır. Dolayısıyla muhayyerlik şartı menzilesindedir. Şaka dinden çıkma (riddet) ve müslüman olmada sahihtir. Feshe ihtimali olsun veya olmasın ihbarâtı ibtal eder. İnşââtta ise tafsilat vardır.556

b4. Sefeh

Sefeh, insana arız olan ve onu aklın ve şeriatın icabına aykırı davranmaya sevk eden bir hıffet (hafiflik, ölçüsüz davranış) halidir. Vücub ve eda ehliyetlerini ve

552 Mecâmi’,41. 553 Mecâmi’, 42.

554 Tedavi amaçlı sarhoş edebilen bir ilaç içmek veya zaruret halinde içki içmek gibi. 555 Mecâmi’, 42.

113

tasarruflarını ortadan kaldırmaz. Ancak İmameyn’e göre rüşde557 sefih olarak ulaşanlara malı verilmeyip, feshi kabil tasarruflarında hacr altına alınır. Ebu Hanife’ye göre ise rüşde kadar verilmeyip bundan sonra (sefih olsun veya olmasın) hacr altına alınmaz.558

b5. Yolculuk (Sefer)

Yolculuk hafifletme sebeplerinden biridir. İmam Şafii’nin (ö.204/819) aksine dört rekatlı namazlar, tam kılınması caiz olmamak üzere kısaltılır. İstenirse Ramazan orucu tehir edilebilir. Ancak oruçlu yolcunun ve oruçlu iken yolculuğa çıkanın, (şüru’dan dolayı) orucunu bozması kefaret gerektirmese de helal olmaz. Oruçlunun mesh müddeti üç gündür. Cuma ve bayram namazları, kurban ve teşrik tekbirleri düşer. Kadın eş veya mahremsiz, çocuk -hac dışında- ebeveynin rızası olmadan, borçlu alacaklıdan izinsiz yolculuğa çıkamaz.559

b6. Hata

Hata bir şeyi tam bir kasıd olmaksızın yapmaktır. Vücub ve eda ehliyetlerini ortadan kaldırmaz. İctihaddan kaynaklanınca Allah haklarının düşmesinde özür sayılır. Ukubatta özür sayılır. Dolayısıyla günahkar olmaz. Had ve kısas uygulanmaz. Fakat kul haklarında özür sayılmaz. Ancak hafifletici sebep olur. Talakı sahihtir. Karşıdaki tasdik ederse bey’i fasid olarak mün’akid olur.560

b7. Zorlama (İkrah)

İkrah mülcî ve gayri mülcî olmak üzere iki türlüdür. Mülcî ikrah, nefsi veya uzvu telef etme tehdidiyle yapılan ve rızayı yok edip ihtiyarı ifsad eden ve ilcâyı gerektiren ikrahtır. Gayri mülcî ikrah ise hapis veya darp gibi tehditlerle yapılan ve yine rızayı yok eden ancak ihtiyarı ifsad etmeyen ikrahtır. Mülcî olsun gayrı mülcî olsun ikrah, vücub ve eda ehliyetlerini, şer’î hitaba muhataplığı ve -ifsad etse de-

557Sözlükte “olgunluk”, “doğru yolda olmak” gibi anlamlara gelen rüşd fıkıh terimi olarak, kişinin

malını din, akıl, mantık ve iktisat prensipleri dairesinde kullanıp harcaması anlamına gelmektedir.

Bunun karşıtı ise sefehtir. Sefeh, “kişi büluğa erdiği halde devam eden” ve “rüşd hali sabit olduktan

sonra ortaya çıkan” şeklinde iki türlü olabilir. Rüşdün alt sınırı ittifakla büluğdur. Ancak üst sınırı

ihtilaflıdır (Paçacı, İbrahim, “Rüşd”, Dini Kavramlar Sözlüğü, 565). Ebu Hanife’ye göre rüşdün en son yaşı yirmi beştir. Büluğa erdiği halde sefeh hali devam eden kişi en son bu yaşa kadar hacr altında tutulur. Bundan sonra sefihliği devam etsin etmesin malları kendisine teslim edilir. Malikî, Şafiî, Hanbelî mezhepleri ve Hanefî mezhebinde tercihe şayan bulunan Ebu Yusuf ve Muhammed’in görüşüne göre ise rüşdde yaşa itibar edilmeyip kaç yaşında olursa olsun sefeh hali devam eden kişi rüşd hali ortaya çıkana kadar hacr altında tutulur. Geniş bilgi için bkz: Köse, Saffet, “Rüşd”, DİA, XXXV, 298; Paçacı, “Rüşd”, Dini Kavramlar Sözlüğü, 565.

