• Sonuç bulunamadı

katma, katış [ME; Çağatayca: NN]

ḳatış- katmakta yardım etmek; karışmak [ol mėniŋ birle talḳanḳa yāġ ḳatışdı “o, bana kavuta yağ katmakta yardım etti.” Yarışmak da böyledir. DLT; “karışmak, birlikte olmak” KE; Kıpçakça: EZ] EDPT 607b, DTS 435b.

ḳatḳuç (?) (h. ad.) akrebe benzer bir böcek [Arġu lehçesinde, DLT] EDPT 599a. ḳatlama katlama [Çağatayca: ML]

ḳatlan- I meyve vermek, meyvelenmek [yıġaç ḳatlandı Ḳıfçāḳ, Yemēk ve Oġrāḳ lehçelerinde “ağaç meyvelendi, meyve verdi.” Öbür lehçelerde bu kelime, dikenli ağaçların yemişine denir. Bahçe ağaçları için ise yėmişlendi fiili kullanılır. DLT] EDPT 602a, DTS 435b.

ḳatlan- II katlanmak, dayanmak, tahammül etmek [KE; “mücadele etmek” KTef; “savaşmak, mücadele etmek” KT; ME; Çağatayca: LD, ŞHD, NN, Sİ, ŞN; Kıpçakça: Kİ] EDPT 602a, DTS 435b.

ḳatlaştur- inat etmek, ısrar etmek [KTef]

ḳatlat- tahammül ettirmek, zora dayandırmak [KE]

ḳatlış birleşme [sūw ḳatlıştı “su kollarının buluşma noktlarında suların birbiriyle çarpışması” DLT] EDPT 601a, DTS 435b.

144

ḳatma birleştirilmiş, buruşturulmuş [ḳatma yuvġa “yağda pişirilen buruşturulmuş ekmek” DLT] EDPT 602a, DTS 435b, OTWF I: 3318-319.

ḳatmaḳ katma, ekleme [Çağatayca: GS]

ḳatna- reddetmek, diretmek, ikiletmek [er aŋar ḳatnadı “adam emri kabul etmemek için direndi, emredene karşı gelip sözünü reddetti.” DLT] EDPT 603a-b, DTS 436a, OTWF I: 308

ḳatnat- ikiletmek, birkaç kez tekrar ettirmek [ol anıŋ sȫzin ḳatnattı “o, sözünü birkaç kez tekrar etti.” DLT] EDPT 603b, DTS 436a.

ḳattur- katlatmak, büktürmek; birbirine katmak, karıştırmak [ol yıp ḳatturdı “o, iğne için iplik vb. büktürdü, ip katlattı.” Ol talḳanḳa yāġ ḳatturdı “o, kavuta yağ kattırdı.” Birbirine karıştırılan, katılan her türlü şey için kullanılır. DLT; “kattırmak, sokturmak” ME] EDPT 605a, DTS 436a.

ḳatunlan- bürünmek [DLT] EDPT 603b, DTS 436a.

ḳatur- katılaştırmak, sertleştirmek [ol yumşaḳ nēŋni ḳaturdı “o, yumuşak nesneyi katılaştırdı (yumuşak demir sertleştirildiği, çelikleştirildiği gibi).” Taş (yer) anı ḳaturdı “taşra yer (gurbet) onu pişirdi, olgunlaştırdı, katılaştırdı.” DLT; Kıpçakça: BM] EDPT 604b-605a, DTS 436b, OTWF II: 604.

ḳaturġan kendisini öven, gülen [bu er-ol üküş ḳaturġan “bu adam çok neşeli, kendisini öven ve gülen biridir.” DLT]

ḳatut karışımlı [ḳatutluġ oḳ “temreni ağıya bulaştırılmış ok, zehirli ok.” ḳatut Barsġān lehçesinde “meyve kurusu.” armut ḳatuttı “armut kurusu (yani kurutulmuş)”. ḳatut “çiriş, ayakkabıcılar bunu (tutkal olarak) kullanırlar.” DLT] EDPT 596b, DTS 436b, OTWF I: 314. ḳatutluġ temreni ağıya bulanmış [DLT] EDPT 597b, DTS 436b.

ḳaw kav; çakmağı tutuşturan, kıvılcım çıkaran madde [DLT; “kav, kuru ağaç tozu” Çağatayca: SD; Kıpçakça: CC, EM, GT] EDPT 579a, DTS 436b.

ḳavar- kurumak [KE] ḳavart- kurutmak [KE]

145

ḳawçı- saldırmak [arı kişike ḳawçıdı “arı, sokmak için adama saldırdı.” Biri, başkasına kızıp üstüne yürüdüğünde de böyle denir. DLT] EDPT 581b, DTS 436b.

