• Sonuç bulunamadı

KARAMSAR GECELER Ay ıĢığı değer Ģiirlerime

O karamsar gecelerde

Bir gözyaĢı damlar yüreğime Ah o karamsar gecelerde

Korkutuyor beni karanlık KeĢke olmasaydı kıskançlık Hüzünle dolu ayrılık

Ah o karamsar gecelerde

Kim istemez ki mutlu olmayı Sevilip sayılmayı

Bir parça kalp kırıklığı Ah o karamsar gecelerde

Hilal KAKIġIM ( 9 / D) BÜYÜK KARAR

Bütün gece gözüne bir gram uyku girmemiĢti. Ne giyeceğini, kaçta kalkacağını, yolda hangi Ģarkıları dinleyeceğini ayarlamıĢtı. Çalan alarmla beraber zaten dalamadığı uykusundan kalktı. Elini yüzünü yıkadı, giyindi, en sevdiği kokuyu da sıkarak kahvaltı sofrasına oturdu. Babası onu bırakacağı için oyalanarak kahvaltısını yaptı. Daha önce hiç yapmadığı bir Ģekilde tabağını mutfağa götürürken dans ediyordu. Bunu fark eden annesi kendini tutamayıp gülmeye baĢladı. Biraz topluca, iri kahverengi gözleri olan, küt saçlı, güzel bir kızdı Gizem. Lise çağına gelmesine rağmen hâlâ ne olmak istediğine karar verememiĢti. Kaldı ki bu lise onun hayali olmasına rağmen tercih vakti çok zorlanmıĢtı. Herkes bir Ģey söylüyor. Onlarca fikirle zaten karıĢık olan aklını iyice karıĢtırıyorlardı. Birçok yolu, danıĢmanı denemiĢti, ama bir türlü seçim yapamıyordu. Son umut olarak hazırlık sınıfında geçecek olan süreyi düĢündü.

Birçok insanla tanıĢıp onların görüĢlerini alacak, daha sonra topladığı bilgiler doğrultusunda kendine bir yol çizecekti.

Okula vardıklarında zil henüz çalmıĢtı. Arabadan inerken içini kaplayan o duyguyu betimlemek imkânsızdı. Sonunda yıllardır hayalini kurduğu yerdeydi:

AESBL. Az ileriden ona doğru gelen arkadaĢını gördü. Heyecanla birbirlerine sarıldılar. Törende yapılan duyuruda aynı sınıfta olduklarını duyunca çok sevindiler. Sınıfa gittiklerinde karĢılaĢtıkları manzara ĢaĢırtıcıydı. Herkes birbiriyle karĢılaĢmıĢtı bile. Önlerde bir sıra bulup oturdular. Az sonra öğretmenleri geldi. Uzun boylu, geniĢ omuzlu, yirmili yaĢlarda olduğu görünen, sempatik biri olduğu, görür görmez anlaĢılan biriydi. Rehber öğretmenleri olduğunu öğrendiklerinde çok sevindiler. Ġyi anlaĢacaklarını düĢündükleri bu öğretmen aynı zamanda biyoloji öğretmenleriydi. Arka sıralarda oturan bir grup vardı, önceden tanıĢtıkları bariz idi. Tavırları pek hoĢuna gitmemiĢti. Ġnsanlara karĢı pek de kibar değildiler. Önlerinden biri geçince hemen arkasından konuĢmaya baĢlıyorlardı. Bu da Gizem‟in pek hoĢuna gitmemiĢti. BoĢ geçen birkaç dersten sonra öğle yemeğine indiler. Yemekhane insan kaynıyordu. Tam sıra onlara geldiğinde önlerine birkaç kız geçti, onlardan büyük oldukları Yardımcısı Nadide adında çok tatlı ve içten bir kadındı. Hemen sohbet etmeye baĢladılar. Müdür yardımcısı ona çok önemli bir teklifi olduğunu söyledi. Tam o anda zil çaldığı için derse gitmek zorunda kaldı. Tüm ders boyunca ne

olabileceğini düĢündü. Teneffüste ilk iĢ Nadide Hanımın yanına gitti. Teklifinin ne olduğunu sordu. Duyduğunda birkaç dakika durakladı. Bu bahsedilen Ģey yurtdıĢına gitmek idi. Yıllardır hayalini kurduğu Ģey…