558 Mecâmi,’ 42. 559 Mecâmi’, 42. 560 Mecâmi’, 42.

ihtiyarı ortadan kaldırmaz. Mükrehin feshi kabil sözlü tasarrufları muteberdir. Feshi kabil olmayan sözlü tasarrufları ise muteber değil, fasiddir. İkrarları da geçersizdir.561

115

IV. İCTİHAD

Birinci bölümün sonunda “Muâraza ve Tercih” babına yer veren Hâdimî ikinci bölümün sonunda da, onun simetriğinde “İctihad” babına yer vermiştir. Hâdimî Mir’at ve Menar gibi eserlerden farklı olarak İctihad bölümü içerisinde ifta ve taklid konularına da yer vermiş ve bu konularla ilgili görüşlerini ortaya koymuştur. Bu bölümde tartışma götüren bazı görüşler562 de serdeden Hâdimî’nin ictihad, fetva ve taklidle ilgili görüş, izah ve tercihleri maddeler halinde zikredecek olursak şöyledir:563

1. İctihad, fakihin bir şer’î hükümle ilgili bir zan oluşturmak için bütün

gücünü sarf etmesidir.564 İctihadın şartı, Kitab’ın (Kur’an) bilgisine565sahip olmaktır. Hükmü ise galebe-i zandır.

2. Müctehid hata da edebilir, isabet de edebilir. Hak ise Mu’tezilenin566 aksine Allah indinde tektir.

3. İctihadın tecezzisi tartışmalıdır. En doğrusu ise caiz olmamasıdır.567

4. Hz Peygamberin, hakkında nass bulunmayan hususlarda ictihadla amel edip etmediği konusunda da ihtilaf edilmiştir. Ebu Yusuf (ö. 183/798) ve Ahmed b. Hanbel (ö. 248/854) bunun vaki olduğu görüşünü benimsemişlerdir. Kabul edenlerce Hz Peygamberin ictihadının hataya ihtimali olmadığı söylenmişse de doğrusu, hataya ihtimalinin olmasıdır. Fakat hatada karar kılması söz konusu olmaz.568

5. Kıyası reddedenlerin aksine ictihadda hata eden günahkar olmaz.

6. İctihadı değiştirmek ve ictihaddan rucu etmek caizdir. Bir müctehidin aynı vakitte olmamak kaydıyla birbirine zıt iki görüşü olduğu zaman buna yorumlanır.

7. İctihad ictihadı nakzetmez. 8. İctihadla birlikte taklid olmaz.

562 13. maddeye ve dip notuna bakınız. 563 Mecâmi’, 43-44.

564 Mecâmi’, 43.

565 İctihad için sünneti, icmayı, kıyası, Arapça’yı vs. bilmek gibi başka şeyler de gerekli olduğuna göre, Hâdimî bunların hepsini Kitab içine dahil etmiştir.

566 Mu’tezile’ye göre her müctehid isabet eder. Çünkü müctehid isabet etmekle mükellef tutulmuştur. Aksi halde teklif-i mâlâ yutâk lazım gelir. Dolayısıyla hepsi haktır.

567 Hadimi’nin bu görüşü her asırda meselede müctehid bulunabileceği görüşü ile çelişmektedir. Bkz: Mcmûâtü’r-Resâil, (Risaletân alâ Hazriyyetid-Duhân) 234.

568 Hâdimî Hz Peygamberin ictihadı meselesine sünnet bahsinin başında da temas eder. Bkz: Mecâmi’, 25.

9. Bir mukallidin, imamının görüşünün aksine hüküm vermesinin ve imamının dışında bir müctehidi taklid etmesinin caiz olup olmadığı konusunda da ihtilaf edilmiştir.569

10. Avamdan bir kimsenin her meselede kolayına gelen görüşleri seçmesinde sakınca yoktur, denilmişse de çoğu ulema indinde bu caiz değildir.

11. Bir müctehid bir konuda ictihadda bulununca artık o konuda başka bir müctehidi taklid edemez. İctihaddan önce başka bir müctehidi taklid konusunda ise farklı görüşler olup taklid edemeyeceğini söyleyenler olduğu gibi, taklid ettiği müctehidden daha bilgili değilse taklid edebileceğini söyleyenler de olmuştur.570 Bazıları da taklid edilenin sahabi olup olmamasını kriter alarak, sahabiyi taklid ederse caiz, değilse caiz değil demiştir.

12. İtikadî konularda taklid caiz olmaz. Fakat bazıları bunun caiz olduğunu söylerken bazıları da bu konularda nazarın (tetkik-tahkik-düşünme-araştırma) haram olduğu gerekçesiyle taklidin vacib olduğunu söylemiştir. Halbuki marifetullah

hakkında nazarın vücubu üzerine icma vardır.

13. Bizim mezhebimiz haktır. Fakat hata olma ihtimali de vardır. Muhaliflerimizin mezhebi ise hatadır. Fakat doğru olma ihtimali de vardır. Bizim inancımız haktır. Muhaliflerimizin inancı ise batıldır.571

14. Fetva soran (müsteftî) ancak ilmi ve adaleti bilinen kimseden sormalıdır. İlmi bilinen fakat adaleti bilinmeyen birinden de (kerhen) sorulabilir. Fakat ikisi de bilinmeyen kimseden sorulmaz.

