• Sonuç bulunamadı

KISSA İLE İLGİLİ BAZI TEREDDÜTLER

Hz. Lût (as) kıssasını iki kitap açısından inceledik. Aralarındaki farklılıkları ortaya koymaya çalıştık. Bununla beraber bu kıssayı okuyanın aklına bazı sorular gelmekte ve bunların cevaplanması gerekmektedir. Akla gelmesi muhtemel bazı sorular şunlardır:

a. Lût Kavmi’nin tamamı acaba eşcinsellik günahını işliyor muydu ki toptan helâk edilmişler ve sadece Lût (as) ile ailesi kurtarılmıştır?

Bu soruyla ilgili şunlar söylenebilir: Bir kere Lût Kavmi’nin helâk edilmelerinin tek nedeni eşcinsellik değildir. Onlar bu davranışlarıyla diğer insanlardan ayrılıyorlardı. Eşcinsellik onların işlediği günahlar için en bariz olanı idi. Nitekim daha önce yaptıkları işlerle ilgili bilgi vermiştik. Bununla beraber bir milletin tamamen yok olması için hepsinin aynı günahı işlemeleri gerekmez. Nitekim peygamberimiz konuyla ilgili şöyle buyurmuştur:

“Ya ma’rufu emreder, münkeri nehyedersiniz, veyahut azap hepinize toptan gelir.”289 Bu da insanların günaha razı olmalarının onu işlemekle eşdeğer olduğunu göstermektedir. Nitekim ayet-i kerime de bunu ifade etmektedir: “İsrailoğullarından kâfir olanlar, Davud ve Meryem

oğlu İsa lisanıyla lanetlendiler. Bunun sebebi isyan etmeleri ve sınırı aşmalarıydı. Yaptıkları çirkin işlerden birbirlerini vazgeçirmeye çalışmıyorlardı. Ne kötü işler yapıyorlardı!”290

Bu ayetin açıklaması ile ilgili peygamberimizden şöyle bir hadis nakledilmiştir:

“İsrailoğullarında ilk çöküş şöyle başladı: Önceleri bir adam diğer biriyle günah işlerken karşılaşırsa (onun günah işlediğini görürse) derdi ki: “Ey fülan! Allah’tan kork, yaptığın günahı bırak! Bu sana helal değildir.” Ertesi gün olunca, onda gördüğü kötülük; onu, o kişiyle yemekten, içmekten ve onunla içli dışlı olmaktan alıkoymuyordu. Böylece Allah onların kalplerini birbirine benzetti ve onlar hakkında şu Kur’an ayeti indi: “İsrailoğullarından kâfir olanlar, Davud ve Meryem oğlu İsa lisanıyla lanetlendiler. Bunun sebebi isyan etmeleri ve sınırı aşmalarıydı…” Hadisi rivayet eden Ebu Ubeyde (ra) diyor ki: Peygamber (sav) bu ayetleri ta 5/81. ayetin sonuna kadar okudu. Allah’ın elçisi yaslanmaktaydı. Aniden doğrulup oturdu ve “Hayır! Zalimin elinden tutup onu hakka boyun eğdirinceye kadar (sizin için

kurtuluş yoktur.)” dedi.291

İnsanların kötülüğe engel olmaya çalışmaması ve ona rıza göstermeleri sonucunda ondan gelecek bela muhakkak diğerlerine de ulaşır. Dolayısıyla sadece kötülüğü işlememek insanı kurtarmamakta, aynı zamanda bu kötülüğe karşı mücadele etmek de gerekmektedir. Kur’an-ı Kerim’de bazı kavimlerin helâk edilmeleri ile ilgili bilgiler verilirken bu gerçeğe

289 Tirmizi, Tefsuru Sureti’l-Mâide, 18. 290 Mâide 5/78–79.

işaret edilmektedir. Nitekim Hud Suresi’nde cezalandırılan bazı kavimlerin haberleri verildikten sonra şöyle buyrulmaktadır: “Sizden önceki nesillerden akıllı kimselerin,

yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan men etmeleri gerekmez miydi? Fakat onlar arasından, ancak kendilerini kurtardığımız pek az kişi böyle yaptı. Zulmedenler ise kendilerine verilen refahın peşine düşüp şımardılar ve suç işleyenler olup çıktılar. Halkı ıslah edici olan kimseler olsaydı, Rabbin o kentleri, zulüm ile helâk edecek değildi.”292

