bezenç II (b. ad.) ilaç olarak yenilen, dalları ve yapraklı kızıl, üzüm bağlarında biten bir bitki [DLT] EDPT 392b, bezinç DTS 97b, Hauenschild 1994: 38-39.
bezenil- süslenmek [KT]
bezenli bezenmiş, süslenmiş [Kıpçakça: EZ]
bezerle- kabul etmek, onaylamak; himaye etmek [KTef]
bezeş- nakşetmekte yardım etmek, nakşetmekte yarışmak [ol maŋa bezek bezeşdi “o, bana bir şey nakşetmekte yardım etti”. Yarışmak da böyledir. DLT] EDPT 392b, DTS 97b.
bezetgen bezeten, süsleten [DLT]
bezetigsek bezetmek isteyen, bezetmeye düşkün [DLT] EDPT 30b. bezgek soğuk ateş [Kıpçakça: CC]
bezig titreme [ol bezig bezdi “o, öyle bir titredi ki” DLT] EDPT 391b, bezik DTS 97b.
bezit- titretmek [tumluġ anı bezitti “soğuk onu titretti”. Buradan alınarak titreten sıtmaya bezgek denir. DLT] EDPT 390b, DTS 97b.
bıçġas iki ulus arasında yapılan sözleşme [DLT] EDPT 294b. bıçaḳçı bıçakçı [Kıpçakça: EK, CC]
bıçaḳla-, biçekle- bıçaklamak [ol anı biçekledi “o, onu bıçakladı, bıçakla yaraladı” DLT; Çağatayca: biçekle- BN, bıçaḳla- KUŞ] EDPT 295a, DTS 98a.
41
bıçġuç makas; her türlü kesici, biçici âlet [DLT; Kıpçakça: bıçḳıç EM, bıçḳu KM] EDPT 294b, DTS 105a, OTWF I: 358-359.
bıçıġ söz, ahit, antlaşma, yemin [ol mėniŋ birle bıçıġ ḳıldı “o, benimle anlaştı, sözleşti” DLT; KT] EDPT 294a.
bıçılġan elde, ayakta, yeryüzünde olan çatlak [DLT; Kıpçakça: “vücutta olan sulu çatlaklar” İH] EDPT 295b, DTS 105a.
bıçım parça, dilim [bir bıçım ḳāġun “bir dilim kavun vb.” DLT] EDPT 295b, DTS 105a.
bıçın- doğramak [er öziŋe et bıçındı “Adam kendisi için et doğradı”, (adam kendisini et doğrar gibi gösterdi). Bu işi yalnız başına yaparsa yine böyle denir. DLT; Kıpçakça: “kesilmek” BM] EDPT 296a, DTS 105a. bıçış büyüklerin konukluğuna, düğününe, davetine gidenlere verilen ipekli
kumaş [bıçış ḳıl- 4661 KB; “büyüklerin ziyafetine ve düğün yemeklerine gidenlere verilen ipek kumaş” DLT] EDPT 296a, DTS 105a, OTWF I: 268, STezcan: 35.
bıçḳıç → bıçġuç
bıçḳır- horuldamak [Kıpçakça: EZ] bıçḳıla- doğramak [KTef]
bıçḳuç → bıçġuç
bıçma biçme [bıçma yorınçġa “biçilmiş yonca” DLT] EDPT 295b, DTS 105a, OTWF I: 317.
bıçuḳ, buçuḳ buçuk [DLT; KB; Kıpçakça: bıçuḳ EK, MG, İN, KH, BM, buçuḳ GT, EK, EM, KF] EDPT 294a, DTS 105a.
bıḏıḳ bıyık [DLT; mıyıḳ KE; Çağatayca: mıyıġ ŞN; Kıpçakça: MG, İM, bıyıḳ GT, EZ, KM, KF, mıyıḳ EK, EM] EDPT 301b, DTS 105a.