Ġlerleyen birkaç hafta sürekli yurtdıĢı için görüĢmeler sürdü. Ailesi de çok mutlu olmuĢtu; bir de tam burslu gidecek olması çok gururlandırıcıydı onlar için. Önümüzdeki ay BudapeĢte‟ye gidecekti. ġimdiden hazırlık yapmaya baĢlamıĢtı. Öyle keyifliydi ki bu aralar. Sürekli yeni insanlarla tanıĢıyordu. Bu arada yalnız değildi. Sınıf arkadaĢlarından biri olan Metehan da seçilmiĢti.

Onunla iyi anlaĢıyorlardı. Bu yüzden arkadaĢ edinememe korkusu yoktu. Pek çok ortak noktaları vardı. Metehan da aynı onun gibi biraz topluca kıvırcık saçlı yakıĢıklı bir çocuktu. En sevdiği ders tarihti; bazen kendini kaptırıp konudan konuya atlardı. Aileleri de tanıĢıp çabucak kaynaĢmıĢtılar.

Sonunda beklediği gün gelmiĢti; öğlen iki uçağıyla gidiyorlardı. Defalarca kontrol etmesine rağmen son kez valizine baktıktan sonra çorap koymayı unuttuğunu fark etti. Havaalanına varmak için bir saati vardı, bu yüzden hızlıca halledip evden çıktılar. Vardıklarında herkes onu bekliyordu. VedalaĢtıktan sonra öğretmenleri ve arkadaĢıyla bilet kuyruğuna girdiler. Metehan‟ın gergin olduğu her hâlinden belliydi. Uçağa binmekten biraz çekindiğini zaten daha önce de belirtmiĢti. Gizem ona destek olacağına dair söz verdiği için kabul etmiĢti gitmeyi. Muazzam seviyede Ġngilizceleri vardı. Bu nedenle öğretmenleri onları seçmiĢti zaten. Uçağa binmeden önce oturup hep birlikte kahve içtiler.

Çok farklı ortamlar görüyordu. Uçağa bindiklerinde her ne kadar soğukkanlı kalmaya çalıĢtıysa da Gizem de tedirgin oldu. Belli etmeyip konuĢmaya baĢladı.

Planı konuĢarak korkusunu geçirmekti, ama iĢe yaramadı. Uçak havalanırken istemsizce gözlerini sımsıkı kapadı. Havalandıktan sonra her Ģey bitmiĢti.

Metehan ile koyu bir sohbete daldılar. Ġkisinin de gitmek istediği yerler, yapmak istediği aktiviteler vardı. Bunları öğretmenleriyle paylaĢıp onların onayını aldıktan sonra bir program yaptılar.

Havaalanına vardıklarında her Ģey çok farklıydı. Duvardaki yazılardan havadaki uğultuya kadar. Metehan ortalarda yoktu. Az ileride bir reklam panosunun önünde fotoğraf çekiyordu. Meğer en sevdiği müzik grubu iki gün sonra burada ufak bir konser veriyormuĢ. Eğer hâlâ bilet bulabilirlerse birlikte bu konsere gideceklerdi. Otele vardıklarında saat geç olmuĢtu biraz dinlenmeye karar verdiler. Metehan‟la odaları karĢılıklıydı. Otelin mutfağında birer kahve içmeye gittiler. Gizem‟in en sevdiği Ģeydi kahve, Metehan da ona eĢlik ediyordu.

….

Ertesi sabah diğer ülkelerden olan öğrencileri karĢılamak için lobiye indiler. Pek çok farklı ülkeden öğrenci ve öğretmenler vardı; Polonya, Hollanda, Ġspanya, Macaristan, Ġtalya ve Türkiye. Hollanda‟dan gelen öğrenciler tek tipti:

SarıĢın, mavi gözlü. Aralarında yalnızca bir kiĢi farklıydı diğerlerinden.

