• Sonuç bulunamadı

1.2. KELÂMÎ SÖYLEM

2.1.1. Kelâm Öncesi Söylem

2.1.1.2. Kelâmî Söylemin Gelişimi

Kelâm müslümanların iç bünyelerinden kaynaklanan ihtiyaçlardan doğmuş bir ilimdir. Bu yüzden onun doğuşunu sadece bazı dış sebeplere bağlamak doğru değildir. Hatta bu konuda Hasan Hanefi kelâm ilminin tamamen müslümanların iç dinamikleri muvacehesinde oluştuğundan bahsetmekte ve hiçbir şekilde hâricî kültürlerden etkilenip oluştuğunu kabul etmemektedir. Çünkü kelâm tercüme asrı öncesinde ortaya çıkan ilk disiplindir.

Bu disiplinin oluştuğu dönemde henüz Yunan felsefî eserleri tercüme edilmemişti. Tercümeler olduktan sonra dahi uzun süre kelâm ehlinin felsefeye karşı bir duruş sergilediğini görüyoruz. Dolayısıyla misyon itibariyle bu disiplinin salt dahili bir nitelik arzetmiştir.174

Kelâm ilmi, esâs görevi olarak Đslâmi inanç esaslarını doğru bir şekilde ortaya koymaya çalışırken aynı zamanda ortaya yeni çıkmış her türlü sorunuda Đslâmın temel referansları çerçevesinde çözüme kavuşturmaya çalışmıştır. Mesela Đslâmın inanç esaslarını ilgilendiren büyük günah, kader ve ilahi sıfatlar gibi müslüman alimler görüşlerini dile getirmişlerdir. Bunlar için eserler tedvin etmişlerdir.

Bunun yanında müslümanlar, kısa süre içinde Đslâm dışı din ve kültürlerle de yüzyüze gelmişlerdir. Arabistan yarımadasında doğan Đslâm fetih hareketleriyle birlikte hızla gelişerek yayılmış ve birçok bölge mülümanların hakimiyetine girmiştir. Çok erken bir dönemde Suriye, Mısır, Irak ve Đran, müslümanların yönetiminde olan toprakların birer parçası haline gelmiştir. Emevî ve Abbasî devletleri ile birlikte doğuda Maveraünnehri’ne, batıda Đspanya’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyaya yayılmışlar ve burada yaşayan yerli halkların büyük bir kısımı Đslâm dinini benimsemişlerdir. Müslümanlar fethedilen bu bölgelerde Hristiyanlık, Yahudilik, Mecusilik, Sabiilik ve Zerdüştlük gibi inançlarla karşı karşıya geldiler. Bundan iki durum hasıl oldu. Birincisi, yeni müslümanların bazıları eski inanç ve kültürlerinden tam sıyrılamamış, bilerek veya

bilmeyerek eski inançlarıyla yenisini birbirine karıştırmışlardır. Đkincisi, müslümanlar karşılaşmış oldukları bu medeniyetlerin inanç ve kültüründen etkilenmişlerdir. Böylece gerçek Đslâma uygun olmayan bu durum, Đslâm âlimleri tarafından tenkit edilmiştir. Đşte Đslâm coğrafyasının bu çoklu dini ve kültürel yapısı da, kelâm ilminin doğmasına veya farklı itikadi ekolerin ortaya çıkmasına zemin hazırlayan diğer bir etkendir.175

Kelâm ekollerinin ilk ortaya çıkışlarında siyasetin etkisi sürekli dile getirilen ve üzerinde çok çalışma yapılan bir konudur. Henüz sistemleştirilmiş bir bilim düşüncesi yokken gelişen siyâsî olayların ya da yaşanan hayatın, ister istemez bilimsel düşünceye taşındığı tarihi bir olaydır. Vahyin iniş döneminin bitişi ile birlikte iç ve dış etkenlerle âkideyi ilgilendiren konularda nasslar üzerinde yorum, yorumlardan sistemleşmeye gitme dönemi başlamıştır. Bu bağlamda şu soru sorulabilir: Kelâm ekollerinin ilk ortaya çıkışında siyâsî olaylar mı yoksa nasslar mı etkili olmuştur? Kanaatimizce kelâmî ihtilafların bir çoğu dil kaynaklıdır. Arapça, gerek lazfı gerekse lafızlara yüklenen anlam zenginliğinden ve cümle terkiplerindeki çeşitlilikten dolayı birçok ihtilafın kaynağı olmuştur. Aslen sosyal, ekonomik ve etnik kökenleri olan siyâsî ihtilaflar dahi aynı şekilde dayanağını ve kamuflajını Arapçanın farklı yorumlara boyun eğen dolayısıyla Arapça olan dini nasslarda bulmuştur.176 Bu görüşümüzü destekleyen delilimiz ise ilk nahivcilerin kelâmcı olmasıdır. Nahivciler kelâmcılardan gerek metodolojik araçlar gerekse kavramsal sistemleri bakımından yararlandıklarını görüyoruz. Bu durum nahivcilerin nahiv felsefesini diğer bir deyişle dil felsefesini doruğa tırmandırma çabalarına dek sürmüştür. Gerçekte kelâm ilminin en canlı olduğu asırlarda kelâmî söylem nahvî söylem üzerinde etkili olmuştur. Nahivciler onların birçok kavramını hatta teorik meselelerini iktibas etmişlerdir. Nahivciler kelâmcıların diyalektik münazara ve illet bulmadaki yöntemlerine o derece kapılmışlardır ki kelâmî söylemin önermelerini bütünüyle zorlama bir şekilde nahivde tatbik etmeye çalışmışlardır. Örneğin kelâmdaki hareket kavramıyla, i'rabtaki “harekât: harekeler'' arasında ilişki kurmuşlardır. Cevher ve araz kavramını bazı münakaşalarına sokmuşlardır.