bıġ, bıḳ emel, istek, azim [Çağatayca: BN]
bıraḳ- bırakmak [KE; MM; “bırakmak, koymak” NF; ME; Çağatayca: ŞHD, NŞ, NN; Kıpçakça: GT, “bırakmak, terk etmek” İM, EZ, “atmak, bırakmak” EK, BV, KF]
bıraḳıl- bırakılmak [ME; Kıpçakça: “atılmak, terk edilmek” İM]
bırḳıġ atın ve eşeğin genizden ses çıkarması [at bırḳıġı DLT] EDPT 360b, DTS 105b, OTWF II: 466.
bırḳır- homurdanmak, genizden ses çıkarmak [at bırḳırdı “at homurdandı, genizden ses çıkardı” DLT] EDPT 361a-b, OTWF II: 466.
42 bısḳır- gülümsemek [NF; ME] bısḳırış- gülümseşmek [ME]
bışıġla- pişirmek [ol et bışıġladı “o, et vb. pişirdi” DLT] EDPT 380b. bışım pişim, pişmek işi [Çağatayca: BN]
bışḳar- düşünmek [Çağatayca: MKb, BV]
bışrıl- pişirilmek [DLT] EDPT 384a, DTS 106a. bıyıḳ → bıḏıḳ
bız yanma sesini ifade eden ses taklidi sözcük [Çağatayca: NN]
bibli (b. ad.) dârıfülfül (bir çeşit baharat) [DLT] EDPT 292b, Hauenschild 1994: 39.
biçekle- → bıçaḳla-
biçeklen- bıçak sahibi olmak [er biçeklendi “adam bıçak sahibi oldu” DLT] EDPT 295a.
biçen kuru ot, biçilen ot, saman [Kıpçakça: CC, biçin GT, EZ] biçil- biçilmek [Çağatayca: LD]
biçin → biçen
biçin- kesilmek [Kıpçakça: BM] bifa → bivalıḳ
big şiddetli nefret; kasıt, emel [Çağatayca: LM, SS]
bike hanım, kadınlara saygı göstermek için kullanılan bir söz [Çağatayca: SS, TEH]
bildürge halka [Çağatayca: BN]
bile- bilemek [ol biçek biledi “o bıçağı biledi, bıçağı bileği taşına sürttü”, ol tīş biledi “o, diş biledi, dişlerini sivriltti” DLT; MM; Çağatayca: MKb, ŞHD; Kıpçakça: Kİ, CC, EZ] EDPT 332b-333a, DTS 99a, OTWF I: 158.
bilegü bileği, bileme aleti [DLT; Kıpçakça: EM, bilev CC, bilevü TA, Kİ, EZ] EDPT 341b, DTS 99a.
bileklig güçlü [küçlüg bileklig kişi “güçlü, bilekli adam” DLT] EDPT 341b, DTS 99a.
bilemsin- biler gibi yapmak [DLT] EDPT 343a, DTS 99a.
bilet- biletmek, biletmeyi emretmek [ol biçek biletti “o, bıçağı biletti, bıçağın bileğiye sürtülmesini emretti” DLT] EDPT 334b, DTS 99a. bilev → bilegü
43 bilevüle- bileğilemek [Kıpçakça: KM]
bilezüklen- bilezik takınmak [ėşler bilezüklendi “kadın bilezik takındı” DLT] (Radloff bilek+yüzük < bilezük) EDPT 345b, DTS 99a.
bilged-, bilget- akıllanmak [oġlan bilgetti “çocuk akıllandı.” Aslı bilgeḏti biçiminde olup dönüştürülmüştür. DLT] OTWF II: 486-487.
bilgelen- bilge gibi davranmak, akıllı geçinmek [er bilgelendi “adam akıllı geçindi, bilge gibi davrandı” DLT] EDPT 342b, DTS 99b.
