• Sonuç bulunamadı

10-16. yüzyıllarda İdil-Kama bölgesinde bir Türk-İslam şehri: Kazan

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "10-16. yüzyıllarda İdil-Kama bölgesinde bir Türk-İslam şehri: Kazan"

Copied!
146
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

DÜZLEMSEL HOMOTETİK HAREKETLER ALTINDAT.C.

10-16. YÜZYILLARDA İDİL-KAMA BÖLGESİNDE BİR TÜRK-İSLAM ŞEHRİ:

KAZAN

MÜNTEHA ARABALI TATAR

DANIŞMANNURTEN BAYRAK

YÜKSEK LİSANS TEZİ MİMARLIK ANABİLİM DALI

MİMARLIK TARİHİ VE KURAMI PROGRAMI

DANIŞMAN

PROF. DR. NURAN KARA PİLEHVARİAN

İSTANBUL, 2019

İSTANBUL, 2011

(2)

T.C.

YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

10-16. YÜZYILLARDA İDİL-KAMA BÖLGESİNDE BİR TÜRK-İSLAM ŞEHRİ: KAZAN

Münteha ARABALI TATAR tarafından hazırlanan tez çalışması 05.04.2019 tarihinde aşağıdaki jüri tarafından Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Mimarlık Tarihi ve Kuramı Anabilim Dalı’nda YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir.

Tez Danışmanı

Prof. Dr. Nuran KARA PİLEHVARİAN Yıldız Teknik Üniversitesi

Jüri Üyeleri

Prof. Dr. Nuran KARA PİLEHVARİAN

Yıldız Teknik Üniversitesi _____________________

Dr. Öğr. Üyesi Zafer SAĞDIÇ

Yıldız Teknik Üniversitesi _____________________

Doç. Dr. Aras NEFTÇİ

İstanbul Teknik Üniversitesi _____________________

(3)

ÖNSÖZ

Tezimizde Karadeniz’in kuzeyinde İdil bölgesinde bir Türk-İslam şehri olarak Kazan şehrini ve mimari kalıntılarını incelemeye çalıştık. Kazan şehri çoğunlukla Rus veya Rusya’da yaşayan Türk-Tatar araştırmacılar tarafından incelenmiş, bu konuda ülkemizde çok az sayıda araştırma bulunmaktadır. Kazan şehrinin tarihsel süreçte hangi aşamalardan geçtiğini anlamak için Kazan Tatarlarının ataları olan İdil Bulgar Devleti ve Altın Orda dönemini de araştırmamıza dâhil ettik. Özellikle Kazan şehrinin yapısını anlamak için İdil Bulgar şehirlerinin ve mimari yapılarının incelenmesi gerekmektedir. Bu sebeple özellikle Bulgar ve Bilyar şehirlerini, bu şehirlerde günümüze ulaşabilmiş çeşitli yapı kalıntılarını inceleyip Kazan şehri ile nasıl ortak noktalarının olduğunu anlamaya çalıştık.

Çalışmamızda çeşitli seyyahların, Rus kroniklerinin ve arkeolojik, tarihi, mimari araştırmaların verdiği bilgilerden ana kaynaklar olarak yararlanılmıştır. Görseller ile olabildiğince desteklemeye çalıştığımız tezimizde Rusça kaynakların çevirileri tarafımızca yapılmıştır. Ayrıca konu ile alakalı yüksek lisans ve doktora tezlerine de müracaat edilmiştir.

Bu çalışmada benden desteğini esirgemeyen değerli hocam Nuran Kara Pilehvarian’a, Sabırlarından ve desteklerinden dolayı başta annem, babam ve beş yaşındaki oğlum olmak üzere tüm aileme,

Minnet ve teşekkürlerimi sunarım.

Ayrıca Rusya’dan büyük özveriyle bana elektronik kitap ve doküman desteği sağlayan ve yakın zamanda kaybettiğimiz merhum mimarlık profesörü Niyaz Halit’e Allah’tan rahmet diliyorum.

Nisan, 2019

Münteha ARABALI TATAR

(4)

iv

İÇİNDEKİLER

Sayfa

KISALTMA LİSTESİ ... vi

ŞEKİL LİSTESİ ... vii

ÖZET ... x

ABSTRACT ... xii

BÖLÜM 1 GİRİŞ ... 1

1.1 Literatür Özeti ... 1

1.2 Tezin Amacı ... 2

1.3 Hipotez ... 2

BÖLÜM 2 İDİL BOYU VE KAZAN HANLIĞI TARİHİ ... 3

2.1 İdil Bulgar Devleti Tarihi ... 3

2.2 Altın Orda Devleti Tarihi ... 14

2.3 Kazan Hanlığı Tarihi ... 21

2.3.1 Moskova Tahakkümü Devri………. 26

2.3.2 Kazan Hanlığında Kırım Hanlarının Hâkimiyeti (1521–1551) ……… 31

2.3.3 Kazan Hanlığının Yıkılışı………34

BÖLÜM 3 İDİL BOYU ŞEHİRLEŞME VE MİMARİ (10-15. YÜZYILLAR) ... 40

3.1 Bulgar/Bolgar (İbrahimov/Bryahimov) ... 47

3.1.1 Cuma Camisi……… 50

3.1.2 Doğu Anıtı………. 57

3.1.3 Kuzey Anıtı……… 58

3.1.4 Küçük Minare………. 59

3.1.5 Han Türbesi………. 63

3.1.6 Ak Bina (Hamam)………. 65

(5)

v

3.1.7 Kara Bina (Han Mahkemesi) ………68

3.2 Bilyar ... 72

3.2.1 Cuma Camisi……… 77

3.2.2 Kervansaray/Hamam……… 82

3.2.3 Feodal’in Evi……… 84

3.3 Suvar ... 86

3.3.1 Suvar Sarayı………. 88

BÖLÜM 4 KAZAN ŞEHRi………. . 90

4.1 Kazan Kirmanı/Kremlini ... 92

4.1.1 Kazan Arkı (Han Saray Kompleksi) ……… 104

4.1.1.1 Nur Ali Camisi ... 107

4.1.1.2 Han Sarayı ... 108

4.1.1.3 Han Mescidi ... 113

4.1.2 Kul Şerif Camisi………. 116

4.1.3 Süyümbike Kulesi/Minaresi………. . 119

BÖLÜM 5 SONUÇ VE ÖNERİLER………..……121

KAYNAKLAR ... 123

ÖZGEÇMİŞ ... 132

(6)

vi

KISALTMA LİSTESİ

cm Santimetre

m Metre

m2 Metrekare M.Ö. Milattan önce M.S. Milattan sonra

KGASU Kazanskiy Gosudarstvennıy Arkhitekturno-Stroitelnıy Universitet km Kilometre

TDK Türk Dil Kurumu vb ve benzerleri yy Yüzyıl

(7)

vii

ŞEKİL LİSTESİ

Sayfa

Şekil 2. 1 İdil Bulgar Devleti ve Komşuları ... 7

Şekil 2. 2 Moğol İstilası Öncesi İdil Bulgar Devleti ve Bazı Devletlerin Sınırları ... 9

Şekil 2. 3 Büyük İdil Yolu ... 11

Şekil 2. 4 Uluğ Muhammed Han’ın Moskova’ya düzenlediği akın (1439) ... 23

Şekil 2. 5 Orta Asya haritası 15.yüzyıl ... 26

Şekil 2. 6 Muhammed Emin Han ... 28

Şekil 2. 7 Litsevoy Yıllığından minyatür. ... 29

Şekil 2. 8 Sahib Giray tamgası, 1549-1550 ... 31

Şekil 2. 9 Süyümbike ve oğlu Ötemiş ... 35

Şekil 2. 10 Kazan’ın Düşüşü. ... 37

Şekil 2. 11 İdil Bulgarlarlarının yerleşim alanları haritası 10-13.yy ... 41

Şekil 3. 12 Rojdestvenskoe kasabasında konut restitüsyonu 9. Yüzyıl ... 42

Şekil 3. 13 Kaplama detayı, Saray Berke, Altın Orda Devleti ... 45

Şekil 3. 14 Lacivert mineli yarım sütun parçası 14. yüzyıl. ... 46

Şekil 3. 15 Doğu kapısı ve surları restitüsyon çalışması plan ve görünüş. ... 48

Şekil 3. 16 Bulgar şehri şematik planı ... 49

Şekil 3. 17 Cuma Camisi’nin ilk inşa edildiğindeki plan ve görünüş restitüsyonu. ... 51

Şekil 3. 18 Bulgar şehri Cuma Camisi iç mekan restitüsyonu.. ... 51

Şekil 3. 19 Kuzey ve Doğu Anıtı ile birlikte Cuma Camisi restitüsyon çalışması. ... 52

Şekil 3. 20 Cuma Camisi Kompleksi kuşbakışı ... 53

Şekil 3. 21 Bolgar Medeniyeti Müzesi’nde bulunan Cuma Camisi maketi 2001. ... 53

Şekil 3. 22 Büyük Minare taş detayı ... 54

Şekil 3. 23 Cuma Camisi taş oyma detayları ve kolon başlığı ... 55

Şekil 3. 24 Cuma Camisi taş oyma detayları yan pencere sövesi. ... 56

Şekil 3. 25 1960’lı yıllara kadar yapılan çalışmalar sonucu “Dörtgen” (Cuma Camisi) . 57 Şekil 3. 26 Doğu Anıtı ... 58

Şekil 3. 27 Kuzey Anıt ... 59

Şekil 3. 28 Büyük ve Küçük Minare ... 60

Şekil 3. 29 Küçük Minare ... 61

Şekil 3. 30 Küçük Minare batı cephesinde taş oymalı niş. ... 62

Şekil 3. 31 Küçük Minare nişi restitüsyonu ... 63

Şekil 3. 32 HanTürbesi. ... 64

Şekil 3. 33 Han Türbesi ... 65

(8)

viii

Şekil 3. 34 Ak Bina ... 66

Şekil 3. 35 Ak Bina restitüsyon çalışması ... 66

Şekil 3. 36 Ak Bina Merkez oda görünümü. ... 67

Şekil 3. 37 Ak Bina “Türk Banyosu”. Plan, genel görünüş, kesit. ... 68

Şekil 3. 38 Kara Bina plan rölevesi... 69

Şekil 3. 39 Kara Bina ... 70

Şekil 3. 40 Kara Bina iç mekân görüntüsü ... 70

Şekil 3. 41 Kara Bina 1960’lı yıllarda yapılan restitüsyon çalışması ... 71

Şekil 3. 42 Bolgar Medeniyeti Müzesi’nde bulunan Kara Bina maketi ... 72

Şekil 3. 43 Bilyar şehri planı ... 73

Şekil 3. 44 Bilyar şehri görünüşü. ... 74

Şekil 3. 45 İç şehirde bulunan yurt kalıntısı... 75

Şekil 3. 46 Bilyar şehir merkezi hava fotoğrafı ... 76

Şekil 3. 47 Bilyar Cuma Camisi’nin ilk inşa edildiği tarihlerde görünüşü ve planı. ... 78

