• Sonuç bulunamadı

MECÂMİU’L-HAKÂİK ÖZELİNDE HÂDİMÎ’NİN USULCÜLÜĞÜ

D. MAHKUM ALEYH

V. KÜLLİ KAİDELER

Hemen her hukuk düzeninde, hukukun her alanında uygulanabilen, hukukun temel ve genel ilkelerine işaret eden ve genellikle veciz ifadeler şeklinde olan

komprime hukuk kuralları vardır ki bunlara “hukukun genel ilkeleri” denir. 574

İslam hukukunda da aynı hal söz konusu olup, bu genel ilkelerin ifade ettiği anlamın karşılığı olmak üzere, -İslam hukukundaki ifadesiyle- “el-kavâidü’l-

külliyye” veya “el-kavâidü’l-fıkhıyye” adı altında, belli bir dönemden sonra İslam

fıkhının genel prensipleri tesbit edilmeye veya oluşturulmaya başlanmış ve zamanla bu alanda bir literatür ve edebiyat oluşmuştur.

Küllî kaideler, kendine has özelliği sebebiyle ve tabiî olarak, fıkhın usul ve füru yönüyle gelişimini tamamlamasının ardından ortaya çıkmıştır. Ancak, zaten Kur’an ve sünnetteki bazı nassların birer kavaid mahiyetinde olması, mezhep imamlarından kavaid niteliği taşıyan birtakım sözlerin nakledilmesi gibi sebeplerle, kavâid literatürünü besleyen ve temellendiren kavâid anlayışını ilk dönemlere kadar götürmek mümkündür. Önceleri muhtelif eserlere serpiştirilmiş halde bulunan fıkıh kaideleri, IV. asırdan itibaren müstakil çalışmalarda toplanmaya başlanmıştır. Nitekim IV. asır alimlerinden Ebu Tâhir ed-Debbâs bu alanın ilk müelliflerinden sayılmıştır. Elde bulunan en eski kavâid kitabı ise, Hanefi fakihi Ebu’l-Hasen el-

Kerhî’nin (ö. 340/951) kırk civarında kaideyi bir araya getiren “el Usûl” adlı

risalesidir.575

Bundan sonraki dönemde ise, birçok fakih ve usulcü, kavâid, eşbâh ve nezâir veya furûk gibi adlar altında küllî kaideleri toplayan müstakil eserlerin telifine yönelmiştir. Bu dönemde ilk eser verenler İbn Abdisselâm (ö. 660/1261) ve Karâfî (ö. 684/1285) olmuştur. Daha sonra bunları, Hâdimî’ye kadar olan dönemde İbnü’l- Vekil (ö. 716/1316), İbn Teymiyye (ö. 728/1328), Sübkî (ö. 771/1369), İbn Receb (ö. 795/1392), Zerkeşî (ö. 794/1391), Suyûtî (ö. 911/1505), İbn Nüceym (ö. 970/1562) gibi alimler takip etmiştir.576

574 Yaman, Ahmet, “Bir kavram Olarak Fıkıh Kaideleri ya da İslam Hukukunun Genel İlkeleri” Marife, I/1, (2001) 49.

575 Baktır, Mustafa, “Kaide” DİA, XXIV, 207.

119

“el-Kavâidü’l-Külliyye” kavramına biraz değinmek gerekirse, bu kavram

içerisinde yer alan “kavâid” ve “küllî” kelimeleri üzerinde ayrı ayrı durulması icab eder. “Kavâid” kelimesi, sözlükte “oturmak” manasındaki “Ka.a.de” kökünden türeyen ve “temel, asıl, esas” anlamına gelen “kaide” kelimesinin cemi formudur. Bu anlamıyla Kur’an-ı Kerim’de iki yerde geçen577 “kaide” kelimesi, ifade ettiği bu anlamın neticesi olarak İslam hukukunda fıkhın hemen her alanına uygulanabilen,

hukukun temel ilkelerini yansıtan özlü, veciz ve câmî ifadelerin ve fer’î meselelerin hükümlerini tamamen veya büyük ölçüde içine alan tümel önermelerin adı olarak

terimsel manada kullanılır olmuştur. Ayrıca ilk dönem fıkıh literatüründe kaide kelimesi yerine, bu anlamda “asıl”, “kanun”, “kazıyye” kelimelerinin kullanıldığı da olmuştur.578

