• Sonuç bulunamadı

1549’da Kazan hanı olarak Safa Giray’ın küçük yaştaki oğlu Ötemiş Giray Han Kazan hanı ilân edildi [21], [47], [59]. İvan IV. (sonraki adıyla Korkunç İvan, İvan III.’ün torunu) Moskova büyük knezlerinden ilki olarak "Çar" lâkabını almış ve saltanata başlamıştı[47]. Çar, kendisini İvan III.’ün halefi olarak dedesinin izinden ilerlemeyi görev biliyordu. Kazanlılar 1549’da Ötemiş Giray’ın han seçildiğini İvan'a bildirince, Çar, Moskova hükümetinin onayı olmadan Kazan tahtına getirilen Ötemiş'i tanımadığını beyan etti [47]. Ötemiş’in küçük yaşta olması sebebiyle onun adına annesi Süyümbike hüküm sürdü [59]. Kültür seviyesinin yüksek olduğu, 16. yüzyıl ortalarında Süyümbike’nin bir kütüphane kurmasından da anlaşılmaktadır. Bu devrin şairlerinden Muhammed Yâr’ın 1539’da Tuhfe-i Merdân ve 1542’de Nûr-i Sudûr adlı eserleri kaleme aldığı bilinmektedir [52]. Aynı dönemde Alpamşa, Çura Batır, Edige destanları halk arasında çok yaygındı, Kazan Hanlığı devri edebi ve idari dili hakkındaki en önemli belge, Sahib Giray Tataristan Devlet Müzesi’nde saklanmakta olan Han Yarlığı’dır. Bu yarlık dışında yazılı malzeme oldukça azdır [60]. Süyümbike, halk tarafından da çok sevilen biriydi. Ancak yine de gerçek hâkimiyet hanlıkta, Kırımlıların elindeydi. Süyümbike’nin kardeşi Yunus Mirza da Kazan’a han olmak istemiş, 1549’da bu isteğini Kazan’a giderek bildirmişti. Fakat Kazanlılar bu isteği kabul etmedikleri gibi kendisini Kazan’a sokmadılar ve beraberinde gelen Nogayların birçoğunu öldürdüler. Bu olay Kazanlılar ve Nogayların arasının açılmasına sebep oldu[59]. Kazan hükümdarlarının bağımsızlığından rahatsız olan IV. İvan da daha aktif askeri faaliyetlerde bulunma kararı aldı. 1548–1549 kışında ve daha sonra 1550 kışında çarın başkanlığında Kazan’a iki büyük sefer düzenlendi. Her iki sefer de başarısız oldu. Bunun üzerine Moskova iktidarı, bir plan hazırlayarak Kazan’ı ele geçirme hazırlıklarına başladı. 24 Mayıs 1551’de Sviyaga Nehri’nin ağzında, Kazan topraklarının dağ tarafında, Ruslar şah Ali’nin tavsiyesi ile Sviyajskiy Gorod (Sviyajsk1) Kalesi’ni inşa ettiler [29]. Kazan’a giden su yolları kapatıldı, hanlığın başkenti abluka

35

altına alındı. Moskova’nın askeri hazırlıkları Kazanlıları telaşa düşürdü ve halk Ötemiş Giray hükümeti ile ilgili memnuniyetsizliklerini dile getirmeye başladı [52]. Bu şartlarda Kırım birliği, başkenti savunmasız bırakarak terk etmeye karar verdi. Kazan Hükümeti, Ruslarla görüşmeye başladı. Varılan anlaşmaya göre tahta Şah Ali geçecek, Ötemiş Giray ile annesi Moskova yetkililerine teslim edilecekti [5], [47], [50], [52].

Şekil 2. 9 Süyümbike ve oğlu Ötemiş 16. yüzyıl (ressam bilinmiyor) [61].