bilgen âlim, bilgin [bilgen bol- ME] biliçi belirti, alamet [ölüm biliçi KE]
biligse- akıllı olmak istemek [oġlan biligsedi “çocuk akıllı olmak istedi” DLT] EDPT 342b, DTS 100a, OTWF II: 527.
biligsizin bilmeden, bilmeyerek [KTef]
bilik yaranın derinliğini öğrenmek için kullanılan mil; kandil fitili [DLT] EDPT 339b.
biliklik iplik yapmak için hazırlanmış [biliklik kepez “iplik yapmak için hazırlanmış pamuk” DLT] EDPT 341b.
bilim bilim [Çağatayca: GS]
bilimlik bilgili, akıllı, zeki [Çağatayca: BN]
bilimsin- anlıyor gibi görünmek [DLT] EDPT 343a, DTS 100a.
bilinçek çalınmış mal, çalıntı [bilinçek nēŋ “çalındıktan bir süre sonra hırsızın veya başkasının elinde bulunan çalıntı”, bilinçek bildi “hırsızın elindeki çalınan malını tanıdı” DLT] EDPT 344a-b, DTS 100b, bilinçek nēŋ OTWF I: 46.
bilinmiş bilinmiş, meşhur, tanınmış [ME] bilmeslik → bilmezlik
bilmez cahil(lik) [ME]
bilmezlik cahillik [bilmeslik KE; ME; Çağatayca: bilmeslik LM, GD, KUŞ, AD, ŞTü, DN]
bilsen- soymak, sıvamak, sıyırmak [Çağatayca: TN] biniş- binişmek [117/8 ME]
44
biriktür- biriktirmek, toplamak [“birleştirmek, birbirine uygun duruma getirmek” KB; KE; “toplamak” ME; Çağatayca: KUŞ; Kıpçakça: CC, Kİ] DTS 102a, STezcan: 35.
biril- → bėril-
birişik vergi [Kıpçakça: Kİ]
birke büyük havuz, küçük göl, gölcük [Çağatayca: LT]
birle- Allah’ın birliğini kabul etmek, tevhid [443/14 NF; “Tanrıyı bir saymak” 94/8 ME; Kıpçakça: “bir olduğunu kabul etmek” İM]
birleki birlikte, beraber [KTef] birleş- birleşmek [KTef]
birlik birlik, vahdet [KB; “vahdet, birlik, teklik, toplanma, topluluk” birlik yėri KE; MM; “vahdet, birlik, tek olma” NF; KTef; Çağatayca: LT, LD, GD, ŞHD, HE, GN, ÇKT, ŞTe, NM, ŞN; Kıpçakça: İM, KS, CC] DTS 102b.
birmeklik verme, veriş [Çağatayca: BabD]
bistek fitil [Arġu lehçesinde, DLT] EDPT 372a-b, bistik DTS 103a. biş- sallamak, kımıldamak [Çağatayca: SD]
bişmiş pişmiş [Kıpçakça: EM]
bişi akçe, pul (?) [cahil biligsiz bişi AH] bişü ḳıl- önder kılmak [Çağatayca: ÇKT]
bişürt- pişirtmek, yemek yaptırmak [KE; Çağatayca: NM] bişürül- (bitki için) büyümek, yetişmek [KE]
bitigleş- yazışmak, fermanlaşmak [KE; “mektuplaşmak” ME]
bitigü kalem [bitigü bile KB; “Türk diviti vb.” DLT] EDPT 304a, DTS 104a.
bitilgen yazılı olan [bu er süke bitilgen-ol “bu, adı hep orduda yazılı olan biridir, ordunun daimi üyesidir” DLT] DTS 104a.
bitin- yazılmak [KB; er bitig bitindi “Adam kitap yazdı.” (Adam kendisini kitap yazar gösterdi). Başka birisinin yardımı olmaksızın yalnız başına yazsa dahi böyle denir” DLT; KTef; “yazılmak, kaydedilmek” KT] EDPT 307a, DTS 104a.