Şekil 3. 48 Bilyar Cuma Camisi’nin ikinci inşa süreci sonrası görünüşü ve feodal evi. .. 79

Şekil 3. 49 Cuma Cami Kompleksi planı. ... 80

Şekil 3. 50 Cuma Camisi maketi ... 81

Şekil 3. 51 Cuma Camisi maketi ... 81

Şekil 3. 52 Cuma Camisi maketi ... 82

Şekil 3. 53 Üç aşamada kervansaray yapısı ... 83

Şekil 3. 54 Kervansaray yapısı kalıntıları ... 84

Şekil 3. 55 Feodal’in evi ... 86

Şekil 3. 56 Suvar şehri planı ... 87

Şekil 3. 57 Suvar şehri tahkimatları.. ... 88

Şekil 3. 58 Suvar sarayı. ... 89

Şekil 4. 59 Kazan şehri 10. Yüzyıl. ... 93

Şekil 4. 60 Kazan Hanlığı 13-14. Yüzyıllar. ... 94

Şekil 4. 61 Kütük ev ve ahşap köprü kalıntısı 16. yüzyıl ilk yarısı ... 95

Şekil 4. 62 Kazan’da panayır. ... 96

Şekil 4. 63 Kazan Kremlini planı ... 97

Şekil 4. 64 Arkeolojik veriler ışığında panoramik Kazan Kremlini.. ... 98

Şekil 4. 65 Kazan Kremlini 16. yüzyıl ilk yarısı ... 99

Şekil 4. 66 Kuzey Kule restitüsyonu üç boyutlu görünüşü, ana cephe, yan cephe ... 100

Şekil 4. 67 Kazan Kremlini 15. yüzyıl ilk yarısı. ... 101

Şekil 4. 68 Sırasıyla Kazan Kremlini 16. yy ilk yarısı, 16. yy ikinci yarısı ve bugün. ... 102

Şekil 4. 69 Kazan Kremlini 16. yüzyıl ilk yarısı gravürü. ... 102

Şekil 4. 70 Savaşçı Kilisesi (Церковь Воинствующая) ikonunda Kazan’ın düşüşü ... 104

Şekil 4. 71 IV-1977 kazısında bulunan alçı rölyef. ... 105

Şekil 4. 72 Kremlin’de bulunan 14-15. yüzyıl çini kaplamalar, mezar taşı parçaları ... 106

Şekil 4. 73 Kazan Kremlininde bulunan çeşitli mimari yapı elemanı detayları. ... 107

Şekil 4. 74 Nur-Ali Camii maketi. ... 108

Şekil 4. 75 XLVIII kazısı ile ulaşılan Han Sarayı temeli ... 109

Şekil 4. 76 Kazan Arkı ... 110

Şekil 4. 77 Kazan’ın Korkunç İvan tarafından kuşatılması minyatürü ... 111

Şekil 4. 78 Kazan Arkı güney panoraması ... 112

Şekil 4. 79 S.S. Aydarov plan çalışması ... 113

(9)

ix

Şekil 4. 80 Han Sarayı, 15-17. yüzyıllar. ... 114

Şekil 4. 81 Han Camisi kazısında bulunan gümüş tabut süslemesi, taş rölyefler ... 114

Şekil 4. 82 Han Cami. Kazan 16. yüzyıl ilk yarısından bir bölüm. ... 115

Şekil 4. 83 Hanların kabirleri ... 115

Şekil 4. 84 Kul Şerif Camisi ... 116

Şekil 4. 85 Kul Şerif Camisi ve Medresesi üç boyutlu görünüşü... 117

Şekil 4. 86 Kazan Kremlini’nde Kul Şerif Camii ve Medresesi plan şeması. ... 118

Şekil 4. 87 Süyümbike Minaresi. (2018) ... 120

(10)

x

ÖZET

10-16. YÜZYILLARDA İDİL -KAMA BÖLGESİNDE BİR TÜRK-İSLAM ŞEHRİ:

KAZAN

Münteha ARABALI TATAR

Mimarlık Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi

Tez Danışmanı: Prof. Dr. Nuran KARA PİLEHVARİAN

İslamiyet’i ilk kabul eden Türk devleti olan İdil Bulgar Devleti 10-13. Yüzyıllar arasında İdil-Kama bölgesinin ticari ve kültürel merkezi konumundaydı. Bulgar ve Bilyar gibi şehirler bölgenin en büyük şehirleriydi. 13. Yüzyılın ilk yarısında Moğolların yıkımına uğrayan şehirler Altın Orda Devletinin hükümranlığında kısa sürede tekrar merkez görünümüne kavuştular. Refah seviyesinin yüksek olduğu arkeolojik buluntularla da ortaya koyulan şehirler Aksak Timur’un Toktamış Han’a düzenlediği sefer sonucu tekrar harabeye çevrilmiştir. Bu şehirlerin kalıntıları üzerinde hâlen araştırmalar devam etmektedir. Dağılan Altın Orda Devletinin bir sonucu olarak kurulan Kazan Hanlığının başkenti olarak “Kazan” şehri seçilmiştir. Kazan şehri İdil Bulgar şehir yapısı ve mimari detayları, bezemeleriyle çok sayıda benzer özelliğe sahiptir. Bir Türk-İslam şehri olarak İdil-Ural bölgesinin merkezinde Kafkaslar, Sibirya ve Orta Asya’ya ulaşım yollarına hâkim bir konumda bulunan Kazan, kısa sürede hem ticari bir çekim alanı hem de bu bölgede asırlar süren kültürel etkileşime dayalı rafine bir şehir kültürünün mekânı olmuştur. Kısa sürede özgün bir İslam mimari sentezi içinde camiler, medreseler ve sarayların inşa edildiği şehir, 1552 yılındaki Rus işgaline kadar bu etkileşim kuşağının merkez şehri olma özelliğini korumuştur. Ruslar Kazan’ı alarak şehri yerle bir etmiş, tarih sahnesinden hanlığı adeta silmek istemişlerdir. Kazan Hanlığının Ruslar tarafından işgal edilmesi gerek Doğu gerekse Batı’da bulunan Türk kavimleri için de bir dönüm noktası olmuştur.

(11)

xi

Rusya’nın Doğu’ya açılmasının önündeki ilk engel olan Kazan Hanlığının yıkılması, Rusların Karadeniz, Kafkaslar yönünde ilerleyerek Osmanlı Devletinin en güçlü düşmanlarından biri hâline gelmesini sağlamıştır. O dönemde Rusların sahip olduğu topraklar, hemen hemen bugünkü Rusya’nın topraklarını oluşturur.

Anahtar Kelimeler: Kazan, Bulgar, İdil, Mimarlık, Şehir

YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

(12)

xii

ABSTRACT KAZAN: A TURKIC-ISLAMIC CITY OF VOLGA-KAMA REGION DURING 10-

16TH CENTURIES

Münteha ARABALI TATAR

Department of Architecture MSc. Thesis

Adviser: Prof. Dr. Nuran KARA PİLEHVARİAN

First Turkic state to ever adopt Islam, Volga Bulgarian State was the commercial and cultural centre of the Volga-Kama area between the 10th-13th centuries. Cities that were demolished by the Mongolians in the first half of the 13th century regained their central role during the reign of Golden Horde Empire. Prosperity of these cities was revealed by archeological findings, however they were brought down to ruins once again by the Timurid campaign against Tokhtamysh Khan. Research yet continues in the ruins of these cities. As the Kazan Khanate was founded as a result of the fall of the Golden Horde Empire, 'Kazan' was established as the capital. The city of Kazan has many in common with Volga Bulgarian cities with regard to urban planning, architectural details and decorations. Kazan as a Turkic-Islamic city, at the centre of Volga-Ural catchment basin and dominant over Caucasus, Siberian and Middle Asian roads has been the home of a refined urban culture as a result of century-long cultural interaction in its area as well as an economic centre of attraction. Before long, mosques, madrasahs and palaces were built creating an Islamic architecture synthesis, making the city centre of this interactional trend until the Russian occupation in 1552. As Russians took control of the city, they brought the city to ground determined to wipe the Khanate off the map. The occupation of Kazan Khanate by the Russians has been a turning point for Turkic peoples both in East and West. As the first obsticle for spreading into east, the fall of Kazan Khanate made the way to Russians advancing towards the Black Sea and Caucasus therefore becoming one of the most powerful enemies of the Ottoman

(13)

xiii

Empire. The land of Russian Tsardom at the time more or less constitutes the borders of the Russian Federation today.

Keywords: Kazan, Bulgar, Volga, Architecture, City

YILDIZ TECHNICAL UNIVERSITY GRADUATE SCHOOL OF NATURAL AND APPLIED SCIENCES

(14)

1

BÖLÜM 1

GİRİŞ

Literatür Özeti

Miladi 900'lü yıllarda İslamiyeti kabul etmiş ilk Türk devleti İdil Bulgar Devleti hükümdarı Almış Han, Abbasi halifesi Muktedir Billah'a elçi göndererek kendilerine İslâmiyeti öğretecek din âlimleri ve kaleler inşa etmeleri için mimarlar talep etmişti. 921 yılında Abbasi halifesi bu talep üzerine kalabalık bir heyeti Bulgar şehrine göndermişti. Bu heyet ile Bulgar Devletini ziyaret eden İbn Fadlan, bu seyahatle ilgili izlenimlerini kaleme almıştır. Türkolog Zeki Velidi Togan tarafından 1923 yılında İran’ın Meşhed şehrinde bir kütüphanede gün ışığına çıkarılan ve birkaç Türkçe tercümesi bulunan İbn Fadlan Seyahatnamesi, İdil Bulgarları hakkındaki en önemli kaynaktır.

İdil Bulgar Devleti şehirleri önce Moğolların daha sonra Aksak Timur’un yıkımına uğramış da olsa şehir kalıntıları bugün de kısmen ayaktadır ve bölgede arkeolojik araştırmalar devam etmektedir. Kazan tarihi konusunda ise özellikle Hanlık dönemi ile ilgili bir araştırma yapılmak istenildiğinde, öncelikle kaynakların azlığı ve döneme ait günümüze ulaşan hiçbir kaynak bulunmadığı bilgisine ulaşılır. Rusların Kazan’ı işgali sırasında yaptığı tahribat, bugün araştırmacıları dönem hakkında daha ziyade rivayet ve Rus kaynakları aracılığıyla bilgi edinmeye mecbur bırakmıştır. N.F. Kalinin, A.H. Halikov, F.Ş Huzin, N.