“Tam ve bütüncül olma” anlamını ihtiva eden “küllî” kelimesine gelince; fıkhî

kaideler noktasında bu kelimeye, sözlük anlamından hareketle, hiçbir şeyi dışarıda bırakmaksızın bütün cüz’iyyatı, içine alma anlamı atfetmemek gerekir. Nitekim bu kaidelerin fer’î hükümleri tamamen mi yoksa çoğunlukla mı içine aldığı hususunda fakih ve usulcülerin ihtilafı söz konusudur. Çünkü, fıkıh (hukuk) statik bir ilim olmayıp, sürekli değişen şartlar paralelinde değişen, gelişen ve ilerleyen bir sahadır. Bunun yanında, en temel kaidelerde bile kapsam dışında kalan istisnaların bulunabilmesi, hatta bu istisnaların çoğalıp kaideyi genel bir hüküm olmaktan çıkarabilmesi de mümkündür. Dolayısıyla küllî kaideleri her zaman, her halükarda ve herkes için geçerli ve kuşatıcı önermeler olarak değil, çoğunlukla (ağlebiyetle) geçerli ve kuşatıcı ilkeler olarak anlamak daha isabetli ve mantıklı olacaktır.

Nitekim Hâdimî de eserine aldığı kaidelerden bahsederken, bunları “kavâid-i

külliyye veya ekseriye” şeklinde ifade etmiştir.579

Küllî kaide kavramıyla yakından ilgisi olan “dâbıt”, “furûk”, “eşbâh ve nezâir” gibi başka terimler de vardır. Dâbıt (veya dâbıta), zaman zaman kaide anlamında kullanılmış olmakla birlikte aralarında şümul/kapsam yönüyle bir farklılık bulunmaktadır. Öyle ki, geniş kapsamlı ve daha kuşatıcı prensiplere kâide denirken,

577 Bakara 127; Nahl 26.

578 Baktır, “Kaide” DİA, XXIV, 205. 579 Mecâmi’, 44.

kaideye göre daha dar kapsamlı ve daha özel bir alanla ilgili prensiplere dâbıt denmiştir. Dolayısıyla kaide, dâbıtayı da içine olacak niteliktedir.580 Mecâmi’de bu türe dahil edilebilecek kaideler de bulunmaktadır.

Şibh, şebeh veya şebîh kelimelerinin çoğulu eşbâh ile nezîre kelimesinin

çoğulu nezâir terimleri ise aralarında nüans düzeyinde ince bir farklılık bulunan ve birlikte kullanılan iki terimdir. Eşbah, birbirine benzeyen ve aynı hükmü alan meseleler, nezair ise ilk bakışta benzeşseler de hüküm itibariyle farklı olan meselelerdir581 ki bu iki terimin, kaideyi de içine alacak şekilde geniş bir kapsama sahip olduğu söylenebilir. Bundan dolayı, özellikle ilk devirlerde bu ad altında kaidelerin derlendiği eserler kaleme alınmıştır.

Furûk ise İlk bakışta birbirine benzeyen fakat daha ince ve dikkatli bir mütalaa

sonucunda ortaya çıkacak nüans sebebiyle hükümleri farklılık arzeden mesele veya kaidelerdir, şeklinde tarif edilmiştir.582

Küllî kaideleri kaynağı itibariyle mansus ve müstenbat olmak üzere iki temel sınıfa ayırmak mümkündür. Hz. Peygamberin az kelime ile çok ve kapsamlı anlamlar içeren (cevâmi’ul-kelim) sözlerinin fakihlerce kaide olarak kabul edilmesinden ibaret olan “Zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur.”583, “Delil getirmek

iddiada bulunana, yemin ise inkar edene gerekir.”584 gibi kaideler, doğrudan nasların

koyduğu mansûs kaidelerdir. Kur’an-ı Kerim’de de mesela “Kimse kimsenin

günahını çekmez.”585 “İnsan ancak gücünün yettiğinden sorumlu tutulur.”586

ayetlerinde olduğu gibi külli kaide mahiyetinde ayetler vardır.

Genel ve muallel nasların delaletlerinden mülhem ve me’huz “Bir işten

maksat ne ise hüküm de ona göredir.”, “Zarar izale olunur.”, “Meşakkat kolaylığı getirir.” gibi kaideler ise gerek Kitab, gerekse sünnet kaynaklı bazı naslardan istinbat

yolu ile elde edilen müstenbat kaidelerdir. Ayrıca “İctihat ictihadı nakzetmez.”

580 Yaman, I/1, 57. 581 Yaman, I/1, 55. 582 Yaman, I/1, 57.

583 İbn Mace, Ahkam, 17; Muvatta, Akdiye, 31. 584 Buhari, Rehn, 6; Tirmizi, Ahkam, 12. 585 İsrâ, 15.