ḳawçıt- saldırtmak, kışkırtmak [ol anı ḳawçıttı “o, onu kızdırdı ve terk etmeye karar verdiği bir kişi yapmaya kışkırttı.”, oġlan arını ḳawçıttı “çocuk arıyı sokmaya kışkırttı.” Atasözü= arı ḳawçıtsa ısrur “arıyı kışkırtan sokulur.” Bu atasözü, fitne çıkaran kişi, ona kendisi yakalandığında söylenir. DLT] EDPT 581b, DTS 436b.

ḳawdın- önemsemek, üzerine titremek [er oġlıŋa ḳawdındı “adam oğlunun üzerine titredi ve musibetleri ondan savuşturmak için çareler aradı.” DLT] EDPT 582b, DTS 436b.

ḳavdur- kovdurmak [KE; Çağatayca: FK]

ḳavġuçı kovucu, kovalayıcı [Çağatayca: SD, TEH] ḳavġun kovalayan, takipçi [Çağatayca: SS, TEH] ḳavla- (yılan için) kabuğundan çıkmak [Kıpçakça: Kİ] ḳavlan- kovalanmak [Çağatayca: ŞN] OTWF II: 560. ḳavlat- kovdurmak [Çağatayca: SD]

ḳavmaḳ kovma, kovuş [Çağatayca: BV]

ḳavmaḳlıġ kovma hâli, kovmayı gerektiren durum [Çağatayca: BV] ḳawruluş- yanaşmak, toplanmak [ME]

ḳawruş- kavurmakta yardım etmek [ol maŋa tarıġ ḳawruşdı “o, bana buğday vb. kavurmakta yardım etti.” DLT] ḳawruş EDPT 586b→ ḳaġruş- EDPT 612b, DTS 437b.

ḳawşı bitişik, ince ve uzun [ḳawşı ḳāş “bitişik, ince ve uzun kaş.” DLT] EDPT 587b, DTS 438a, kavşı kaş OTWF I: 341.

ḳavşul- birleşmek, kavuşmak [KE] ḳawşun- yanaşmak, kavuşmak [ME]

ḳawşut iki hükümdarın, ülke güvenliği için, tokalaşıp barış anlaşması yapması [DLT] EDPT 587b, DTS 438a, OTWF I: 311, 314.

ḳavurçaġ, ḳavurçaḳ kukla, bebek [Çağatayca: ḳavurçaġ FK, ḳavurçaḳ HE; Kıpçakça: ḳavurşaḳ “oyuncak” EZ] EDPT 606a, DTS 464a.

ḳawurġan sıkan [bu bilezük-ol bilek ḳawurġan “bu, bileği sıkan bir bileziktir.” DLT]

146

ḳavurma, ḳavurmaç kavurma [Çağatayca: ḳavurmaç LM; Kıpçakça: ḳavurma KM, Kİ]

ḳavurşaḳ → ḳavurçaġ

ḳawurt kalabalık [NF; ME]

ḳawurtlıġ sık, bol [NF; ḳawurtluḳ “kalabalık” ME] ḳavuş I içi boş, kevek [KE]

ḳavuş II rende [Kıpçakça: KM]

ḳawuştur- kavuşturmak [KB; KE; “kavuşmak, birleşmek” NF; “yanaştırmak” ME; Çağatayca: “kavuşturmak, birleştirmek” LM, GN, SS, DN] EDPT 588b, DTS 438b.

ḳavut yeni doğum yapmış kadınlara verilen bir yemek adı [Darı unu, yağla ve şekerle karıştırılarak yenir. DLT; Kıpçakça: “darıdan yapılmış yemek” BV, EZ] ḳawut EDPT 582a→ ḳaġut EDPT 610a, DTS 438b. ḳawut sık [ME] ḳawut EDPT 582a →ḳaġut EDPT 610a, DTS 438b.

ḳayaçuḳ (b. ad.) güzel kokulu bir dağ otu [Burada Kaşgari’nin bir notu vardır: “Zernebe (zernep: Turunç kokusu gibi güzel kokan ve yaprağı söğüt yaprağına benzeyen bir ot) denildiğini sanıyorum” DLT] EDPT 675a, DTS 406b, OTWF I: 106- 107, “safran” Hauenschild 1994: 59.

ḳayaḳlan- kaymak tutmak, kaymaklanmak [sǖt ḳayaḳlandı “süt kaymak tuttu.” DLT] EDPT 677a.

ḳayaslıġ Ḳayāslı, Ḳayās şehrinden olan [DLT]

ḳaydış- geri dönmek [ME] ḳaytış- EDPT 675b-676a, DTS 408b. ḳayġurma kaygılanma [Çağatayca: SS]

ḳayır kum [KB; Türklerin genelinin lehçesinde “içine ayak batan yumuşak t opraklı yer.” Oġuzlar ḳayır diye kuma derler. DLT; Kıpçakça: “kalın kum” KM, “kum tepesi, dalgalı kumdan meydana gelmiş olan tepecikler” EZ] EDPT 678b, DTS 407b.

