• Sonuç bulunamadı

su bendi [DLT] EDPT 641b, DTS 445b

ḳır IV kötü [ḳır yaġı “azılı düşman” DLT] EDPT 641b, DTS 445b. ḳıraḳraḳ daha kızgın [Çağatayca: LM, FŞ]

ḳıraŋ inci, ziynet eşyası [MM]

ḳırça- değip gitmek, kayıp gitmek [ol oḳ amaçḳa ḳırçadı “o ok, hedefi sıyırıp – kayan ok gibi- gitti.” DLT] EDPT 647a, DTS 445b, OTWF I: 272.

ḳırçal- değip yarmak [anıŋ başıŋa tāş ḳırçaldı “onun başına taş değip yardı.” DLT] EDPT 647b, DTS 445b, OTWF I: 103.

ḳırçat- yarmak, yaralamak [ol anıŋ ḳāşın ḳırçattı “o ona taş atıp kaşını yardı.”, elgim arıġ ḳırçatur oḳ başaḳı/ ünmiş uluġ terŋük üze köp ḳaşaḳı “okun temreni elimi yaralar; ben ise yerden çıkarak çoğalan su birikintisinde biten kındıra otları arasından geçer giderim.”, oḳ amaçıġ ḳırçattı “ok, hedefi buldu ve delip geçti.” DLT] EDPT 647a-b, DTS 445b.

ḳırçıldat- gıcırdamak [Çağatayca: BV, NN]

ḳırdur- kırdırmak, tahrip ettirmek [Çağatayca: ŞHD]

ḳırġa- kovmak [bėg anı ḳırġadı “bey onu kovdu, ona sert çıkıp yanından gönderdi.” DLT] EDPT 655a, DTS 445b.

ḳırġaġ beyin veya hanın emri altındakilere kızması [DLT] EDPT 653b, DTS 445b, OTWF I: 193.

ḳırġaş- birbirine kızmak, birbirine yüz çevirmek [olar ėkki ḳırġaşdı “onlar birbirinden yüz çevirdi.” DLT] EDPT 656a, DTS 445b.

ḳırġat- birine kızarak yüz çevirmek, yüz çevirmek için kışkırtmak [ol anı bėgke ḳırġattı “o, beyi ona kızarak ondan yüz çevirmeye kışkırttı.” DLT] EDPT 655b, DTS 446a.

165 ḳırġı → ḳırġuy

ḳırġıl kırçıl [KB; ḳırġıl er “sakalına ak düşen adam” DLT; ME; Kıpçakça: “orta yaşta olan” KM] EDPT 654a, DTS 446a, OTWF I: 98.

ḳırġu → ḳırġuy

ḳırġuy (h. ad.) atmaca [DLT; Çağatayca: SD, ḳırġu ŞTe; Kıpçakça: CC, ḳırġı EZ] EDPT 654b-655a, DTS 446a.

ḳırıl- soyulmak, kazmak, alınmak [ḳırıldı nēŋ “nesnenin kabuğu soyuldu.”, ḳār ḳırıldı “kar küründü.”, er ḳırıldı “adamnı malı alındı, yoksullaştırıldı.” DLT; Çağatayca: “kırılmak, yok edilmek” ŞHD, KUŞ, ŞTe, ŞTü, ŞN; Kıpçakça: CC, Kİ] EDPT 658b-659a, DTS 446a. ḳırın- soymak, kazmak gibi görünmek [ol nēŋni ḳırındı “o, bir şeyin

kabuğunu soyar, kazır göründü.” DLT] EDPT 661b, DTS 446a. ḳırındı her türlü eşyanın soyulan kabuğu [DLT] EDPT 662a, DTS 446a. ḳırış- kazmakta yardım etmek [ol maŋa yer ḳırışdı “o, bana toprağa

kazmakta yardım etti.” Yarışmak da böyledir. DLT] EDPT 665a, DTS 446a.

ḳırḳıl- kırkılmak [yūŋ ḳırḳıldı “koyun vb. kırkıldı.” DLT] EDPT 655b, DTS 446b.