bitiptür- yazıp durmak, yazmakta olmak [Çağatayca: BN] bitir- → bitür-
45
bitiş- yazmakta yardım etmek, yarışmak [ol maŋa bitig bitişdi “o, bana kitap yazmakta yardım etti.” Yarışmak da böyledir. DLT] EDPT 309b, DTS 104a.
bititdeçi yazdırıcı, yazdıracak olan [DLT] bititgü yazılacak [DLT]
bititgüçi yazdırıcı [DLT]
bitker- bitirmek, sona erdirmek [KE]
bitle- bit aramak [er bit bitledi/ bıtladı “adam bit aradı” DLT; Kıpçakça: “bitini temizlemek” Kİ, BM, EZ, “bitlenmek” KM] EDPT 305b, DTS 104a.
bitlen- bitlenmek [Kıpçakça: KM] bitmek bitme, yetişme [Kıpçakça: KM]
bitrik dılak, bızır; Arġu lehçesinde ‘fıstık’ [DLT] EDPT 307b, DTS 104a, Hauenschild 1994: 39.
bitük kısık gözlü [Kıpçakça: Kİ]
bitür- bitirmek [ME; Çağatayca: bitir- NM, bitür- SD; Kıpçakça: bitir- CC, İM, BM, “işini görmek, bitimek” bitür- KM, KF]
bitürmekllik (iş) bitirme [ME] bizel- → bezel-
bitse ev sahibi [DLT]
boçı çok inleyen ut [bōçı ḳopuz “inleyen kopuz, ud.” Bu kaz göğsü adı verilen sazlardan biridir. DLT] poçı EDPT 293a
bodallıḳ ordudaki sağ kol, sol kol, merkez, bölük gibi çeşitli topluluklardan birinde görevi olan askerin bağlı bulunduğu birliği, savaştaki yeri [Çağatayca: BN]
boġaḳ damağın altı [Kıpçakça: EK]
boġalıḳ suyu bozulmuş kuyu [Kıpçakça: EZ]
boġazdaḳ yutak [Kıpçakça: EK] boġurdaḳ OTWF I: 105.
boġcama büyük bohça, yatak eşyalarının bulunduğu yığın [Çağatayca: BN] boġnaḳ bardaktan boşanırcasına yağan yağmur [Kıpçakça: İH] EDPT 316b boġdur- suyun aktığı yöne set çekerek havuz oluşturmak [Çağatayca:BN]
EDPT 313a, DTS 109b. boġış boğum, eklem [ME]
46
boġla- bohçalamak [ol tōn boġladı “o elbiseyi bohçaladı” DLT] EDPT 315a, DTS 109b.
boġlan- bohçalanmak, sandıklanmak [tōn boġlandı “elbise bohçalandı, sandıklandı” DLT] EDPT 315b, DTS 109b.
boġlun- boğulmak [at boġlundı “at vb. boğuldu” DLT] EDPT 315b, DTS 109b, OTWF II: 641.
boġmaḳ gömlek düğmesi; altından vb. yapılan gerdanlık (yüz görümlüğü) [DLT; “kolye” KE] EDPT 315b, DTS 109b.
boġmaḳla- (düğme vb.) iliklemek [köŋlek boġmaḳladı “gömleğin düğmelerini vb. ilikledi” DLT] EDPT 315b, DTS 109b.
boġmaḳlan- iliklemek [er boġmaḳlandı “adam gömleğini ilikledi” DLT] EDPT 315b, DTS 109b.
boġnaḳlan- parça parça olmak, parçalı olmak, parçalanmak [bulıt boġnaḳlandı “bulut parçalı oldu (? Hava parçalı bulutlu oldu)” DLT] EDPT 317a, DTS 109b.
boġra bir tür hamur işi yemek [Çağatayca: HM]
boġruġ tıka basa dolu olan çuval, dağarcık, tulum vb. şeylerde olan girinti ve çıkıntılar [DLT] EDPT 318a, DTS 109b.
