• Sonuç bulunamadı

bir kuş adı [KB; DLT] EDPT 608b, DTS 422a, STezcan: 45

ḳāḳ ḳōḳ yansıma ses (gak guk vb.) [ḳāz ḳāḳḳōḳ ėtti “kaz gak guk diye ses çıkardı.” DLT] EDPT 608b, DTS 422a.

130

ḳaḳıl- kakılmak [başra ḳaḳıldı “başa kakıldı.” Bundan alınarak bir adam horlamak istendiği zaman ḳaḳıldı soḳuldı “itildi kakıldı” denir. DLT] EDPT 610b, DTS 422a.

ḳaḳılġan soḳulġan itilip kakılan [bu er ol-telim ḳaḳılġan soḳulġan “bu, herkes tarafından itiliip kakılan biridir.” DLT]

ḳaḳış- kızışmak, öfkelenmek [eren ḳamuġ ḳaḳışdı “adamlar birbirlerine kızıştılar, öfkelendiler.” Ōlar ėkki başra ḳaḳışdı “onlar birbirlerinin başına vuruştular.” DLT; “birbirine kızışmak; göz edişmek” ME] EDPT 613b, DTS 422a.

ḳaḳıt- kızdırmak, kızdırıp bıktırmak [ol anı ḳaḳıttı “o, onu kızdırıp bıktırdı, o da ondan yüz çevirdi.” DLT] EDPT 610a, DTS 422a.

ḳaḳıtġan kızdıran [bu er ol-meni tutçı ḳaḳıtġan “bu adam, beni çok kızdıran, canımı sıkan kişidir.” DLT]

ḳaḳla- (eti dilip) kurutmak [ME; Kıpçakça: “eti parçalamak” KM, “kurutmak, kak yapmak” EZ] EDPT 610b.

ḳaḳlan- kurumak [et ḳaḳlandı “et kurudu.”, sūw ḳaḳlandı “su toplandı; dağlardaki çukurlara su toplanarak gölcükler oluştu.” DLT; Kıpçakça: İH] EDPT 611a, DTS 422a.

ḳaḳlat- kurutturmak, kurutmasını emretmek [ol aŋar et ḳaḳlattı “o, ona et kurutturdu, kurutmasını emretti.” DLT] EDPT 610b, DTS 422a.

ḳaḳrat- davul çalmak, ses çıkarmak [ol ḳaḳratġu ḳaḳrattı “o, serçe vb. kuşları ekinden kaçırmak için davul çaldı” DLT] EDPT 612b, DTS 422b. ḳaḳratġu davul [DLT] DTS 422b.

ḳaḳsı- kurumak, kurumaya yüz tutmak [et ḳaḳsıdı “et kurudu, kadit oldu, etin kuruması yaklaştı.” DLT; Kıpçakça: “kokmak, bozulmak” EZ] EDPT 613a, DTS 422b.

ḳaḳşa- parça parça olmak, dağılmak [KE]

ḳaḳtur- kaktırmak, ittirmek [ol anı başra ḳaḳturdı “o, onun başını kaktırdı, başını (bir yere) vurmasını emretti.” DLT; “takdırmak, koydurmak” KE; Çağatayca: TEH] EDPT 610a, DTS 422b.

ḳala- gark etmek [KB; “yığmak, doldurmak” DLT; “koymak, bırakmak, iteklemek, atmak” KE; Çağatayca: “beğenmek, seçmek” FK, GN] EDPT 617b, DTS 410b.

131

ḳalat- koymak [ol tōnuġ ḳalattı “o, elbiseyi bir kaba koydu.” Çarşafa sarılan veya sandığa konan her şey için böyle denir. DLT] EDPT 619b, DTS 411a.

ḳalcır şaşı [Kıpçakça: EK]

ḳaldra- hışırdamak [tōn ḳaldradı “elbise vb. hışırdadı.” DLT; Kıpçakça: EZ] EDPT 620a, DTS 411a, OTWF II: 471.