Rus esirler serbest bırakılacaktı. 11 Ağustos 1551’de Süyümbike ve oğlunu Moskova’ya gönderdiler [53]. Süyümbike ve Ötemiş Giray Han’ın Moskova’ya götürülmesi ile birlikte Kazan Hanlığında bir devir kapanmış ve Kazan’ın Ruslar tarafından istilasına ramak kala hanlıktaki Kırım hâkimiyeti kesin olarak sona ermişti[29]. Ruslar için Süyümbike’nin esareti çok önemliydi. Konrkunç İvan’ın “ruh mertliğiyle orduya komuta eden kadın” şeklindeki ifadesi çok önemlidir [21]. Süyümbike Moskova’ya getirildikten sonra oğlundan ayırılmış, Ötemiş Giray Moskova’daki Çudovo Manastırında vaftiz edilerek ismi Aleksandr olarak değiştirilmiştir [21]. Yusuf Mirza korkunç İvan’a elçiler göndererek mektuplar yazarak kızını ve torununu istemişse de bir sonuç alamamıştır. 1551’in

36

ağustos ayında Şah Ali, han olmuştur. Toplanan kurultayda da Moskova’nın baskısıyla İdil’in sağ kıyılarının, yani dağlık tarafının Rusya’ya katılımı kararlaştırılmıştır. Bu da Kazanlıların tepkisine yol açmış, birçok kimse, IV. İvan’ın barışçıl yollarla Kazan topraklarını Rusya’ya katarak hanlığa son vermek istediğini anlamıştır. Kazanlılar Moskova’ya bir elçilik heyeti göndererek kurultayın bu kararını iptal etmesini istediler. Kazanlıların isteği, çok sert bir şekilde reddedildi. Kazan’daki memnuniyetsizlik arttı ve nihayetinde 9 Mart 1552’de devrim oldu. Emir Çapkun Otuçev başkanlığındaki geçici hükümet kuruldu [50]. Hükümetin amacı, dağ tarafını geri almak, Kazan Hanlığının tamamı üzerinde hâkimiyeti sağlamaktı[52]. Kale kapıları kapandıktan sonra Kazan şehrinde bulunan 180 kişilik bir Rus birliği imha edildi [50]. Kazanlı Türk-Tatarlar, o sırada Nogay Orda’da bulunan Astrahan şehzadesi Yadigâr Muhammed’e hanlık makamına oturması için teklifte bulundular [50]. Nogayların da desteğini alan Yadigâr Muhammed bu daveti kabul ederek 500 kişilik bir süvari birliği ile hemen Kazan’a geldi. Yadigâr Muhammed 1550 yılı başlarında Çar IV. İvan’ın Kazan Hanlığına karşı düzenlediği seferde Moskova ordusunda bulunmuş ve soydaşları olan Türk-Tatarlar ile vuruşmuştu[29]. İdil boyunda artık bıçak kemiğe dayanmış, başta Kırım, Astarhan ve Nogay Orda olmak üzere Türk-Tatar hanlıkları, Rus yayılmacılığı karşısında endişeye kapılmaya başlamışlardı. Çünkü hem İdil boyunun hem de Türkistan’ın kilidi olan Kazan Hanlığı Ruslar tarafından zaptedilirse Moskova Çarlığının ilerleyişini önlemenin mümkün olamayacağı iyi biliniyordu. Bundan ötürü, bu tarihe kadar bir araya gelemeyen Altın Orda’nın mirasçıları, Kazan’ın Ruslar tarafından istila edilmesini engellemek için ortak bir cephe oluşturma çabası içerisine girdiler [50]. Bu sırada Kırım Hanlığını idare eden Devlet Giray, Kazan Hanlığının Moskova Çarlığı tarafından işgal edilmesini önlemek için 1552 yılının haziran ayında Rus topraklarına girdi. Hedefi Moskova çarınnı Kazan üzerine yürümesine engel olmaktı. Ancak herhangi bir başarı elde edemeyen Devlet Giray Han, Tula yakınlarından ayrılarak bozkıra çekilmek zorunda kalmıştı [29]. A. N. Kurat’a göre, söz konusu akın yetersiz kuvvetle yapıldığından Ruslar tarafından püskürtülmüş ve böylece Moskova ordusunun motivasyonu daha da yükselmişti. Dolayısıyla düzenlenen saldırının Kazan Hanlığına faydadan ziyade zararı olmuştu [5]. 23 Ağustos 1552’de IV. İvan başkanlığındaki 150.000 askerlik Rus ordusu Kazan’a geldi [5]. Şehir zapt olunamıyordu,

37

duvarlar sağlamlaştırılmış, kalenin içerisine yiyecek depolanmıştı. Bütün civar bölgelerin halkı, başkenti korumak için harekete geçti.