Halit gibi araştırmacıların öncülüğünde gerçekleştirilen arkeolojik çalışmalar ile yapısal malzemeler ve yapım teknikleri gibi birçok değerli bilgiye son yıllarda ulaşılabilmiştir.

Kazan Kremlini’nin Ruslar tarafından yeniden yapılanmış olması birçok alanda arkeolojik çalışma yapılmasını da imkânsız hâle getirmektedir. Tatar araştırmacıların restitüsyonları ve Orta Çağ ressamlarının gravürleri de mimari yapılar hakkında fikir vermektedir.

(15)

2

Günümüze kadar ulaşmış olan kale duvarları ve kuleleri Tatar ve Rus kültür mirası olarak 2000 yılında UNESCO dünya mirası listesine girmiştir.

Tezin Amacı

Bugün Rusya Federasyonu’ndaki Türk halkların toplam nüfusu, 12 milyonun üzerindedir ve bu nüfusun yaklaşık %50’sini Tatarlar oluşturmaktadır. Rusya topraklarında az bilinen ve araştırılan bir Türk-İslam mirası olarak Kazan Hanlığının ve kendine özgü mimari yapılarının araştırılması önem arz etmektedir. Tezimizde Kazan Hanlığının nasıl bir mimariye sahip olduğunu anlayabilmek adına Kazan Tatarlarının ataları olduğu kabul edilen ve İslamiyeti ilk kabul eden Türk devleti olarak tarihte özellikle İdil bölgesinin şekillenmesinde önemli rol üstlenmiş olan İdil Bulgar Devletinin şehirleşme ve mimari özelliklerini, hâlihazırda bölgede bulunan büyük şehir kalıntıları üzerinden incelemeye çalıştık. İdil Bulgar Devletinin işgali sonrası İslamiyeti kabul eden Altın Orda Devleti şehirlerini ve mimari yapı kalıntılarını da inceleyerek, Kazan şehrinin hanlığın Ruslar tarafından ele geçirilmesine kadarki dönemde nasıl bir görünüme sahip olduğunun anlaşılması amaçlanmıştır.

Hipotez

İdil-Kama bölgesinde gerek İdil Bulgar Devleti döneminde gerekse Altın Orda dönemindeki yapılaşma İslamiyetin de etkisiyle üslup ve malzeme gibi birçok alanda ortak özelliklere sahiptir. İdil Bulgar Devletinde Büyük İdil Yolu üzerinde ticari faaliyetleri ile öne çıkmış Bulgar, Bilyar ve Suvar gibi şehirler planlama, savunma yapıları, camileri, medreseleri, sarayları, ticari aksları ve konutları ile oldukça benzer yapı türlerine sahiplerdir. Kazan’ın tarih sahnesine çıktığı ve bir merkez konumunu kazandığı hanlık döneminde de benzer yapıların inşa edildiği bilinmektedir. Kazan Hanlığı döneminde inşa edilmiş yapılar İdil Bulgarları ve Altın Orda gibi Türk devletleri döneminde ortaya çıkan mimari üslubun bir devamı niteliğindedir. Kazan Kremlini (başkent) yapıları bu bağlamda ele alınmalıdır. Taçkapı, çini süslemeler, kaligrafik İslami bezemeler, geometrik ve bitkisel motifler vb. mimari detaylar bölgedeki Selçuklu, Timurlu, Safevi gibi Türk devletleri yapılarında devam etmiş, Selçuklu Devleti devamında Osmanlı Devleti ile de Anadolu ve Balkanlara da yayılmıştır.

(16)

3

BÖLÜM 2

İDİL BOYU VE KAZAN HANLIĞI TARİHİ

İdil Bulgar Devleti Tarihi

Kazan Tatarlarının da ataları sayılan İdil Bulgarlarının kökeniyle alakalı olarak çeşitli araştırmalar yapılmış ve arkeolojik kalıntılar, Proto-Bulgar dil kalıntıları, İdil Bulgarlarına ait mezar taşlarındaki kitabeler ‘Türk kökenli’ oldukları sonucunu ortaya koymuştur [1].

9. yüzyıl sonları ve 10. yüzyıl başlarında kurulan İdil Bulgar Devleti Orta Çağ Doğu Avrupası’nın en büyük devletlerinden biridir. Bu devletin tarihi, Kama Yanı ve Orta İdil bölgelerindeki halkların gelişimi ve şehirlerin yapılanması açısından önemli bir dönemdir. İdil Bulgar Devletinin toprakları İdil ve Kama nehirlerinin kolları üzerinde geniş bir alana yayılmıştır. İdil Bulgarlarının yayıldıkları topraklar batıda Svyaga, doğuda Şeşma ve İk nehirleri, kuzeyde başlangıçta Kama sonraları Meşa ve Kazanka nehirleri, güneyde de Zhigulevsk Dağları arasında kalan bölgedir [2]. İdil Bulgar Devleti çok etnik unsurlu kozmopolit bir yapıya sahipti. Bu boylar arasında Bulgarlar çoğunluğu teşkil ediyorlardı [3]. Bulgar ismi bulga- ‘bulamak’ fiil köküyle izah edilir ve ‘karışmış’ anlamı verilir [4]. İdil Bulgar Devleti, toplumsal­siyasi, ekonomik ve kültürel açıdan gelişmiş bir devletti.

Bulgarların 630 yılına kadar Gök Türk hâkimiyeti altında yaşadıkları anlaşılmaktadır [5].

Batı Gök Türk Devletinin de çökerek Çinlilerin hâkimiyeti altına girmesi ve Avarların zayıflaması üzerine 630’lu yıllarda Kutrigurların başında bulunan Organa (Orhan)’nın oğlu [5] ya da yeğeni [6] Kubrat (Kurt), Karadenizin kuzeyinde dağınık halde yaşayan Türk topluluklarından Utrigur (Otuz Ogurlar), Kutrigur (Dokuz Ogurlar), Onogurlar, Sabirler

(17)

4

gibi Ogur kavimlerini ve bölgede yaşayan bazı slav kavimlerini de bünyesine dâhil ederek Büyük Bulgar Devletini kurmuştur [7].

619 yılında bir Bulgar beyi [6]’nin ya da Kubrat’ın, vaftiz edilmiş olduğu belirtilmektedir [6]. Kubrat Han’ın kurduğu Büyük Bulgar Devleti yaklaşık olarak 40 yıl yaşamıştı. Kubrat Han toprakları henüz din degiştirmemiş beş oğlu arasında paylaştırmış ve bu paylaşım Asya'nın içlerinden çıkıp gelen Hazarların işini kolaylaştırmıştır [8]. Hazarlar’ın tazyiki ile Kutrigur Bulgarları Tuna’ya doğru gitmişler ve Asparuh adlı hanlarının idaresinde 671 tarihinde Balkanlara girerek, “Tuna Bulgarları Devleti”ni kurmuşlardır [5]. Don boyundaki esas Utrigur kitlesine gelince, onların muhtemelen Hazarların tazyiki ile kuzey-doğu yönüne çıkarak Orta İdil boyunda durdukları bilinmektedir [5]. Kubrat ve Bulgarlara ait bilgiler yetesiz olduğu için devletin sınırları tam olarak bilinmemektedir [6]. Her ne kadar Büyük Bulgar Devleti uzun ömürlü olmamış ta olsa bu süreçte etnopolitik bilinç oluşmuştur. Devletin yıkılması ve göçlerden sonra da çeşitli Bulgar grupları, yeni yerleştikleri alanlarda etnonimlerini ve manevi kültüre has unsurlarını korumuşlardır [9].

İdil Bulgarlarına ait en erken tarihli eserler, Samarskaya Luka’daki Novinkogo köyündeki kurganda bulunmuştur. Don Yanı ve Azak Önü bölgelerine has silahlar, kilden yapılmış çeşitli kaplar, ziynet eşyası ve iş aletleri çıkartılmıştır. Bu köydeki eserler, Büyük Bulgar Devletinin 660’lı yıllarda Hazarlar tarafından bozguna uğratılmasından sonra Orta İdil’e gelen Türk kökenli halka aittir [10]. Tataristan, Ulyanovsk ve Samara şehirlerinde Kaybelskiy ve Büyük Tarhanların mezarlarına ulaşılmış, bu mezarların, 737’de Hazarların Araplar tarafından mağlup edilmelerinden sonra, 8. yüzyılın ortalarında, ikinci göç dalgasıyla buraya gelen kimselere ait olduğu sonucuna varılmıştır [10]. Orta İdil’e üçüncü göç dalgası, 9. yüzyılda gerçekleşmiş, 8. yüzyılın sonunda Hazar Kağanlığı’nda resmi din olarak kabul edilen Yahudilik dini, diğer dinlere mensup kimselerin tepkisine yol açmıştır.

Böylece Hazar Kağanlığı’nda yeni göçlere sebep olan karışıklıklar patlak vermiştir.

Bulgarlara ait bu dönemdeki eserler, Tankeevskaya ve Tetüşskaya mezarlıklarında bulunmuştur. Bulgarların dördüncü göçü, 9. yüzyılın sonu ile 10. yüzyılın başında gerçekleşmiştir. Bunun sebebi ise başta Doğu’dan gelen Peçenekler olmak üzere yeni göçebelerin Hazar Kağanlığı’na saldırmalarıdır [10].

Orta İdil bölgesinde İlk Bulgarlar, yarı göçebe hayat tarzı sürmüşlerdir. Kış aylarında ahşap evlerde yaşayıp yaz aylarında ise keçe yurtlara taşınmış ve hayvancılıkla

(18)

5

uğraşmışlardır [11]. İbni Fazlan Seyahatnamesi’nde kubbeli çadırların varlığından bahsedilmektedir [11]. Orta İdil bölgesinde yerli Fin kökenli kavimler, yarı göçebe Eski Macarlar ve Türk kökenli küçük gruplar yaşıyordu. Tataristan topraklarında yapılan arkeolojik araştırmalar İdil-Ural bölgesinde M.S. 3. yüzyıllardan beri Türk yerleşiminin olduğunu ortaya koymuştur [5]. 100-370 yıllarında bu bölgede Hunlar bulunmuşlardır.

Daha sonra, 5. yüzyılda Batı Sibir’den gelen Sabir’ler de bir süre aynı bölgede yaşamışlardır [5]. 9. yüzyılda Yukarı Kama Yanı bölgesinden Orta İdil Yanı bölgesine Fin­Ugor nüfusu gelmiştir. Bulgarlar bölgedeki bütün boylarla yakın temasta bulundular.