ḳaldurġa hışırdayan [ḳaldurġa tōn “hışırdayan elbise.” Kağıt vb. hışırdayan şeylere de böyle denir. DLT] EDPT 620a, DTS 411a, OTWF I: 378. ḳalġı- kalkmak [Çağatayca: HBD; Kıpçakça: “sıçramak, fırlamak” KM] ḳalı eğer, mademki, nasıl [KB; sen bu īşıġ ḳalı ḳıldıŋ “Sen bu işi nasıl

yaptın?”, sen ḳalı barsa-sen “gitseydin.” DLT; AH] EDPT 617a, DTS 411a-b, OTWF I: 341.

ḳalıl- geri durulmak, bir işi yerine getirmekte geri durmak [Çağatayca: TEH]

ḳalım kalma, kalış [KB] EDPT 621b-622a, DTS 411b. ḳalıma yüksek çardak, kulübe [DLT] EDPT 622a, DTS 411b.

ḳalıŋlıḳ kalınlık, genişlik [KE; NF; “kalınlık, yoğunluk” KTef; Çağatayca: “başlık olarak” ŞTü]

ḳalınraḳ daha kalın [Çağatayca: LM] ḳalış kalma, kalış [Çağatayca: LM]

ḳalış- I sıçramak [at aḏġır ḳalışdı “at, aygır sıçraştı.” DLT] EDPT 6625a, DTS 413a.

ḳalış- II (İki kişi vs.) halkı terk etmek için yarış yapmak [DLT; Çağatayca: “ayrılmak, fark edilmek” LD] EDPT 624b-625a, DTS 413a.

ḳalıtġan sıçratan [bu er-ol atın telim ḳalıtġan “bu, atını daima sıçratan biridir.” DLT] kalıt- EDPT 619b

ḳalıtış- çarpışmak, vuruşmak [ME] ḳalḳançı kalkancı [Kıpçakça: EM]

ḳalmaḳ kalma [Çağatayca: LM, HE, GS, ŞN] ḳalmış tortu; devam [KTef]

ḳalnaḏ- kalınlaşmak, katılaşmak [yuwḳa nēŋ ḳalnattı “ince olan şey kalınlaştı, katılaştı.” Bunun aslı ḳalnaḏtı biçiminde olup dönüştürülmüştür. DLT] EDPT 623b, DTS 413a.

132

ḳalnu- kalınlaşmak [yuwḳa nēŋ ḳalnudı “ince şey kalınlaştı.” DLT] EDPT 623b, DTS 413a.

ḳalŋuḳ baştaki kepek [Kürk ve deri gibi, yapışkan bir şeyin bulaşmasıyla çeken, daralan şeylere de böyle denir. DLT] EDPT 623a, DTS 413a. ḳalpaġ → ḳalpaḳ

ḳalpaḳ kalpak [Çağatayca: HE, NN, GS, ŞN, ḳalpaġ FK,HE, HBD, NN, GS] ḳalpuz lokma [ḳalpuzladı nēŋni “o bir şeyi yuttu.” DLT] ḳalbuz EDPT 617b,

ḳalbuz DTS 411a

ḳalpuzla- yutmak [ol ḳalbuzladı nēŋni “o, bir şeyi yuttu.” DLT] ḳalbuzla- EDPT 618a, ḳalbuzla- DTS 411a.

ḳaltaḳ kahpe; kuskunsuz eyer [Çağatayca: MMü]

ḳaltuḳ yaban sığırının boynuzu [İçi oyularak çorba vs. içilir. DLT] EDPT 619a, DTS 413b.

ḳalundu kalıntı, artık [ME]

ḳalwa temrensiz, ucu yuvarlak bir ok [küçük çocuklar bununla ok atmayı öğrenirler. DLT] EDPT 617b, DTS 413b.