Şekil 2. 10 Kazan’ın Düşüşü, ressam O.Y. Brandukov [62].

Yaklaşık 30.000 asker bir araya gelmişti. Nogay süvari birliği (2.000 asker) de önemli bir güçtü. IV. İvan’ın emri üzerine Kazan’ın etrafına kuşatma tesisleri yapıldı [52]. Atalık ve Tümen kapıları arasına hendekler kazılarak içine barut koyulan fıçılar yerleştirildi. 4 Eylül’de ilk patlama meydana geldi. Bu patlama, birçok kayba ve yıkıma yol açtı. Ancak şehrin savunucuları teslim olmadılar [50]. Çatışmalar neredeyse bir ay boyunca hiç kesilmeden devam etti [52]. 1 Ekim’de Rus birlikleri, son hücuma hazırlanma emri aldılar. IV. İvan ordusuyla birlikte Han Kapısı’nın karşısındaydı. Şah Ali ise Kasım Tatarları ve birkaç birlik daha Arça Vadisi’ne yerleştiler. Nogay, Elbuga, Nurali ve Tümen kapılarının önünde de çok sayıda Rus birliği vardı. 2 Ekim’de Atalık Kapısı’nın önündeki kulakları sağır edici patlamadan sonra kule ile duvarın bir kısmını indirdiler [50], [52]. Çok geçmeden daha da büyük ikinci patlama meydana geldi. Ruslar dört bir taraftan saldırıya geçtiler. Sokak çatışmaları başladı. Toplar atılıyor, oklar havada uçuşuyordu. Son çatışmalar Kul Şerif Camisi’nin yanında, kalenin tam merkezinde gerçekleşti. Ellerine ne geçtiyse onunla silahlanan imamlarla mollalar saldıranlara karşı koydu ve her biri ölünceye kadar mücadele etti. Kazan’ın ruhani reisi Kul Şerif Molla ve adamları da Ruslara karşı kahramanca savaştılar [47]. Yıllıkların ifadesi ile: “Hıristiyanlar, Tezitskiy Hendeğindeki Kul Şerif Camisine yaklaştılar. Ve Tanrının yardımı ile Ortodokslar, Kul Şerif ve yanındakileri öldürdüler.” [50]. Kazan Hanlığı müdafaasının sembol isimlerinden biri olarak Kul Şerif te şehit oldu [47].

38

M. G. Hudyakov’un da özgün bir biçimde belirttiği gibi: “Kazan şehrinin ahalisinin kılıçtan

geçirilmesi, bütün Rus tarihinin en vahşi sahifelerinden birini teşkil etmektedir. Rus Çarlığının Rusların yaşamadığı memleketleri istila etmek için atmış olduğu ilk adım, ‘İsa’yı seven Rus askerlerinin’ Kazan’ın harbe iştirak etmeyen yüzbinlerce Müslüman ahalisini öldürmesidir. Bu gerçek anlamda bir haçlı seferi olmuştur. Öldürülen binlerce kişiden, milyonlar kıymetindeki zenginliklerin kaybedilmesinden ve Kazanlıların çektikleri ıstırap ile döktükleri gözyaşlarından başka Kazanlıların asırlar içerisinde vücuda getirdikleri kültür müesseseleri, mescitleri, medreseleri ve kütüphaneleri bir günde yakılıp yıkıldı, harap ve imha edildi. Binlerce kıymetli sanat eseri, ince ruhlu Türk-Tatar kadınının kıymetli ziynetleri, dünyanın en maharetli ustalarının ellerinden çıkan ipekli kumaşlar, halılar ve eşsiz ev eşyaları bu vahşet gününde yok oldu. Büyük bir şehrin bütün maddi manevi kıymeti vahşi Rus askerine feda edildi.”[50].