ḳırḳış- yün vb. kırkmakta yardım etmek [ol maŋa yūŋ ḳırḳışdı “o, bana yün (veya deve tüyü) kırkmakta yardım etti.” DLT] EDPT 656a, DTS 446b.

ḳırḳlım bir çeşit ölçek [ḳırḳlım saġu “tahıl ölçenlerin kullandıkları, dolusu bir kile gelen bir ölçek” DLT] EDPT 654a, ḳırḳlum DTS 446b.

ḳırḳtur- kestirmek [Çağatayca: TEH]

ḳırla- çukur kazmak [ol yerig ḳırladı “o, karpuz vb. için toprağa çukurlar kazır.” Bent yaptığında da böyle denir. DLT] EDPT 659a, DTS 446a. ḳırlan- kırlaşmak; çukurlar oluşmak [yer ḳırlandı “yer kırlaştı, kıraçlaştı;

yerde çatlaklar oluştu.” DLT] EDPT 659a, DTS 446a.

ḳırlat- bent yaptırmak [ol arıḳ ḳırlattı “o, ırmağa kıyı ve bent yaptırdı.” DLT] EDPT 659a, DTS 446a.

ḳırlış- kırılmak [Çağatayca: ŞN]

ḳırma huni biçiminde olan, altı dar, üstü geniş olan her şey [ḳırma topraḳ “huni biçiminde topaç” DLT] EDPT 660a, DTS 446b, OTWF I: 318. ḳırmaçı çömlekçi [KB] EDPT 660b, DTS 446b, STezcan: 49.

166

ḳırnaḳ genç kız [Yapāḳu, Ḳāy, Çömül, Basmıl, Oġuz, Yemēk ve Ḳıfçāḳ lehçelerinde, DLT; Kıpçakça: “cariye” EM, KM, “cariye” EZ] EDPT 661b, DTS 446b.

ḳırŋaḳ et ve hamur kesilen satıra benzer büyük bir bıçak [DLT] ḳırŋaḳ EDPT 661b→ ḳıŋraḳ EDPT 639b-640a, DTS 446b.

ḳırpas kelleşen [ḳırpas er “başının saçı günden güne dökülerek saçları seyrekleşen ve gürleşmeyen kimse” DLT] ḳırbas EDPT 646a, ḳırbas DTS 445b.

ḳırşıldat- kemirmek [Kıpçakça: EZ]

ḳırt kısa [ḳırt ot “kısa ot.” Kısa saça ḳırt saç, kötü huylu ve pinti adama ḳırt kişi denir. DLT] EDPT 648a, DTS 446b, OTWF I: 310.

ḳırtıḳ boynuzdan yapılıp üflenerek çalınan boru [Kıpçakça: EZ] ḳırtıldaş- gürültü yapmak [Çağatayca: ŞTe]

ḳırtışla- birşeyin yüzünü soymak [ol saġrını ḳırtışladı “o, derinin vb. yüzünü soydu.” DLT] EDPT 651a, DTS 446b.

ḳırtışlan- yüzü güzelleşmek [ḳīz ḳırtışlandı “kız güzelleşti, alımlı ve parlak yüzlü oldu.” DLT] EDPT 651a, DTS 447a.

ḳırtur- kazıtmak, kazımasını emretmek [ol aŋar yer ḳırturdı “o, ona yeri vb. kazıttı, yeri kazımasını emretti.” DLT] EDPT 650b, DTS 447a.

ḳıruḳ çolak, topal [ḳıruḳ er “çolak adam.”, ḳıruḳ aḏaḳ “topal ayak” DLT] EDPT 652a-b, DTS 447a, OTWF I: 193.

ḳısarla- sıkıştırmak [ME] ḳısarlanmaḳ zaruret, çaresizlik [ME]

ḳısı şişmanlıktan göbeğin büklüm bükklüm olması [Kıpçakça: İH]

ḳısın- kısmak, cimrilik etmek [er tawarın ḳısındı “adam malını kıstı, cimrilik etti.” Sidiği tutularak işeyemeyen kişi için de böyle denir. DLT; “büzülmek” ME] EDPT 668a, DTS 448a.

ḳısır kısır, doğurmayan kadın veya hayvan [ḳısır ḳısraḳ “gebe olmayan kısrak” DLT; KT; Kıpçakça: EZ] EDPT 668b, DTS 448a, OTWF I: 390.