boġrul dolu olan (çuval vb.) kaplardaki girinti, çıkıntı, yama vs; ağaran [boġrul ḳōy “boğazı ağaran koyun” DLT] EDPT 318a, DTS 109b, OTWF I: 99.
boġşun- (kemik eklem yerinden) çıkmak [ME]
boġtur- boğdurmak, boğdurmasını emretmek [ol anı boġturdı “o, onu boğdurdu, boğulmasını emretti” DLT; Çağatayca: “suyun aktığı yöne set çekerek havuz oluşturmak” BN] EDPT 313a-b, DTS 109b.
boġul- boğulmak [er boġuldı “adam (ve başkası) boğuldu” DLT; KT; ME; Çağatayca: GN; Kıpçakça: CC] EDPT 314b, DTS 109b.
boġum parmağın boğumu, boğum, eklem yeri [Kamışın ve kındıra otunun boğumunada boġım denir DLT; Kıpçakça: CC] EDPT 315b, DTS 109b, OTWF I: 296.
boġundı hayvanların mesanesi [DLT] EDPT 316b.
boġuzlaġu boğaz, nefes borusunun üst kısmı, gırtlak [Çağatayca: ML] boġuzlamaḳ kesme, boğazlama [Çağatayca: ÇKT]
47
boġuzlan- boğazı kesilmek [KE; MM; NF; KT; Çağatayca: “boğuzlanmak, kesilmek” ÇKT; Kıpçakça: İM] EDPT 322b, DTS 110b, OTWF II: 595.
boġuzlaş- boğazlaşmak [ME] boġuzlat- boğazını kestirmek [KE]
boḫsa- gönülsüz yapmak [ol aŋar boḫsadı “o, onun emrini kabule yanaşmadı ve işi gönülsüz yaptı” DLT; Çağatayca: “dokunaklı, yanık bir sesle ağlamak” ML] EDPT 320b.
boḫsaḳ çolak [aḫsaḳ boḫsaḳ “topal ve çolak olanlar için söylenir, ikileme yoluyla kullanılır” DLT] EDPT 320b.
boḫsat- kışkırtmak [ol oġlını īşḳa boḫsattı “o, oğlunu bir işte, kafa tutmaya kışkırttı” DLT] EDPT 320b.
boḫsuḳ/ boġsuk lale, kölelerinin boyunlarına geçirilen demir halka [DLT] EDPT 320b, DTS 115b.
boḫsuḳlan- eli boynuna bağlanmak [DLT] EDPT 320b-321a, DTS 115b. boḫtay elbise bohçası [DLT] EDPT 313a, DTS 115b.
bōḳ yansıma ses (içi boş olan şeyler yere düşüp yarılınca çıkan ses) [ḳāġun bōḳ yėrke tüşdi “kavun pat diye düştü.” İçi boş olan şeyler yere düşüp yarılınca boḳ ėtti denir ki çıkardığı sesin yansımasıdır. DLT] EDPT 311a, DTS 112a.
boḳ- topallamak [ol aḏaḳın boḳdı “o, ayağını topladı, uzatılmışken kendisine doğru çekti” DLT] EDPT 311b.
boḳla- pislemek [yılḳı boḳladı Oġuz lehçesinde “hayvan pisledi” DLT] EDPT 315a, DTS 112b.
boḳuḳluġ havsalalı, leğenli [boḳuḳluġ er “havsalalı, leğenli adam” DLT] EDPT 314a.
boḳul- burkulmak, bükülmek [aḏaḳ boḳuldı “ayak büküldü, burkuldu”, (yayılmış olan ayak büküldü, toplandı) DLT] EDPT 314b.
boḳun- bükmek [er aḏaḳın boḳundı “adam yayılmış olan ayağını büktü” DLT] EDPT 316b, DTS 112b.