15. Müctehid olmayan bir kimsenin dört mezhep572 dairesinde, bir müctehidin görüşüne göre fetva vermesi konusunda ihtilaf edilmiştir. Bu konuda tercihe şayan (muhtar) olan odur ki eğer bu kimse hükümlerin kaynağına, illetlerinin neler olduğuna muttali ise, sahihi fasidden ayırabiliyorsa caizdir. “Müftînin müctehid olması gerekir.” sözünden maksad da budur. Fakat bu mertebeye erişmemiş kimseye ifta haram olur. Bununla birlikte “Mutlak olarak caiz değildir”, “Mutlak olarak

569 Hâdimî bunun caiz olmadığı ve böyle yapan kimsenin günahkar olacağı görüşündedir. Güzelhisari Hâdimî’nin bu görüşünü, mukallidin inandığı ve bağlandığı müctehidin görüşünden ayrılmaması ve ona vefa göstermesi gerektiğini ifade ederek desteklemektedir. (Mecâmi’, 43, Menâfi’, 302) Hâdimî’nin bu görüşü de tartışmaya açıktır.

570 Güzelhisari, birinci görüşün çoğunluğun görüşü olduğunu belirterek Ebu Yusuf ve Muhammed’in de bu görüşte olduğunu söyler. (Menâfi’, 302)

571 Orhan Çeker, Mecâmi’i tanıtan “Ebû Saîd Muhammed el-Hâdimî'nin Mecâmiu'l-Hakâik Adlı Eseri” başlıklı makalesinde, Hâdimî’nin bu ve sonuncu maddedeki görüşleri hakkında çekincelerini dile getirerek, bunları “Münakaşa ve izah edilmeye muhtaç ifadeler” şeklinde değerlendirir. (SÜİFD, VIII, 47)

572 Hâdimî buradaki “dört” sayısının temyizini zikretmemiştir. Güzelhisari ise bunu “erbeati akvâl /

117

caizdir”, “Müctehid bulunmadığı zaman caizdir” şeklinde farklı görüşler de serdedilmiştir.

16. Avamdan bir kimse herhangi bir konuda bir müctehidin kavliyle amel ettiği zaman, o kimse için o konuda başka bir müctehidin kavline rucu imkanı ittifakla yoktur. Başka bir konuda başka bir müctehidin kavliyle ameli konusunda ise tercihe şayan (muhtar) olan caiz olmasıdır.

17. Denilmiştir ki: On soru sorulup sekizinde isabet eden müctehiddir. Bazıları da ictihad için Mebsût’un573 ezberlenmesinin ve nasihi, mensuhu, muhkemi, müevveli, halkın adetinin bilinmesinin gerekli olduğunu söylemiştir. İmam Muhammed de “Bir kimsenin doğrusu (savab) hatasından çok ise o kimsenin fetva

vermesi caiz olur.” demiştir.

18. Bir kimse ihtilaflı bir konuda fetva vereceği zaman, eğer Ebu Hanife bir tarafta, imameyn bir tarafta ise müftî tercihte muhayyer olur. Fakat imameynden biri Ebu Hanife ile birlikte ise ikisinin (Ebu Hanife + imameynden biri) görüşüne göre fetva verir.

19. Meşayih-i fukaha kabul etmişlerdir ki Ebu Hanife’nin kavliyle verilen fetva akvâ ve ercahtır. Sonra Ebu Yusuf’un kavli, sonra Muhammed’in kavli, sonra Züfer’in kavli, sonra da Hasen b. Ziyad’ın kavli gelir. Fukahadan bir kavil bulunamadığında da kişi ehliyetli ise kendisi ictihadda bulunur.

20. Müftî fetvada maslahatı da gözetmelidir.

21. Avamın görevi Kitab ve sünnet nasslarına değil, fukahanın kavillerine temessüktür. Ayrıca, onlar için geçmiş fukahanın kavillerini tercih yetkisi de yoktur. Onların yapması gereken şey, çağdaşları olan güvenilir alimlerin görüşlerine uymaktır.

22. Fukahamızın görüşlerine muhalif her ayet ve haber (hadis), neshe veya tevile veya tahsise veya tercihe yorumlanır. Bunların onlara ulaşmadığına yorumlanmaz. Fukahanın görüşleri nasslara müraccahtır.

573 Buradaki “Mebsût”tan maksad İmam Muhammed’in el-Mebsût’u olmalıdır. Yoksa Serahsi’nin meşhur ve bugün otuz cilt halinde basılı olan hacimli eseri veya mebsut ismiyle yazılmış diğer eserlerden biri değildir. Güzelhisari bu konuda bir açıklama yapmamıştır.