ḳama- kamaşmak [kȫz ḳamadı “Göz güneş ışığından kamaştı.” Anıŋ tīşı ḳamadı “ekşi yemekten onun dişi kamaştı.” Atasözü= atası anası açıġ almıla yēse oġlı ḳīzı tīşi ḳamar “baba ve anne ekşi elma yese çocuklarının bundan dişi kamaşır.” Bu atasözü, anne babanın işlediği suçtan çocuklarınınn cezalandırıldığını anlatmak için söylenir. DLT; Çağatayca: SD, LD, GD, MMü; Kıpçakça: CC] EDPT 625b- 626a, DTS 414a.

ḳamaş- kamaşmak [tīş ḳamaşdı “ekşi ayva veya benzerini yemekten diş kamaştı.” DLT; NF; “(göz) dumanlanmak, bulanıklaşmak” KTef; Çağatayca: BV, NN, GS; Kıpçakça: Kİ, EZ, GT, İM] EDPT 629a, DTS 414b.

ḳamat- kamaştırmak [kün kȫzüg ḳamattı “güneş, ışığıyla gözü kamaştırdı.” Açıġ awya tīşıġ ḳamattı “ekşi ayva vb. dişi kamaştırdı.” DLT] EDPT 626b, DTS 414b.

ḳamatġan kamaştıran [bu kün-ol kȫz ḳamatġan “bu, gözü kamaştıran bir güneştir.” DLT]

ḳamçıġu ağızda ve parmaklarda şiddetli sancı, kaşıntı ve ateşle çıkan bir sivilce [DLT] EDPT 626a-b, DTS 415a.

133 ḳamçılaş- kamçı ile vurmak [ME]

ḳamçılat- kamçılatmak [Çağatayca: ŞTe]

ḳamdu boyu dört arşın (yaklaşık 260 cm), eni bir karış (yaklaşık 22 cm) olan bir bez [Üzerine Uyġur kağanının mührü basılıp alışverişte para yerine kullanılır. Bu bez eskiyip aşınınca her yedi yılda bir yamanıp yıkanır ve yeniden üzerine mühür vurulur. DLT] EDPT 626b, DTS 415a.

ḳamġır- çarpılmak [anıŋ yǖzi ḳamġırdı “onun yüzü az kaldı çarpılacaktı, yamulacaktı.” Eğrilmeye yüz tutan her şey için böyle denir. DLT] EDPT 627b, DTS 415a, OTWF I: 323.

ḳamıçaḳ rengi karaya çalan ve suda yaşayan küçük bir hayvan [DLT] EDPT 626a, DTS 415a, OTWF I: 41.

ḳamıçla- kaşıklamak, kepçelemek [ol münüg ḳamıçladı “o, çorbayı kepçeledi, kepçeyi çorbaya daldırdı.” DLT] EDPT 626b, DTS 415a.

ḳamışlan- kamışlanmak, kamışlık olmak [yer ḳamışlandı “yer kamışlık oldu.” DLT] EDPT 629b, DTS 415b.

ḳamḳaḳ (b. ad.) çalı çırpı [Kıpçakça: KM] ḳamġaḳ “semer otu” Hauenschild 1994: 55-56.

ḳamḳaḳ başlu akılsız insan [Kıpçakça: KM] ḳamruḳ taşak [ME]

ḳamtur- dövdürmek [ol anı urup ḳamturdı “o, başkasına onu öldüresiye dövdürdü, adamın dayaktan âdeta sesi kesildi.” DLT] EDPT 627a, DTS 416a.

ḳamur- kesmek, koparmak [KE]

ḳanaġu neşter, kan alacak alet [DLT] EDPT 637b, DTS 417b.

ḳanaḳ kaymak [Arġu ve Bulġār lehçelerinde, /y/yi /n/ye çevirmişlerdir. DLT] EDPT 636b, DTS 417b.