Metehan kızları görünce Gizem‟i unutup kızların yanına gitmiĢti. Ġnat değil mi bunun üzerine Gizem de gözüne kestirdiği uzun boylu yakıĢıklı bir çocukla konuĢmaya baĢladı. Ġnsan iliĢkilerinde çok iyi olduğundan hiç zorluk çekmiyor, âdeta sözcüklerle karĢısındakini büyülüyordu. Az sonra birinin ona seslendiğini duydu. Hiç aldırıĢ etmeden muhabbete devam etti. Adının David olduğunu öğrendiği bu Hollandalı çocuk cidden pek tekin birine benzemiyordu. Metehan da anlamıĢ olacak ki Gizem‟i kolundan tuttuğu gibi dıĢarı çekti. Daha ne olduğunu anlayamadan çok gürültülü bir sesle irkildiler. KarĢı binada tadilat olduğunu anlamaları uzun sürmedi. Daha sonra tanıĢma toplantısı için belirlenen yere gitmek üzere yola koyuldular. Her Ģey planlanan gibi geçti. AkĢam planladıkları gibi Metehan ile birlikte New York Kafe‟ye gittiler. DönüĢ yolunda küçük dükkânlara uğrayarak dönmeye karar verdiler. Her girdiği dükkânda Gizem‟in dikkatini çeken bir Ģeyler mutlaka oluyordu. AlıĢveriĢ yapmayı her Ģeyden çok severdi. Hiç sıkılmadan büyük bir sabır örneği gösteren Metehan otele vardıklarında bitkin hâldeydi. Yarın sabah buluĢmak için saat belirleyip odalarına çekildiler.

DuĢ aldıktan sonra yorulduğunu anlayıp yatağa uzanmaya karar verdi.

Gizem ne kadar Ģanslı olduğunu hissetti. Onun yerinde olmak isteyecek birçok insan vardı. Bunun büyük bir iĢaret ve geleceğe dair bir yatırım olduğunu düĢündü. Bir türlü karar veremediği meslek sonunda kafasında Ģekillenmeye baĢlıyordu. Aslında olabileceği birçok seçenek vardı. Psikolog olabilirdi veya bir avukat, hatta belki gazeteci ya da oyuncu. Ama hiçbiri onun istek ve ihtiyaçlarını karĢılayabilecek özellikte değildi. Tam da yapmak istediği Ģey sürekli insanlarla iletiĢim halinde olmak. Sahip olduğu bilgileri karĢısındakine tamamıyla aktarmaktı. Ġnsanlara yardım etmeyi oldum olası çok severdi zaten.

Bu nedenle artık son noktayı koymanın vakti gelmiĢti. Kararını vermiĢti Gizem.

Uluslararası iliĢkiler okuyacaktı. Bu tam da onun ideallerini karĢılayacak ve onu yaĢam boyu mutlu edecekti.

Zeynep EKĠCĠ (Hazırlık / A)

UÇURTMALAR Uçurtmalar

Kayıp gitti ellerinden Gözlerin doldu

Giden uçurtmaya mı?

Yoksa elindeki hiçliğe mi?

Üzüldün Bilemedim

Hüznünü bilseydim

Rengârenk Ģeker çöplerinden Uçurtma yapardım

Mutlu olmazsan Elimdeki her Ģeyi Hiçliğinle değiĢtirirdim

Bak artık bir elinde uçurtma

Diğer elinde her Ģeyin olmuĢ her Ģeyim Bak bir elinde Ģekerlerim

Diğerinde benliğim

Duygu ERKUġ( 9 / B)

MAHKÛM

13.05.2014

“Ünlü iş adamı Ömer DİNÇER(45)’in kızı Mira DİNÇER(23) dün akşam saatlerinde geçirdiği trafik kazası sonucu hastaneye kaldırıldı. Doktor, Dinçer’in hayatî tehlikeyi atlattığını ancak sakat kalma riskinin olduğunu açıkladı. Dinçer ailesine geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.”

13.05.2015 Ben, Mira Dinçer. Bugün, tam bir yılı dolduran kaza haberime hâlâ ilk

günkü hislerimle bakıyorum. Yine her gece olduğu gibi yatağımdan sıçrayarak, çığlıklar eĢliğinde kalkıyorum. Hatta bazı sabahlar kirpiklerimin ıslak olduğunu ve avuçlarımdaki sıkmaktan dolayı olan tırnak izlerini sonradan fark ediyorum.