121

kaidesinde olduğu gibi, başta sahabe olmak üzere ilk üç neslin (sahabe, tabiîn, tebe-i tabiîn) uygulama ve yaklaşımlarından çıkarılan kaideler de vardır ki bunlar da icma kaynaklı kaideler olarak değerlendirilebilir.587

Fıkıh kaidelerinin hüküm istinbatında bir delil değeri olduğu açıktır. Nitekim Hz. Ömer’in, bir genelgesinde hakkında özel bir delilin bulunmadığı meselelerde benzerliklerden hareketle hüküm verilebileceğine (kıyasü’ş-şebeh) işaret etmesi,588 Hâdimî’nin de aralarında bulunduğu bazı müelliflerce, fer’î delillerden birisi olarak fikhî kaidelerin de şer’î deliller arasında sayılmış olması589 ve ayrıca Ebu Hanife ve Malik gibi bazı imamların, haber-i vahidin delil olup olamayacağı hususunda İslam hukukunun genel ilkelerine yani küllî kaidelere uygunluğu şartını araması gibi hususlar, küllî kaideler için bir değer ifade etmektedir. Ancak bunların hangi durumda, ne şekilde ve ne ölçüde hükme medar olacağının da iyi anlaşılması gerekir. Çünkü bu kaidelerin hepsi aynı değer ve kuvvette olmadığı gibi istisnaları da bulunabilmektedir. Dolayısıyla her zaman, her meselede aynı sıhhatli sonucu vermeyebilir.

Bu noktada genel bir tasnif ortaya koymak gerekirse kaideler iki temel kategoride değerlendirilebilir:

1) Daha çok nassa dayanan, hiçbir zaman göz ardı edilemeyen, hukukun tamamını kapsayan ve istisnaları hemen hiç bulunmayan temel kaideler.

2) Bu vasıfları taşımayan, dar çerçeveli, tüm mezheplerce kabul edilmeyen hatta aynı mezhebe mensub fakihler arasında da ihtilaflı olabilen diğer kaideler.590

İstinbat açısından iki kategori arasındaki fark, kendileriyle doğrudan hüküm istinbatına gidilip gidilememesi noktasındadır. Birinci kategorideki kaideler, kaynağının kuvveti ve fazla istisnası olmaması sebebiyle hüküm istinbatında doğrudan delil olarak kullanılabilirler.591

587 Yaman, I/1, 57.

588 Beyhaki, Sünen, X, 197.

589 Mecâmi’, 2; Baktır, Mustafa, “İslam Hukukunda Küllî Kâideler”, Yeni Ümit Dergisi, LXV, (2005).

590 A. Yaman’a göre Mecelle’deki kaidelerin büyük kısmı böyledir. Bkz: a.g.m, Marife, I/1, 67. 591 Yaman, I/1, 62.

İkinci kategoridekiler ise, doğrudan ve tek başlarına delil olamazlar. Bunlar ancak, konuya özel bir delil tesbit edildikten sonra onu güçlendiren yardımcı ve destekleyici bir delil olabilirler.592 Nitekim, Mecelle Heyeti de bununla ilgili olarak Mazbata’da şöyle demiştir: “Hukkâm-ı şer’, bir nakl-i sarih bulunmadıkça yalnız

bunlarla hükmedemez.”

Fıkhın özünü teşkil eden küllî kaideler, İslam hukukunun mahiyetini, inceliklerini, hakikatini ve mantığını anlamaya hizmet eder.

Fer’î hükümleri ayrı ayrı öğrenmek hem zahmetli hem de sonu gelmeyen bir uğraşı olacağı için, ortak özellikleri sayesinde pek çok fer’î hükmü kapsayan ve onların özünü veren küllî kaideler, kişiye fıkhın bütününü daha kestirme bir yolla kavratır. Külli kaideler, kabuktan öze değil, özden kabuğa gidilmek suresiyle hükme ulaşıldığı için hükümlerdeki gaye ve hikmetlerin daha sağlıklı ve hızlı bir şekilde kavranılmasına yardımcı olur.

Kişiye kuvvetli bir fıkıh melekesi ve didaktik ve sistematik düşünme yetisi kazandırır. Böylelikle hükümlerin kolay ve sıhhatli bir şekilde istinbatında rehberlik eder. Küllî kaideleri iyi bir şekilde öğrenip kavrayan kişi İslam hukukunun felsefe ve ruhuna vakıf olacağından artık belli ölçüde ictihad yetenek ve ehliyetini haiz olur.

İşte bu sebep ve gayelerle Hâdimî de eserine bu kaideleri dercetmiştir. Nitekim o, küllî kaideler konusuna girerken “Hatime, küllî veya ekserî, önemli ve

faydalı kaideler hakkındadır.” demektedir.

Daha önce rastlanmayan bir şeyi yaparak, bir usul kitabı olan Mecâmi’e bazı kaideleri derleyip koyan Hâdimî, böylelikle usul alanında olduğu gibi küllî kaideler alanında da önemli bir yer ve şöhret edinmiştir. Hatta, haddi zatında Mecâmi’ bir usul kitabı olmasına rağmen sonundaki -sadece üç sayfayı işgal eden- küllî kaideler onun usul kitabı oluşunu adeta gölgede bırakmıştır. Öyle ki Mecâmi’ daha çok kaideleriyle bilinmekte ve Mecâmi’ denildiği zaman akla küllî kaideleri gelmektedir.