ḳısırḳan- müsrif olmamak, harcamaktan çekinmek [er tawarın ḳısırḳandı “adam malını korumakta titiz davrandı ve harcamaktan korktu.” Ėltip tarıġ ḳoḏmadı/ sıçġan taḳı sıḳırḳan/ kizlep nelök kėter-sen/ amdı anı ḳısırḳan. Ailesi için gereken harcamaları yapmayıp zahiresini

167

sıçanların bozduğu pinti birini kınayarak şöyle diyor: “Fareler yiyecek bir şey bırakmadı. Şimdi sen malını elinde sımsıkı tut da ailen için harcama.” DLT] EDPT 669a, DTS 448a.

ḳıslın- kısılmak [ḳıslındı nēŋ “bir şey sıkıştı –üzenginin iki kayışı arasına veya eşikle kapı arasına sıkışan ayak gibi- iki şey arasına kısıldı.” DLT] EDPT 668a, DTS 448a.

ḳısmaḳ üzengideki enli iki kayış [DLT] EDPT 668a, OTWF I: 102.

ḳısraḳ (h. ad.) genç kısrak [ḳīz birle küreşme ḳısraḳ birle yarışma “kızla güreşme; çünkü o güçlü olur ve seni yere çalar; kısrakla yarışma; çünkü kısrak attan daha çevik ve güçlü olduğundan seni geçer.” Bu söz, Ḫāḳānlılardan bir kızın, gerdek gecesi Sultan Mesud’a söylediği bir sözdür. Kendisi ayağıyla teperek Sultan Mesud’u yıkıyor ve böyle diyordu. DLT; KE; MM; ME; Kıpçakça: EK, EM, KM, CC, EZ, Kİ, BV] EDPT 668b-669a, DTS 448a, Hauenschild 2003: 133-134.

ḳısraḳlan- kısrak sahibi olmak [er ḳısraḳlandı “adam kısrak sahibi oldu.” DLT] EDPT 669a, DTS 448a.

ḳısruş- kısaltmakta yardım etmek [ol aŋar ḳısmaḳ ḳısruşdı “o üzenginin kayışını vb. kısaltmakta ona yardım etti.” DLT] EDPT 669a, DTS 448a.

ḳısta- ısrar etmek [ME; Çağatayca: “sıkmak, sıkıştırmak; kısmak, kısıtlamak; önlemek” BabD, ML, ŞN; Kıpçakça: “müsadere etmek, el koymak” İM]

ḳıstaġ sıkıntılı, güç [ME]

ḳış- yoldan sapmak [er yōldan ḳışdı “adam yoldan saptı.” Güneş göğün ortasından batıya döndüğünde de böyle denir. DLT; “yoldan çıkmak, sapıtmak, azmak, itaat etmemek” KT; “yırtmak” Kıpçakça: EK] EDPT 670b, DTS 448b.

ḳışlaġlan- kışlak sahibi olmak [ol bu yerig ḳışlaġlandı “o, bu yeri kışlak edindi ve orada kışladı.” DLT] EDPT 673b, DTS 448b.

ḳışlat- kışlatmak [ol anı ewinde ḳışlattı “o, onu evinde vb. kışlattı.” Onunla ilgilenip onu koruduğu zaman böyle denir. DLT] EDPT 673a-b, DTS 448b.

ḳıştur- saptırmak, yoldan çıkarmak [KTef; “değiştirmek; azdırmak” KT] ḳışur- yoldan çıkarmak, azdırmak [KT]

168

ḳıwal uzun [ḳıwal burun “uzun (iyi koku alan) burun ucu.” ardı sėni ḳīz/ bōdı anıŋ tāl/ yaylur anıŋ artuçı/ burnı taḳı ḳıwal Genç bir kızı anlatarak şöyle diyor: yumuşak tenli genç kız, senin gönlünü çaldı. Bedeni yumuşaklıktan eğilir ve ardıç dalı gibi sallanır; burnu da uzundur.” DLT] EDPT 584b, DTS 449a.