ḳanatġan kanayan, kanatan [bu ot-ol burun ḳanatġan “bu, burun kanatan bir ilaçtır.” DLT]

ḳanatlan- kanatlanmak [er ḳanatlandı “adam yürük bir bineğe binerek uçup gitti; veya varacağı yere yaklaştı.”, ḳuş ḳanatlandı “kuş kanatlandı, kanadı çıktı.” DLT] EDPT 636b, DTS 418a.

134

ḳançıḳ (h. ad.) kancık, dişi kopek [bir kadına sövüldüğü zaman, dişi köpeğe benzetilerek ḳançıḳ denir. DLT; KE; ḳancıḳ ME; Kıpçakça: KM, CC, EM, EZ, TA, Kİ, ḳançuḳ EM] EDPT 634b-635a, DTS 418a, Hauenschild 2003: 120-121.

ḳançuḳ → ḳançıḳ

ḳandala (h. ad.) tahtakurusu [Kıpçakça: EM, “baş biti” KM, CC, EZ, “bit” İM] ḳandır sepilenmeye elverişli olan deri yüzüldükten sonra, etin üzerinde kalan

ince zar [DLT] EDPT 635b, DTS 418a. ḳanġalduruḳ bir tür zırh [Çağatayca: ML]

ḳanı- kanamak [burun ḳanıdı “burun kanadı.” Vücudun kanayan her yeri için böyle denir. DLT] EDPT 634a, DTS 418b, OTWF II: 483.

ḳanış- istekle işe vs. başlamak [yigitler īşḳa ḳanışdı “gençler istekle işe koyuldular.” Bu, bir işe kalkışıldığı zaman söylenir. DLT] ḳınış- EDPT 640b, ḳınış- DTS 444b.

ḳanıtġan coşturan [ögdi-ol erig ḳanıtġan “övgü, adamı hep coşturur.” DLT] ḳanıt- EDPT 636a.

ḳaŋ yansıma ses [ḳāz ḳaŋ ėtti “kaz öttü.” Bu, kaz sesine benzer seslerin yansımasıdır. DLT] EDPT 630b, DTS 419b.

ḳaŋdaş babadan kardeşler [ḳaŋdaş ḳadaş “baba bir kardeşler.” Atasözü= ḳaŋdaş ḳama urur ögdeş örü tatar “baba bir kardeşler aralarındaki nefret yüzünden hep birbiriyle kavga ederler, ana bir kardeşler ise aralarındaki sevgi dolayısıyla hep birbirine yardımcı olurlar.” DLT] EDPT 635b, DTS 419b, OTWF I: 120.

ḳanḳ arabanın çıkardığı ses [Çağatayca: ŞTe] ḳaŋrıḳ damak [DLT]

ḳaŋsıḳ üvey [ḳaŋsıḳ ata “üvey baba.” ḳaŋsıḳ oġul “üvey oğul.” DLT] EDPT 640b, DTS 419b.

ḳap eğreti hısım, akraba [ḳap ḳarındaş, ḳap ḳayaş KE]

ḳapa yüksek olan her şey [ḳapa yüglüg oḳ “yüksek yelekli ok” DLT] ḳaba EDPT 580b-581a, DTS 420a.

ḳapaḳ kabak, yaşken yenen (yemek yapılan) bir sebze [DLT; Kıpçakça: EZ, CC] ḳabaḳ/ḳapaḳ EDPT 582b, DTS 420b.

ḳapaḳla- kızlığını bozmak [er ḳīzıġ ḳapaḳladı “adam bakirenin kızlığını bozdu.” DLT] EDPT 584a, DTS 420b.

135

ḳapaḳlıġ bakire [ḳapaḳlıġ ḳīz “bakire kız” DLT] EDPT 584a, DTS 420b ḳapaḳlıḳ kabak tarlası [DLT] EDPT 584a, DTS 420b.