Eski Macarlar başta olmak üzere bunların bazıları çok geçmeden İdil­Kama topraklarını terk ettiler. Eski Macarlar Batı’ya gittiler, Orta Tuna kıyılarına ulaştılar. Hazar Kağanlığının hâkimiyetindeki Bulgarların 10. yüzyılın başlarına kadar devam eden dört büyük göç dalgasıyla Orta İtil’e yerleşmelerinden sonra bölgede Türkler nüfus olarak üstün duruma geldiler. Devlet geleneğine sahip olan Bulgar boyları yerli Fin-Ugorlar üzerinde Türk hâkimiyetini sağlamıştır [12]. İdil­Kama halkının sonraki gelişiminde Orta İdil boyuna Türk kökenli Bulgar kabilelerinin gelişi önemli rol oynamıştır.

Bölgenin yerli halkı Fin-Ugorları (Çeremis, Mordva, Zuryen, Votyak kavimleri vb.) da idarelerine alan Bulgarların bölgede Hunlardan, Sabarlardan, Uzlardan ve Hazarlardan da bazı kalıntılar buldukları muhtemeldir [13]. Böylece bölge büyük bir hızla Türkleşmiş oluyordu. Bulgarların kısa bir dönem Hazarların hâkimiyetini tanıdıklarını bilinmektedir [12]. Bulgar hükümdarları bu bağlılıktan kurtulmak için birtakım adımlar atmışlar, çok geçmeden 9. Yüzyıl ortalarında Bulgarlar, Hazarlara vergi ödemeyi bırakmış ve tamamen bağımsız olmuşlardır [5]. Bu süreçte 965 yılında Kiev Knezi Svyatoslav’ın Hazar Kağanlığını bozguna uğratması önemli rol oynamıştır [14]. Sonraları ise Hazarlarla Bulgarların yalnızca ticari ilişkilere sahip oldukları bilinmektedir. Orta İdil ve Aşağı Kama Yanı bölgelerinde ilk Bulgar kabileleri 8. yüzyılın ortasında ortaya çıktılar. Bu alanda Bulgarlardan önce güneyden gelen Sabirler ile diğer halklar yaşıyorlardı [15]. Bulgar Devletinin kuruluşundaki önemli unsur konum olarak Büyük İdil Yolu’nun üzerinde olması ve Harezm’e giden kervan yolunun getirdiği ekonomik olanaklar olmuştur. Bunun sonucunda Bulgar boyları zenginleşmiş ve Don çevresi, Kuzey Kafkasya ve Azak yanı gibi bölgelerden Türk nüfusu kitlesel olarak buraya akın etmiştir [16].

(19)

6

İdil Bulgarları ile ilgili en önemli tarihi olaylardan biri, şüphesiz İslamiyeti kabul eden ilk Türk devleti olmalarıdır. Günümüz Rusya Federasyonu’nda Müslüman halkların içinde en kalabalık nüfusu teşkil eden Türk-Tatarlar [17]’ın yaşadığı İdil­Ural bölgesinde İslâmiyet’in yayılması, İdil Bulgar Devletinin kuruluşu, gelişimi ve bölgenin yapılanmasıyla doğrudan bağlantılıdır. İdil Bulgar Devletinde İslâmiyet’in yayılmaya başlaması 10. Yüzyıldan önce başlamış olmasına rağmen Almış (Almuş, Almas) Han’ın davetiyle 921–922 yıllarında Bağdat Halifesi Muktedir Billah (908–932)’ın Bulgar’a gönderdiği önemli yazar İbn Fadlan’ın da içlerinde bulunduğu elçilik heyeti milât sayılmaktadır [11]. Bununla birlikte İdil Bulgarları İslâmiyet’i çok daha erken tarihte kabul etmişler ve bu süreç uzun yıllar devam etmiştir. Bu süreç daha 7. yüzyılın ikinci yarısı ilâ 8. yüzyılın başlarında Araplar tarafından ele geçirilen Orta Asyalı misyonerlerin etkisiyle gerçekleşmiştir [15]. Bulgarların bir kısmının (Berenceler vs.) İslâmiyet ile tanışmaları ve Müslüman Arap dünyası ile ilk temasları, daha 7-8. yüzyıllarda gerçekleşmişti. Rus Şarkiyatçılığının kurucularından biri olan Kazanlı Profesör H. D. Fren, Bulgarların daha 8.

yüzyılın başlarında İslâmiyet ile tanıştıklarını, 922 yılına gelindiğinde ise İdil Bulgarlarının büyük bir kısmının zaten Müslüman olduğunu yazmaktadır [15]. İdil Bulgar Devletinin Orta Asya’nın Müslüman merkezleri ile yakın temaslarından Orta Çağ’ın bir başka meşhur müellifi Beyhaki de bahsetmektedir. Beyhaki 1025’te Bulgar Hanı’nın Horasan’da Cuma camilerinin inşaatı için para gönderdiğini kaydetmiştir [18]. Bu aynı zamanda ne kadar zengin bir devlet olduklarının da işareti olarak görülmektedir. Henüz erken tarihlerde Bulgarların İslamlaşma süreci başlamış olsa da 921 senesi İslam dinini resmen kabul ettikleri tarih olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu tarihten sonra İdil Bulgarlarının siyasi hayatında büyük değişiklikler meydana gelmiştir. Bunlardan en önemlisi uluslararası alanda “İslam Devleti” statüsü elde etmiş olmalarıdır. İdil Bulgar Devleti, dünyada İslâm medeniyetinin en kuzey kalesi konumundaydı. 10. Yüzyılda İdil Bulgarlarına dair en değerli kayıtlar, İslam coğrafyacılarının kaleme aldıkları eserlerde karşımıza çıkmaktadır. Orta Çağda yazılan bu eserlerde halifeye bağlı olan islam bölgelerinin coğrafi, kültürel ve günlük hayat bilgileri kayıt altına alınmıştır. Eserini 903- 913 yıllarında yazdığı tahmin edilen ünlü coğrafyacı İbn-i Rüsteh Bulgarlarla ilgili olarak:

“Bulgar ve Burtasların toprakları yan yanadır. Bulgarlar Hazar Denizi’ne dökülen ve İdil olarak adlandırılan nehrin kenarında yaşamaktadırlar. Hükümdarlarının adı Almuş olup

(20)

7

bu zat İslama nispet edilir” şeklinde bahsetmiştir [19]. Giyim kuşamlarının Müslümanlara benzemesi, mezar tiplerinin islami usullere uygun olduğu da verilen bilgiler arasındadır.

Gerdizi, Bulgarların 500.000 tane evi olduğunu ve ülkelerinde camiler, medreseler, vaizler ve imamlar bulunduğunu belirtir [20]. Yakut El- Hamevi de Bulgar evlerinin tamamen ağaçtan olduğunu, ükelerinde meyve ve yiyeceğin bol olduğunu aktardıktan sonra, Mesudi’nin verdiği bilgileri doğrulayarak Onların, Halife Muktedir Billah döneminde Müslüman olduğunu tekrarlamıştır. Yakut, Bulgarların kendilerine namaz kılmasını ve İslam’ın şeriatlarını öğretecek bilginlerin gönderilmesini istediklerini belirtir [20]. Fakat onların neden Müslüman olduklarını öğrenemediğini zikreder [20].

Şekil 2. 1 İdil Bulgar Devleti ve Komşuları [16]

921 yılına gelindiğinde, Bulgar hükümdarı Şilki oğlu İlteber Almış, Hazarlara karşı Halife El-Muktedir (885-932)’in desteğini sağlamak amacıyla, Abdullah b. Baştu El-Hazari başkanlığındaki bir elçilik heyetini Bağdat’a göndermiş, yolladığı mektupta ülkesine İslam dinini öğretecek alimler ile cami ve minare yapımından anlayan ustalar gönderilmesi

(21)

8

isteğinde bulunmuş ve düşmanlarına karşı kendini savunabilmesi için bir kale inşa etmesinin gerekliliğini bildirip bunu gerçekleştirebilmek amacıyla halifeden para talep etmişti [11].

Halife ve diğer Müslüman ülkelerin başkanları ile resmi ilişkileri dışında, Bulgar halkı Hac vazifesini yerine getirmek için de doğuya seyahatler yaptı. Bağdatlı tarihçi Ebu’l-Hasan bin El-Hüseyin bin Gali El-Masgudi El-Bağdadi, 940 yılı olaylarını anlatırken Bulgar Han’ı ile çocuklarının Müslüman olduklarını, onlardan birinin Hac için geldiğini ve Halife tarafından çok iyi karşılandığını yazmaktadır [21].

İdil Bulgar Devletinin kurucusu olarak Almış Han’ı göstermek mümkündür. Zira ekonomik iktidarının ve askeri gücünün artması ile beraber Hazar Kağanlığının zayılamış olması, İlteber Almış’ın Hazar Kağanlığından bağımsızlığını kazanma isteğini arttırmıştır. Kendi adına para bastırmış olması da Almış Han’ın bağımsız bir devlet oluşumu içerisine girmiş olduğunun ve komşu halklara karşı bir üstünlüğe sahip olduğunun işareti olarak kabul edilmektedir [19]. İbn Fadlan Bulgar ülkesine gelmeden önce de kendi adına hutbe okutmuş olan Almış Han, İbn Fadlan’ın ziyaretiyle adını da Cafer bin Abdullah olarak değiştirmiştir [11]. İslam, İdil Bulgar Devletinin devlet yapısını pekiştirerek ilim ve kültürün gelişmesini sağlamış, şehirler İslami özellikler kazanmaya başlamış, camilerin sayısı artmış, Bulgar ile Suvar şehirlerinde Cuma camileri inşaa edilmiştir. Rus tarihçisi S.M. Solovyov, “Eskiden beri burada ticaret ve zanaat ile uğraşan Bulgarlar yaşamaktaydı. Slav Ruslar daha Oka Nehri kıyısında kiliseler yaptırmamışken Bulgarlar, Volga ile Kama kıyılarında Kur’an dinliyordu.” şeklinde yorumda bulunmuştur [21]. İdil Bulgarlarının kültürünün gelişimine Doğu’nun Müslüman ülkeleri önemli etkide bulunmaktaydı. İslâmiyet’in kabulüyle birlikte ülkede bilim, eğitim ve edebiyat da gelişmeye başlamıştır [22]. Daha 10. yüzyılın başında Bulgar şehir ve yerleşim yerlerindeki camilerin yanlarına medreseler açılmış, buralarda dini bilgiler ve zamanla Runik yazısını devre dışı bırakan Arap yazısı öğretilmeye başlanmıştı. Bulgar öğrenciler eğitim için Orta Asya’ya da seyahat ediyorlar, Bulgarlı da dâhil olmak üzere meşhur hocalardan ders alıyorlardı [22].

