• Sonuç bulunamadı

2.5. DAVRANIŞSAL FİNANS AÇISINDAN BİREYSEL YATIRIMCILARIN

2.5.1. Kendini Kandırma Eğilimi

Kendini kandırma (self deception) bireylerin kendilerini, diğerlerinden daha yetenekli, daha akıllı ve daha iyi görme eğilimidir. Ekonomistler insanların geçmişteki hatalarından ders alarak ve deneyim kazanarak rasyonel davranacaklarını ve bir daha aynı hatayı yapmayacaklarını varsayarlar (Yalçın, 2009: 23). Ekonomistlerin aksine psikologlar insanların kendilerini kandırarak aynı hataları tekrarlayabileceklerini savunmaktadırlar. İnsanlar kendilerini kandırarak içinde bulundukları kötü durumu, iyi bir durum olarak algılayabilir ve hata yapmaya devam ederler. Geçmişte yapılan

hatalardan ders çıkarma yeteneğini sınırlandıran bu olgu, insanların içinde bulundukları durumu tam olarak algılayamamaları ile ilişkilidir (Özcan, 2011: 34).

2.5.1.1. Aşırı Güven

Aşırı güven, bireylerin bilgilerinin doğruluğuna normalde olduğundan daha fazla güvenmeleri veya inançlarını bu doğrultuda pekiştirme yöneliminde bulunma durumunu ifade etmektedir (Barak, 2006: 108; Tufan ve Sarıçiçek, 2013: 169). Bilişsel psikolojiye yönelik araştırmaların büyük bir kısmı bireylerin genel olarak kendilerine aşırı güvenli olduklarını göstermektedir. Aşırı güven kişilerin; bilgilerini tahminde aşırıya kaçmalarına, riskleri düşük öngörmelerine ve durumları kontrol altında tutma becerilerini olduğundan daha büyük, daha iyi göstermelerine sebebiyet vermektedir. Aşırı güvenin artmasına sebep olan üç faktör söz konusudur. Bunlar şu şekildedir (Döm, 2003: 61-65):

a. Yükleme Önyargısı: Bireyler iyi sonuçları kendi yeteneklerine, kötü sonuçları ise dışsal etkenlere bağlama eğilimindedir. İnsanların başarılarını bireysel becerilerine, başarısızlıklarını ise kötü talihe veya diğer kişilerin hareketlerine bağlama eğilimi yükleme önyargısını ifade etmektedir. Yatırım yapmaya yeni başlamış bireysel yatırımcılar bakımından normalden kısa zamanda elde edilen başarılar, yatırımcıların kendilerine daha da fazla güvenmelerine sebebiyet vermektedir. Bunun yanı sıra yakın zamanda başarı elde eden yatırımcıların kendilerine aşırı güvenmekte ve buna bağlı olarak daha aktif ve spekülatif kararlar verebilmektedir.

b. Bilgi Yanılsaması: Bireylerin bilgi düzeylerinin artmasıyla öngörülerinin doğruluğunun da aynı şekilde artacağına inanmaları bilgi yanılsamasını ifade etmektedir.

c. Kontrol Yanılsaması: Aslında böyle bir şeyin söz konusu olmamasına karşın insanlar, sonuçları kontrol altına alabileceklerine inandıkları zaman kendilerine duydukları aşırı güven daha da artmaktadır. Yeteneklere yönelik gelişen başarılar kontrol altına alınabilirken, rastgele veya şansa yönelik başarılar kontrol edilemez. Bireyler şansı beceriden ayırt etme konusunda başarılı olamamaktadır. Bunun sonucunda da kontrol yanılsaması ortaya çıkmaktadır.

Aşırı güven bireylerin riske karşı tutumları üzerinde de etkili olmaktadır. Genel olarak kendilerine aşırı güvenen yatırımcılar, almış oldukları risk seviyelerini hatalı yorumlamaktadırlar. Bu durum, bu yatırımcılar için algılanan riskin beklenen riskten daha önemli olmasından kaynaklanmaktadır. Yatırımcının sahip olduğu portföyünün yüksek getiri sağlayacağı inancı, aşırı güvenden kaynaklanmaktadır. Bu da algılanan risk seviyesini değiştirmektedir (Tufan ve Sarıçiçek, 2013: 10).