Kazanın ardından babam benim için bir psikolog tuttu. Psikoloğum Nevra Tijen‟in tedavi sürecimde çok yardımlarını gördüm. Ancak ne onunla ne de baĢkasıyla kaza hakkında konuĢmak istemiyordum, hatta kendimle bile…Nevra Hanım bu durumu fark etmiĢ olacak ki hislerimi konuĢmak yerine yazarak da dile getirebileceğimi söyledi. Bana, bazı Ģeylerle yüzleĢebilmem için bu günlüğü tutmamı önerdi.

ġimdi söyleyin bana; bu günlük benim acılarımı dindirebilecek, yaĢadıklarımı unutturabilecek ve yeniden yürümemi sağlayabilecek mi?

Birkaç uyduruk kelimenin ve gözyaĢlarının bana ne gibi bir faydası olacak bilmiyorum, ama bu tekerlekli aptalca teneke kutusuna mahkûm bir kız olarak senin adını da “MAHKÛM” koyuyorum. Karanlık dünyama hoĢ geldin mahkûm…

Bugün, akĢam yemeğini annem ve babamla dıĢarıda yiyecektik. Onlar iĢten çıktıktan hemen sonra lokantaya geçmiĢlerdi. Bense evde hazırlanıyordum.

Mavi üzerine beyaz puantiyeli elbisemi giydim. Boyum uzun olduğu için de ayakkabı olarak beyaz babetlerimi giydim. Hafif bir makyajla mavi gözlerim ön plana çıkmıĢtı. Kızıl dalgalı saçlarımı salınık bıraktım. Saçlarım papatya gibi koktuğu için parfüme gerek duymadım. Artık, lokantaya gitmek için hazırdım.

Kırmızı arabamla yola çıktığımda hava biraz kararmıĢtı. Trafik çok yoğun değildi. Kırmızı ıĢık yanınca beklemeye baĢladım. Bu sırada telefonum çaldı.

Yan koltuğa attığım çantamdan telefonu alacakken koltuğun altına düĢtü. Eğilip telefonu yerden aldım ve arayanın annem olduğunu görünce hemen açtım, bekletilmeyi sevmezdi çünkü. Annem, “Mira nerede kaldın? Biz çok acıktık.”

dedi. “Tamam anne, gel-…”diyemeden karĢı Ģeritten gelen bir aracın farlarıyla gözlerimi kapattım. Aracın frenleri âdeta bir çığlık atarken gözlerim yavaĢ yavaĢ kapandı… kapatsam o arabanın farları gözümün önüne geliyordu. Kulaklarım fren sesiyle uğulduyordu. Ellerimle yüzümü kapattım ve ağlamaya baĢladım. Annem ve babam uyanırken attığım çığlığı duymuĢ olacaklar ki hemen yanıma geldiler.

Babam, yatağıma oturdu ve beni kollarının arasına aldı. Sıkı sıkı sarıldım ona.

Sanki sıkı sıkı sarılınca tüm acılarım geçecekmiĢ gibi… Babam, “Geçti, geçti...”diyerek beni teselli etmeye çalıĢıyordu. Buğulu gözlerimle anneme bakmaya çalıĢtığımda kapının yanında sessiz sessiz ağladığını gördüm. Ah, annem benim! Kazadan önce konuĢtuğum son kiĢiydi o. Ölümümü duyan tek kiĢiydi o…

O kazadan sonra ilk defa dıĢarı çıkıyorum. Kendi evimden, bahçemden ve hastanelerin dıĢında ilk defa… Tekerlekli sandalyemi kumandasıyla hareket ettirdiğimde sonunda evden dıĢarıya çıkabilmiĢtim. Evimizden biraz uzaktaki parka gitmeye karar verdim. Parka geldiğimde gözüm çocuklara takılmıĢtı. Ne güzellerdi. Oradan oraya koĢuyorlar, gülüyorlar ve her Ģeyden mutlu olabiliyorlardı. Bir zamanlar ben de böyleydim; çok mutlu… Daha sonra salıncakta sallanan siyah kıvırcık saçlarıyla tatlı mı tatlı bir kız çocuğu fark ettim. Kız çok hızlı sallanıyordu ve tahmin ettiğim gibi yere düĢmüĢtü. Kızın Ģimdi daha net görebildiğim koyu kahverengi gözleri dolmuĢtu, ağlayacaktı.