ḳıwandur- sevindirmek [ME] ḳıwanış- öğünüşmek [ME] ḳıwart- kökünden sökmek [ME]

ḳıwçaḳ kof, boş, şanssız [KB] EDPT 581b, DTS 449b. ḳıwılıḳ süreksizlik [KB] EDPT 585a, DTS 449b. ḳıwrıl-, ḳuwrul- kıvrılmak [KE]

ḳıya geriye dönerek [ḳıya baḳ- “dönüp bakmak” KT]

ḳıyım düşmanın gelmesi yüzünden bir şehir halkının korku ve dehşete kapılması [ḳorḳunç ḳıyım boldı “korkunç telaş oldu.” DLT]

ḳuyım EDPT 677b, DTS 441a.

ḳıyış- kesmekte yardım etmek [ol maŋa yıġaç ḳıyışdı “o, ağacı (divit ucu gibi) eğri kesmekte bana yardım etti.” Yarışma anlamına da gelir. DLT] ḳıyış- EDPT 679a→ ḳıḏış- EDPT 607b, DTS 442a, OTWF II: 665.

ḳıyḳım parça parça [KE]

ḳıyma eğri kesilmiş şey [ḳıyma ügre “bir çeşit erişte.” Bunun hamuru serçe dili gibi eğri kesilir. DLT; Kıpçakça: EZ, İK] EDPT 677b, DTS 442a, OTWF I: 319.

ḳıymaç I tiftikten yapılmış olan [ḳıymaç börk “tiftikten yapılan beyaz başlık.” Bunu Çigiller giyer. DLT] EDPT 677b, DTS 442a.

ḳıymaç II → ḳımaç

ḳıyş- meyletmek, yönelmek, eğilmek, sapmak [ME] ḳıyşru yan, çapraz [ME]

ḳıyşur- çevirmek [ME]

ḳıyştur- çevirmek, caydırmak, eğmek, gidermek [ME]

ḳıytur- eğri şekilde kestirmek [ol aŋar ḳamış ḳıyturdı “o, ona kamışı vb. eğrice kestirdi.” DLT] EDPT 675b, DTS 442a, OTWF II: 665.

169

ḳız ḳuş (h. ad.) üzerine konmak istercesine insanın çevresinde kanat çırpan bir kuş [DLT] DTS 450a, Hauenschild 2003: 134-135.

ḳız- kızarmak, gülmek [KB; KE; Çağatayca: “kızarmak, yanmak” BV, SD, LD, FK, Sİ, NM; Kıpçakça: CC, Kİ] EDPT 681a, DTS 450a, OTWF I: 99.

ḳıza- bekaretini bozmak [ol ḳīzıġ ḳızadı “o, bakirenin kızlığını bozdu.” DLT] EDPT 681b, DTS 450a, OTWF II: 421.

ḳızar- kızarmak [KB; ḳızardı nēŋ “nesne kızardı.” DLT; KE; ME; Çağatayca: BV, SD, LD, FK, LM, GD, HBD, SS, NN, TN, GS, NŞ, MMü, DN, LN; Kıpçakça: “kırmızılaşmak” EK, Kİ, KH, CC] EDPT 685a-b, DTS 450a, OTWF I: 90.

ḳızġan (b. ad.) yabani bir ağaç [Çağatayca: ŞTe]

ḳızġutlan- ceza çekip rezil olmak [er īşın ḳızġutlandı “adam suçunun cezasını çekip rezil olunca bu işe bir daha yanaşmadı.” DLT] EDPT 683b, DTS 450b.

ḳızġutluġ azapla cezalandırıla, cezasını veren [KT] ḳızıġ sıcaklık, ısı [KE]

ḳızık sıcak, kızgın [Çağatayca: MKb, BV, FK, LM, HE, NN, GS, NŞ, TEH, NM]

ḳızıḳla- kızdırmak, sinirlendirmek [KE] ḳızıḳraḳ daha kızgın [Çağatayca: LM]

ḳızıl- kızılmak, ceza görmek [er yazuḳtın ḳızıldı “adam, günahı yüzünden ağır ceza gördü ve yaptığı işin günahının acısını tattı; artık bundan sonra bir daha o suçu yapmak istemedi.” DLT] EDPT 684a, DTS 450b.