Nahivciler, kelâmcıların prensiplerinden biri olan tek bir obje üzerinde iki müeessir olamayacağına dayanarak iki ayrı i'rabı cemetmeyi reddetmişlerdir. Fıkıhçıların

175 Ömer Aydın, a.g.m. c.1, s.231-233.

hükümlerin illetlerini bulmada izledikleri yol çok daha titiz ve sağlam iken kelâmcıların illetlerini tercih etmişleridir. Đbn-i Cinnî ''bil ki nahivcilerin-nahivci geçinenlerin değil, işin ehli olan dirayetli nahivcileri kastediyorum-illetleri fıkıhçılarınkinden çok kelâmcılarınkine yakındır. Çünkü onlar duyulara başvurur ve bir ifade ve söylenişteki halin kişiye ağır ve hafif gelmesini esas alarak hüküm verirler. Fıkıhçıların illetleri ise böyle değildir. Yine o der ki: ''Biz, Arapça uzmanlarının illetlerinin salt kelâmi illetler şeklinde olduğunu iddia etmiyoruz. Şunu iddia ediyoruz ki onların illetleri fıkıhçılarınkinden çok kelâmcıların illetlerine yakındır. Eğer aklın bedihî ilkelerini tabiat ve duyuşlarını hakem tayin edersek, nahiv disiplininin hakkını vermiş, dağınık dallarını birbirine kaynaştırmış oluruz.''177

Kelâm tarihini, aynı zamanda kelâmi ekollerin tarihi olarak nitelendirirsek tarihsel süreçte ortaya çıkan bu kelâmî ekoller; siyâsî, ictima’î, iktisâdî ve coğrafi, birçok unsurun etkisi altındadırlar. Ekoller dini sistemlerini oluştururlarken sayılan unsurların az veya çok etkisinde kalmışlardır. Bunun için kelâm ekolleri, sırf siyâsî ve ideolojik bir oluşum değildirler. Ancak her ekolün mutlaka bir siyasi ve ideolojik boyutu olduğu göze çarpmaktadır. Kelâmî ekollerin genel oluşumlarını tamamladıkları Abbasî döneminin siyâsî-ideolojik, kültürel ve coğrafî durumu incelendiğinde söz konusu dönemin dinî, ilmî, tarihî, felsefî, siyâsî, içtimâ’î ve iktisâdi yapısının bu ekolleri derinden etkilediği görülecektir. Kelâm tarihi üzerinde araştırma yapanlar, kelâm tarihini değişik tasniflere tabi tutarlar. Bunların birbirlerine nazarla olumlu ve olumsuz yönleri vardır. Bu nedenle bunlardan birini esas almak kelâm tarihini eksik anlamaya neden olacaktır.

Ayrıca müsellemdir ki kendilerini ortaya çıkaran tarihi, içtimaî, siyâsî, iktisâdî şartları göz önünde bulundurmadan bir mezhebi ya da herhangi bir görüşü sağlıklı olarak tanımak ve yorumlamak mümkün değildir.

Hz. Peygamberin (s.a.v.) vefatından sonra Đslâm toplumunda meydana gelen dinî, siyâsî, ve sosyal nitelikli, bazı olaylar ve gayri müslim kültürlerle münasebet neticesinde yapılan tartışmalar ihtilaflara yol açmış, daha sahabe döneminde Havâric ve Şia gibi siyâsî ve itikâdî gruplaşmalar ortaya çıkmıştır.178 Sahabilerin ihtilafları dinin olmazsa

177 el-Câbirî, Arap Đslâm Aklının Oluşumu, s.143.

178 M. Said Özervarlı, Kelâmda Yenilik Arayışları (19. yy sonu-20. yy başı), 1. Bsk., Đsam Yayınları,

olmaz konularında değil, fer'i konularda olmuş, birbirinden teberri (ayrı duruşu) gerektirmemiştir.179

Kanaatimizce sahabeleri ayrı ayrı saflara bölen ve elim hadiselere neden olan ihtilaflar tarihî bir realite olarak bu tespiti çürütmektedir. Onları birbirinden ayıran ihtilafların tamamına yakını siyaset, iktidar ve ekonomik nedenlere dayanıyordu.

2.2. KELÂMÎ SÖYLEMĐ ORTAYA ÇIKARAN ETKENLER