592 Yaman, I/1, 64. A. Yaman, meselelerin çözümsüz kalmaması için son çare olarak bunlarla hüküm verilebileceğini de nakleder.

123

Kendisinden sonraki çalışmalara usul açısından kaynaklık eden Mecâmi’in küllî kaideler açısından da önemli tesirleri olmuştur. Bunların başında şüphesiz Mecelle gelmektedir. Mecâmi’in Mecelle’nin küllî kaideleri açısından en önemli kaynaklarından biri olduğu müsellemdir. Osman Öztürk, Osmanlı Hukuk Tarihinde

Mecelle isimli kitabında “Mecelle’nin Kaynakları” başlıklı bölümde, Mecelle’nin

küllî kaidelerinin ekseriyetinin İbn Nüceym’in “el-Eşbâh ve’n-Nezâir”i ve Hâdimî’nin “Mecâmiu’l-Hakâik”inden terceme suretiyle alındığını söyler.593 Nitekim Mecâmi’de geçen pek çok kaide, aynen Mecelle’de de yer almıştır. Aynen yer almayıp benzer şekilde kurgulanan kaidelerde ise Mecâmi’den etkilenildiği kolaylıkla sezilmektedir.

Ömer Nasuhi Bilmen’in Hukuk-ı İslamiyye’sinin usule ve fıkıh tarihine dair olan birinci cildinin kaynaklarından biri de Mecâmi’dir. Müellif burada Mecelle’nin küllî kaidelerini açıklarken, “Bu kaide Mecâmi’de şu şekilde yazılıdır.” diyerek sık sık Mecâmi’e atıfta bulunur594 ki bu da Mecâmi’in bu alanla ilgili önem ve etkisini gösteren hususlardan biridir. DİA “Kaide” maddesi yazarı Mustafa Baktır da “Furuk türü eserler sayılmazsa kavaid alanında ilk telif595 İbn Nüceym’in el Eşbah ve’n- Nezair’idir.” dedikten sonra “Bunu Ebu Said el Hâdimî’nin Mecâmiu’l-Hakâik adlı

usul eserinin sonunda 154 küllî kaideye yer vermesi takip eder.”596 der ki bu da oldukça önemlidir.

Küllî kaidelere yönelik Türkiye’de yapılmış çalışmalarda Mecâmi’in yeri önemine yapılan bu vurgu, aynı şekilde Arap müelliflerin eserlerinde de görülmektedir. Bu alanda önemli bir yeri olan, son devrin tanınmış hukukçularından Mustafa Ahmed ez-Zerkâ (ö.1999) kavaid literatürü ile ilgili zikrettiği birkaç müellif arasında Hadimî’yi de saymış, Mecâmi’i tanıtmış ve eserinin önemli kaynakları arasında Mecâmi’i de zikretmiştir.597 Küllî kaideler üzerine çalışması olan bir başka müellif Ali Ahmed en-Nedevî ise Hadimî ve eserinden övgüyle bahsetmiş, hanefi

593 Öztürk, Osman, Osmanlı Hukuk Tarihinde Mecelle, 122.

594 Mesela bkz: Bilmen, Hukkuk-ı İslamiyye, I, 258, 259, 260, 263, 264.

595 İbn Nüceymden önce Suyuti gibi müelliflerin de furuk türü eserler dışında kavaid kitapları bulunduğu için bu tesbit doğru olmasa gerektir.

596 Baktır, “Kaide” DİA, XXIV, 208.

kavaid literatürünün önemli eserleri olarak tanıttığı altı eserden biri olarak Mecâmi’i de tanıtmış ve zaman zaman Mecâmi’i referans vermiştir.598

Şu kabul edilmelidir ki, küllî kaideler söz konusu olduğunda Mecâmi’den müstağni kalmak mümkün değildir.

Hâdimî -bahsedildiği üzere- Mecâmi’de, kitabın sonunda “hatime” başlığıyla açtığı bölümde 154 küllî kaideye yer vermiştir. Müellif, küllî kaidelerle ilgili, geçirdiği tarihi süreç, işlevleri, faydaları vs. gibi hususlardan bahsetmediği gibi, bu kaideleri hangi kaynaklardan aldığı veya bu konuda hangi kaynaklardan yararlandığından da bahsetmez. Ancak öyle anlaşılmaktadır ki başta İbn Nüceym’in eseri olmak üzere bu alanda yazılmış muhtelif eserlerden yararlanmıştır. Osman Öztürk, mezkur eserinde bu hususla ilgili şunu kaydeder:

