• Sonuç bulunamadı

KentleĢmenin mekânsal süreci

4. TÜRKĠYE’DE KENTSEL DÖNÜġÜM UYGULAMALARI

4.1 Türkiye‟de KentleĢmenin Tarihsel Süreci ve GecekondulaĢma

4.1.1 KentleĢmenin mekânsal süreci

Türkiye‟de 1950‟lerde meydana gelen hızlı kentleĢme ile birlikte kentlere doğru oluĢan büyük göç hareketleri ve kentlerde artan nüfusun barınma ihtiyacına devletin yeterli ve gerekli politikalar ile çözüm bulamaması sebebiyle göçmenlerin bu sorunu kendi çabalarıyla çözmesine göz yumması sonucu oluĢan gecekondu alanları, aslında bir sonuçtur. Bu göz yumma bazı kaynaklarda “gecekonduların önüne geçebilecek önlem veya politikalar üretmemek” veya “devletin gecekondulaĢma politikası, devletin sorumluluğu olan konut sunumunu halkın kendi çabalarıyla çözmesi” Ģeklinde vurgulanmaktadır. Özellikle Ġstanbul ve Ankara bu süreçlerden en çok etkilenen, göç çekmiĢ ve de mekânsal ve sosyal sorunlarla karĢılaĢmıĢ büyük kentlerimizdendir. 1950‟li yıllardan beri görülen gecekondular, tek merkezli kalkınma ve sanayileĢme politikalarının sebep olduğu bölgesel eĢitsizliğin de fizik mekândaki izdüĢümleri durumundadır.

Ülkemizdeki gecekondulaĢma süreci 5 dönemde incelenmektedir (Erkut, 1999): Gecekondu ailesinin marjinal iĢlevlerinin olduğu 1945-1950 dönem,

Gecekondu ailesinin marjinal olmayan ekonomik statü kazandığı 1950-1960 dönem,

Gecekondu ailesinin tüketici iĢlevi kazandığı 1960-1970 dönem,

Gecekondu ailesinin küçük çaplı toprak spekülasyonuna geçtiği 1970-1990 dönem,

Bazı gecekondu alanlarının umut alanlarından çöküntü alanlarına dönüĢtüğü 1990 sonrası dönem.

Ülkemizde kentsel dönüĢüme en çok ihtiyaç duyan alanlar; özünde kırsaldan kentsele göçü barındıran bu gecekondu alanları ve çöküntü / köhneme alanları ya da BirleĢmiĢ Milletler ‟in tabiriyle geçici yerleĢimler, “bütünüyle olmamakla birlikte çoğunlukla kırsal bir grubun kentsel bir gruba dönüĢümünü incelemek için en stratejik konumdaki gruplardan birini temsil eden köylerden ve kırsal kasabalardan gelme göçmenlerin oturdukları” (Karpat, 2003) gecekondu alanlarıdır.

103

Gecekondu ailesinin marjinal iĢlevlerinin olduğu 1945-1950 dönemi, kırdan kente ilk göç dalgalarının yayılmaya baĢladığı dönem olarak kabul edilmektedir. Bu göç dalgalanmasının sanayileĢmenin büyük kentlerde öncelikli olarak geliĢtirilmeye baĢlamasının dıĢındaki en önemli sebepleri, kırsal alandaki toprakların hisseli oluĢu, hisselerin değerinin artması, eldeki toprağın nüfusa yetmemesi, eldeki toprağın nüfusu besleyememesi ve eğitim ve sağlık donatılarının yetersiz oluĢudur. Bir anlamda, insanlar çocuklarını doyurabilmek ve eğitebilmek için kente göç etmiĢtir. Bunda ulaĢımın geliĢmesi ve kentleĢmeyle ilgili bilgilenmenin artması da önemli rol oynamaktadır. Göçmenler geldiğinde iĢleri ve evleri hazır olmadığı için, en hızlı Ģekilde kendilerine barınacak bir yer temin etmeye çalıĢmıĢlardır. Konut ve kira bedelleri yüksek olduğu için ve aynı zamanda yeterli konut stoku da olmadığı için, insanlar kendi baĢlarının çaresine bakarak iĢgal etmek suretiyle kamu arsaları üzerine konut yapmıĢlardır. Bu dönemde, gecekondu yapımında ikinci el malzeme kullanılmıĢ ve ev, içinde oturacaklar tarafından bir gecede yapılmıĢtır.

Bu yapıların „gecekondu‟ diye adlandırılmasının sebebi de budur. Özellikle yıkım tehlikesine karĢı eğimli araziler tercih edilmiĢtir. Bu da belediye hizmetlerinin gelmesini ve altyapı sorununu ortaya çıkartmıĢtır. Yapılar, mutfak ayrı olmamakla birlikte tek odalı ve tuvalet birimin dıĢında olarak inĢa edilmiĢtir. Amaç, sadece ve sadece içinde yaĢayabileceği bir barınak sahibi olmak olduğundan, bu dönem, gecekondunun „en masum dönemi‟ olarak kabul edilebilir. Pınarcıoğlu ve IĢık (2003) da ilk dönem gecekonduların, “değiĢim değeri değil, kullanım değeri için” üretiliyor olmasının önemli bir husus olduğunu vurgulamaktadırlar.