boḳurda- fokurdamak [ME]
boldur- yapmak [ME; Çağatayca: “yapabilmek, meydana getirmek, gerçekleştirebilmek” ÇKT, “bir şeyi ortaya koymak, meydana getirmek, hedefine, gayesine ulaşamamak, bir şey ortaya koyamamak,
48
geri kalmak, kuvvetten düşmek, yorulmak (at için)” BN, TEH; Kıpçakça: Kİ, BM]
bolġan bütün [Çağatayca: BN] bolġuluḳ olur, olmalı [KTef]
bollaş- hamile kalmak [Kıpçakça: CC]
bolul- olunmak [Çağatayca: HM, niṣāna b.- BN, ML, TEH, NM]
bolumsuz layık olmayan [KB; Çağatayca: bolımsız “hiçbir işe yaramayan” BN] DTS 112a.
bolun- olmak [KB; “olunmak” MM; ḫoşnūd bolun- “olunmak” KT; Çağatayca: “olunmak” SS; Kıpçakça: MG, “olunmak” İM, bolın- MG, İM]
boluş yardımlaşma, yardım [ol maŋa boluş ḳıldı “o, bana sözle yardım etti” DLT; Kıpçakça: CC] EDPT 345a, DTS 112a, OTWF I: 272.
boluş- birlikte olmak, yardımlaşmak [ol maŋa boluşdı “o, benden yana çıktı, benimle birlikte oldu” DLT; “oluşmak, (işe) koyulmak, girişmek” Çağatayca; Kıpçakça: KM, Kİ, CC] EDPT 345a-b, DTS 112a, OTWF II: 555.
bolut (b. ad.) meşe ağacı [Çağatayca: BN] bolut- türetmek, îcat etmek [ME]
borba- savsaklamak [er īşıġ borbadı “adam işi savsakladı, üzerine düşmedi” DLT] EDPT 356b.
borbaġ işi ertelemek, geciktirmek [DLT] EDPT 356b.
borbal- karışmak [anıŋ īşı borbaldı “onun işi karıştı” DLT] EDPT 356b. borbaş karışık, sarpa sarmış [borbaş īş “neresinden çıkılacağı belli olmayan
karışık iş, sarpa sarmış iş” DLT] EDPT 356b.
borbaş- karışmak [īş borbaşdı “iş vb. karıştı” DLT] EDPT 356b.
borbat- karıştırmak, geciktirmek [ol anıŋ şın borbattı “o, onun işini karıştırdı ve geciktirdi” DLT] EDPT 356b.
borduz bahçe, bostan [‘Arı Türkçe değildir’ ibaresi yer almaktadır. DLT] EDPT 359a
borla üzüm bağı [Kıpçakça: KM, CC] borlaḳ (sık yapraklı genç ve gür) ağaç [ME]
borsmuḳ (h. ad.) porsuk; keler gibi küçük bir hayvan [Kişi tombullukta buna benzetilir. Oġuzlar /m/yi atarak borsuḳ derler. DLT; Kıpçakça: BM,
49
Kİ] borsuḳ EDPT 368b→ borsmuḳ EDPT 369a, DTS 113a, OTWF I: 101, Hauenschild 2003: 6 3-64.
bortaġ → burtaġ bortaḳ → burtaġ
boşal- boşalmak [Kıpçakça: GT]
boşat- boşatmak, nikâhı sona erdirmek; boşaltmak [DLT; KB; NF; Kıpçakça: “boşaltmak, gevşetmek” MG, “boşaltmak” EK, CC, EZ] EDPT 378a, DTS 113b.
boşatmaġlıḳ boşaltma, boş ve hiç etme [Çağatayca: BabD] boşattır- boşattırmak [Kıpçakça: EK]
boşġutlan- çırak sahibi olmak [er boşġutlandı “adam, çırak sahibi oldu” DLT] EDPT 380a-b, DTS 114a.