2.5.1.2. Aşırı İyimserlik (Optimizm)

İyimserlik önyargısı, kişilerin bilgilerine aşırı güvenmesine ve bu bilgilerini aşırı tahmin etmesine, durumu kontrol altına alma becerilerini olduğundan daha iyi göstermelerine ve riski az öngörmesine sebebiyet veren bir önyargıdır. Literatürde yapılan çalışmalar ve deneyler çoğu bireyin inançlarının iyimserlik önyargısına maruz kaldığını ortaya koymaktadır. Örnek vermek gerekirse, araba kullanıcıları üzerinde yapılan bir araştırmada sürücülere ‘Ne kadar iyi bir sürücüsünüz?’ şeklinde bir soru yöneltilmiştir. Bu soruya katılımcıların %80’inin kendi sürüş yeteneklerini ortalamanın üstünde bulduğu şeklinde cevaplar alınmıştır (Barak, 2006: 107).

İyimserlik önyargısı, kişilerin kontrolünde olmayan olayları düşük tahmin etme eğilimine yöneltmektedir. İyimserlik önyargısı olan insanlar aynı zamanda kontrol yanılsaması eğiliminde olmakta ve geleceklerini kontrol altına alma derecesini abartmaktadırlar. Bunun yanı sıra iyimserlik önyargısı sosyal hadiselerde şansın payını düşük öngörme yöneliminde olmakta ve şansa bağlı olayları hatalı algılamaktadır (Barak, 2006: 107).

İyimserlik mali piyasalarda bilhassa kazanım tahminleri ile analistlerin menkul değer önerilerinde çok etkili olmaktadır. Ampirik bulgular sonucunda analistlerin kazanç tahminlerinin ortalama olarak optimistik olduğu görülmektedir. Bunun yanı sıra çalışmalar, kişilerin bu tarz ön yargılara karşı uyarılmalarına rağmen, bu tarz ön yargılara maruz kaldığını göstermektedir (Döm, 2003: 81-83).

2.5.1.3. Hataları Yanlış Değerlendirme Eğilimi

Hataları yanlış değerlendirme, bireylerin başarısızlıklarını kötü şans ve benzeri dış etkenlerle bağdaştırması şeklinde ifade edilebilir. Bireyler istemedikleri hatalı

durumlarla karşılaştıklarında, bu durumu kendileri dışında bir etkenle eşleştirmek istemektedirler. Kendisi dışında bir etkeni kötü sonuçlarla eşleştiren bireyler yaptıkları hatalardan ders çıkartmamaktadır ve bundan dolayı hataları tekrarlama olasılıkları yüksektir (Aslan, 2016: 34-35).

2.5.1.4. Sonradan Anlama Önyargısı

Sonradan anlama, meydana gelen bir olay sonucunda kişilerin daha öncesinden sonucu bildiklerini söyleme önyargısıdır. Kişilerin bir sorunla alakalı sorunun çözümünü bilmediği halde bilmediğini belli etmemesi de bu önyargıya örnek verilebilir. Bu önyargı, kişilerin ortaya çıkan sonucun sonrasında “ben zaten böyle olacağını biliyordum” iddiasını ifade eden ampirik bir argümana dayandırılmaktadır. Zaten bu tarz bir sonuca ulaşan bireyler büyük ölçüde bu sonucun kendi kararları üzerindeki etkisini de fark etmemektedir. (Küçüksille ve Usul, 2012: 26).

Sonradan anlama önyargısı pay piyasalarını yorumlayanların da düşmüş olduğu en büyük yanılgılardan birisidir. Bu önyargı, piyasalarda yaşanan değişimler sonrasında yorumcuların bu değişimlere yönelik yorumda bulunmalarına ve kendilerine aşırı güven duymalarına sebebiyet vermektedir (Küçüksille ve Usul, 2012: 26).

2.5.1.5. Aşina Olanı Tercih Etme

Bireyler riskli iki alternatif arasında kalmaları halinde az da olsa bilgi sahibi oldukları bir alternatifi, hiç bilgi sahibi olmadıkları başka bir alternatife tercih ederler. Hatta bireylerin bazen kazanma olasılığı çok düşük ve yüksek riskli seçeneği bile tercih ettikleri görülmektedir. Aşina olma önyargısı algılanan riski, gerçek riske göre daha düşük göstermektedir. Bu durum da yatırımcıların portföylerinde daha az çeşitlendirme yapmalarına neden olmaktadır (Hayta, 2014: 377-338).