ḳaparçuḳ → ḳabarçaḳ

ḳaparġan bedende kaşıntı ve ateşle çıkan sivilce [DLT] ḳabarġan EDPT 587a. ḳapart- şişirmek, kabartmak [etük aḏaḳıġ ḳaparttı “ayakkabı, ayağı şişirdi.”

Bu, şişmekten kabarcıklar çıkmasıdır. Ol sȫzüg ḳaparttı “o, sözü abarttı, mübalağa etti, üfürdü.” Abartarak konuşan adama ḳapartġan denir. DLT; “uzatmak, çoğaltmak” NF] ḳabart- EDPT 586a, DTS 399a.

ḳapġa büyük kapı, kale kapısı [DLT] EDPT 583b, DTS 420b.

ḳapġaḳlan- kapaklandı [keş ḳapġaḳlandı “okluk kapaklandı.” DLT] EDPT 584a, DTS 420b.

ḳapıl- kapanmak, hapsedilmek [er ewde ḳapıldı “adam eve kapandı, evde hapsedildi.” Anıŋ tōnı ḳapıldı “onun elbisesi kapıldı.” DLT; “zorla bir yerden çıkarılmak, uzaklaştırılmak” KT] EDPT 584b, DTS 421a. ḳapın- I yağma eder görünmek [er tawar ḳapındı “adam mal yağma eder

göründü.” DLT] EDPT 585a, DTS 421a.

ḳapın- II dokunmak, etkilenmek [oġlan yėl ḳapındı “çocuğa yel dokundu.” DLT] EDPT 585a, DTS 421a.

ḳapış kapıp alma, yağma etme [ḳapuş KB; DLT] EDPT 587b, DTS 421a, OTWF I: 262.

ḳapış- kapışmak [ol mėniŋ birle topıḳ ḳapışdı “o, benimle (çevgen oyununda ve başkasında) top kapıştı.” DLT; ḳapuş- ME] EDPT 587b-588a, DTS 421a.

ḳapla- kaplamak [KE; “kaplamak, sarmak, kuşatmak, etrafını çevirmek” NF; Çağatayca: “kaplamak, örtmek” BV, LD, ŞTe, GS; Kıpçakça: Kİ] ḳaplaġlıġ kaplanmış olan [ḳaplaġlıġ bėr- KE]

ḳāplan-* fıçısı olmak [DLT] DTS 421a.

ḳaplıġ ana rahminde çocuğun içerisinde bulunduğu torba ile doğan [DLT] EDPT 584b, DTS 421a.

ḳapsa- kapsamak, kuşatmak, kapmak istemek [anıŋ tegre kişi ḳapsadı “halk, onun çevresini kuşattı.” Ol anıŋ tawarın ḳapsadı “o, onun malını kapmak istedi.” DLT; “kapsamak, etrafını sarmak” KE; “içine almak, kapsamak” MM; NF; “kapsamak, çembere almak, etrafını çevirmek”

136

KTef; “kapsamak, kaplamak, kuşatmak” KT; “kaplamak, sarmak” ME; Çağatayca: “kaplamak, örtmek” SD, LD, FK, ŞHD; Kıpçakça: İM] EDPT 587b, DTS 421a.

ḳapsal- kuşatılmak [KT]

ḳapsamaḳ etrafını çevirme [Çağatayca: SS]

ḳapsan- kaplamak, kuşatılmak, sarılmak [NF; Kıpçakça: İM] ḳaptan → ḳaftan

ḳaptur- kaptırmak [ol avar tawar ḳapturdı “o, ona mal kaptırdı, birinin malını kapmaya, çalmaya yönlendirdi.” DLT] EDPT 582b, DTS 421a.