Böylece 2 Ekim 1552 tarihinde Kazan düştü [53]. Sağ kalan bütün erkekler öldürüldü, kadın ve çocuklar esir edilerek götürüldü. Şehir, askerlere soyulmak üzere verildi. Han Sarayı’na giden kaledeki sokaklardan biri cesetlerden üç gün içinde zor temizlendi. Korkunç İvan kaleye girdi ve Blagoveşenskaya Kilisesi’nin temellerini attı [52]. Kazan Hanlığının varlığı böylece sona erdi. Bölge nüfusu daha birkaç yıl mücadeleye devam ettiyse de güçler eşit değildi ve bu mukavemet, bağımsızlığın yeniden ele geçirilmesi için yeterli olmadı. Kazan Hanlığının ortadan kalkması ile Ruslar, İdil boyunca güneye inerek önce Hazar’a, daha sonra da Kuzey Kafkasya’ya inerek bugünkü Rusya topraklarını elde ettiler. İç karışıklıklar nedeniyle Kazan Hanlığında 115 yıl içinde 19 defa han değişmiş, 15 han tahta çıkmış, bunlardan bazıları ikişer ve hatta üçer defa tahta çıkmışlardır. Ama aynı süre içerisinde Moskova Kezliğinde sadece 4 hükümdar tahta çıkmıştır [47]. Kazan'ın 1552'de ele geçirilmesinden 1917'deki devrime kadar Rus İmparatorluğu her yıl 100.000 kilometrekare gibi inanılmaz bir oranla büyümüştür [63]. Korkunç İvan, Kazan ve Astrahan hanlıkları zaferini anıtlaştırmak için Moskova'da, Kızıl Meydan'da yeni bir katedralin yapılmasını emretmiş, St. Basil's olarak bilinen katedral, 1560’ta, inşaatın başlamasından sadece beş yıl sonra tamamlanmıştır. Katedral, Rusya'nın 13. yüzyıldan

39

beri egemenliği altında olduğu Türk-Tatar kültüründen kurtuluşunun sembolü olduğu bilinmektedir1.

1 Gösterişli renkleri, orijinal bezemeleri ve soğan kubbeleriyle St. Basili, Rusya'nın dönüş yaptığı Bizans geleneklerinin sevinçli bir kutlaması olarak tasarlanmıştı. Ancak Ortodoks geleneğinde bulunmayan özellikleri ve katedralin camiye benzemesi sebebiyle Tatar tarzını yansıttığı ileri sürülmektedir [63].

40

BÖLÜM 3

İDİL BOYU ŞEHİRLEŞME VE MİMARİ (10-15. YÜZYILLAR)

İdil Bulgar Devleti toprakları, Batı Kama Ötesi’nde, yani İdil Nehri’nin sol tarafında, Kama Nehri’nin güneyinde, doğuda Şeşma Nehri’ne kadarki coğrafyada yer alıyordu [13]. Burada Bilyar, Bulgar, Suvar, Cuketau gibi büyük şehirler bulunuyordu [64]. Bunlar aynı zamanda devletin siyasi ve ekonomik merkezleriydiler. En yoğun nüfuslu bölge ise Bilyar merkezli Küçük Çeremşan Nehri’nin havzasıydı. Bulgarlar, İdil Nehri’nin sağ kıyısında da Sviyaga Nehri’nin havzasında onlarca şehir ve yerleşim yeri kurmuş, Bulgar Devletinin İdil Önü topraklarının önemli siyasi merkezi olan Oşel şehri bu topraklarda bulunmaktaydı. Devletin Kama Önü toprakları, yani Kama’nın kuzeyinde yer alan topraklara fazla yerleşim olmamıştır. Bulgarlara ait asıl eserler, Kama’nın kıyı bölgelerinde, Meşa ve Kazanka’da yer almaktadır. Burada daha 10–11. yüzyıllar sınırında askeri kale ile ticari yerleşim yeri kurulmuştu [10]. İdil boyu şehirleri tarihsel oluşumu İdil Bulgar Devleti ile başlamış 13. yüzyıl ilk yarısında Moğolların saldırıları sonucu yeni oluşum süreci Altın Orda Devletiyle birlikte tekrar başlamıştır. Aksak Timur’un seferleri ile tekrar yıkıma uğratılan şehirlerin kalıntıları ve yapılan arkeolojik araştırmalar bölgenin mimari yapısıyla alakalı olarak bilgi vermektedir. İslamiyetin hâkim din olduğu bölgede farklı coğrafyacıların, din adamlarının, seyyahların yazılı kaynakları da önemli bilgiler içermektedir. 921 yılında Bulgarlar İslâmiyet’i kabul etmiş ve şehirlerin, kalelerin inşaatı başlamıştı. İdil Bulgar Devleti çok geniş topraklara yayılmıştı. [13].