Kızın yanına gittim ve ellerinden tutup kaldırdım. Bedeni benim gibi incecik ve çok narindi. Daha yeni tanıĢmıĢ olmama rağmen çok sevmiĢtim bu kıvırcığı.

“Acıyan bir yerin var mı?” diye sorduğumda kafasını salladı ve eteğini dizlerinin üzerine kadar çekti. Üzerine düĢtüğü dizi biraz hasar görmüĢtü, ama kanamıyordu. Kız, bakıĢlarını bana çevirdiğinde onunla ilgilenmem hoĢuna gitmiĢ olacak ki yarım bir tebessüm etti. Adını sorduğumda “Cemre.”dedi. Ben de kendimi tanıttım ona. Galiba sekiz yaĢlarında, kıvırcık ve tatlı mı tatlı bir arkadaĢım olmuĢtu. Birbirimize tebessüm ederken, Cemre bakıĢlarını-ne kadar süredir orada olduğunu bilmediğim-arkamdaki gölgeye çevirdi ve yüzüne kocaman bir gülücük kondurdu.

Arkamı döndüğümde benden bir iki yaĢ büyük, doğrusunu söylemek gerekirse çok yakıĢıklı ve bir o kadar da tatlı bir genç gördüm. Gence baktığımda bana tuhaf bir Ģekilde bakıyordu. Bunun sebebinin bakıĢlarımı ayaklarına doğru kaydırınca tekerlekli sandalyemle ayağını ezmiĢ olabileceğim olduğunu fark ettim. “Ayağını ezdiğim için özür dilerim. ”dediğimde hâlâ bana bakıyordu ve hafifçe baĢını silkeledi. “Önemli değil.” dedi. Ses tonu da kendisi kadar dikkat çekiciydi. Cemre‟yi kucakladı ve “Neyin var kıvırcık ?”dedi.

Cemre “DüĢtüm abi.” deyip ona sarıldı. Cemre‟yi saçlarından öpüp yere bırakırken bana adımı sordu. Ben daha ağzımı açamadan Cemre “Adı Mira”

dedi. Cemre‟ye tebessüm ederken, genç “Memnun oldum ben de Cenk.” dedi ve bir kez daha Cenk ile göz göze geldik.

….

(Cenk‟ten)

Bizim kıvırcık salıncakta sallanıyordu. O sallanırken telefonum çaldı ve daha sessiz bir yere geçtim. Geri döndüğümdeyse Cemre düĢmüĢtü ve ona çok güzel bir kız yardım ediyordu. Mavi gözleri benimkilerle buluĢunca kendimi biraz savunmasız hissettim. Bu kız farklı bir kızdı. BaĢkalarına benzemiyordu.

Derin bir mavisi vardı gözlerinin… Dikkatle baktığınızda boğulabilirsiniz bu denizde… Ya da bakmayın ne yüzüne ne gözlerine. Önce ben gördüm o denizi.

O deniz benim denizimdi ve illa ki biri boğulacaksa o denizde o kiĢi benden baĢkası olmayacaktı.

Kızın yüzüne bakarken büyülenmiĢtim sanki. Tekerlekli sandalyesini hareket ettirdikten sonra ayağımı ezdiği için özür diledi. Ayağımı mı ezmiĢti?

Allah‟ım! Onun yüzüne o kadar çok dalmıĢtım ki acısını bile hissetmemiĢtim.

Kendimi toparlamaya çalıĢtığımda kadifemsi sesi kulaklarımı doldurmuĢtu.

Kötü kelimeler bile onun sesinden ninni gibi gelebilirdi. Kendime gelmek adına baĢımı silkeledim ve sesimin düzgün çıkması için boğazımı hafifçe temizledim.