ḳapturġa zincir veya bukağı halkalarını bir araya toplayan demir [Kıpçakça: EZ]

ḳapulġan kapılan, sıkışan [bu nēŋ-ol ḳapuġda ḳapulġan “bu, kapıya vb. sıkışan bir şeydir.” DLT]

ḳapurçaḳ kap, sandık, tabut [DLT] ḳapuş → ḳapış

ḳapuş- → ḳapış-

ḳar- kalmak, taşmak [er suwḳa ḳardı “su, adamın boğazına durdu.” Sūw arıḳtın ḳardı “su kışın nehirden taştı.” Bu, su ve kar buz tutunca ırmağın suyunun buz üzerine çıkarak taşmasıdır. DLT] EDPT 643a, DTS 422b.

ḳar ḳur yansıma ses [ḳar ḳur ėtti ḳarın “karın guruldadı, gur gur etti.” DLT; Çağatayca: ŞHD] EDPT 641a, DTS 422b.

ḳaraca ḳaz (h. ad.) ördekten küçük mavi bir kuş [Kıpçakça: EM] ḳara erük (b. ad.) siyah erik [Kıpçakça: EM] EDPT 643b, DTS 422b. ḳaraġuluḳ körlük, görmezlik [KT]

ḳaraġur- körleşmek [KB] EDPT 658a, DTS 424b, OTWF I: 165, STezcan: 46. ḳara ḫān kötü bir durumu ifade etmek için kullanılan bir deyim [Çağatayca:

ŞTe]

ḳaraḳan (b. ad.) bir dağ ağacı türü [DLT] EDPT 657b, DTS 425a, OTWF I: 85, Hauenschild 1994: 56.

ḳaraḳat (b. ad.) mısır koçanı [Çağatayca: GD]

ḳaraḳla- yağmalamak [ol tavarıġ ḳaraḳladı Yaġma lehçesinde, “o, yol kesip mal aldı.” DLT] EDPT 658a, DTS 425a.

137 ḳaraḳul köle [KTef]

ḳarala- I pislemek [ıt ḳaraladı “köpek pisledi.” DLT] EDPT 659b.

ḳarala- II karalamak [ol ḳaraladı nēŋni “o, bir şeyi karaladı.” DLT] EDPT 659b, DTS 424b.

ḳaralıġ yılkı ile birlikte hayvan sahibi [NF] ḳaramtul karamsı, siyahımsı [NF; ME]

ḳaramuḳ (b. ad.) kölçer; buğday içindeki karaca tohum taneleri [DLT; Çağatayca: LÇT; Kıpçakça: İH] EDPT 660b, DTS 424a, Hauenschild 1994: 57.

ḳaraŋġuluḳ karanlık [KE; NF; KTef; KT; Çağatayca: BV, SD, LD, GN, ÇKT, NN, GS, TEH]

ḳara ot (b. ad.) Hindistan’dan gelen zehirli bir bitki, baldıran otu [DLT] Hauenschild 1994: 57-58.

ḳara yarmuḳ bakır para [Kıpçakça: EM] ḳarban- davranmak [Çağatayca: ŞTe] ḳarcaş- ihtilafa düşmek [ME]

ḳarç ḳurç yansıma ses [er tarmuznı ḳarç ḳurç yedi “o, onun elbisesini vb. kararttı.” DLT] EDPT 647a, DTS 425b.

ḳarçı makas [Kıpçakça: EZ]

ḳarçıġay (h. ad.) kartal, doğan [KE] Hauenschild 2006: 107.

ḳardu kış soğuğunda su üzerinde yüzen fındık büyüklüğündeki buz parçaları [ḳardunı yinçü saḳınmaŋ/ tuzġunu mançu sėzinmeŋ/ bulmaduḳ nēŋke sewinmeŋ/ bilgeler anı yerer “buz parçasını inci sanma, ısmarlanan yemeği yapılan işin ücreti sanma, bulunmamış şeye sevinme; çünkü bilgeler bunu yediler.” DLT] EDPT 648b, DTS 426a. ḳarġal- lanetlenmek [yēk ḳarġaldı “şeytan vb. lanetlendi.” DLT] EDPT