İdil-Ural bölgesinin ve özellikle Kazan Hanlığının mimari kimliğinin oluşumunda büyük etkisi olan İdil Bulgar Devletinde uluslararası ticaretin gelişmesi, şehirlerin de gelişmesini ve çoğalmasını sağlamıştır. 1235’te İdil Bulgar Devletini ziyaret eden Macar din adamı ve

41

seyyah Yulian, Bulgar Devleti ile alakalı olarak şu cümleyi kayda geçirmiştir: “Bulgar

Devleti, zengin şehirleri olan ulu ve güçlü bir devlettir.” [65]. 10.-13. yüzyıllarda Bulgar

Devleti, gerçekten de şehirler ülkesi olarak birçok devlet tarafından da tanınmaktaydı [16]. Kaşgarlı Mahmud, Bulgar şehrinden ‘’Herkesçe tanınmış olan bir Türk şehri’’ şeklinde bahseder [66]. Arkeolojik buluntular ve yazılı kaynaklar da devletin oldukça gelişmiş ve zengin bir devlet olduğunu ortaya koymaktadır.İdil Bulgar Devleti sınırlarında yaklaşık 170 şehir kalıntısı bulunmaktadır [67]. Bunların çoğu arazisi 2-3 hektarı geçmeyen basit askeri tahkimatlı ve feodal asilzadelerin yaşadığı yerleşimlerdir.

Şekil 2. 11 Büyük şehirlerinin belirtildiği İdil Bulgarlarlarının yerleşim alanları haritası (10-13.yy) 1)Bilyar 2) Bolgar şehri (iç Bulgar, İbrahimov) 3) Suvar 4) Cuketau 5) Kaşan 6)

Bogdaşkin şehri (Oşel) 7) Kazan 8) Yelabuga/Alabuga 9) Valınskiy şehri (Murom) 10) Yulov şehri (Burtas) [64].

Büyük şehir olarak tanımlayabileceğimiz 50 hektar ve üzeri şehirler bazı istisnaları hariç, genellikle düz arazi üzerinde kurulmuştur[67]. Şehrin merkezinde genellikle üst tabaka insanlar, zengin ve soylu şehirliler yaşamaktaydı. Pazarlar ile cami ve medreseler de merkezde bulunuyordu. Zanaatçıların imalathaneleri ise şehrin merkezinden uzakta, banliyölerde yer almaktaydı[68]. İlk şehirler feodal soyluların inşa ettirdiği kalelerden

42

oluşmaktadır. 10-13. yy.’lardaki tüm Bulgar şehirlerinin savunma yapıları yaklaşık aynı özelliklere sahiptir; hendekler dış tarafta, toprak tabyaları ise iç tarafta bulunmaktadır. Arkeolojik araştırmalar neticesinde Bulgar Devleti topraklarında ağaç kütükler ve toprak kullanılarak inşa edilmiş savunma yapıları bulunmuştur [67]. Genellikle bu kalelerin yapımında meşe ağacı kullanılmıştır [26]. Büyük şehirler, çok katmanlı genellikle iki istihkam kısmına, bazen de iki-üç hendek ve toprak tabyasından oluşan savunma yapısına sahiptir. Arkeolojik araştırmalar göstermiştir ki bazı kalelerin yapımında dış hendekten sonra, küçük toprak tabyası veya çit şeklindeki ek savunma hatları kurulmuş, bu da kalenin önündeki savunma kısmını genişleterek düşmanın işini oldukça zorlaştırmıştır [67]. Doğu Avrupa’da bu dönemde Bulgarların çoğunlukla Rus kuşatmalarını başarılı bir şekilde püskürtmelerinin ve Moğol ordularına karşı uzun süre direnmelerinin sebebi olarak bu tür savunma sistemi yapılarının kullanılmış olması gösterilmektedir [67]. Bir diğer önemli savunma yapısı ise kale kuleleridir. Arkeolojik verilere göre bu kuleler ilk olarak 11. ila 12. yüzyılın başlarında ortaya çıkmıştır. Kulelerin çoğunlukla duvarların kesiştiği noktalara yapıldığı söyleyebiliriz. Surların en zayıf kısmı olan birleşim noktaları bu kuleler ile sağlamlaştırılırken bu kuleler aynı zamanda düşmanı yanlamasına ateşe tutmayı sağlamaktaydı [67].

