• Sonuç bulunamadı

1.2. KELÂMÎ SÖYLEM

1.2.3. Kelâmî Söylem ve Din Dili

Dil kelimesinin karşılığı olarak Arapçada, lügat ve lisân olmak üzere iki kelimenin kullanıldığı görülmektedir. Lügat kelimesi Kur’ân’da geçmemektedir. Lisân kelimesi ise Kur’ân’da birden fazla anlamda kulanılmıştır. Ancak bu kelime, Kur’ân’da hiçbir şekilde Allah’a izafetle kullanılmamıştır. Đslâm düşünce geleneğinde de lisânullah diye bir kavram mevcut değildir. Gerçekte Kur’ân Arap dili ile nâzil olmuştur. Bu durumu karşılamak üzere Allah’ın lisânı değil de Allah’ın kelâmı deyimi kullanılmıştır.149

Kur’ân’da Beled (90/8-10,) Nur (24/24), Fetih (48/11) surelerinde kullanılan

146 Đbn Rüşd, el-Keşf an-Menâhici’l Edille fi Akâidi’l Mille (Medhel Amm fî Târih Đlmi’l Kelâm),

(tahk. Muhammed Âbid el-Câbirî), 2. Bsk., Merkez Dirâsâtu’l Vahdetu’l Arabiyye, Beyrut 2001, s.152.

147 Ahmet Erkol, a.g.e. s.84-91.

148 Ali Sâmî en-Neşşâr, Đslâmda Felsefî Düşüncenin Doğuşu, Osman Tunç (Çev.), 1. Bsk., Đnsan

Yayınları, Đstanbul 1999, c.1, s.54.

149 Dücane Cündioğlu, Anlamın Buharlaşması ve Kur’ân, 4. Bsk., Kaknüs Yayınları, Đstanbul 2005,

''lisân'' kelimesi insanın tat alma veya konuşma organı anlamında kullanılırken; Đbrahim (14/4), Nahl (16/103), Şuarâ (26/195), Ahkâf (46/12), Rûm (30/22) surelerinde ise iletişim aracı (bildirişme dizesi) anlamında kullanılmaktadır.

“Vermedik mi biz ona iki göz ve bir dil ve iki dudak?”150, ”O gün ki

aleyhlerinde dilleri, elleri ve ayakları yaptıklarına şehadet edecektir.”151

“Kalplerinde olmayanı dilleriyle söylerler.”152

Kur’ân’da geçen bu kullanımlar insanın tat alma veya konuşma organı anlamındadır. Şu gelecek âyetler ise lisân kelimesi Türkçe’de adına dil dediğimiz ‘’bildirişme dizgesi” manasında kullanılmaktadır.

“Biz her resulu kendi kavmine diliyle gönderdik ki onlara beyan etsin!”153

“Bu (Kur’ân), açık-anlaşılır Arapça bir dildir.”154

“Dillerinizin ve renklerinizin muhtelif olması da onun âyetlerindendir.”155

Kavramın bizi burada ilgilendiren yanı ikincisi yani ''bildirişme dizgesi'' manasında kullanımıdır.156 Ancak ''korku gittiğinde ise mala düşkünlük göstererek

sizi sivri dillerle incitirler.''157 âyetindeki dil kelimesi ise dili anlatım şeklini ifade

etmektedir.

Din dili denildiği zaman ise akla iki şey gelmektedir; biri, dini metinlerin nâzil olduğu dilin veya dillerin sentaks ve semantik kaide ve kuralları, diğeri ise, genelde bütün dillerin, özelde bir dilin hakikatleri ifade etme biçim ve tarzı.158

Din dilini Allah hakkında konuşmak şeklinde tanımlamak mümkündür.159 Vahiy

150 Beled: 90/8-10. 151 Nûr: 24/24. 152 Fetih: 48/11. 153 Đbrahim: 14/4.

154 Nahl: 16/103; Şuarâ: 26/195; Ahkâf: 46/12. 155 Rûm: 30/22.

156 Dücane Cündioğlu, a.g.e. s. 55. 157 Ahzâb sûresi: 33/19.

158 Mehmet Görmez, Sünnet ve Hadisin Anlaşılması ve Yorumlanmasında Metodoloji Sorunu, 2.

Bsk., TDV Yayınları, Ankara 2000, s.243.

gönderen Allah ile vahyin alıcısı olan insan arasında ontolojik bir farklılık bulunmaktadır. Vahiy gönderen Allah sınırsız ve mutlak bir varlıktır. Onun alıcısı olan insan ise zaman ve mekan ile sınırlıdır. Vahyin alıcısı durmunda olan insanın vahyi gönderenin seviyesine çıkma imkânı olmadığından, mutlak olan Allah, mesajını insan düzeyine indirecektir. Dolayısıyla mesajın dili, sınırlının düzeyinde olma durumundadır. Başka bir ifade ile; zamân ve mekândan bağımsız bir aşamayı tasavvur edebilmemiz için Allah kendi etkinliğini beşeri bir dil yoluyla aktarmakta, biçim ve anlam değişikliğini gerektiren lisânî vasıtaları kullanmaktadır.