(22)

9

Şekil 2. 2 Moğol İstilası Öncesi İdil Bulgar Devleti (Volga Bulgaria) ve Bazı Devletlerin Sınırları [23]

Bulgarlar matematik, astronomi, kimya, tıp, biyoloji1, coğrafya, tarih alanlarında büyük başarılar elde ettiler [21]. İdil Bulgarlarının oldukça gelişmiş olan ekonomik yapısının temeliniyse köy ekonomisi, zanaat, iç ve dış ticaret oluşturuyordu. Özellikle deri tabaklama (daha sonra bu faaliyet Ruslarla birlikte anılacaktır) ve ayakkabıcılık temelli bir sanayi, Bulgar çizmelerinin ün kazanmasına ve birçok pazar bulmasını sağlamıştır [8].

Bulgarların kuzeyden satın aldıkları kürkler, pazarlardaki en önemli ticaret ürünleriydi.

Bulgar sahasında, hele Ural ile Yyatka tarafındaki ormanlarda muhtelif cins kıymetli kürklü hayvanların çokluğu da bu cins kürk ticaretinin oldukça artmasını sağlamıştır.

Samur, tilki, kakım, sincap ve başka hayvanların derileri Bulgarlar aracılığıyla Türkistan, İran, Arap ve Bizans ülkelerine giderdi. Hatta sikkenin az olduğu devirde bir sincap derisi

“sikke” olarak kullanılmıştır [5]. Tarım alanındaki faaliyetler, ülkenin ekmek ihtiyacını karşılamakla kalmayıp Bulgarlar ekmeği Rus knezliklerine de satılmaktaydı. P. V. L.

(Geçmiş Yılların Hikâyesi)’nde Suzdal topraklarındaki açlık yıllarında 1024’te Rusların Bulgar’a gittikleri, oradan ekmek getirdikleri ve böylece ayakta kaldıkları yazılmaktadır

1 Bulgar ilim adamlarının da birçoğu Doğu’da tanınmış, Süleyman İbn Davud es-Saksini (Suvari)’nin çalışmasında, Ebu’l-Alya Hamid İbn İdris el-Bulgari’den naklettiği embriyoloji ile ilgili bilgiler mevcuttur[21].

(23)

10

[22]. Yıllıklardaki1 1029 tarihine ait kayıtlar da buna benzer satırlar içermektedir. Yine 1229’da kıtlık yıllarında Bulgar Hanı’nın, Rus knezi Yuriy’e gönderdiği buğdayın Rus halkını açlıktan kurtardığı bilinmektedir [21]. Zanaatın önde gelen alanlarından bir diğeri ise demir­çelik sanayi ve maden işçiliği idi. Bilyar’ın metalurji bölgesi 1 hektar alanı kaplıyordu [24]. Bulgar demircisi, profesyonel bir usta olup maden işlemenin bütün incelik ve sırlarına hâkimdi. Demircilik işinde uzmanlık alanlarına bölünme uygulaması vardı. Bazı imalathanelerde kulak demiri, saban demiri, orak, balta, bazılarında silah, bazılarında da bıçak, makas, kilit, anahtar ve günlük hayatta ihtiyaç duyulan diğer eşyalar üretiliyordu [24]. Renkli madenler endüstrisi de başarılı bir şekilde gelişiyordu. Bulgar bronz dökümcüleri ile bakırcıları çeşitli kapkacaklar; güğüm, kâse, tabak, ibrik, kandil, tas, tepsi ve kantar taşı v.b. üretiyorlardı [25]. Kuyumculuk zanaati de çok yüksek seviyedeydi. Profesyonel Bulgar ustaları değerli taş işleme yöntemlerine vâkıf olup telkâri ve değerli taşlardan yapılan küçük boncuklarla süsleme işinde ustaydılar. Yüzük, bilezik, küpe, gerdanlık ve diğer ziynet eşyaları, Bulgar ustalarının kuyumculuk sanatındaki mükemmel örneklerini teşkil etmektedir [25]. İdil Bulgar Devletinde temel üretim alanlarından biri de çömlekçiliktir. Çömlekçilerin Bilyar şehrinde kapladıkları alan 3 hektara ulaşmaktadır [21].

Bulgar çömlekçilerinin yaptıkları çömlekler Doğu Avrupa’nın geniş topraklarında da talep görüyordu. Çömlekçiliğin etkisiyle tuğla üretim sanayisi ile cam imalatı gelişmiştir [15].

Tuğlalar konut ve diğer yapıların inşaatında kullanılıyordu [26]. Kemik kesme sanayisi ile dericilik de yaygındı [15]. İdil Nehri, İdil-Ural sahasının ekonomik, siyasi ve tarihi gelişmesinde daima etkisini göstermiştir. Bu büyük nehir Hazar Denizi’ne akmakla Orta İdil sahasını ve Uralları Kafkaslar ve İran’a bağladığı gibi, Türkistan-Harezm’den gelen büyük ticaret/kervan yolunun üzerinde olmasından dolayı da Orta Asya’ya ve hatta Çin’e bağlamaktaydı [5]. İdil Bulgar Devletinin hızlı gelişmesinin temel nedenlerinden biri olan Büyük İdil Yolu ekonomik ve siyasi etkisi ile, Batı ile Doğu arasında aktif ticaretin yapılmasında önemli rol oynamıştır. Bağlantılar o kadar sıkıydı ki bazı Arap coğrafyacıları Baltık Denizi ile Karadeniz’in boğazla birleştiğini düşünmeye başlamışlardı.

1 Rusça: Летопись (Rusların 10-17. Yüzyılları boyunca yazılı olarak kayıtları.)

(24)

11

Şekil 2. 3 Büyük İdil Yolu [27].

Orta İdil’de Kazan, Bulgar, Suvar, Bilyar ve diğer ticaret noktaları yer almaktaydı. Hazar kıyılarında İdil ticareti, Derbent ile Bakü’nün ve İran şehirlerinin gelişimini sağlıyordu.

Büyük İdil Yolu’nun en büyük önemi, genel olarak Avrasya toplumunun oluşum ve gelişimine muazzam ölçüde etkide bulunan medeniyetin eşi benzeri olmayan olaylarından birini teşkil etmesidir [27]. Doğu Avrupa’nın ana su yolları olan İdil ile Kama’nın birleştiği yerde yer alan İdil Bulgar Devleti, daha 10. yüzyılda uluslararası ticaretin önemli bir merkezine dönüştü. Yerli tüccarlar Rus Devleti, Baltık ve İskandinav ülkelerinin Orta Asya, Arabistan’ın doğusu, İran, Hindistan ve Çin ile ticaretlerini kontrol ediyor ve yönlendiriyorlardı [28]. Dış ticaret devletin hazinesine büyük gelir getiriyordu.

Ülkeye sokulan ticaret mallarından devlet onda bir oranında vergi alıyordu [7]. Bulgar harabelerinde yapılan arkeolojik kazılar sırasında çok sayıda ithal eşya bulunmuştur.

Bunların arasında Baltık kehribarı, Doğu’dan gelen güzel kapkacaklar, Rus ve Bizans camı ve zengin kesimin ilgi duyduğu başka değerli eşyalar gelmektedir [27].

Yıllıkların aktardıklarına göre İdil Bulgarları ile Ruslar arasındaki iş birliği sıkça askeri çatışmalar yüzünden kesiliyordu. Bu çatışmaların sebebi olarak dış ticaret alanındaki çıkarların uyuşmaması gösterilebilmektedir. Masgudi, 912 yılında Bulgarların Rusları bozguna uğratmak amacıyla 500 gemi ile yola çıktıklarını yazmaktadır [21]. Ruslar 985

(25)

12

yılından sonra 994, 996, 1120, 1164, 1184, 1186, 1205, 1219 yıllarında da İdil Bulgarlarına karşı seferler düzenlemişler ancak ciddi kazanımlar sağlayamamışlardır.

Bununla birlikte 1088 yılında İdil Bulgarlarının Rusları yenilgiye uğratarak bir Rus şehrini ele geçirmeleri ise sadece tek cümle ile: “Bu yılda (İdil) Bulgarları Murom’u aldılar”

şeklinde ifade edilmiştir [29]. İpatyevskaya yıllığında ise kıtlık yıllarında herkesin Bulgar’a giderek yiyecek temin ettiği yazılmaktadır. Feher’in deyimiyle; “Orta İdil'de birkaç asır boyunca Bulgar Türklerinin kurmuş olduğu devlet, ülkede huzuru temin etmenin yanında barış içinde gelişmeyi sağlamış ve dünyanın ekonomik merkezlerinden biri olarak da kendi halkının ve komşu kavimlerin medenileşmesini kolaylaştırmıştır” [30].

13. yüzyıl başlarında ise yeni bir tehdit olarak Cengiz Han liderliğindeki Moğollar Orta Asya’yı kasıp kavuruyordu. Doğu Avrupa ile Sibirya’da Cucioğullarının devletinin temelleri daha Cengiz Han hayattayken, 1206–1208 yıllarında atılmıştır [5]. Cengiz Han, imparatorluğun topraklarını oğulları arasında paylaştırdı ve kendisinden altı ay önce ölen oğlu Cuci’ye, Altay Dağları ile İtil-Ural bölgesinden başlayarak, Avrasya bozkırlarının fethedilmiş ya da edilecek topraklarını verdi 1223’te Moğol ordusu 30 bin asker ile İdil Bulgar Devletinin topraklarına saldırdı [21]. Bulgar ordusunun bir kısmı, düşmanı şaşırtmak ve pusuya düşürmek için çekilmeye başladı. Moğollar onları takip etmeye başladılar. Geride kalan Bulgar ordusu ise sığınaktan çıkarak aniden düşmana cepheden saldırdı. Moğollar kuşatıldılar. Moğolların çoğu öldü ve yalnızca bir kısmı kaçarak hayatlarını kurtardılar [31]. Mercani’ye göre, Bulgarların 1223 yılında Moğolları yenmeleri, 1230’lara kadar Bulgar, Rus ve Avrupa topraklarını korumuştur. Cuci’nin 1227’de ölümünden sonra babasının yerine tahta Batu Han çıktı. Aşağı İdil Boyunda Moğollar, Kıpçak toprakları ile Saksin şehrini ele geçirdiler [19]. Yayık Nehri üzerindeki acımasız savaşta Bulgar birlikleri mağlup oldular. Ancak Moğol birlikleri de İdil Bulgar Devletine ayak basmak için ilerlemeye cesaret edemediler. Üç yıl sonra onlar bu devleti ele geçirmek için yeniden harekete geçtiler ve Bilyar’a kadar ilerlediler [15]. Şehir iyi bir şekilde tahkim edilmişti. Moğolların küçük bir birliği bu şehri alamadı ve geri döndü.