“Büyük Türk fakihi Ebu Said el-Hadimî tarafından alfabetik harf sırasına

göre kaleme alınmış 154 ana kaideyi ihtiva eden Mecâmi’ el-Hakâik isimli eser İbn Nüceym’in tesbit ettiği kaidelere el-Hadimî’nin yapmış olduğu ilaveleri ve usul-i fıkha dair kıymetli malumatı ihtiva eder.”599

Nitekim Mecâmi’ İbn Nüceym’in el-Eşbâh ve’n-Nezâir’indeki 25 kaidenin tamamını içine almaktadır. Ayrıca Mecâmi’de yer alan bir kısım kaideler Sübkî ve Süyutî’nin eserleri gibi bu alana yönelik diğer eserlerde de görülmektedir.

Yaptığımız alıntıda da bahsedildiği üzere Hadimî küllî kaideleri, Zerkeşî’nin (ö. 794/1391) el-Mensûr fî Tertîbi’l-Kavâidi’l-Külliyye’sinde olduğu gibi alfabetik formda sıralamıştır. Fakat bunların izahına girmemiş, sadece kaideyi yazmakla yetinmiştir. Şerhi Menâfiu’d-Dekâik’te ise bunlar açıklanır.

Hatimedeki bu 154 kaide haricinde metin içerisinden sekiz kaide600 daha tarafımızdan tesbit edilmiştir ki bunlarla birlikte toplam 162 kaide olmaktadır. Bu kaidelerden 68 tanesi Mecelle’de geçmektedir. Bunlar orada geçtiği şekilde tercüme edilerek, madde numarası ile birlikte (Mec.) kısaltmasıyla belirtilmiştir.

598 en-Nedevî, el-Kavâidü’l-Fıkhiyye, 143-145. 599 Öztürk, Osmanlı Hukuk Tarihinde Mecelle, 118. 600 Daha mütesahil bir yaklaşımla bu sayı artırılabilir.

125

Hâdimî’nin tertibi ve Arapça metinleriyle bu kaideler şunlardır:

** ا ** ۰۱ اهدصاقمب روملا Bir işten maksad ne ise hüküm ona göredir. (Mec. 2 (

۰۲ للح ىلع امارحلا بلغ امارحو للح عمتجا اذا Helal ve haram ictima edince haram helale galip gelir .

۰۳ امارحلا بلغ حيبملاو امارحلا عمتجا اذا Haram kılıcı delil ile mübah kılıcı delil ictima edince haram kılıcı delil galip gelir.

۰۴ رشابملا ىلا مكحلا فيضا ببستملاو رشابملا عمتجا اذا

Mübaşir yani, bizzat fail ile mütesebbib müctemi’ oldukta hüküm, ol faile mu- zaf kılınır. (Mec. 90) ۰۵ اهب لمعلا بجي ةجح سانلا لامعتسا ( نسح ىلاعت ا دنع وهف انسح نوملسملا هآر ام 601 )

Nâsın isti’mâli bir hüccettir ki onunla amel vacib olur.602 (Mec. 37 (

۰۶ حنملا ىف اةروكذم ةسمخ ىف لا رملاب نمضي ل رملا Bir fiilin hükmü failine muzaf kılınır ve mücbir olmadıkça amirine muzaf kı- lınmaz. (Mec. 89)

۰۷ اهاوعد نود زئاجب سيل نايعلا نع ءاربلا Ayn olan şeylerden ibra caiz değildir, davadan ibra ise caizdir .

۰۸ ضوعملا ءازجا ىلع مسقني ضوعلا ءازجا İvazın cüzleri, muavvazın cüzlerine göre taksim olunur .

۰۹ ناعمتجي ل نامضلاو رجلا Ücret ile zaman müctemi’ olmaz. (Mec. 86 (

۰۱۰ نايعلا فلتخا ةلزنمب بابسلا فلتخا Sebeplerin ihtilâfı a’yanın ihtilâfı menzilesindedir .

601 Kaidenin devamında parantez içindeki kısım da geçer. 602 Bu kaide metin içerisinde de geçer. Bkz: s. 29.

۰۱۱ هنمض ىف ام لطب ءىشلا لطب اذا Bir şey batıl oldukta anın zımmındaki şey dahi batıl olur. (Mec. 52 (

۰۱۲ لدبلا ىلا راصي لصلا لطب اذا Aslın ifası kabil olmadığı halde bedeli ifa olunur.603 (Mec. 53 (

۰۱۳ عونمملا داع عناملا لاز اذا Mani zail oldukda memnu avdet eder. (Mec.24 (

۰۱۴ امهفخا باكتراب اررض امهلقا ىعو ناتدسفم ضراعت اذا İki fesat tearuz ettikte ehaffı irtikâb ile a’zamının çaresine bakılır. (Mec. 28 (

۰۱۵ اماكحلل ةبولطم بابسلا Şer'i hükümler için sebep aranır .