1950-1960 döneminde, gecekondu olgusunda diğer yaĢanan sosyolojik değiĢmelerin yanısıra aĢağıdaki konular dikkati çekmektedir:

Bu dönemde çıkan 6-7 Eylül olaylarıyla, birçok gayrimüslim vatandaĢ yurtlarını terk etmek zorunda kalmıĢtır. Bunların sonucu „çöküntü alanı‟ diye nitelendirdiğimiz alanların ortaya çıkmasının da temelleri atılmıĢtır.

Bir baĢka önemli nokta, ilk gelenlerin yaptıkları gecekonduları sonra gelenlere satmaya baĢlamalarıdır. Böylece gecekondular artık sadece barınak olmaktan çıkıp, bir gelir kapısı haline gelmiĢ ve yeni bir alım-satım pazarı doğmuĢtur.

104

Yani gecekondular, „masumiyetlerini‟ kaybetmiĢlerdir. Bu arada yeni gecekonduların da yapılmasıyla sayıları oldukça artmıĢtır.

1960–1970 döneminde ise gecekondu ailesi potansiyel tüketici iĢlevi kazanmıĢtır. Bu dönemde, gecekondunun fiziki yapısı da değiĢmiĢ ve gecekondu sakinleri, yaptıkları birikimi, çocukları evlendikçe eve kat çıkarak değerlendirmeye baĢlamıĢlardır. Bir anlamda ortaya, „çekirdek konut‟ çıkmaya baĢlamıĢtır. Tüm bu geliĢmelerin yanında, kent yoksullarının yanı sıra, kentli orta sınıfta da büyük değiĢiklikler olmaktadır. Pınarcıoğlu ve IĢık (2003)‟ın belirttiğine göre, 1950‟li yıllarda baĢlayan „yap- satçılık‟, 1960-1970 döneminde en parlak çağını yaĢamaktadır. Bunda, 1965 yılında çıkarılan Kat Mülkiyeti Yasası‟nın da payı büyüktür. Kent yoksulu gecekondulaĢırken; orta sınıf kentli apartmanlaĢmaktadır. Yine bu dönemin en önemli geliĢmesi ise gecekondulaĢmaya devletin ilk tepkisini vermesi ve 1966 yılında 775 sayılı Gecekondu Kanunu‟nun çıkarılmasıdır. Tüm bu geliĢmeler, dönemin kalkınma planına da yansımıĢtır.

Gecekondu ailesinin küçük çaplı toprak spekülasyonuna geçtiği dönem olan 1970- 1990 dönemidir. Yani toprağın üzerinden ekonomik değer elde edilmeye baĢlanmıĢtır. Gecekondu sakini, kendi parselini kendi çimekte ve etrafı boĢsa istediği gibi geniĢletmektedir. Bununla birlikte kendi parselini kat karĢılığı müteahhide vermektedir. Dolayısıyla topraktaki değer artıĢı kamuya gideceğine, parsel sahibine gitmektedir. Böylece gecekondu, topraktaki değer artıĢından yararlanılabilir bir kaynak haline gelmiĢtir. Artık toprak parçasından rant elde edilmektedir. Diğer dönemlerden farklı olarak bu dönemde, parsel sınırı çizilirken önce anayol sınırı çiziliyor; okul alanı ve gecekondu güzelleĢtirme merkezi için de yer ayrılıyordu. 1980‟ler, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye‟de de yeni bir dönemin baĢlangıcı oldu. Serbest piyasa ekonomisine geçiĢin ilk sinyali olarak, “1980‟de kabul edilen katı önlemler paketi ile baĢlayan ekonomik politikalar, ithal ikameci bir ekonomik model yerine ihracata dayalı bir ekonomik model ile dıĢ ticaret açıklarını daraltmayı hedefliyordu... teĢvik ve/veya tavizlerin aracı temel olarak aynıydı: Son derece spekülatif bir kentsel arsa pazarında oluĢan arazi rantları toplumun geniĢ katmanlarına dağıtıldı.” (Dinçer ve diğ., 2001)

1980‟lerin en çarpıcı geliĢmesi 12 Eylül askeri hükümeti ve Özal hükümeti dönemlerinde çıkarılan imar affı yasalarıdır. Mart 1983 ve Mayıs 1987 tarihleri

105

arasında çıkarılan toplam beĢ imar affı yasasının en önemlisi 2981 sayılı Mart 1984 tarihli yasadır. Buna göre, “önceki yasalar büyük ölçüde kaçak yapıların bağıĢlanarak hukuk dıĢı alanlardan çıkarılmasını amaçlarken, bu yasa basit bir yasallaĢma iĢlemi ile yetinmeyip ve mevcut kaçak konutların hazırlanacak ıslah imar planlarında öngörülen modele göre dönüĢümüne zemin hazırlamıĢtır.” (Pınarcıoğlu ve IĢık, 2003). En basit aktarımıyla bu durum, Pınarcıoğlu ve IĢık tarafından, “gecekondu parselleri üzerine dört kat yapılaĢma hakkı verilmesi,” olarak özetlenmektedir. Bazı gecekondu alanlarının umut alanlarından çöküntü alanlarına dönüĢtüğü 1990 sonrası dönemde, yoğun ıslah imar planı uygulamalarıyla, gecekondular bir anlamda yasallaĢmıĢ ve geç apartmanlaĢma sürecine dâhil olmuĢlardır. Ancak apartmanlaĢma baĢlasa da hala gecekondu, ucuz malzeme ve ucuz maliyet kaygılarıyla hareket edildiği ve devlet eliyle bu yapılaĢmaya da bir standartlaĢma getirilmediği için, ortaya çıkan sonuç ilkinden de beter bir görüntü sergilemektedir.