Bu ayetin tefsiri ile ilgili olarak Mevdudi şu açıklamaları yapmaktadır: “Bu ibarede, 25–99. ayetlerde sözü edilen toplumların çöküşlerindeki gerçek nedene gayet öğretici bir tarzda işaret edilmektedir. Bu toplumların tarihlerini gözler önüne seren Allah, yalnızca onların değil, daha önceki kavimlerin de çöküş sebebi olarak aynı şeyi gösterir: Allah onlara lütfunu bağışlar da, onlar bunu kötüye kullanır ve ülkelerinde fesat çıkaracak denli refahlarıyla sarhoş olurlar. Bu şekilde maşeri vicdanları da öylesine fesada uğrar ki içlerinde kötülükten men edecek hiç kimse kalmaz. Belki birkaç doğru insan kalsa da sesleri çok zayıftır ve onları kötülükten alıkoyamaz. Bunun sonucunda kötülük öylesine şiddetlenir ki azabın gelmemesi için hiçbir sebep kalmaz. Yoksa Allah kullarına düşmanlık beslemez. Salih ameller işleyip dururlarken onlara sebepsiz yere zulmetmez.

Burada özellikle şu hususlar vurgulanır: insanları kötülükten alıkoyacak, iyiliği tavsiye edecek salih kimselerin bulunması gerekmektedir. Bir toplumda iyi insan kalmamış veya varlığının hiçbir değeri yoksa böyle bir toplum yok olmayı hak etmiş demektir.

Bir toplumun kaderi o toplum içindeki salihlerin etkinliğine bağlıdır. Bir topluluk içinde kötülükleri engelleyecek derecede salih insanlar varsa bir ıslah fırsatı tanımak için o toplumdan genel azap kaldırılır. Yok, eğer böyle bir ıslah girişimi yoksa ya da bu tür girişimlere fırsat tanınmıyorsa o toplum kendi ölüm fermanını imzalamış demektir. Böyle bir toplumun yaşaması için hiçbir neden kalmamıştır.”293

Konumuzla ilgili şu ayette de şöyle buyrulmaktadır: “(Öyle) Bir fitneden sakının ki,

aranızdan yalnız haksızlık edenlere erişmekle kalmaz. Bilin ki Allah’ın azabı çetindir.”294

Ayette geçen fitne kelimesi çeşitli anlamlarının yanında bela, musibet ve azab gibi anlamları da içermektedir.295 Dolayısıyla bir kesimin işlediği kötülüklere göz yuman, gücü yettiği halde bunu engellemeye çalışmayanların başına da kötülükleri işleyenlerin başına geldiği gibi bela gelecektir.

292 Hûd 11/116–117.

293 Mevdûdî, Tefhîmu’l-Kur’ân, II, 431. 294 Enfâl 8/25.

“Ayette ‘toplumsal fitne’ ile sadece bireylerle sınırlı kalmayan ve aynı zamanda bütün toplumu saracak denli yaygın olan, topluca işlenen kötülükler kastedilmektedir. Böyle bir durumda sadece günahkârlar değil, o günahları işleyenler arasında bulunanlar da böyle kötülüklerle çevrilmiş bir hayata katlandıkları için, Allah’ın azabına uğrarlar. Bir şehirde birkaç yerde pislik varsa sadece bulunduğu yeri etkileyecektir. Fakat pislik tüm şehre yayılmış ve onu engelleyecek, sağlıklı koşulları tekrar geri getirecek kimse yoksa o zaman hava, su ve toprak da kirlenecek ve tüm şehirde salgın hastalığa neden olacaktır. Tabi ki bu olay, pisliği yayanlarla ondan kaçınanları birbirinden ayırmayacak ve o çevrede yaşayan tüm insanları etkileyecektir. Aynı durum ahlâkî çöküntü, bozukluk ve müstehcenlik için de söz konusudur.

Bu ayet kısaca ‘Emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker’ görevinin önemini anlatmaktadır. Eğer iyiliklerin yayılmasında ve kötülüklerin önlenmesinde samimiyetle çaba harcamazsanız, kötülüklerden kaçındığı halde diğer insanları yaptığı kötülüklere aldırış etmeyen, onlara göz yumanlar da kötülüklerle aynı akıbeti paylaşacaklardır. Böylece bütün toplumun yok olmasına zemin hazırlayacak bir fitne salgını ortaya çıkacaktır.”296

Konuyla ilgili akla gelebilecek bir diğer soru da şudur.

b. Günümüzde helâk edilen toplumlarla aynı günahı işleyen insanlar olduğu halde niçin onlar da aynı şekilde helâk olmuyorlar?