۰۱۶ هلصاب ربتعت ءىشلا ةمادتسا Bir şeyin devamı aslı ile kaimdir .

۰۱۷ ناك ام ىلع ناك ام ءاقبا لصلا Bir şeyin bulunduğu hal üzere kalması asıldır. (Mec. 5 (

۰۱۸ ةيادهلا ىف امك بدنلل و ىفاكلا ىف امك بوجولل لعف نع دهتجملا رابخا Müctehidin bir fiilin hükmünü söylemesi -duruma göre- vücub veya nedb ifade edebilir.

۰۱۹ ةمذلا اةءارب لصلا Beraet-i zimmet asıldır. (Mec. 8 (

۰۲۰ ةضراعلا تافصلا ىف امدعلا لصلا Sıfat-ı arızada asl olan ademdir. (Mec. 9 (

۰۲۱ هريغ قح لطبي ل رارطضلا Izdırar, gayrın hakkını ibtal etmez. (Mec. 33 (

۰۲۲ نوكي ل نا لا هلامهاب ىلوا املكلا لامعا Kelamın i’mali ihmalinden evladır. (Mec. 60 (

603 Mecâmi’deki ibaresinin anlamı “Asl batıl olunca bedele gidilir.” şeklindedir. Aynı anlamı ifade edecek şekilde Mecelle’de bu şekilde geçmiştir.

127

۰۲۳ ضافللاب ل دصاقملاب رابتعلا Ukudda itibar makasıd ve meaniyedir, elfaz ve mebaniye değildir. (Mec. 3 (

۰۲۴ ضارعلا ىلع ل ضافللا ىلع ةينبم ناميلا Yeminler, lafızlara mebnidir, niyetlere değil .

۰۲۵ دحا ءاذا امدع طرشب ةحابملا لاعفلا Mubah işler, başkasına eza etmemek şartıyladır .

۰۲۶ درلاب دتري ل رارقلا İkrar, red ile merdud olmaz .

۰۲۷ زئاجب سيل ريغلا ىلع رارقلا Başkasının aleyhine ikrar caiz değildir .

۰۲۸ لطاب ريغلا كلم ىف فرصتلاب رملا Gayrın mülkünde tasarrufla emretmek batıldır. (Mec. 95 (

۰۲۹ نيقيلاب لا لازي لف ةساجنلا وا اةراهطلا وا تمرحلا وا لحلا ىف لصا تباث اذا Bir şeyin helal veya haramlığı, temizlik veya necisliği hakkında bir asıl sabit ol- duğu zaman bu ancak yakin ile zail olur.

** ب **

۰۱ ببسلا ءاقب نع ىنغتسي ىعرشلا مكحلا ءاقب Hükmün bekası, sebebin bekasına muhtaç değildir .

۰۲ ءادتبلا نم لهسا ءاقبلا Beka, ibtidadan esheldir. (Mec. 56 (

۰۳ دساف فيعضلا ىلع ىوقلا ءانب Kuvvetlinin zayıfa bina edilmesi fasiddir .

۰۴ دارفنلاب زوجي ل قوقحلا عيب Haklar mücerred olarak satılamaz

۰۵ لطاب نيدلاب نيدلا عيب Deynin deyn ile mübadelesi batıldır .

۰۶ لصلا ءاقبل نيميلاو رهاظلا فلخ تاباثل تعرش تانيبلا Beyyine hilaf-ı zahiri isbat için ve yemin aslı ibka içindir. (Mec. 77 (

** ت **

۰۱ مكحلاب درفي ل عباتلا Tâbi’ olan şeye ayrıca hüküm verilmez. (Mec. 48 (

۰۲ عوبتملا طوقسب طقسي عباتلا Tâbi’ metbûun düşmesiyle düşer .

۰۳ عوبتملا ىلع امدقتي ل عباتلا Tâbi’ metbûdan önde olmaz .

۰۴ تاذلا لدبت اماقم مئاق كلملا ببس لدبت Bir şeyde sebeb-i temellükün tebeddülü ol şeyin tebeddülü makamına kaimdir. (Mec. 98)

۰۵ ضبقب لا متي ل عربتلا Teberru, ancak kabz ile tamam olur. (Mec. 57 (

۰۶ للعلا اةرسكب عقي ل حيجرتلا Tercih, illetlerin çokluğuna göre olmaz .

۰۷ ةحلصمب طونم ةيعرلا ىلع اماملا فرصت Raiyye yani, teb’a üzerine tasarruf ancak maslahata menuttur. (Mec. 58 (

۰۸ راجلا هب ررضتي مل اذا حصي امنا هقح صلاخ ىف ناسنلا فرصت İnsanın, kendi mülkünde tasarrufu ancak, komşu zarar görmezse sahihtir .