Bu tarz çeşitlendirme görüş açısına göre uygun olmasa da, yatırımcılar yatırım portföylerinde daha çok yerel yatırımlara yer verme eğilimindedirler. İnsanoğlunun yapısında bilindik olana yönelim, bilindik olandan yana bir tercih meyili söz konusudur. Yatırım kararlarını alırken yatırımcılar bu kısa yola sıkça başvurmaktadırlar. Sialm ve diğerlerinin 2012 senesinde araştırmalarında, Amerika’da büyük çaplı yatırım fonlarının (funds of funds) önemli bir bölümünü kendi eyaletlerindeki hedge fonlara yatırdıklarını

ifade etmişlerdir. Chan ve diğerleri 2005 senesinde 26 ülkede yatırım fonlarının dağılımını incelemiş, gelişmiş piyasaya sahip olma, aşinalık, diğer ülkelerden uzak olma, başka bir dil konuşma gibi sebeplerden dolayı yerel yatırımcıların yerel piyasalarda daha fazla yatırım yaptıklarını belirtmişlerdir (Gümüş vd., 2013: 78).

2.5.1.6. Kendini Doğrulatma Eğilimi

Bireyin düşüncelerini destekleyen tecrübelere inanma ve vurgulama; desteklemeyen görüşleri ise umursama, ciddiye almama ve bu görüşleri yerme eğilimi doğrulayıcı önyargıyı ifade etmektedir. Bu eğilimin etkileri bilimsel çalışmalarda defalarca kez belgelenmesine karşın yeteri kadar araştırılmamıştır. Bir bilgi yatırımcıların kendi düşünceleriyle örtüşüyorsa yatırımcı o bilgiyi araştırmaya yönelir. Yatırımcılar kendi düşüncelerine ters düşen bilgilerden ise uzak durmaktadır. Bu da yatırımcıların bilgiyi edinmek için seçecekleri yeri etkilemekte, bunun yanı sıra edindikleri bilgiyi nasıl yorumlayacaklarını belirlemektedir. Buna bağlı olarak da, doğrulayıcı kanıta verilen ehemmiyet, doğrulayıcı olmayan kanıta göre çok daha fazladır (Küçüksille ve Usul, 2012: 32).

İnsanın bilgi edinirken gerçekleşen bozunum ve hatanın yayılması konuları bilişsel psikologlar tarafından doğrulanmıştır. Bu yanılgılar fonksiyonel olmayan örneklerle ifade edilmesi de bilişsel yönlü bilimsel psikologlar tarafından gerçekleştirilmiştir. En son bilişsel temel özelliklerinden bir tanesi de uyumlu olmayan davranış örneklerinin çoğunun belli bir sebeple düşünce ve algılama hatalarıyla bağlantılı olduğu fikridir. Bu hatalı bilişsel metotların dikkat çeken bir tarafı doğrulayıcı önyargı şeklinde isimlendirilebilir. Bu olgu, bireylerin inandıkları şeylerle örtüşen ya da bunları doğrulayan tecrübeleri araştırmak, bu tecrübelere katılmak ve kimi zaman da bu tecrübeleri güzelleştirme eğilimidir. Doğrulayıcı tecrübeler rahatlatıcıdır ve güvenilirliği kolaydır. Doğrulayıcı olmayan tecrübeler ise tam tersine güvenilmezdir, çoğunlukla bireyler tarafından dikkate alınmaz ve bu tecrübelere karşı önyargılı bir tutum sergilenir (Küçüksille ve Usul, 2012: 32-33).

2.5.1.7. Tutuculuk

Tutuculuk, belirli bir görüş ya da öngörüye inatla bağlanma eğilimidir. Tutuculuk, bireylerin yeni bilgiyi kabul etmeleri pahasına önceki fikir ve

tahminlerinden ayrılmadıkları zihni bir süreci ifade etmektedir. Örnek vermek gerekirse, bir yatırımcının bir şirketin kazanımlarına yönelik kötü bir haber duyduğunu ve bu haberin geçen ay yayınlanmış olan diğer bir kazanım tahminiyle ters düştüğü varsayılsın. Tutuculuk önyargısı yatırımcının yeni bilgiye yeterli reaksiyonu gösterememesine ve güncel olan bilginin yerine, geçen ayın tahmininden kalan izlenimlerini sürdürmesine yol açabilir (Bayar, 2011: 142).

Benzer Belgeler