• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1. ORGANĐZASYONEL PERSPEKTĐFTEN KĐŞĐLĐK KAVRAMINA

1.7. Kişilik Kuramları

Kişilik açıklanmaya çalışılırken birbirinden farklı kuramlar geliştirilmiş, kişiliğin gelişim dönemlerinden geçerek oluştuğu öne sürülmüştür. Yapılan literatür taramasında “Kişilik Kuramları”ndan, temel olarak değerlendirilen kuramlar belirlenmiş ve bu kuramlar ile ilgili açıklamalar yapılmıştır (Zel, 2006; Eren, 2006; Erdoğan, 1994). 1.7.1. Sigmund Freud’un Kişilik Kuramı

Psikanalizin kurucusu Freud’un kişilik kuramı, kişilik ile ilgili geliştirilen en önemli kuramlardan biridir. Freud’a göre “Đd” (Alt Benlik), “Ego” (Benlik) ve “Süper-Ego”

(Üst Benlik) olmak üzere üç temel unsur bireylerin davranışlarını yönlendirmekte ve kişiliğini oluşturmaktadır (Zel, 2006; Eren, 2006; Göka ve Türkçapar, 1992; Erdoğan, 1994).

Đd; kişiliğin kültürel sınırlamalardan etkilenmeyen, doğal dürtülerden oluşan bölümüdür. Ego ve Süper-Ego kişiliğin temel sistemi olan Đd’den ayrımlaşarak gelişmektedir. Freud

Đd’i “Gerçek ruhsal varlık” olarak isimlendirmektedir çünkü ona göre Đd nesnel gerçeklerden bağımsız öznel bir dünyadır.

Đd, insanların doğuştan getirdikleri, birinci dereceden tatmin edilmeleri gerekli olan biyolojik ve fizyolojik ihtiyaçlarının (açlık, susuzluk, cinsellik gibi) depolandığı bir alandır. Đd, ayıp, günah, suç ve yasak gibi sosyo-kültürel ve yasal sınırlamalardan etkilenmez.

Süper-ego, fertlerin toplumdan kazandıkları en asil düşüncelerini, dini ve ahlaki değerlerini, örf ve adetlerini, büyüklerinden ve öğretmenlerinden öğrendiği bütün iyi özellikleri temsil eder. Ego; Đd’in tersine ahlaki standartların ifadesidir. Süper-Ego bireyin içinde bulunduğu kültürel ortam sayesinde şekillenerek zamanla oluşur.

Đd, bireyin ne yapmak istediğini ifade ederken Süper-Ego ise bireyin toplumda ne yapması gerektiğinin ifadesidir. Đd ve Süper–Ego arasındaki dengeleyici unsur ise Ego olarak ifade edilir. Ego, Đd’in isteklerini Süper-Ego’ya uygun hale getirmeye çalışır. Ego, insanın sınırsız isteklerini, Süper-Ego’nun sınırlamaları ölçüsünde, fert ve toplum dengesini göz önüne alarak cevaplamaya çalışır. Bu açıdan bakıldığında Ego’nun iyi işlemesi bireyin zihinsel ve davranışsal açıdan sağlıklı olmasını sağlamaktadır.

1.7.2. Eric Bern’in Kişilik Kuramı

Freud gibi Bern de kişiliği duygusal yönü ile açıklayarak kişiliğin “Çocukluk”, “Ebeveynlik” ve “Olgunluk” olarak üç yönünün olduğunu ileri sürmüştür. Bern’e göre kişiliğin üç yönünden birincisi olan “Ebeveynlik”, öğüt verici kısımdır ve tıpkı Freud’un “Süper-Ego”suna benzer. Kişiliğin olgun olmayan “Çocukluk” yönü ise “Đd” (alt benlik) gibidir. Kişiliğin yetişkin kısmını oluşturan “Olgunluk” ise “Ego”dur ve toplumsal beklentilerle kişisel istekler arasında bir denge oluşturur (Bern, 1992; Zel, 2006; Eren, 2006).

Kişiliğin Çocukluk Yönü; bireyin toplumu dikkate almadan hareket etmesini ifade eder. Birey, zihinsel yapısındaki dürtüler ile bencil ve sorumsuz davranışlar sergileyebilir. Bu durum tıpkı bir çocuğun davranışlarına benzetilebilir. Bireyin kişiliğinde küçük yaşlarda “Çocukluk” baskın bir özellik iken yaşın ilerlemesi ile bu özellik zayıflamaktadır. Bern’e göre “çocukluk” düzeyi bireyin bir takım kişisel istek ve arzularının bulunduğunu ve bunlara erişmek ve kendini tatmin etmek için dilediğince davrandığı kısmıdır. Bern, her bireyin kısmen de olsa çocuk benliğinin etkisiyle sorumsuzluk, eğlence arama, kendini suçlama, öfke, korku, heyecan ve birtakım çocuksu davranışlar gibi davranışlar gösterdiğini ifade etmiş, ancak bireyin devamlı çocuk benliğinin etkisiyle davranmasının, istenmeyen davranışlara dönüşeceğini eklemiştir. Bununla birlikte, kişiliğin çocuk yönünün, bireyin hayatına bir çekicilik, zevk ve yaratıcılık kattığı da ifade edilmektedir (Silah, 2000:270).