۰۹ هيلا ريصملا حجري امم اةدئافلا ريثكت Faydayı artırma düşüncesi tercih sebeplerindendir .

۰۱۰ زوجي ل نيدلا هيلع نم ريغ نم نيدلا كيلمت Borcun borçludan başkasına temliki caiz değildir .

۰۱۱ هسفن ىلع رارقلا ةحص عنمي ل ضقانتلا Tenakuz, kendisi aleyhine ikrarın sıhhatine mani değildir .

۰۱۲ طرشب سيل بجوملا لوصح دنع بجوملا ىلع صيصنتلا Mûcib mevcud olunca mûcebin söylenmesi şart değildir .

129

۰۱۳ صيصختلا بجومب صيصنتلا

Açıklama tahsisi gerektirir . ** ث ** ۰۱ نايعلاب تباثلاك ناهربلاب تباثلا Burhan ile sabit olan şey, ıyanen sabit gibidir. (Mec. 75 (

۰۲ هفلخب حيرصلا دجوي مل اذا ربتعي امنا صنلا ةللدب تباثلا Nassın delaleti ile sâbit olan, ancak hilafına sarih bir ifade yoksa muteberdir .

۰۳ اهردقب ردقتي اةرورضلاب تباثلا Zaruretler kendi miktarlarınca takdir olunurlar. (Mec. 22 ( ** ج ** ۰۱ رابج ءامجعلا ةيانج Hayvanatın kendiliğinden olarak cinayet ve mazarratı hederdir. (Mec. 94 (

۰۲ نامضل ىفاني عرشلا زاوج Cevaz-ı şer’î zamanı münafi olur. (Mec. 91 (

۰۳ اماكحلاب لهجلا رذعب سيل املسلا راد ىف

Daru'l-İslam'da ahkamı bilmemek özür değildir .

۰۴ اهيلا ةجاح عقي مل اذا ارذع نوكي امنا لهجلا Cehalet ancak kendisine ihtiyaç duyulmayan hükümlerde, özür kabul edilir . ** ح ** ۰۱ اةداعلا ةللدب كرتت ةقيقحلا Adetin delaleti ile mana-yı hakiki terk olunur. (Mec.40 (

۰۲ هتلع ءاهتناب ىهتني ل مكحلا İlletinin ortadan kalkmasıyla hüküm ortadan kalkmaz .

۰۳ دارفلا ىف ل سنجلا ىف ىعاري مكحلا Hüküm cinse göre verilir, ferdlerine göre değil .

۰۴ تاهبشلاب تبثت تامرحلا Şüphelerle haramlar sabit olur . ** د ** ۰۱ حلاصم بلج نم ىلوا دسافم ءرد Def’-i mefâsid celb-i menâfiden evladır. (Mec. 30 (

۰۲ درتسي هيلع بجاوب سيل ام عفد Vacip olmayan bir şey verildiği zaman geri istenir .

۰۳ دادرتسلا زوجي ضرغل ناك اذا عفادلا Bir maksatla verilen şeyin geri istenmesi caizdir .

۰۴ حيولتلا ىف امك ىلقع ليلد امامضناب زئاج داحلا ةينظ عم عطقلا ىلع عومجملا ةللد Rivayetler tek tek zann ifade etse bile aklî delille desteklenmesiyle mecmûunun kat’iyyet ifade etmesi mümkündür.

۰۵ هماقم اموقي ةنطابلا روملا ىف ءيشلا ليلد Bir şeyin umur-ı batınada delili, ol şeyin makamına kaim olur. (Mec. 68 (

۰۶ اهلاثماب ىضقت نويدلا Borçlar misliyle ödenir . ** ذ ** ۰۱ هلك ركذك ىزجتي ل ام ضعب ركذ Mütecezzi olmayan bir şeyin ba’zını zikretmek, küllünü zikr gibidir. (Mec.63)

** ر ** ۲۰ لطاب رارقلا نع عوجرلا

İkrardan rucu' batıldır . ** س ** ۰۱ طقاسلا دوعي ل

Sakıt olan şey avdet etmez. (Mec. 51 (

۰۲ ةيعرشلا روملا نم نوكت ةيارسلا

131

Sirayet umur-ı şer'iyyedendir .

۰۳ نايب ةجاحلا ضرعم ىف توكسلا Sakite bir söz isnad olunmaz; lakin ma’raz-ı hacette sukut beyandır. (Mec.67)

** ش ** ۰۱ تادابعلا تاباثل ىفكت ةهبشلا İbadetlerin sabit olmasında şüphe kâfidir .

۰۲ عراشلا صنك فقاولا طرش Vâkıfın şartı Şâri’in nassı gibidir .