Kur’an-ı Kerim’de hemen hemen bütün kavimlerin helâk edilmeleri anlatılırken, sebep olarak dünyada işledikleri günahlar ve isyanlara dikkat çekilir. Nitekim ayet-i kerimede de şöyle buyrulmuştur: “Nitekim onlardan her birini günahı sebebiyle cezalandırdık. Kiminin

üstüne taşlar savuran rüzgârlar gönderdik. Kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.”297

Bütün bu kavimlerin yok olmalarının nedeni anlatılırken belli başlı bazı günahlara dikkat çekilir. Mesela Lût (as) kavminin helakine yol açan bariz suç eşcinsellik iken (A’râf, 7/81), Nuh (as) kavminde en belirgin günah puta tapıcılık (Nuh, 71/23-25), Salih (as) kavminde fesad çıkarma (Şuara, 26/152), Şuayb (as) kavminde ise ölçü ve tartıda hile yapmaktır (Hûd, 11/84).

Ayetlerde ifade edilen bu günahlar günümüz toplumlarınca işlenmektedir. İşin acı tarafı bu günahları Müslümanlar da işlemektedir. Dolayısıyla günümüz toplumlarının toptan helâk ile karşı karşıya kalıp kalmayacağı sorusu insanı düşündürmektedir.

296 Mevdûdî, Tefhîmu’l-Kur’ân, II, 162. 297 Ankebût 29/40.

Bu konu iki açıdan alınabilir. Bunlardan ilki bütün insanlığın yok olması durumudur. Diğeri ise helâkin birtakım sıkıntılar ve hastalıklar manasına yorumlanması ve bu çeşit sıkıntıların ortaya çıkmasıdır.298

1- Birinci durumda; Hz. Peygamber bütün insanlığı peygamber olarak gönderilmiştir. Peygamberimizin risaleti zaman ve mekân açısından evrensel bir boyuta sahiptir. Hz. Peygamber bütün insanlığa rahmet olarak gönderilmiştir. “(Ey Muhammed!) Biz seni bütün

âlemlere rahmet olarak gönderdik”299

Hz. Peygamberimiz de bu durumu şu sözlerle ifade etmiştir: “…(benden önce) her

peygamber yalnız kavmine elçi olarak gönderilmişken, ben bütün insanlara Peygamber olarak gönderildim.”300

Hz. Peygamberin risaleti bütün zamanlar ve mekânlar için geçerli olduğuna göre, ümmetinin helâk edilmesi bütün insanlığın helak edilmesi, dolayısıyla kıyametin kopması demektir. Başka peygamber gelmeyeceğinden ve bu ümmetin helâki dünyanın yok olması anlamına geleceğinden bu şekilde toplu yok oluş artık meydana gelmez.

Helâk olayının meydana gelmemesinin bir diğer nedeni peygamberimizin ümmetine yaptığı duadır. Bu konuda peygamberimizden aktarılan rivayetler vardır. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Rabbimden üç şey diledim. İkisini verdi, birinden beni mahrum bıraktı.

Rabbimden ümmetimi kıtlık (kuraklık, tufan, gibi tabii afetlerle) toptan helâk etmemesini istedim, bunu kabul etti. Yine O’ndan ümmetimi suda boğulma suretiyle helâk etmemesini diledim, bunu da kabul etti. Ümmetimin fırkalara ayrılıp birbirine düşürmemesini istedim de bunu kabul etmedi.”301 Aynı konuyla ilgili Ebu Davut’un rivayetinde şu ifadeler yer alır:

“Allah sizi üç şeyden himaye etti: Hepinizi helâk edecek olan peygamberinizin bedduasından, batıl ehlinin hak ehline galebesinden, dalâlet üzerine birleşmenizden.”302

Hadislerde ifade edildiğe gibi Ümmet-i Muhammed diğer kavimler gibi çeşitli felâketlerle karşı karşıya kalmayacak ve yeryüzünden tamamen silinmeyecektir. Ancak aralarında ihtilaflar olacak, böylece birbiriyle çarpışacaklar, ilahi azapla toptan yok olma yerine kendi aralarındaki bu kavgalarla cezalandırılmış olacaklardır. Ayrıca bölgesel ve cüz’i sayılabilecek helâk olayları meydana gelebilmektedir. Nitekim Lût (as) kavminin amelini yoğun bir şekilde işleyen İtalya’nın Pompei şehrinde aynı cezanın bir benzeri görülmüştür. Vezüv Yanardağı’nın patlaması sonucu birçok insan lavların altında kalarak helâk olmuştur.