Onunla tanıĢtıktan sonra baĢını gökyüzüne kaldırdı. Gitmek için hazırlandığı her hâlinden belli olsa da onunla biraz daha kalabilmek ve konuĢmak için önüne geçtim. “Ne yapıyorsun?” diye sorduğumda evine gideceğini söyledi. “Seni evine ben bırakırım.” dediğimde “Gerek yok, teĢekkürler.” dedi.

AnlamamıĢçasına yüzüne bakarken bunun son çırpınıĢlarım olduğunun bilincindeydim. Ama daha sonra bizim kıvırcık onu ikna etmiĢti.

16.05.2015

Canı yandığı için gözleri dolan küçük bir beden… Hayattan kopmuĢ, genç, güzel bir kız…

Ve hayata yeniden tutunulabilecek bir neden olan genç, yakıĢıklı bir erkek…

Evet Mahkûm… Uçurum kenarına sürüklenmiĢ hayaller, bir parkta yeniden mi hayat bulacaktı?

Cemre bizden önce eve gitmiĢti. Yol boyunca sohbet ederken; Cenk, geçen hafta buraya taĢındıklarını söyledi. Evime geldiğimizde ĢaĢkınca yüzüme baktı. Bu hâliyle çok tatlı gözüküyordu. BaĢımı hafifçe silkeleyip ona “Ne oldu?” dedim. ġaĢkınlığının yerini kocaman bir gülümseme alırken evimizin karĢısındaki villayı göstererek “Ve iĢte, bu da benim evim. ”dedi.

(Cenk‟ten)

Mira‟ya evimi gösterirken gözleri ĢaĢkınlıktan kocaman olmuĢtu. Bu hâline daha çok gülmeye baĢladım. Çok tatlı gözüküyordu. Acaba kendi güzelliğinin farkında mıydı? Deniz deniz bakarken gözlerinde kaybolunabileceğini, kızıl saçlarının papatya kokusuyla insana huzur verdiğini ve o güzel sesiyle en anlamsız kelimeleri bile anlamlaĢtırdığını biliyor muydu Mira? Bilmesindi. Eğer birilerine farkında olması gerekiyorsa iĢte, tam karĢısındaki adamın farkında olmalıydı. Mira, sadece bakıĢlarınla benim kalbimde kimsenin göremediği, dokunamadığı yere dokundun. Mira, sen bana kalansın, sen benim olansın. Henüz bundan haberin yok ama hazır mısın Mira, benim olmaya?

Bugün Cemre ve Cenk‟le parka gidecektik. TanıĢalı kısa bir süre olmasına rağmen onlarla çok iyi anlaĢmıĢtım. KomĢu olduğumuz için ailelerimizin arası da iyiydi. Ailem, artık yaĢamaktan tat alabildiğim için çok mutlulardı.

Evden çıkıp parka geldiğimizde Cemre hemen en sevdiği salıncağa koĢtu ve sallanmaya baĢladı. Biz ise hava sıcak olduğu için salıncakların yakınındaki ağacın gölgesinde muhabbet ediyorduk. Cemre biraz sonra yanımıza geldi ve

“Abi, Mira‟yı da salıncakta sallar mısın?” dedi. “Hayır!” dememe kalmadan Cenk beni kucakladı ve nazikçe salıncağa bıraktı. YavaĢça sallamaya baĢladı.

Salıncakta sallanmayalı uzun zaman olmuĢtu. Ġyi hissettirmiĢti. Aslında bana kendimi iyi hissettiren Cenk‟ti. Cenk‟in beni sallamasıyla daha da yukarı çıkıyordu bedenim. Sanki hiç sakat kalmamıĢım, bir kelebek misali uçuyormuĢum gibi hissediyordum. Etrafıma gülücükler atarken Cenk‟in de benimle birlikte güldüğünü gördüm. Ah, Cenk. Yüce Mevla‟m daha önce

çıkarsaydı seni karĢıma ne de güzel olurdu. Bu kısacık zamanda neler yaĢattın, neler hissettirdin bana… TeĢekkür ederim Cenk; beni mutlu ettiğin, sevmeyi ve sevilebilmeyi öğrettiğin için…

… 02.03.2015

Mahkûm;

Beklenmedik zamanlarda Beklenmedik insanlarla

Ġnanır mısın bir ömür boyu mutluluğa?