ḳızılça kızılca [Çağatayca: NN; “kırmızı, kırmızılık” Kıpçakça: EM]

ḳızılça tırnaḳ (h. ad.) boynunda gerdanlık gibi ayrı bir renk bulunan hayvan [Kıpçakça: EZ]

ḳızıl erük (b. ad.) kırmızı erük [Kıpçakça: EM] ḳızıllıḳ kızıllık [NF; ME]

ḳızır kızgın, ak kor [Çağatayca: ŞN] ḳızırġan- pahalıya almak [ME]

ḳızıt- kızdırmak [“kızdırmak, ısıtmak” KE; NF; “ısıtmak, kızdırmak” ME; Çağatayca: “kızdırmak, ateşe ısıtmak” BV, LM, SS, NN, GS, TEH]

170 ḳızla- kızlığını bozmak [ME]

ḳızlaḳ kızıla çalan [köti ḳızlaḳ “kayakuşu; kuyruğu kızıl (serçe gibi) bir kuş” DLT] EDPT 684a, OTWF I: 90.

ḳızlan- I kız sahibi olmak [ol anı ḳızlandı “o, onu kız edindi.” DLT] EDPT 684a, DTS 450b.

ḳızlan- II pahalı bulmak [ol bu atıġ ḳızlandı “o, bu atı vb. pahalı buldu.” DLT] EDPT 684b, DTS 450b.

ḳızlaş- kızla yarış yapmak [ol mėniŋ birle oḳ attı ḳızlaşu “o, cariyesine benimle ok atma yarışı yaptı.” DLT] EDPT 684b, DTS 450b.

ḳızlat- pahalılandırmak [Kıpçakça: Kİ]

ḳızu- pahalılaşmak [tawar ḳızudı “mallar pahalılaştı, fiyat aşırı arttı.” DLT] EDPT 681b, DTS 451a.

ḳızlıḳ kıtlık, nâdirlik [KB; ME; Kıpçakça: İK] EDPT 684b. ḳızlıḳlu kıtlık [ME]

kibe, kipe Oğuzlarda kısa bir zamanı ifade eder [DLT] EDPT 687b, DTS 306a. kiçi- kaşınmak [etim kiçidi “vücudum kaşındı, gidişti.” Başka hayvanlar

için de böyle denir. DLT; Kıpçakça: CC, EZ] EDPT 695a-b, DTS 306a.

kiçigle- küçük saymak [ol anı kiçigledi “o, onu küçük saydı.” DLT] EDPT 697a, DTS 306a.

kiçiglik küçüklük, çocukluk, gençlik [KB; KE; “küçüklük, yaşça küçük olma” NF; Çağatayca: LD, GD, TEH] EDPT 697a, DTS 306a-b. kiçikrek daha küçük [Çağatayca: ÇKT, GS, kiçirek HPR]

kiçirek → kiçikrek

kiçiş- geçişmek [Çağatayca. LD]

kiçit- kaşıtmak [anıŋ uḏuzı kiçitti “o, ona uyuzunu kaşıttı.” DLT] EDPT 695b, DTS 306b.

kiçmeklik geçme [Çağatayca: BabD, GS]

kiçtür- geçirmek, vazgeçirmek [Çağatayca: BabD] DTS 292a. kiçürmek geçişme, geçiriş [Çağatayca: BV]

kiḏizgek keçe gibi [kiḏizgek ḳāġun “tazeliği giden ve keçe gibi sertleşen kavun.” DLT] EDPT 707b.

171

kiḏizlik keçe yapmak için kullanılan [kiḏizlik yūŋ “keçe yapmak için hazırlanmış yün” DLT] EDPT 707b, DTS 306b.

kik- bilemek, sürtmek [biçek kikdi er “adam bıçak biledi veya bıçağın birini öbürüne sürttü.” DLT] EDPT 710a, DTS 307a.

kikne- fitne uyandırmak [KB] EDPT 712b, DTS 307a.