ḳayırlıġ kumlu, topraklı [ḳayırlıġ yer “içine ayak batan yumuşak topraklı yer” DLT] EDPT 679a, DTS 407b.

ḳayış- acımak [olar ėkki bir birke ḳayışdı “onlar birbirine acıdı.” DLT; Kıpçakça: “birbirine acımak” BV] EDPT 679a, DTS 407b.

ḳayışçı kayışçı [Kıpçakça: EM] ḳayışḳa cüce [Kıpçakça: EZ] ḳayıtmaḳ dönme [Çağatayca: SS]

147

ḳayḳı içeriye batık, bükük [Çağatayca: ŞTe] ḳaymaġ → ḳaymaḳ

ḳaymaḳ kaymak [Çağatayca: ḳaymaġ ML, ḳaymaḳ ML, ŞHD, ŞN; Kıpçakça: EM, GT, Kİ, EZ] ḳaymaḳ EDPT 677b→ ḳanaḳ EDPT 636b, DTS 417b

ḳaynal- coşmak, taşmak, kaynamak [Çağatayca: NN, GS]

ḳaynat- kaynatmak [ol ėşiç ḳaynattı “o, tencere kaynattı.” DLT; KE; ME; Çağatayca: BV; Kıpçakça: GT, İM, Kİ, KH, CC, BV] EDPT 678b, DTS 408a.

ḳayra tekrar [KB; “geri, ters yön; tekrar, yeniden” KE; NF; “geri, geriye; yeniden” KTef; KT; ME; Çağatayca: ŞHD; Kıpçakça: İM] DTS 408a. ḳayrıl- dönmek [ME; Çağatayca: “çevresinde dönmek” GD, GS]

ḳayrış- bükmek, bükme yarışı yapmak [olar ėkki boyun ḳayrışdı “onlar birbirinin boynunu vb. bükme yarışı yaptılar.” DLT] ḳayrış- 679a→ ḳaḏrış- EDPT 606a, DTS 408a.

ḳaytar- döndürmek, çevirmek, kaytarmak [ol atıġ ḳaytardı “o, atı bulunduğu yönden çevirdi, yüzünü döndürdü.” Bu, Oġuz lehçesinde böyledir. Öbür Türkler buna ḳatardı derler. DLT; KE; “göndermek, geri göndermek; geri vermek, ödemek; geri almak; karşılık vermek” NF; KTef; “geri çevirmek, geri göndermek” KT; ME; Çağatayca: “geriye döndürmek, çevirmek” MKb, LT, BV, FK, BabD, HM, HBD, SS, ÇKT, ŞTe, NN, GS, ŞTü, NŞ, FŞ, TEH, Sİ, NM, ŞN, ḳaytur- ÇKT, HN; Kıpçakça: İN, EK, BV, GT, İM, İN, Kİ, KK, TA, ḳaytur- KM] EDPT 675a-b, DTS 408a.

ḳaytarġan döndüren, kaçırtan [bu alp-ol yaġını ḳaytarġan “bu, düşmanı püskürtüp kaçırtan bir yiğittir.” DLT] ḳaytar- EDPT 675a-b.

ḳaytarıl- çevrilmek, geri döndürülmek [AH; KTef; Çağatayca: “döndürülmek, çevirilmek” ÇKT; Kıpçakça: İM] EDPT 676a, DTS 408a.

ḳaytarış- geri çevirmek [ME]

ḳaytarmaḳ geri döndürme, caydırma [Çağatayca: BV]

ḳaytart- geri dönmesini sağlamak; yönünü değiştirmek [DLT] EDPT 675b, DTS 408b.

148

ḳaytış- birlikte geri dönmek, birbirini takip etmek [olar ėkki ḳaytışdı “onlar birbiri ardınca gitti, birbirini takip etti.” DLT; Çağatayca: HM] EDPT 675b-676a, DTS 408b.

ḳaytmaġlıġ dönme, dönüş [Çağatayca: SS, ÇKT]

ḳaytmaḳ ricat, hezimet; dönme [ME; Çağatayca: “dönme” SS, FŞ] ḳaytur- → ḳaytar-

ḳayuḳ kayık [Çağatayca NN]

ḳazaḳ göçebe, mert [Çağatayca: BabD, HE, ŞN]

ḳazan kazan, büyük tencere [KE; NF; KTef; Çağatayca: BV, LM, HE, GN, KUŞ, ŞTe, ŞTü, NN, TEH, HN, NM, MEM; Kıpçakça: İM, EM, KM, BV, EZ, ḳazġan KM] ḳazan EDPT 684b→ ḳazġan EDPT 683a-b, DTS 439a.

ḳazancuḳ küçük kazan [Kıpçakça: BV] ḳazçı kaz avcısı [Çağatayca: ML] ḳazdur- kazdırmak [KE; KTef]

ḳazġan I kazılan, kazılmış olan [ḳazġan yer “içinde çukurlar, bataklıklar ve