Kişiliğin Ebeveynlik Yönü; bireyin anne ve babasını dikkate alarak kendinde oluşturduğu benlik durumunu ifade etmektedir. Ebeveynlik Yönü, bireyde geleneklere bağlılığı, istikrarı ifade etmekte ve ilerleyen yaşla beraber bireyin kişiliğinde baskınlığı artmaktadır.

Kişiliğin Olgunluk Yönü ise her bireyde bulunan, yaşamak için gerekli olan ve gerçeği objektif olarak değerlendirebilmeyi sağlayan yöndür. Đnsanın doğal olarak yapmak isteyip de yapamadığı şeyler olgun kısım sayesinde bastırılır, diğer bir ifade ile bilinçaltına atılır. Baskılar arttığında kişinin çocukluk yönü ağır basar ve kişi, yaramazlık türünde davranışlar sergilenmeye başlar. Freud’da ego, nasıl id ile süperego arasında arabulucu bir fonksiyon görüyorsa, Berne’de de “olgunluk”, insan kişiliğinin çocukluk ve ebeveynlik yönleri arasında arabuluculuk yapmaktadır (Eroğlu, 2004:180). Organizasyonları Bern’in teorisi kapsamında değerlendirdiğimizde organizasyon bünyesindeki bireylerin Çocukluk yönünün bir takım hatalara neden olabileceğini ancak bu hatalara hoşgörülü yaklaşmak için yine bireylerin Ebeveynlik yönünün devreye gireceği söylenebilmektedir.

1.7.3. Carl Gustav Jung’un Kişilik Kuramı

ifade etmektedir. Diğer bir ifade ile Jung, bireyin davranışlarının kalıtımsal özelliklerinin yanı sıra amaçları tarafından şekillendiğini ileri sürmektedir. Kalıtımsal özelliklere önem vermesi nedeniyle de Jung’un teorisi diğer psiko-analitik teorilerden ayrılmaktadır. Jung’a göre kişilik bazı sistemlerden oluşmaktadır. Bu sistemlerden en önemlileri; “Ego”, “Kişisel Bilinç Dışı” ve “Kolektif Bilinç Dışı”dır (Zel, 2006; Eren, 2006).

Ego; Jung’a göre kişiliğin bilinçli bölümüdür. Jung bireylerin zihin fonksiyonlarını düşünme, hissetme, duyu ve sezgi olarak adlandırmakta ve bireyin bilinç dünyasında bu fonksiyonlardan birinin daha önde olduğunu, en az belirgin olanın ise rüyalarda ortaya çıktığını ileri sürmektedir. Zihinsel fonksiyonların yönelimi “dışa dönüklük” ve “içe dönüklük” olmak üzere iki yönelimi ortaya çıkarmaktadır. Bireyin farklılaştığı bu süreci Jung, bilincin bireyselleşmesi yani ego olarak ifade etmektedir.

Kişisel Bilinç Dışı; bireyde rahatsızlık oluşturduğu için egonun geri çevirdiği duygu ve düşüncelerin depolandığı bir bölge olarak ifade edilmektedir. Bu duyguların ve düşüncelerin gruplaşması ile “Kompleks” olarak ifade edilen durumlar oluşmaktadır. Kolektif Bilinç Dışı; bireyin mensubu olduğu toplumun kalıtım ile ilgili özelliklerini ifade etmektedir. Jung’a göre kalıtım sadece bedensel olarak değil ruhsal olarak da gerçekleşmektedir. Kolektif Bilinç Dışı bu tarz kültür, inanç ve örf gibi özellikleri kapsamakta ve bireyleri bu açıdan etkilemektedir.

1.7.4. Alfred Adler’in Kişilik Kuramı

Ferdi (bireysel) psikoloji akımını geliştiren Adler, teorisinde, insanın sosyal davranışlarını vurgulamakta ve bireyin kişiler arası ilişkilerde gösterdiği tepkilere öncelik vermektedir (Geçtan, 1988: 83-87). Başlangıçta, Freud’un geliştirdiği psikanaliz ekoluna mensup olan Adler’e göre insan davranışlarının gerisindeki temel motif üstünlük ve egemenlik içgüdüsü ile güç ve prestij motivasyonlarıdır (Meisnerr, 1985: 337-418). Adler, Freud ve Jung’dan biyolojik kişisel özelliklerden çok toplumsal özelliklere ve sosyal ilişkilere önem vermesiye ayrımaktadır (Eren, 2006:89).