۰۳ هوجولا عيمجب ايواست اذا هريغب قحلي امنا ءيشلا Bir şey ancak, bütün yönlerden başkasıyla eşit olduğu zaman ona ilhak edilir .

۰۴ لوكنلا وا رارقلا وا ةنيبلا ىلع ةجحلا رصق عرشلا Şeriat hücceti; beyyine, ikrar ya da yeminden çekinme ile sınırlamıştır . ** ض ** ۰۱ لازي ررضلا Zarar izale olunur. (Mec. 20 (

۰۲ تاروضحملا حيبت تايرورضلا Zaruretler memnu olan şeyleri mübah kılar. (Mec. 21 (

۰۳ ررضلاب لازي ل ررضلا Zarar ve mukabele bi’z-zarar yoktur. (Mec. 19 (

۰۴ فخلاب لازي دشلا ررضلا Zarar-ı eşed zarar-ı ehaf ile izale olunur. (Mec. 27 (

۰۵ اماع ررض عفدل لمحتي صاخلا ررضلا Zarar-ı âmmı def için zarar-ı hass ihtiyar olunur. (Mec.26 (

۰۶ ناكملا ردقب عوفدم ررضلا Zarar bi-kaderi’l-imkan def’ olunur. (Mec. 31 (

۰۷ تاضواعملاب صتخم ىدعتلاب نامضلا Teaddi sebebiyle tazminat, muavezata (bedelli muameleler) mahsustur.

** ظ ** ۰۱ هريرقت امرحي و هعفر بجي ملظلا Zulmün ortadan kaldırılması vacip, öylece bırakılması haramdır . ** ع ** ۰۱ ةمكحم اةداعلا Âdet muhakkemdir. (Mec. 36 ( ۰۲ اةداعلا اةدرطملا طرشلا ةلزنمب لزنت

Muttarid (genel, değişmez) âdet, şart menzilesine indiririlir .

۰۳ ءاهقفلا صن فلاخي مل اذا ةجح نوكي امنا فرعلا Örf, ancak fukahânın nassına aykırı olmadığı zaman hüccet olur .

۰۴ فصولا ىئزج رخل اةربعلا İtibar vasfın iki cüz’ünün sonuncusunadır .

۰۵ دوصقملا نود اصن ظوفلملل اةربعلا İtibar söylenenedir, kasdedilene değildir . ۰۶ ظوفلملل اةربعلا İtibar sözleredir . 604 ۰۷ ىناعملل اةربعلا İtibar manalaradır . 605 ۰۸ ردانلل ل عياشلا بلاغلل اةربعلا İtibar, galib-i şayia olup nadire değildir. (Mec. 42 (

۰۹ اهسنج نم اةدايزب حجرت ةلعلا

604 Önceki maddeden bir farkı olmamasına rağmen tekrar edilmiştir.

605 Önceki madde ile çelişiyor gibi gözükse de talak, itâk, kısastan afv gibi hususlarda o da geçerlidir. Mecelle’de bu kaide “Ukûdda itibar makâsıd ve meâniyedir, elfâz ve mebâniye değildir.” şeklinde yer almıştır. (Madde 3).

133

İllet kendi cinsinin çokluğu sebebiyle tercih olunur .

۰۱۰ هطئارش توباث امدعل ءيشلا مكح توباث امدع Bir şeyin hükmünün sabit olmaması, şartlarının sabit olmamasından dolayıdır.

۰۱۱ سانلا نع ررضلا عفدل لصلا وه رهاظلاب لمعلا İnsanlardan zararı def etmek için zahirle amel etmek asıldır . ** غ ** ۰۱ منغلاب امرغلا Mazarrat menfaat mukabelesindedir.606 (Mec. 87 ( ** ف ** ۰۱ دهتجملا قح ىف داهتجلاك لهاجلا قح ىف ىوتفلا Cahil için fetva, müctehid için ictihad gibidir .

۰۲ هلصا دوجو ىلع لدي هدوجو لصاب صتخملا عرفلا Bir asla mahsus fer'in varlığı, aslının varlığına delalet eder . ** ق ** ۰۱ همدق ىلع كرتي ميدقلا Kadîm kıdemi üzere terk olunur.(Mec. 6 (

۰۲ لصلا توباث امدع عم عرفلا تبثي دق Asıl sabit olmadığı halde fer’in sabit olduğu vardır. (Mec. 81 ( ** ك ** ۰۱ لطاب ىعرش مكح ريغب طرش لك Şer'î hükme muğayir her şart batıldır . ** ل ** ۰۱ دصاقملا اماكحا لئاسولل Vesileler için de maksadların hükümleri geçerlidir .

۰۲ ئشلا كلذ مكح همكح ئشلا ىنعم هيف ام لك سيل

Bir şeyin özelliklerini taşıyan başka bir şey, onunla aynı hükmü taşımayabilir