Esasen dil doğa ötesini lafzen ifade etmek için uygun değildir. Bu sebeple gaybla ilgili kelimelerin kıyasî, yani temsilî olarak kullanılması ve anlaşılması gerekmektedir. Durum böyle olmakla birlikte, gayb alanı ile ilgili hususlar, ancak ampirik (tecrübi) meseleleri ifade ederken kullandığımız kelimelerin dili ile ifade edilebilir.160

Gönderen ile gönderilen arasındaki varoluşsal fark, gönderilen mesajı anlarken dili daha da öne çıkarmaktadır. Allah peygamberlerini, vahyini insanlara iletmek üzere gönderdiği bir gerçektir. Ancak Allah’ın insanlara özgü bir dili olmadığı için başka bir açıdan da Allah’ın mükemmel olduğu buna karşın insanlarının bir sınıra sahip olmasından dolayı anlatılan şeyin yani vahyin insanların anlayabileceği biçimde bir miktar kırılarak anlatıldığını söylemekte bir beis olmasa gerektir.161

Allah dillerden bir dil ile konuştuğu zaman mesajını zaten sınırlamış olmaktadır. Zira anlam ve mesaj dilde tutukludur, dilden kurtulamaz. Sözün sahibinin Allah olması hesabıyla ilâhî aşkın bir boyutu olmakla birlikte, aynı zamanda beşerî şartları, tarihin belli bir dönemini, toplumu, sosyal yapıyı kültürü, kısaca insana ait olanları içerdiğinden dolayı hatta Allah-u Teâlâ’nın anlatılmasının bile zaman zaman insan biçimci (antropormofik) bir dille anlatılmasından dolayı beşere dönük bir yönünün olduğunu da söylemek mümkündür.

Din dili gündelik, basit, iletişim diline indirgenemez bir yapıda olup tüm bunları aşan bir özellik arzetmektedir. Ancak kendisne özgü bir yapı arzetmesine rağmen günlük

160 Ali Akay, ‘’Gaybî Konuların Anlaşılmasında Kur’ân Dilinin Özellikleri”, Dicle Üniversitesi

Hakemli Dergi, c.5/s.2., Diyarbakır 2003, s.65.

161 Kamil Güneş, Đslâmî Düşencenin Şekillenişinde Akıl ve Nass (Bâkıllânî ve Kâdî Abdulcebbâr’da Kelâmullah Meselesi Örneği), 1. Bsk., Đnsan Yayınları, Đstanbul 2003, s.446.

bilim ve hukuk dillerinden bağımsız da değildir.162

Mehmet S. Aydın, bazılarına göre ''tıpkı bilim dili'', ''hukuk dili''nin varlığı gibi din dilinin varlığından söz edilse de dine ait çok sayıda ıstılahlar olmakla birlikte müstakil bir din dilinin olmadığını söylemektedir.163 Bu dinin kendine ait dilinin olmadığı anlamına gelmektedir. Muhtemelen Aydın’ın kastettiği kendine ait ilkeleri, çerçeveleri, belirli bilimsel ve ahlâkî ya da öğütsel merkezli, bir dilin olmadığıdır. Aksi takdirde özelde Kur’ân’ın eşyayı ifade tarzının kendine ait olduğu ve kendine ait özel bir ifade tarzının olduğu açıktır. Istılahlarının olması belli bir dilin olmasını gerektirmemektedir. Ama din dilininde kendisine ait ıstılahlardan ayrı düşünmekte mümkün değildir. Varolan ıstılahlarla birlikte Kur’ân’ın ve Đslâm kelâmcılarının gerek ilâhiyât gerek diğer alanlarda kendilerine özgü hakikati dile getiriş tarzına sahip olmalarından dolayı bu anlamda müstakil bir din dilinin varlığını gözardı etmemek gerekir. Ama din dilinin tek bir anlayışa ya da belli bir görüşün çerçevesine terkedilmesinin yanlışlığı da ortadadır.

Din dilini ancak aklın sınırlı olduğunu kabul edenler takdir edebilirler. Bu takdirde beklenen pratik gayenin tamamen gerçekleşmesi mümkün olur. Ancak sonuçta insanın fikri merakını tamamen giderici nitelikte olmadığı göz önünde bulundurulmalıdır.164

Şunu katiyyetle ifade edebiliriz ki, hemen hemen bütün kelâm ekolleri, farklı amaç ve doğrultuda (yoğunlukta) da olsa dil üzerinde durmuştur. Sözgelimi Mu’tezile nassları anlamak için dilsel yapı üzerinde ciddi yoğunlaşmalara giderken, Sünnî ekole mensup kelâmcılarda dilsel yapı üzerinden anlayışlarını temellendirecek izahatlara başvurmuşlardır. Öte yandan yapılan yorumların değerinin belirlenmesinde en önemli kıstaslardan birisi, yapılan yorumların dilbilimsel anlamda bir disiplin içerisinde olmasıdır. Zira anlamın doğruluğu lafza ve dil kurallarına uygunluğu ile yakından ilgilidir.

162 Turan Koç, a.g.e. s. 25.

163 Mehmet Aydın, Din Felsefesi, Dokuz Eylül Üniversitesi Yayınları, Đzmir 1987, s.112.

164 Watt Montgomery, Modern Dünyada Đslâm Vahyi, Mehmet Aydın (Çev.), Hülbe Yayınları, Ankara

ĐKĐNCĐ BÖLÜM

KELÂMÎ SÖYLEMĐN TARĐHÇESĐ VE KELAM EKOLLERĐ

AÇISINDAN SÖYLEMĐN YAPISI

2.1. KELÂMÎ SÖYLEMĐN TEŞEKKÜLÜ VE GELĐŞĐMĐ