Bireyin temel amacı kendini güçlü kılacak davranışları göstermektir. Yükseklik ve üstünlük duygusu, bir biçimde engellendiğinde, kişiyi bir yetersizlik ve aşağılık duygusuna sürükler (Erdoğan, 1994:155). Adler’e göre, bireyin doğum sırasının da

kişilik üzerinde önemli bir etkisi vardır. Adler’in araştırmasına göre, doğumda sıra, bireyin zeka ve yetenek düzeyini etkilemektedir. Bu kurama göre, ilk çocuk daha zeki ve yetenekli olacak, daha kolay sosyal bağlar kurabilecektir. Bu konuda yapılan çalışmalarda, ailedeki çocuk sayısı arttıkça, ilk çocuk ile son çocuk arasında önemli zeka düzeyi ve ilişki kurma yeteneği farkı olduğu görülmüştür (Berelson ve Steinew, 1967: 178-179).

1.7.5. Karen Horney’in Kişilik Kuramı

Horney’e göre bireyler “iyi” veya “kötü” olarak doğmazlar. Bireyin davranışını, doğuştan itibaren onun için önemli olan kişilerle aralarındaki ilişki etkilemektedir. Horney, davranışların gelişmesinde bireyler arası ilişkilere önem veren ilk kuramcı olarak değerlendirilmekte ve bireylerin kişiliğinin gelişiminde durumsal faktörlere önem vermektedir (Montagu, 1971:37).

Horney’e göre kişiliğin temel elemanı endişe ve korkudur. Bireyler endişe ve korkularını yenmek için faaliyette bulunurlar. Horney, kaygı ve korkularla baş edebilmek için bireylerin başvurabileceği davranış alternatiflerini üç ana grupta toplamaktadır (Eren, 2006):

1) Đnsanlara yaklaşarak sevgi ve yakınlık duyma suretiyle kaygı ve korkuları giderme çabaları (sempatik-dışa dönük kişilik)

2) Đnsanlardan uzak durmak, onlara karışmamak ve yalnız başına hareket etmek (antipatik-içe dönük)

3) Đnsanlara karşı gelmek, güçlü ve yenilmez olduğunu göstermek, mücadele etmek (saldırgan-öfkeli).

Horney, bu davranış kalıplarından birinin insanlara uygun geldiğini ve hangi kişilik özelliğine yatkın olduklarını belirlediğini belirtmektedir.

1.7.6. Hans Jürgen Eysenck’in Kişilik Kuramı

Eysenck’e göre kişilik yapısı hiyerarşiktir. Eysenck, kişilikte bireysel farklılıkların fizyolojik farklılıklardan kaynaklandığını öne sürerek kuramının temelini, kişiliği oluşturan faktörlerin sıralanmasının belirli bir hiyerarşik düzen içinde olması esasına

dayandırmış ve dört düzeyin varlığından söz etmiştir (Buchanan ve Huczynski, 1997:145; Erdoğan, 1994:259):

Birinci düzey “özel tepki düzeyi”dir ve kişiliğin en alt düzeyini oluşturmaktadır. Bu düzey, çok özel tepkileri içerir. Bazı uyarıcılara tepkiler gösterilmesi ve kalıtımsal olarak bireyin bazı özellikler taşıması bu düzeyle ilgilidir.

Đkinci düzey “alışılmış davranışlar düzeyi” olarak adlandırılmaktadır ve bireyin bulunduğu ortamlardan elde ettigi, alışkanlıklara dayalı özellikleri ile ilgilidir. Bazı bilgi ve deneyimleri kazanan bireyin benzer durumlarda benzer davranışlar göstermesi bu düzey ile ilgilidir.

Üçüncü düzey ise “özellik düzeyi” olarak karşımıza çıkmaktadır. Kişinin birçok alışılmış davranış arasından belirli eğilimleri kazanması bu düzeyin evresidir. Bu düzeyde kisiliğin süreklilik, değişmezlik, bireysel dengesizlik, doğruluk ve değişkenlik, heyecanlılık özellikleri ortaya çıkar.

Kişiliğin dördüncü düzeyi, tip aşamasıdır. Bu evrede belirgin tipler ortaya çıkmaktadır. Eysenck’in görüşüne göre, tipin oluşumunda, her bir düzeyin baskın faktörlerinin etkisi bulunmaktadır.