Şekil 3. 12 Arkeolojik veriler ışığında Rojdestvenskoe kasabasında konut restitüsyonu 9. Yüzyıl [69].

Bulgarlar Orta İdil’de ormanlık arazilerin bol bulunması ve kış aylarının çetin geçmesi nedeniyle temel inşaat malzemesi olarak ağaç kullanmışlardır. Bulgarlar, daha İslamiyeti kabul etmeden önce, komşularının yurt, toprak dam ve çadırlarda yaşadığı dönemlerde şehir ve köylerde aynı Hunlar gibi ağaç evlerde yaşamışlardı [67]. İbn Havkal ise halkın

43

kışın şehirde ağaç evlerde yazın ise kırlarda çadırlarda oturduklarını bir Bulgar hatipten öğrendiğinden bahsetmiştir [11]. 13. yüzyılda yaşamış Yakut İbn Abdullah ise öncekileri kaynak göstererek; “Bulgarlar evlerini ağaçtan yaparlar, bir kütüğü diğer kütüğün

üzerine koyar ve bunları birbirleriyle yine sağlam bir ağaçtan yapılmış çivilerle birleştirirler.” şeklindeki ifadesiyle inşaat teknikleriyle ilgili de ipuçları vermiştir [67].

Arkeolojik bulgular bu bilgileri desteklemektedir. Günlük yaşam alanları yapımında çam ağacı kullanılmışken daha uzun ömürlü olması gereken kült yapılar, surlar ve kuyu gibi yapılar için meşe ağacı kullanılmıştır [26]. Bulgarların seramik işçiliğinde oldukça ileri olduklarından ve tuğla imalatı da yaptıklarından bahsetmiştik. Ağaç dışında inşaat malzemesi olarak tuğlanın da kullanıldığını biliyoruz. Bilyar, Suvar ve Volın kasabalarındaki tuğla duvar ve temel kalıntılarını örnek gösterebiliriz [67]. İslam mimarisinin Bulgar mimarisine olan etkisinden bahsedilirken, genellikle Orta Asya ve Horasan’daki benzerleri örnek gösterilmektedir. Bu konuda, Bulgarlarla ilgili olarak Arap tarihçi Cavaliki “Onlarin evi Rum ilinin evlerine benzer” ifadesini kullanmaktadir. “Rum” kelimesi ile sadece Bizans değil Anadolu ve Selçuklu (Rumi) da ifade edilmiştir. Bilyar’daki ilk cami külliyesi Moğol döneminden daha önce inşa edildiği şekliyle bölgede Anadolu Selçukluları ile olan kültür bağlarının Altın Orda Bulgar şehrinin, taş mimarisinin gelişiminden daha erken dönemde de mevcut olduğunun bir göstergesidir [67]. 10. yüzyıl coğrafyacılarından ibn Havkal’ın ifadesine göre İdil’de 30 cami bulunmaktaydı [18]. Gerçek bir şehir güçlü tahkimatlarla çevrili ve sakinlerinin ticaret, zanaat gibi iş kollarıyla meşgul oldukları büyük bir yerleşimdir. Ayrıca büyük bir çevrenin idari ve kültürel merkezi konumundadır. Bu şehirlerde yönetici insanlar, zengin tüccarlar, âlimler yaşamaktaydı. İçerisinde pazarlar, camiler ve medreseler bulunmaktaydı. İdil Bulgar Devleti kalıntılarında rastlanan kanalizasyon sistemi ve hamamlar oldukça ileri bir devlet olduklarının bir başka örneğidir. Doğu tipi taş hamamlar ilk olarak 10. Yüzyılın ikinci yarısında Bilyar ve Suvar şehirlerinde inşa edilmiştir. Tuğla-taş binalar bir iki veya üç katlı ve ısıtma sistemine sahipti [70]. Malesef Moğolların şehirlere verdiği tahribat nedeniyle Moğol dönemi öncesi yapıların nasıl bir görünüme sahip olduklarıyla alakalı olarak henüz yeterli bilgiye ulaşılamamıştır. Sahada yapılan arkeolojik araştırmalar oldukça yetersizdir. İdil Bulgar Devletinin en büyük ve önemli sayılabilecek yerleşimleri; Bilyar, Brahimov (Bolgar), Suvar, Cuketau, Kaşan, Oşel, 11.–12. yüzyıllara ait cami/kalenin köşe