655b, DTS 426a. ḳarġanç yiyecek, gıda [KTef] ḳarġavul (h. ad.) bir tür kuş [KE]

ḳarġış beddua, lanet [KB; teŋri ḳarġışı anıŋ üze “Allah’ın laneti onun üzerine olsun” denir. Bazen bu kelime, sıfat olarak kullanılır ve ḳarġış kişi “melun, lanetli adam” denir. DLT; KE; NF; Çağatayca: MKb, BV, FK, ML, BabD, NN, GS; Kıpçakça: EK, EM, “kötü dilekte bulunma” EZ, TA, CC, ḳarış III KM] EDPT 654b

138 ḳarġışla- beddua etmek [Kıpçakça: EM] ḳarġu (h. ad.) atmaca [KE]

ḳarıḳ karılmış, katışmış [KB]

ḳarıḳ- kamaşmak [er kȫzi ḳarıḳtı “adamın gözü kardan kamaştı.” DLT] EDPT 655a, DTS 427b.

ḳarıl- boğazda bir şey kalmak [Kıpçakça: EZ]

ḳarıla- I yaşlanmak, yaşlı sayılmak [ol erig ḳarıladı “o, adamı yaşlı saydı.” DLT] EDPT 659b, DTS 427a.

ḳarıla- II kar getirmek [tüpi ḳārıġ ḳarıladı “tipi, uğuldayarak kar getirdi.” DLT] EDPT 659b, DTS 427a.

ḳarılat- boylatmak, karışlamak, ölçmek [KB] ḳarılġaç serçe [Kıpçakça: İM]

ḳarılıġ yaşlılık [KB; “ihtiyarlık, yaşlılık” KE; NF; KTef; Çağatayca: MKb, BV, FK, HE, NN, GS, NŞ, FŞ, TEH, CD, ḳarılıḳ MKb, FK, HE, NN, GS, NŞ, FŞ, TEH, ŞHD, HBD]

ḳarılıḳ → ḳarılıġ

ḳarımçı saç düzenleyen [Çağatayca: NN]

ḳarımsın-* tıkanmış, durmuş gibi yapmak [DLT] EDPT 661a, DTS 427a. ḳarınca → ḳarınça

ḳarınça (h. ad.) karınca [Oġuz lehçesinde DLT; KE; NF; Çağatayca: ḳarınca TN, LN; Kıpçakça: ḳarınca EK, KF, ḳarınça EM, KM, Kİ, GT, İM, ḳarınçaḳ EZ] ḳarınçġa EDPT 662a, DTS 427b, OTWF I: 83-84, Hauenschild 2003: 125-126.

ḳarınçaḳ → ḳarınça

ḳarındaşlıḳ kardeşlik [NF; Çağatayca: ḳarındaşlıḳ ŞTü, ḳarındaşlıḳ ŞTe] ḳarınla- karnına vurmak [DLT] EDPT 662b-663a, DTS 427b.

ḳarıntaşlıḳ → ḳarındaşlıḳ

ḳarış I karış [bir ḳarış “bir karış” DLT; KE; ḳarış ḳatış “karışıklık, karmaşıklık” KTef; Çağatayca: “karış, baş parmak ile serçe parmak arasındaki açıklık kadar olan uzunluk birimi” TEH; Kıpçakça: EK, KM, İM, İN, EZ] EDPT 663b, DTS 428a.

ḳarış II → ḳatış I ḳarış III → ḳarġış ḳarışı saray [KTef]

139 ḳarışıġsız samimî, içten [KTef]

ḳarışla- karışlamak [ol barçın ḳarışladı “o, ipekli kumaşı vb. karışladı, karışla ölçtü.” DLT; Çağatayca: LÇT; Kıpçakça: BM] EDPT 665b, DTS 428a.

ḳarışturul- karıştırılmak [ME]

ḳarıt bir sövme ifadesi [Türkmēn lehçesinde, DLT] EDPT 648a, DTS 428b.