1235’te büyük bir kurultay toplandı ve “Batı seferi” yani Doğu Avrupa’nın istilası kararlaştırıldı [5]. Moğol birliklerinin başında Cengiz Han’ın torunu Batu Han vardı.

1236’daki hazırlıktan sonra çoğunluğu Türk 100 bin askerden oluşan Moğol ordusu, Batı’ya hareket etti [5]. Yaz başlarında bu ordunun öncü birlikleri İdil Bulgar Devletinin

(26)

13

güney sınırlarına yaklaştılar. Sonbahara kadar asıl güçlerin gelişini bekleyen Moğollar casuslar aracılığıyla Bulgar şehirlerinin savunmasını incelemiş, keşif amaçlı çarpışmalar yapmışlardır [15]. 1234 yılında Moğollar Başkurtlar ve Kıpçaklar ile mücadele etmiş, mücadelenin sonunda galip gelerek sonraki fetihlerine bu kavimleri de ordularına dahil etmişlerdir [21]. Bulgarlar saldırıyı püskürtmeye hazırlanırken, şehirlerini sağlamlaştırıp ek güçlendirmeler yerleştirmişlerdi. Bu dönemde Bulgarların başkentinde 10–20 bin asker bulunmaktaydı. Ancak güç dengesi Bulgarların lehine değildi. İç savaşla uğraşan Rus knezleri Bulgarlara yardım etmediler. 1236 sonbaharında İdil Bulgar Devleti topraklarında acımasız savaşlar yapıldıktan sonra Moğollar nihayet Bulgar (Bilyar) şehrini ele geçirdiler [5], [10], [21]. Moğol Tatarlar bu zafer ile 1223’teki yenilginin intikamını da almış oldu [5]. Nüfusun bir kısmı öldürülmüş, bir kısmı esir edilip götürülmüştür. Bilyar toprağı hâlâ savaş izlerini saklamaktadır. Eski başkentte yapılan kazı sırasında arkeologlar kül tabakası, çocuklar da dâhil olmak üzere ölen ve öldürülen insanların kalıntılarını bulmuşlardır. Toplu mezarlar, yay, mızrak, ok ve diğer silahların parçaları 1236’daki kanlı trajediyi hatırlatmaktadır [10]. Diğer Bulgar şehir ve köyleri de soyulduve daha sonra yakılıp yıkıma uğradı. Nüfusun bir kısmı, daha güvenli bölgelere kaçarak hayatını kurtarmış, kaçanların bir kısmı Rus topraklarına sığınmıştır.

Bulgar Devleti böylece bağımsızlığını kaybetmiş, İdil Bulgar Devleti büyük mukavemete rağmen Moğollar tarafından ele geçirilmiştir. İdil Bulgarlarının tarihinde yeni bir sayfa açıldı. Rus yıllığında “İnançsız Tatarların Bulgar’a gelerek ve şehri zaptederek ateşe verdikleri, küçükten büyüğe herkesi esir ettikleri” şeklinde bir anlatım bulunmaktadır [19]. İdil Bulgar Devletinin bundan sonraki tarihi, Altın Orda ile Kazan Hanlığı tarihiyle iç içe geçmiştir. İdil Bulgar Devleti de aynen Rus knezlikleri gibi, Altın Orda Devleti içerisinde özerkliğe sahip olmuştur [21]. Pinegin’e göre ise Bulgar Devleti yenilmiş de olsa aslında bu yenilgi Bulgar’ın yeniden doğmasını sağlamıştır [21].

Nesimi Yazıcı’nın deyimiyle; “Bulgarlar iyi çiftçiler ve usta tüccarlardı. Bunun yanında birçok sanatta ileri gitmişlerdi. Nitekim çevrelerindeki kavimlerin çarık giydikleri bir dönemde, onlar çizme giyiyorlardı. İleri bir medeniyetlerinin varlığına çağdaş kayıtlar tanıklık ettikleri gibi, arkeolojik bulgular da bu durumu desteklemektedirler. Şüphesiz İtil (Volga) Bulgar Devletinin zaafı, askeri gücünün yetersizliğiydi. Belki de ekonomik refahın

(27)

14

bir sonucu olarak Bulgarlar, eski Türk harpçilik vasfını koruyamamışlar, fetihçi olmaktan ziyade vatanlarını koruma gayreti içinde olmakla yetinmişlerdir.” [32].

Altın Orda Devleti Tarihi

Kıpçak, Bulgar ve Rusların verdikleri mücadele, Moğolları fazlasıyla yormuştu.

Macaristan, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nde elde edilen başarılardan sonra 1241 yılının 9 Nisan günü Lieenitz yakınında karşılarına çıkan Alman kuvvetlerini de yendiler. Fakat daha ileriye gidemeyerek, Macaristan’a döndüler. Moğol-Türklerin bir kolu Balkanlara girmiş ve Adriyatik sahillerine kadar yaklaşmıştı [5]. Batı seferi 1242 yılına kadar devam etmişti. Bu sefer sonrasında Polonya, Saksonya, Silezya, Galiçya, Macaristan Dalmaçya, Eflak, Boğdan toprakları dâhil olmak üzere bütün Slav Knezlikleri, Kıpçak Hanlığı, Yukarı Bulgarya Hanlığı, Kuzey Kafkasya ve Kırım’ın tamamı ele geçirilmişti [33]. İdil’e döndükten ve Avrupa’da ilerlemek için gücünün yetmeyeceğini anladıktan sonra Batu Han kendi ulusunu sağlamlaştırmaya ve yapılandırmaya başladı. Ulusu için geleneksel Türk­Moğol askeri­siyasi yapılandırmasını benimsedi ve ulusu sağ­sol kanatlara ayrıldı [34]. Ulusun sol kolu “Gök Orda” Cuci’nin büyük oğlu Orda İçen’in hâkimiyetindeydi. İrtiş Yanı ile Aral Yanı bölgeleri Gök Orda’nın sınırları içerisindeydi. Sağ kol “Ak Orda” ise Batu Han’ın topraklarıydı [34]. Idil’in aşağı mecrası ve nehrin sol sahilinde “Orda1‘sının”

merkezini kurmuştu. Bu iki ismin yanında farklı kaynaklara göre “Altın Orda” veya “Büyük Orda” tabirlerinin de kullanıldığı görülmektedir [33]. Altın Orda adı ilk olarak 1564 yılı civarında yazılmış olan Kazan Kroniğinde geçmektedir. Bu tabirin ortaya çıkması ise ‘Altın Orda’ isminin Han’ın altınlarla bezeli ihtişamlı çadırıyla ilgilidir [21]. Akdes Nimet Kurat’a göre ise; Batu Han’ın ordugâhındaki otağın (baş çadır) üst kısmı altın yaldızlı olduğundan bu devlete “Altın Orda” denilmektedir. Bölgedeki nüfusun çoğunu göçebe Kıpçaklar oluşturduğu için bu bölgeye ise Deşt-i Kıpçak, yani Kıpçak Bozkırı denilmiştir [36]. 1242 yılının ilkbaharında Batu, Kama ile İdil’in birleştiği noktada, Bulgarların yıkılan şehri yerine kendi başkentini kurdu. Şehre, yine Bulgar adı verildi. Batu’nun isteğiyle buraya

1 Türk ve Moğol dillerinde birkaç göçebe kabilenin bir hanın hâkimiyeti altında birleşmesini ifade eden kelime; düzenli olmayan insan topluluğu [35]. Moğol dilinde ‘çadır’ [5].

(28)

15

Rus, Ermeni ve Bulgar hükümdar ve knezleri yarlık1 almak için gelmeye başladı. Daha sonra Batu, Saray şehrini inşa ettirdi ve devletin başşehrini Aşağı İdil’e taşıyarak hükümet merkezi yaptı. Ticaret yollarının kesiştiği bir kavşakta bulunan bu şehir kısa sürede gelişerek, Doğu Avrupa ile Batı Sibirya arasındaki en büyük merkez hâline geldi [29].

Ögedey Han’ın 1241 yılında Karakurum’da ölmesi üzerine Cengiz Han’ın torunları arasında en üstün duruma geçen Batu Han, daha rahat hareket etme imkânına kavuştu.

Bu tarihten itibaren İrtiş-Aral bölgesi ile Deşt-i Kıpçak’ı içine alan geniş bozkırda, hükümet merkezi Saray şehri olmak üzere, Altın Orda Devleti kurulmuş oldu [38].

Batu Han’ın hâkimiyeti döneminde (1226–1256) yeni devletin oluşum süreci başladı. Bu dönemde Altın Orda, Türk-Moğol İmparatorluğuna bağlı kaldı. Altın Orda ahalisi arasında Türk halkları, Kazakistan, İdil ve Karadeniz Boyu Kuman­Kıpçakları, İdil Bulgarları ve Rus knezliklerinin halkı yer alıyordu. Soylu kesimler ile fazla kalabalık olmayan elit birlikleri oluşturan Moğollar ise ele geçirilen halkların kültürlerinin etkisi altında kalarak daha 13.

yüzyılın sonunda İslâmiyet’i kabul ettiler. 13. yüzyılda yaşamış olan El-Cuzcani’nin: “Son derece adil bir adam olan Batu, Müslümanlara (tüccarlara) dostça muamele eder, onun himayesi altında Müslümanlar rahat hayat sürerdi. Ordugâhında ve kabilesinde içinde imamlar ve cemaati bulunan camiler kurulmuştu. Türkistan Müslümanları onun himayesi altında büyük bir refah ve sağlam bir güvenlik içinde yaşıyorlardı.” şeklinde bir anlatımı bulunmaktadır [18]. Türkçenin hâkim dil olduğu bölgede zamanla devletin resmi yazışma dili Türkçe olmuştur [39].

1257’de Batu Han’ın ölümü üzerine tahta Berke çıktı. Batu Han’dan kısa bir zaman sonra Altın Orda tam bir (1257-1266) müslüman devleti olmuştur. Batu’nun küçük kardeşi Berke Han (1257-1266) İslâm dinini kabul etmiştir [40]. Zaten bu bölgede 922’den beri (yani Bulgarların İslâmiyet’i kabullerinden itibaren) İslâm dini ve kültürü yayılmış, Saray şehri kurulup da Türkistan ile ticari ilişkiler tekrar kuvvetlenince Altın Orda’da islâmiyetin kabulü kaçınılmaz olmuştur [39]. Aynen İdil Bulgar Devletine olduğu gibi buradaki bütün Müslüman devlet oluşumlarına da İslâmiyet’i barış yoluyla yayma usulü esastı. Berke

1 Ferman, kanun, buyruk [3]

(29)

16

Han, Altın Orda’nın tamamında nüfus sayımı yaptırmış, Saray Berke veya Yeni Saray adını taşıyan ikinci Saray şehrini kurmuştur [18].