kilil- gelinmek, varılmak, varmak, yapmak [Çağatayca: TEH] kilmek gelme, geliş [Çağatayca: BV, BabD, SS]

kiltürmek getirme, getiriş [Çağatayca: BV, NŞ] kiltürt- → kėltürt-

kiltürül- getirilmek [Çağatayca: TEH]

kimişge Ḳāşġar’da çıkan nakışlı bir keçe [DLT] 724b

kimsen başlıkları ve kavukları süslemek için kullanılan altın kırıntıları [DLT; Kıpçakça: CC] EDPT 723b, DTS 307b.

kinci (b. ad.) susam [Kıpçakça: EM] kindek → kindik

kindik göbek [Kıpçakça: EZ, KM, Kİ, kindek EK] DTS 308a. kiŋeş- danışmak, görüşmek [Çağatayca: FK, SS, GS, FŞ, ŞN] kipemek → kepenek

kipenek → kepenek kirbas bez [AH]

kirdeş müstakil bir evde seninle birlikte oturan komşu [DLT; Çağatayca: “bir avluda beraber oturan komşu” ŞHD] EDPT 739b, DTS 308b, OTWF I: 120.

kirek yaraḳçı levazımatçı, silâhçı, silah zanaatkarı [Çağatayca: ML] kirev rehin [Çağatayca: CD]

kirgin erkek devenin çiftleşme dönemi [buġra kirgini kirdi “erkek devenin çiftleşme istediği dönem girdi.” DLT] EDPT 743b, kirkin DTS 309a. kirgü* girme [DLT]

kirgüçi* giren [DLT] kirgüsüz* girmeme [DLT]

kirgüz- girdirmek, sokmak [KE; Çağatayca: “giydirmek, sokmak” SS, ÇKT, DN, HN]

172

kiril- girilmek [ewke kirildi “eve (ve başkasına) girildi” DLT; “gerinmek” Kıpçakça: EK] EDPT 745a, DTS 309a.

kirimsin-* giriyor gibi yapmak [DLT] EDPT 746a, DTS 309a.

kirin- girinmek [er suwda kirindi “adam suya girindi, yıkandı.”, er ewke kirindi “adam, kendisini eve girer gibi gösterdi.” DLT] EDPT 746a, DTS 309a.

kiriş gelir [KB; “kişinin tarlasından elde ettiği gelir” DLT] EDPT 747a, DTS 309a.

kirit anahtar [DLT; KT] EDPT 738b, DTS 309a.

kiritle- kilitlemek [ol ḳapuġ kiritledi “o, kapıyı kilitledi.” DLT] EDPT 741a, DTS 309a.

kiritlig kilitli [kiritlig ḳapuġ “kilitli kapı” DLT] EDPT 740b, DTS 309a. kiritlik kilit [DLT] EDPT 740b, DTS 309a.

kirlen- I kirlenmek [tōn kirlendi “elbise vb. kirlendi.” DLT; ME] EDPT 745a, DTS 309a.

kirlen- II yumulmak [kȫz kirlendi “göz yumuldu.” DLT] EDPT 745a, DTS 309a.

kirmek girme, giriş [Çağatayca: LM, GN, SS] kirmeklik girme, giriş [ME]

kirpiklen- kirpiklenmek [anıŋ kȫzi kirpiklendi “onun gözünde kirpik bitti.” DLT] EDPT 738a, kirpüklen- DTS 309b.

kirpilen- kirpi gibi olmak [kişi kirpilendi “adam yüzünü asarak kirpi gibi büzüldü.” DLT] EDPT 738a, DTS 309b.

kirşan → kirşen

kirşen üstübeç [DLT; “yüze sürülen düzgün” KE; Kıpçakça: “kadınların yüzlerine sürdükleri düzgün” EZ, kirşan “allıktan önce sürülen yağ, krem” KM] EDPT 747b, DTS 309b.

kirşenlen- pudra sürmek [uraġut kirşenlendi “kadın yüzüne pudra sürdü.” DLT] EDPT 748a, DTS 309b.

kirtüç kıskanç [kişi ḳılḳı kirtüç KB; kirtüç kişi “kimseyi çekemeyen huysuz kişi” DLT] EDPT 739a, DTS 309b.

kirtüle- doğrulamak, tasdik etmek [MM; Kıpçakça: Kİ] DTS 310a.

kirtür- girdirmek, girmesini emretmek [ol anı ewke kirtürdi “o, onu eve vb. girdirdi, sokulmasını emretti.” DLT; KTef] EDPT 740b, DTS 310a.