44

kulesi hâlâ ayakta bulunan Yelabuga şehri, Samarskaya Luka’daki Murom Şehri, Penza ilindeki Yulovo ve Rojdestvenskoe kasabasını saymak gerekmektedir. Bunların bazıları, Bulgarların farklı bölgesel gruplarının ekonomik ve siyasi merkezi konumdaydılar [19]. Zamanla İdil Bulgar şehirleri, büyük zanaat, ticaret ve kültür merkezleri hâline geldi. Böylece Han Sarayı, cami, hamam ve kervansaray gibi yapılarla temsil edilen taş ve tuğla mimarisi gelişti. Bulgar şehirleri ile ilgili detaylı bilgi veren A.P. Smirnov’un eseri bu anlamda çok kıymetlidir [19].

Önce Moğolların ve daha sonra Altın Ordalıların ise şehirciliğe karşı ayrı bir tutumları vardı. Onlara göre şehirler, bir nevi kale vazifesi görmekteydi [21]. Göçebe Moğollar ve Ordalılar mümkün olduğunca bu tür şehirleri inşa etmekten kaçındılar. Ele geçirdikleri bütün şehirlerde öncelikle duvarları yıktılar. Mukavemet gösteren şehirleri ise yerle bir ederek bu şehirlerin tekrar canlandırılmasının önüne geçmek istediler. İdil Bulgar Devletindeki şehirler buna örnektir. Yeni şehirler ise istihkam hattı olmaksızın inşa edilmiştir. Zira Moğollara göre şehirleri kaleler değil ülkeler koruyordu [21]. Bununla birlikte ilk zamanlarda, özellikle Batu ve Berke Han’ın hakimiyeti sırasında erken Altın Orda şehirleri bir grup şato ve çiftliklerden oluşmuştur ki bunların yanında köle ve yarı köle pozisyonunda olan esir zanaatçı ve sanatkarların evleri yer almaktaydı [21]. A. A. Rorlich’e göre ise Altın Orda kurulduğunda, yapılan katliam ve tahribata rağmen kendini Bulgar mirasına yakın hissetmiştir. Nitekim Batu geçici başkent olarak Bulgar’ı seçmiş, devletin ilk sikkeleri orada basılmıştır. Bilyar gibi bazı şehirlerin istilanın ardından bir daha toparlanamamasına rağmen Bulgar, Suvar ve eski şehirler istilanın yıkıcı etkisi geçtikten sonra yeniden canlanmaya yüz tutmuştur. Bulgar şehri 14. Yüzyıl boyunca elli bin kişilik nüfusuyla, Müslüman Doğudan ve Batıdan tüccarları çeken bir ticaret merkeziydi ve bu canlanma, bölgede Kaşan, Kazan ve Kermençük gibi yeni şehirlerin ortaya çıkışına olanak sağlayacaktır [71]. M. Pinegin Bulgar’da Moğol istilasından sonra dahi aynı düzenin devam ettiğini, ticaret, hayvancılık ve ziraatin yapıldığını, Bulgar şehrinin büyüyüp zenginleştiğini, şehrin nüfusunun 50 bine kadar çıktığını ve İdil Bulgar Devletinin hükümdarlarının yarlık almak için Altın Orda hanlarının yanlarına gittiklerini kaydetmiştir. Pinegin de Rorlich gibi istilacıların Bulgarları, Ruslara göre kendilerine daha yakın gördüklerinin ve Bulgar kültürünün çekici taraflarını fark ettiklerinin altını çizmiştir