boşlaġ boş, avare [boşlaġ, boşlaġ yorı-, boşlaġ yügür- KB; boşlaġ nēŋ “boşlak, boşlanmış, serbest bırakılmış şey.” Buradan alınarak boşlaġ yılḳı ‘boşlak, bağlı olmayan hayvan’ denir” DLT; “boş, gevşek” sözüŋ boşlaġ ıdma, til b., boşlaġ yerine boşluġ AH; “(başı) boş, âvâre” boşlaġ ḳıl- ME] EDPT 381b, DTS 114b.
boşlaġlan- öğüt tutmamak, düşünmeden işe kalkışmak [er īşda boşlaġlandı “adam, işe düşünmeden girişti ve öğüt tutmadı.” Atasözü: boşlaġlansa boḫsuḳlanur “düşünmeden işe girişip akıl verenlere aldırmayan kişinin eli boynuna bağlanır.” DLT] EDPT 382b, DTS 114b.
boşluḳ boşluk, kurtulma, serbest kalma [KB; Çağatayca: boşluḳ NM] EDPT 381b, DTS 114b.
boştı, boştu haber, müjde [KTef]
boşuġu salıverilme/ azat edilme zamanı [at boşuġu boldı “atın vb. salıverilme/ azat edilme zamanı geldi” DLT] EDPT 380a.
botalıḳ yavrulu, yavrusu olan deve [Çağatayca: TEH] botar (?) hasır otu pamuğu [DLT]
botlacı gebe (deve) [botlacı ḳıl-ME; Kıpçakça: İM]
botur pütür, pürtük, çıkıntı, küçük kabarcık [Çağatayca: ḳotur botur BN] bōy (b. ad.) yenilen bir ot [DLT] EDPT 380b, DTS 110b, Hauenschild
1994: 39. boyacı → boyaġçı
50
boyaġçı boyacı [NF; Çağatayca: NM; Kıpçakça: CC, İM, boyaçı KM] boyaġçılıḳ boyama işçiliği [KE; Çağatayca: boyaḳçılıḳ TEH]
boyaġlıġ boyalı [boyaġlu bol- ME; Çağatayca: BV] boyaġlu → boyaġlıġ
boyal- boyanmak [Çağatayca: BV, FK, ŞHD, GS, ŞN] boyan- boyanmak [NF; Çağatayca: ŞHD, GS; Kıpçakça: İM] boyamaḳ boyama [Kıpçakça: EM]
boyatucu boyacı [Kıpçakça: EZ]
boyba- savsaklamak, yüz üstü bırakmak [ol īşıġ boybadı “o, işi savsakladı, yüz üstü bıraktı” DLT] EDPT 385a.
boydaş aynı boyda olan, akran [Çağatayca: BV, HBD, NN]
boymaş- karışmak [īş ḳamuġ boymaşdı “iş vb. karıştı” DLT] EDPT 386a, DTS 110b, OTWF II: 656.
boyna-* asi olmak [DLT] EDPT 386b-387a, DTS 110b, OTWF I: 163.
boynaġu itaatsiz, asi, isyankar [KE; “inat, dikkafalı, itaatsiz” KTef; “zorba, cebredici, isyankâr; kibirli” boynaġu, taş boynaġu, yolsuz boynaġu KT] OTWF I: 163.
boynaġuluḳ asilik, isyan [boynaġuluḳ ḳıl- KE; “itaatsizlik, inatçılık” KTef; “azgınlık, aşırılık; gurur, kibir” KT; “itâatsizlik” boynaġuluḳ ḳılış- ME]
boynaḳ dağ yolu, belen; kertenkele [DLT] EDPT 386b, DTS 110b, OTWF I: 40-41, Hauenschild 2003: 65-66.
boynat- dikbaşlılık etmek [ol oġlını īşḳa boynattı “o, çocuğunu bir konuda dikbaşlılık etmeye itti” DLT] EDPT 387a, DTS 110b.