173 kisegen çok keskin [Çağatayca: NM]

kisekçe küçük kesek, kerpiç [Çağatayca: SS] kismek kesme, kesiş [Çağatayca: BV, SS, GS] kisten ok [Çağatayca: ŞN]

kiş samur, samur kürk [KB; bunun kuyruğuna kiş ḳuḏruḳı denir. DLT; KE; Kıpçakça: Kİ, CC, EZ] EDPT 752b, DTS 310a, Hauenschild 2003: 111, Hauenschild 2006: 98.

kişçi samur avcısı [KB] STezcan: 50.

kişel- kösteklenmek, bağlanmak [KB] EDPT 754a, DTS 310a.

kişne- kişnemek [at kişnedi “at kişnedi.”, ḳatır kişnedi “katır kişnedi.” DLT; KTef; Çağatayca: “(at) kişnemek” ML; Kıpçakça: KM, CC, EZ] EDPT 754a-b, DTS 310b.

kiteril- giderilmek [ME; Kıpçakça: “ortadan kaldırılmak, yok edilmek” İM] kitmeklik gitmek, ayrılmak [Çağatayca: TEH, Sİ]

kitürmek getirme [Çağatayca: SD]

kiwürül- girmek, karışmak [ME] kigrül- EDPT 713b. kiydür- → kėydür-

kiydürgüçi giydirici [Çağatayca: NM] kiydürül- giydirilmek [Çağatayca: TEH] kiyinrek arkadan, geriden [Çağatayca: TEH]

kiz koku kutusu; elbise dolabı; elbise torbası ve her türlü kutu veya dolap [Atasözü= kizdeki kin yıpar “kutuda saklanan misk torbası.” Bu atasözü, genç kızların ağızlarının güzel kokusunu miske benzetmek için söylenir. DLT] EDPT 756a-b, DTS 311a.

kizer- şiddetlice yemek yemek istemek, açlık hissetmek [Çağatayca: ML] kizleş- gizlemek [olar ėkki tawar kizleşdi “onlar, birbirinden mal vb.

sakladı.” DLT] EDPT 761a, DTS 311a.

kizlet- gizletmek, gizli tutturmak [ol maŋa sȫz kizletti “o, bana sözü vb. gizletti, gizli tutturdu, gizli tutmasını istedi.” DLT; KE; Çağatayca:ŞHD] EDPT 760b, DTS 311a.

ḳobuzçı → ḳopuzçı

ḳoçḳarlıḳ koçluk, koç olma durumu [Çağatayca: LT] ḳoçur çorak [Kıpçakça: EZ]

174

ḳoḏḳılıḳ alçak gönüllülük [AH] EDPT 600a, DTS 452a. ḳoḏuġluġ koyulmuş, hazırlanmış [KE]

ḳoḏul- → ḳoyul-

ḳoḏun- bırakmak [KB] EDPT 603a, DTS 452a. ḳoḏurçuḳ oyuncak bebek [DLT] EDPT 606a.

ḳoḏuş- güvenmek [olar bir birke īş ḳoḏuşdı “onlar birbirine iş bıraktı, güvendi.” DLT] EDPT 607b, DTS 452a.

ḳoḏut- koymak, durdurmak [ME]

ḳoḏuzlan- dul bir kadınla evlenmek [Arġu lehçesinde, er ḳoḏuzlandı “adam dul bir kadınla evlendi.” DLT] EDPT 608b.

ḳōġ yansıma ses [ḳāz ḳāġ ḳōġ ėtti “kaz, vak vak diye ses çıkardı.” DLT] EDPT 608b, DTS 452b.

ḳoġşaş- gevşemek [kişiler ḳamuġ ḳoġşaşdı “sıcağın bürümesiyle herkes gevşedi, güçten düştü.” DLT] EDPT 614a, DTS 452b.

ḳoġur boz, bozla sarı arası inek, öküz [KE]

ḳoġuş I değirmen oluğu; oluk [tegirmen ḳoġuşı “değirmen oluğu” DLT]