ḳarıtmış saçı ağarmış [DLT]

ḳarızan kocamış ihtiyar [DLT] EDPT 665b, DTS 428b. ḳarḳunaḳ (h. ad.) saka kuşu [Çağatayca: SD]

ḳarla- kar yağdırmak [bulıt ḳarladı “bulut kar yağdırdı.” DLT] EDPT 659a, DTS 428b.

ḳarlan- karlanmak [art ḳarlandı “dağın sırtı karlandı, sırta kar yağdı.” DLT] EDPT 659a, DTS 428b.

ḳarlat- kar yağdırmak [teŋri ḳār ḳarlattı “Allah kar yağdırdı.” DLT] EDPT 659a, DTS 428b.

ḳarluḳla- Ḳarluḳ boyundan saymak [ol anı ḳarluḳladı “o, onu Ḳarluḳ boyundan saydı.” DLT] DTS 428b.

ḳarluḳlan- Ḳarluḳ kılığına girmek [er ḳarluḳlandı “adam Ḳarluḳ kılığına girdi.” DLT] DTS 428b.

ḳarma yağma [KB; nēŋ ḳarmaladı “bir şeyi yağma etti.” DLT] EDPT 660a, DTS 428b.

ḳarma- bir şeyin ne olduğunu bilmek için araştırmak [Kıpçakça: EZ]

ḳarmaḳ çengel [KB; Çağatayca: “karmuk, balık iğnesi” MKb; Kıpçakça: “olta iğnesi” EZ] DTS 428b.

ḳarmaş- yağmalama yarışı yapmak; yağmalamaya yardım etmek [ol mėniŋ birle tawar ḳarmaşdı “o, benimle mal yağmalama yarışı yaptı.” Yardım etmek anlamına da gelir. DLT; Çağatayca: “uzaklaşmak, aralaşmak” ŞHD, NN] EDPT 660b, DTS 429a.

ḳarnaġu karnı büyük olan [ḳarnaġu er “karnı büyük olan adam” DLT] EDPT 662b, DTS 429a.

ḳars yansıma ses [ol ḳars ḳars aya yaptı “o, el ayalarını birbirine vurarak ses çıkardı, alkış tuttu.” Bu, el çırpmaktan çıkan sesin yansımasıdır. DLT] EDPT 663b, DTS 429a.

140

ḳars- (el) çırpmak [ME; Kıpçakça: “insan iki eli, kuş iki kanadı birbirine çarpmak” EZ]

ḳarşa- I karışlamak, karışla ölçmek [ol tōnuġ ḳarşadı “o, elbiseyi vb. karışladı, karışla ölçtü.” DLT] EDPT 665a, DTS 429a.

ḳarşa- II zahmet vermek [ME]

ḳarşaġ kumaş ölçme [anıŋ ḳarşaġı kȫr “onun kumaşı vs. ölçmesini gör.” DLT] EDPT 664b, DTS 429a.

ḳarşan- zahmete katlanmak [ME] ḳarşanmaḳ zahmet, baskı [ME]

ḳarşat- ölçtürmek [ol bȫzüg ḳarşattı “o, bezi vb. ölçtürdü.” DLT] EDPT 665a, DTS 429a.

ḳarşun- yönelmek [ME]

ḳarşut karşıt, zıt [Geceyle gündüz gibi. DLT] EDPT 664a, DTS 429b.

ḳart ḳurt yansıma ses [elig ḳart ḳurt ėtti “parmaklar çıtladı.” DLT] EDPT 647b-648a, DTS 430a.

ḳarta- I iyileşmek, iyileştirmek [DLT] EDPT 649b, DTS 430a. karta- II yaşlanmak, ihtiyarlamak [KE]

ḳartal I karışık renkli [ḳartal et “beyazlı kırmızılı et”, ḳartal ḳōy “alacalı