boyunla-* boyuna vurmak, boyuna şapşaklamak [DLT; Kıpçakça: “sille vurmak” KM, Kİ, BM, “kucaklamak” EZ] EDPT 387a, DTS 111a. boyunlu boyunlu [Kıpçakça: İN, KH]
boyul- → boḏul-
bozar- rengi kaçmak, sararmak [Çağatayca: ŞTe] bozat beyaz at [Kıpçakça: BM]
bozdur- bozdurmak [Çağatayca: ŞHD] bozġunluḳ yanlış, saçma [bozġunluḳ ḳıl- ME] bozlamaḳ bağırtı, (develerin) homurtusu [KTef] bozlan- bozulmak [Kıpçakça: EZ]
51
bozlaş- bağırmak, ağlamak [Çağatayca: KUŞ]
bozlat- böğürtmek [ol botonı bozlattı “o, boduğu vb. böğürttü” DLT] EDPT 392a, DTS 115b.
bozluḳ bozluk, grilik [bozluḳ 162-4 ME] bozmaġ, bozmaḳ bozma [Çağatayca: SS] bozuġ → bozuḳ
bozuġluḳ bozukluk [Çağatayca: ŞN]
bozuḳ bozuk [buzuḳ ew “yıkık ev” DLT; “bozuk, kırık, yıkık” KB; bozuḳ ḳıl- ME; Çağatayca: bozuḳ ŞHD, SS, FŞ, GS, NM, bozuġ KMD, SS, FŞ, GS, NM, BHD, ŞN] EDPT 390b, DTS 116a.
bozulmaġlıġ, bozulmaḳlıġ bozulma [Çağatayca: ŞN] bozun dişleri sökülmüş [Kıpçakça: EZ]
bozuş- birbirini bozmak, nakzetmek [ME; Kıpçakça: “bozuşmak” İM] EDPT 392b, DTS 116a.
bögdele- hançerlemek [ol anı bögdeledi “o, onu hançerledi” DLT] EDPT 326a, DTS 116a.
bögen kör bağırsak [DLT] büken EDPT 328a, büken DTS 132a. böget gölcük [ME]
bögey- söz dinlemek, itaat etmek [Kıpçakça: CC]
böglün- toplanmak, birikmek [sūw böglündi “su toplandı, birikti”, sü böglündi “ordu toplandı” DLT] EDPT 327a.
bögövür- iğrenmek, tiksinmek [Kıpçakça: CC]
bögrek böbrek [Çağatayca: NM; Kıpçakça: KM, EZ, BV] EDPT 328b, OTWF I: 76.
bögrül (h. ad.) böğrü ak olan hayvan [bögrül at “böğürleri ağaran at.” Ak koyuna vb. böyle denir. DLT] EDPT 328b-329a, DTS 116a, OTWF I: 99.
bögsül- çatlamak yarılmak [ḳāp bögsüldi (?) “kap çatladı, yarıldı.” Herhangi bir kap çatlayıp yarıldığında da yine böyle denir. DLT; “yarılmak, açılmak, yırtılmak” bögsüldi 158-1 ME] bögsül- →bügsül- →bügşül- EDPT 329b-330a.
bögül- suyun önü kesilerek toplanmak, yığılmak [sūw bögüldi “su kesildi, suyun önü kesilerek toplandı” DLT] EDPT 326b.
52
bögürle- böğrüne vurmak [ol anı bögürledi “o, onun böğrüne vurdu.”, ol yaġını bögürledi “o, düşman saflarına bir sağdan, bir soldan dalarak yendi. Ordunun karşısına çıkmadı.” DLT] EDPT 329a, DTS 116b. bögüş- kesmekte yardım etmek; yarışmak [ol maŋa sūw bögüşdi “o, bana
suyun önünü kesmekte yardım etti.” Yarışmak da böyledir. DLT] EDPT 329b.