298 Tan, “Kavimlerin İnkırazında Ma’siyetin Rolü”, s. 38. 299 Enbiya 29/107.

300 Buhari, Teyemmüm, 1. 301 Müslim, Fiten, 20. 302 Ebu Davûd, Fiten, 1.

Vezüv Yanardağı, İtalya’nın, özellikle Napoli şehrinin sembolüdür. Dağın doğu yamacındaki Pompei şehri tarihi kayıtlara göre haritadan silinmeden önce tam bir sefahat ve sapkınlık merkezi haline gelmişti. Şehrin en belirgin özelliği fuhşun çok yaygın olması idi. Ancak Vezüv lavları kenti haritadan sildi. Olayın ilginç yanı ise, kentin günlük yaşantısı içinde, Vezüv’ün korkunç patlamasına rağmen, kimsenin kaçamamış ve adeta büyülenerek felaketin farkına bile varamamış olmasıdır. Kur’an’ın ifadesi ile “Yalnızca bir tek çığlık (yetti), anında

sönüverdiler.”303 Pompei halkının ölümü de ayetlerde anlatıldığı gibi anında yok olma tarzında gerçekleşmiştir.304

Toplu şekilde helâk olmama nedenlerinden biri de Hz. Muhammed (sav)’ ümmet olmak ve istiğfar etmektir. Peygamberimiz bütün insanlığa gönderildiğinden, insanların tamamı O’nun ümmeti sayılır. Bu da onları toplu şekilde helâk olmaktan kurtarmıştır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur: “Hani bir zaman kâfirler şöyle demişlerdi:

“Ey Allah’ım! Eğer bu (Kitap) senin katından gelmiş bir hak ise üzerimize gökten taş yağdır yahut bize elem verici azap getir.” Hâlbuki sen onların arasında iken Allah onlara asla azap edecek değildir. Onlar istiğfar ederlerken de (içlerinde istiğfar edenler varken de) Allah onlara azab edecek değildir.”305

Bu ayete göre insanlara ilahi azabın gelmemesinin iki nedeni vardı. Birincisi peygamberin varlığı, diğeri ise istiğfar edenlerin varlığıdır. Bu ayetleri açıklar mahiyette peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Allah ümmetim için bana iki eman vermiştir. (Bunu

söyledikten sonra az önceki ayeti okumuş ve şöyle buyurmuştur) Ben geçip gittiğim zaman kıyamete kadar onların arasında istiğfarı bırakmış olacağım.”306

Buradan şu anlaşılmaktadır: Peygamber insanların arasında olmasa bile kıyamete kadar istiğfarda bulunan insanlar mutlaka bulunacaktır. Onların varlığı insanların toplu bir şekilde helâk olmasını engelleyen bir durumdur. Ancak helâk edilmeyecek olmaları, sıkıntılarla karşılaşmayacakları anlamına gelmemektedir. İstiğfar olsa da toptan helâk edilmeseler bile günahları sebebiyle insanlar çeşitli cezalarla karşılaşabilirler. Nitekim ayetlerde insanların işledikleri yüzünden başlarına musibetlerin geleceği haber verilmektedir.

“Başınıza gelen herhangi bir musibet ellerinizle işlediklerinizden ötürüdür. O, yine de çoğunu affeder.”307

303 Yâsîn 36/29.

304 Yahya, Kavimlerin Helakı, s. 64. 305 Enfâl 8/32–33.

306 Tirmizi, Tefsîru Sûreti’l-Enfâl 4. 307 Şûra 42/30.

2- Daha önce belirttiğimiz gibi helâk sadece yok olmak manasında değil, mevcut nimetin yok olması, fesadın ortalığı kaplaması da demektir.308

Bir toplumun yok olması, başına felaket ve dertlerin gelmesi, deprem olması, sel basması ve Nuh (as) tufanı gibi içinde kimsenin kurtulamayacağı şeklinde belalar olarak düşünülmemelidir. Musibetlerin çok çeşitli şekilleri olabilir. Örneğin, bir toplumda bulunan yüksek enflasyon, bir musibet çeşidi kabul edilebilir. Toplum hayatında güven ve emniyetin olmaması, çocuklardan gerekli hürmet ve saygının görülmemesi, bir nevi helâke götüren ve onu aratmayacak derin yaralar açabilecek musibetlerdir.309

308 İsfehânî, Müfredât, s. 793.