Hani sen mahkûmdun dediğini duyar gibiyim. Evet, doğru ben hâlâ bir mahkûmum. Ama bu kez tekerlekli sandalyede değil, sevdiğim adamın kalbinde mahkûm olmuĢtum…

ġimdi kabul ediyorum, yaĢanmıĢlıkları ve gerçekleri, Mahkûm, bir günlük olarak azat ediyorum artık seni…

Ġpek Nur AYBEK (Hazırlık / A) SEN

Çölüme yağmur ol gel yanıma, Dünyama güneĢ ol ısıt beni.

Yeter ki sen hep kal yanımda Ben kalbimde saklarım seni.

Canıma can katan ilacım ol, ĠyileĢtir ellerinde beni.

AĢkıma aĢk kat varlığınla, Hiç bitmesin bu sevgi.

Sarılsam sana yıllar boyu, Tutsam sımsıkı ellerini…

Kanatlanıp uçsak beraber, Özgür kuĢlar gibi.

Kokun sinse sol yanıma, Koklasam her anımda seni…

Özlesem her kokladığımda, Güzeldi iĢte hayali.

Naim YAMAK ( 9 / D) ARINMIġ RUHLAR

Bilemezsin, acı çekmeden ağlamayı, gözyaĢı akıtmayı bilemezsin, yanındakiler baĢucundayken onların ne kadar kıymetli olduğunu bilemezsin.

ĠĢte günler böyle gelip geçerken hiç vakti olmuyordu Cevdet‟in acı çekmeye, ağlamaya. Hep gülüyordu, eğleniyordu. Evet, baba parası yer, kendi gibi arkadaĢlara takılırdı. Belki babası onu çok ĢımartmıĢtı. Bütün acılardan menetmiĢti. Aslında biraz elini ayağını çekse Cevdet‟ten, bir nebze de olsa her isteğini karĢılamasa zamanla öğrenirdi acı çekmeyi Cevdet.

Güzel bir mayıs sabahıydı. Huzurla uyandı Salih yatağından. Annesi onu neĢeyle çağırdı kahvaltıya. Salih de varlıklı ve mütevazı bir ailenin çocuğuydu.

Belki babasını küçük yaĢta kaybetmiĢti. Aslında onunki farklı bir hikâye… Daha iki yaĢındaydı, bir Ģey demeden çekip gitti babası, bir hiç uğruna. Ta o zamandan acıyı öğrenmiĢti ailesi ve acıya katlanmayı da. Annesi çaresiz Salih‟e baban öldü diyordu. Annesi kolay söylüyordu ama Salih zor yaĢıyordu. Ġçi parçalanıyordu, küçük çocukların ellerini babalarının ellerinde gördükçe. Hayır, onlara kızmıyordu, öfkelenmiyordu. Tam tersine, Salih‟i doyuruyordu bütün bunlar, babasızlığın verdiği acıyı, özlemi, gözyaĢını unutturuyordu.

Cevdet artık on sekiz yaĢına basmıĢtı. O sene babasının kendisine doğum gününde araba alacağının hayalini kuruyordu. Zaten Cevdet neyin hayalini kurduysa hepsi olmuĢtu. O akĢam babasına „‟ Eh, artık on sekizimize de bastık, ehliyetimi de aldım. Çoğu arkadaĢım okula arabaları ile geliyor‟‟ dedi. Babası „‟

Sen ne istedin de olmadı evlat! Biraz sabret „‟ dedi. Cevdet‟in doğum günü gelip çatmıĢtı. Cevdet hayalini kurduğu Ģeye nihayet kavuĢmuĢtu. Hediyesini aldıktan

Sen ne istedin de olmadı evlat! Biraz sabret „‟ dedi. Cevdet‟in doğum günü gelip çatmıĢtı. Cevdet hayalini kurduğu Ģeye nihayet kavuĢmuĢtu. Hediyesini aldıktan