Yükselişte olduğu sırada Avrasya’nın en büyük ve en iyi yapılandırılmış devleti olan Altın Orda Devleti, İslamiyet’i kendi isteğiyle resmi din olarak kabul etmiştir [41]. Türk halkları arasında İslamiyet’in hızlı bir şekilde gelişmesi konusunda V. V. Barthold şöyle yazmıştır:

“Türk unsurunun galibiyetine, İslâmiyet ve Müslüman kültürünün galibiyeti refakat etti.”

[41].

10. yüzyılın ikinci yarısı ile 11. yüzyılın ilk yarısı, Avrasya Türk tarihi için önemli bir dönemdir. Arap fetihlerinin sonucunda etnik Fars kökenli hanedanlıkların başında bulunduğu Müslüman ülkelerin yerini Türk hanedanlıkları almış, dini inanç ve ayinler, siyasi kültür ve Müslümanlara has hayat tarzı Büyük Bozkır, İdil Yanı, Kama Yanı, Hazar Yanı ve Kırım’daki Türk halk ve kabilelerini birleştirmiştir [41].

Özellikle Yakın Doğu ve İslâm âlemini ilgilendiren bir olay da Mengü’nün kardeşi Hülagü’nün İran’a gönderilmesi, Hülagü Devletinin kurulmasıdır [5]. Hülagü ailesinin yönetiminde bulunan bu devlete bugünkü Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan gibi Kafkasya toprakları da dâhil bulunuyordu [18]. İran’ın işgaline Hülagü ile bilrlikte Altın Orda birlikleri de fiilen katılmış, daha sonra Berke Han Azerbaycan topraklarını da bu desteğin mükafatı olarak Altın Orda’ya dâhil etmek istemiştir [18]. Hülagü bu isteği kabul etmemiş, bu çekişme iki Moğol Devleti arasında askeri çarpışmalara neden olmuş, İbn Vasıl’a göre, Berke Han savaş meydanına gelip korkunç dövüşü görünce; “Allah Moğolları Moğolların kılıcıyla öldüren Hülagü’yü utandırsın. Eğer beraber olsaydık, bütün yeryüzünü fethetmiş olurduk” demiştir [18]. Hülagü Han’ın ölümü üzerine yerine geçen Abaga Han’ın izniyle Berke Han’ın Tebriz’de cami yaptırdığı, caminin üzerine Berke Han yazdırdığı sonra kendileri için bir kumaş fabrikası yapmalarını de istediği Abaga’nın izniyle fabrika yapıldığı ve Berke Han için kumaş imalatı yapıldığı kayıtlarda geçmektedir [42]. Daha sonra Berke Han Memlûk Sultanı Baybars (1260-1277) ile anlaşarak, Altın Orda Devleti için büyük bir tehlike unsuru olan İlhanlı Hükümdarı Abaga’yı (1265-1282) yendi [18]. Yine bir diğer önemli olay da 1258 de Bağdat’ın Moğollar tarafından alınması üzerine Abbasi Halifeliğine son verilmesi olmuştur. Bu sayede 13. yüzyılın ortalarında hem Çin’de hem de İran’da Cengiz sülalesi hâkim olmuştu [5]. 1260 yılında Moğol

(30)

17

hükümdarı Mengü Han’ın ölümünden hemen sonra imparatorluğun başkenti Karakurum’dan Pekin’e taşınmış, böylelikle Moğol Hanı imparatorluğun diğer bölgelerinden uzaklaşmış aynı zamanda ‘Çin İmparatoru’ olmuştur [5]. Altın Orda’nın daha Batu devrinde fiilen bağımsız olduğundan söz edilse de asıl 1260 olaylarından sonra tam bağımsız bir devlet olduğu söylenebilir [18]. Berke Han’ın ölümü üzerine tahta Batu Han’ın torunu Mengü Timur (1266–1282) geçti. Mengü Timur paraların kendi adına darp edilmesini ve Kubilay Kağan tamgasının1 yerine kendi ailesinin tamgasının kullanılmasını emretti [43]. 16 yıllık Mengü Timur hâkimiyeti döneminde önemli gelişmeler yaşandı.

1270’te Altın Orda birlikleri, İlhanlıların müttefiki İstanbul’a sefer düzenlediler. Haçlıların saldırısından sonra zar zor toparlanan Bizans, imparatorunun Han’ın ordusuna zengin hediyeler vermesi ve tam itaat bildirmesi sayesinde işgalden kurtuldu. 1277’de Rus knezlerinin de içerisinde bulunduğu Mengü Timur’un ordusu Kuzey Kafkasya dağlılarının son mukavemet ocağı olan Alanların Dedyakov şehrini ele geçirip harap etti [43]. Mengü- Timur (1266-1280) zamanında Nogay’ın nüfuzunun arttığı görülüyor; Tuda-Mengü zamanında (1280 -1287) Nogay, Altın Orda’da başlayan iç karışıklıklarda şahsi cesareti, kuvvetli iradesi ve idari kabiliyeti sayesinde devletin en nüfuzlu şahsiyeti olmuş ve idareyi elinde tutmuştu. Fakat babası han olmadığından dolayı, Nogay da “Han” lâkabını alamamış, “Emir” olarak kalmakla yetinmiştir [5]. Arap tarihçisi Rükneddin Baybars’tan;

Tuda Mengü zamanında Memlük sultanlarıyla ilişkilerin sıkı olduğunu, Altın Orda’ya çeşitli hediyeler gönderildiğini öğreniyoruz. Bu hediyeler arasında cami veya bina yapımında kullanılmak üzere gönderilen yapı malzemeleri dikkat çekicidir [18]. Dönemin iç karışıklıklarının baş aktörü Nogay Mirza, Don bozkırları ile Karadeniz bölgesinde göçebe hayatı yaşıyor, bağımsız olarak mücadele veriyor; Polonya, Macaristan, Trakya, Makedonya ve Bulgaristan’a seferler düzenliyordu. Bulgar ve Sırp hükümdarları, Nogay’ın hâkimiyetini kabul ettiler [43]. Rus knezleri arasında iki grup oluşmuş, bunlardan ilki Nogay’ın hâkimiyetini, ikinci grup ise 1291–1312 yılları arasında Saray tahtında oturan Tokta Han’ın hâkimiyetini kabul etmekteydi [43]. Nogay tarafından tahta çıkarılan Tokta Han, başta Nogay’a itaat etmişse de daha sonra tek başına hüküm sürme niyetiyle Nogay ile mücadele başlatmış, bunun üzerine 1300’de Nogay, Tokta’nın

1 Nişan.

(31)

18

ordusu tarafından bozguna uğratılmış ve esir düşmüş çok geçmeden de öldürülmüştür [5] Tokta Han döneminde taht kavgaları sona ermişti fakat karışıklıklar dönemi devleti zayıflatmıştı. Bundan dolayı Tokta, savaşlardan vazgeçti ve bu sayede ticaret yolları tekrar canlanmaya, şehirler gelişmeye ve devlet tekrar güçlenmeye başladı. 1310–

1311’de Tokta para reformu gerçekleştirdi, devletin tamamında tek para birimi Saray gümüş dirhemi uygulamasını başlattı [43]. Gelişme dönemi, Tokta’nın yeğeni Özbek Han zamanında da devam etti.

Özbek Han’ın ilk işlerinden biri, İslâmiyet’i devletin resmi dini olarak kabul etmesi oldu [36]. İslâmiyet’in kabulü, İran ve Mısır ile diplomatik münasebetlerin gelişimini, eğitimli Müslümanların görev yaptığı yönetim sisteminin mükemmelleşmesini ve genel olarak Orda’da etnik açıdan farklı grupların birliğini sağladı. Özbek Han dönemi, Altın Orda’nın ekonomik ve kültürel gelişiminin zirvede olduğu bir dönemdi. Bu dönemde ticaret çok gelişti. Dış ticaret, iki ana yoldan yapılıyordu: İpek Yolu ve Büyük İdil Yolu. İlki, doğu ile batı’yı birbirine bağlarken, ikincisi de Altın Orda’nın güney bölgelerini kuzey bölgeleriyle birleştiriyordu [43]. Onun döneminde çok aktif dış politika yürütüldü; Litvanya, Lehistan, Çağatay Ulusu, İlhanlılar üzerine seferler düzenlendi. 1318–1319 ve 1335 yıllarında Altın Orda ordusu, Azerbaycan’a saldırsa da ele geçirmeyi başaramadı. Özbek Han şehir hayatına büyük önem veriyordu. Saray Berke onun zamanında büyümüş, genişlemiş ve süslenmişti. Özbek Han devrinde başşehir Saray Batu’dan resmen Saray Berke’ye nakledilmişti. 14. yüzyıl Acem tarihçi ve coğrafyacısı Hamdullah Kazvini, 1335-1336 yıllarında Azerbaycan’a yapılan seferden söz ederken Özbek Hanın askerlerine bu adı vermiştir. Burada Kazvini, Altın Orda’yı da Mamlakat-i Uzbeki, yani Özbek Devleti adıyla anmıştır [18]. İbni Batuta, Özbek Han’ın yanında bir müddet kalmış, onunla görüşmüş, konuşmuştu. İbni Batuta’nın Özbek Han hakkındaki anlatımları oldukça olumludur. Cuma namazından sonra, Altın Çadır’da, hatunları, oğulları, kız ve beylerinin hazır bulunduğu resmi kabulü hakkında İbni Batuta ayrıntılı bilgi vermiştir [42].

1341’de Özbek’in yerine tahta, büyük abisi Tinibek’i öldüren Canibek çıktı [43]. Canibek, önceki hanların siyasetini devam ettirerek Moskova Hanlığını Litvanya’ya karşı desteklemiş ve Rus yıllıklarında “iyi hükümdar” olarak anılmıştır [43]. Muinettin Natanzi de onun medreseler ve camiler yaptırdığını, din adamlarını ülkeye getirdiğini, bilimleri, kültür ve geleneklerini yaydığını ve bu sayede Altın Orda’da İslamiyet’i yaymak amacıyla

(32)

19

faaliyetlet gösterdiğini özellikle belirtmiştir [18]. Canibek Han daha çok Kafkasya üzerine yoğunlaşmış ve kendisinden önceki hanların isteğini gerçekleştirerek Azerbaycan’ı kısa süreliğine de olsa Altın Orda Devleti topraklarına dâhil etmiştir [21].

İlk gerileme belirtileri Canibek Han zamanında otaya çıkmaya başlamıştır. Canibek’in oğlu Berdibek tarafından öldürüldüğü ileri sürülmektedir [18].

Canibek’ten sonra tahta Berdibek çıktı. Babası Canibek ve 12 kardeşiyle birlikte bütün akrabalarını öldürterek tahta geçmiş olan Berdibek’in yürüttüğü siyaset ülkede ayaklanmalara sebebiyet vermiş, kendisi henüz hayattayken 7 hanlık adayı ortaya çıkmıştır [40]. Berdibek 1359’da öldürüldü ve 20 yıl süren iç savaş başladı. 1360’lı yıllarda devletin başkenti Saray’da yılda dörder han değişmiştir. Bunların başında Saray’da oturan hanlarla aynı zamanda hüküm süren hükümdarlar bulunuyordu. Cuci ulusunda devam eden katliamda sıranın kendisine geleceğini anlayan Toktamış ise Çağatay ulusunda hakimiyeti ele geçiren Emir Timur’a sığındı [44]. Fetret devrinde Cengiz soyundan gelmediği için tahta çıkma hakkı olmayan Mamay Mirza gerçek hakimiyeti, tahta bizzat çıkarttığı hanlar aracılığıyla elinde tutuyordu [43]. Altın Orda’daki fetret döneminde Moskova Knezliği çok güçlenmiş ve Mamay Mirza da Büyük Moskova Knezi Dmitriy İvanoviç’in itaatini sağlamak için Rus topraklarına büyük bir sefer düzenlemiştir [43]. 1380 yılında Kulikovskaya düzlüğünde yapılan muharebede Mamay bozguna uğratılmış ve kaçmıştır [21]. Bu arada Orta Asya Emiri Timur, Saray tahtına Cuci soyundan gelen Toktamış’ı çıkartmıştı. Toktamış Timur’dan destek alarak Mamay’a karşı harekete geçmiş, Mamay ise ona Kalka kıyısında karşı koymaya karar vermişti. Ancak askerleri, Toktamış’ın ordusunu görünce atlarından inip gerçek bir Cuci hanına biat etmişlerdir [43]. Mamay, Kırım’a kaçmış ve burada Cenovalılar tarafından öldürülmüştür [43].

Toktamış, Cuci Ulusu’nu eski sınırlarında canlandırmaya karar vermiş ve kendisini tahta çıkaran Timur’a karşı çıkarak 1383’te onun ele geçirdiği Harezm'i geri almak istemişti.

Toktamış Harezm’in Altın Orda toprağı olduğunu iddia ediyor ve Timur da karşı çıkıyordu.

Bundan sonra ordusu, Kafkasya’ya saldırmış ve askerlerin camilerle medreseleri yok etmesi, bu savaşın, İslâm karşıtı bir sefer olduğunun işareti olarak gösterilmektedir [18].

Daha önce Özi Frenkleri ile Rusları ezen Altın Orda Hanı Toktamış, Timur tehlikesi karşısında, bu ezeli düşmanları ile müttefik olma çarelerini aramaya başlamıştır [18].

(33)

20

O'nun bu tavrı Timur'u daha da kızdırmış, bu sebeple Yıldırım Beyazıd (1360-1403) 'e yazdığı rnektupla, onu Doğu Avrupa'yı ele geçirmeye davet etmiş, "Bütün bu işlere engel olan bir mania var ki o da Özi Frenkleri'dir, fesat noktası budur, bunları yok etmeliyiz.

Bunlar Toktamış'ı alet ederek İslam ülkelerine rahat vermiyorlar. Sizden ricam o taraftan, yani Tuna'dan gelmeniz. Ben de bu taraftan gelerek Özi Frenklerlnl birlikte yok edelim.

Dediğim gibi olmazsa kıyamet gününde bizi mes'ul ederler" demiştir [18]. Akdes Nimet Kurat’ın deyimiyle; “Galiba ne Toktamış ve ne de Yıldırım Bâyezid bunu lüzumsuz saymışlar ve her biri kendi gücü ile Timur’un hakkından gelebileceklerini zannetmişlerdi.

Halbuki gerçekler bunun tamamiyle tersi oldu.” [5]. Timur, Toktamış’ı cezalandırmak, tahtından indirmek ve gerek Harezmi ve gerekse Azerbaycan’ı herhangi bir düşman hücumundan korumak amacıyla Altın Orda’ya karşı iki büyük sefer düzenledi. 18 Nisan 1391 tarihinde meydana gelen bu meydan muharebesinde, Toktamış’ın ordusu müthiş bir mağlubiyete uğramış ve on binlerce kişi hayatını kaybetmiştir [5].

1391 yılında Aksak-Timur’un Toktamış Han’a karşı yaptığı seferde eski Bulgar şehri yeniden tahribata uğramış; bu sebeple yerli halkın birçoğu yeniden Kamâ’nın kuzeyine, Kazan Nehri boyuna göç etmiştir. Bu galibiyetten sonra Timur Semerkand’a dönmüş, Toktamış ise Orda’ya dönmüştür [43]. Taraflar arasındaki belirleyici karşılaşma Terek vadisinde yapılmış, Toktamış’ın askerleri, Timur’un ordusu tarafından 14 Nisan 1395’te mağlup edilmiştir [5], [36]. Kaçanları takip eden Timur, Rus topraklarına girmiş ve Elets şehrine kadar ilerlemiştir [43]. Timur, İdil’deki Saray şehri ile İdil ve Kırım’daki birçok şehri harap etmiş, böylelikle Altın Orda’nın gerileme süreci başlamıştır [43].

1395 yılı felaketinden sonra Altın Orda’nın bir birlik devlet olarak varlığı sona ermiştir.

Bu süreçte Altın Orda topraklarında bağımsız ordalar kurulmuş, Kırım’da Toktamış, Yayık’ta Edigey, Astarhan bölgesinde Timur­Kutluğ, Saray’da Kurçak hüküm sürmeye başlamıştır. Bu ordalaar arasında iktidar ve toprakları genişletme mücadelesi yaşanmaya başlamış, Timur Kutluğ ile Edigey, Toktamış’a karşı birlikte hareket etmiştir. Toktamış bu durum karşısında Litvanya Knezi Vitovt’tan yardım istemiş, 12 Ağustos 1399’da Vorskla Nehri’nde iki tarafın orduları karşı karşıya gelmişti [36]. Orda­Litvanya ittifakı Timur’un

(34)

21

meşhur emiri Edigey1 tarafından bozguna uğratılmış, Timur Altın Orda’da konumunu güçlendirmiştir. Ancak 18 Şubat 1405’te Timur çok geçmeden de Tyümen civarında Toktamış öldü ve Edigey, “knezlerin knezi” oldu [36]. Cengiz soyundan gelmediği için tahta çıkma hakkına sahip olmayan Edigey, Cuci soyuna mensup kimseleri tahta çıkartsa da fiili hükümdarlığı bizzat üstlenmekteydi [43]. Altın Orda’nın bundan sonraki süreçteki tarihi, iç savaş ve sonu olmayan iktidar mücadelesiyle doluydu. Bu süreç, nihayetinde 1419’da Edigey’in ve bütün devletin sonuna yol açtı. Altın Orda; Kırım, Astarhan, Kazan, Sibir hanlıkları ile Nogay ve Büyük Ordalara parçalandı. Bir zamanların büyük devletinin parçalanma sürecinin başlamasıyla birlikte Tatar ve bölgenin diğer halklarının tarihinde yeni bir dönem başlamaktadır. 240 yıl süren Altın Orda hâkimiyeti sonucunda Ruslar ise, dillerini, dinlerini, topraklarını ve idari yapılarını tamamıyla korumak ve hatta geliştirme imkânı bulmuşlardır [5].

Siyasi tercihlerine, tarihi kaderlerine ve aralarında sıkça meydana gelen çatışmalara rağmen Altın Orda coğrafyasında kurulan hanlıkları, kültürel alandaki birçok faktör birleştirmekte ve bu durum Altın Orda sonrası tek bir Türk­Tatar dünyası algısını sağlamaktadır. Bu dünya aynı zamanda Tatar etnosunun çekirdeği konumunda olup etnosun oluşum süreci daha geç bir tarihte, Rus Devleti içerisinde tamamlanmıştır [46].

Kazan Hanlığı Tarihi

Altın Orda Devletinin zayıflaması ile Cuci Ulusu’nun topraklarında Kazan, Kırım, Şeybani (Özbek), Astarhan ve Tyümen (Sibir) hanlıkları ile Büyük Orda ve Nogay Ordası gibi Türk­Tatar devletleri kuruldu. Bu devletlerin kuruluşu bir anda olmamış, Altın Orda’nın devamı olan devletler arasında çok yönlü ve sıkı ilişkiler sürmeye devam etmiştir.

Tatar tanımının ortaya çıkışıyla alakalı olarak M. Pinegin; “Bu tarihlerde Bulgar şehri harabeye döndü Bundan dolayı bölge halkı Kazanlı veya Tatar olarak ortaya çıktı. Bundan dolayı bölge halkı Kazanlı veya Tatar olarak adlandırılmaya başlandı. Bulgar adının yerini Tatar adına bırakmasının tarihini tespit etmek mümkün değildir. Bulgarlar ile Tatarlar

1 Onun hayatı, Edigey Destanı’na konu olmuştur [43].

Referanslar

Benzer Belgeler

ber gibi birçok halk hikâyesini yıllarca severek anlatmış ve dinlemiş olan Kazan Türkleri arasında Şahsenem ve Garip de aynı şekilde benimsenmiştir. Mevlekey

UNECKO tarafından 2005 yılında biyosfer rezervi ilan edilen Camili halkı vadilerinde yapılması düşünülen HES projelerine kar şı mücadelelerini her daim devam

Faizsiz Elbirliği Sistemi ile Türkiye’de araç ve konut pazarında hizmet veren Eminevim, geride kalan Eylül ayında yaptığı teslimatlarla, 30 yıllık sürede toplamda 170

İş hacmini gösteren belgeler, İSTEKLİ’nin, ihalenin yapıldığı yıldan önceki yıla ait toplam cirosunu gösteren gelir tablosu ve taahhüdü altında devam

İş hacmini gösteren belgeler, İSTEKLİ’nin, ihalenin yapıldığı yıldan önceki yıla ait toplam cirosunu gösteren gelir tablosu ve taahhüdü altında devam

iii. Kısa vadeli banka borçlarının öz kaynaklara oranının 0,50’ den küçük olması, yeterlik kriterleridir ve yukarıda sayılan bu üç kriter birlikte aranır. Bu şartları

Hıristiyanlığı kabul etmiş gibi görünen bu insanlar, aslında vergilerden ve baskılardan kurtulmak için sadece sözde Hıristiyan oluyorlardı ve altı yıl boyunca hiçbir

Kazan Soda Elektrik A.Ş., bünyesindeki tüm çalışanların, bu politika ve prosedürlere uygun davranmaları, modern kölelik kapsamındaki suçları tanıyabilmeleri ve