• Sonuç bulunamadı

Sude üzerinde gelinliği ile odasında bir iki saat sonra eĢi olacak adamı bekliyordu. Duaları karĢılıksız kalmamıĢtı. Kapı tıklatılıp içeri Aras girdiğinde sevdiği adamın yakıĢıklılığına hayran kalmıĢtı. Aras da gelininin güzelliği ile büyülenmiĢti. Düğün alanına geldiklerinde nikâh masasında ve herkesin önünde bir ömür boyu birbirlerine âĢık olacaklarına dair söz verdiler.

Kader bu iki çifti de aĢkları ile sınamıĢtı. Sınavları aĢklarıydı. YaĢadıkları hasrete sabırla direnip aĢklarını kalplerinde büyüttüler yıllarca. Birbirlerini uzaktan sevdiler. Yeri geldi nefes kadar yakın olup dokunamadılar, ama asla vazgeçmediler aĢklarından. Kalplerini birbirine mühürleyen bu dört âĢık büyük bir sabır sonrasında birbirlerine kavuĢmuĢlardı. Allah‟tan birbirlerini dilediler ve bol bol dua ettiler. ġimdi ise baĢarıyla geçtikleri bu zorlu sınavın ödülünü hak etmiĢlerdi. Artık hayatlarının en değerli insanlarına kavuĢmuĢ ve bir ömür boyu kalplerini teslim etmiĢlerdi birbirlerine. Onları çok mutlu günlerin beklediği gibi zor zamanlar da bekliyordu. Onlar kalplerinde taĢıdıkları aĢkları ile her Ģeyin üstünden gelebilecek kadar güçlüydüler…

Melisa POLATER (Hazırlık / D) ANNEM

Sensin beni büyüten, Sarılıp okĢayıp seven, Her gece ninni söyleyen, Benim güzel anneciğim.

Zor anlarımda yanımdasın, Her an baĢucumdasın, Bilirim çok korkarsın, Benim güzel anneciğim.

Bir de gelir aklıma, Nasıl katlanırsın bunlara, Biliyorum zordur sana, Benim güzel anneciğim.

Bütün yük omuzlarında, Dimdiksin ayakta, Bir sözüm var sana, Benim güzel anneciğim.

Son bir Ģey isterim, Beni yalnız bırakma, Beni hep sev, hep okĢa, Benim güzel anneciğim.

Mustafa Ali UĞUZ ( 9 / D) HEREKDOT'UN SIRRI

Sabahın yaklaĢık yedisiydi. O gece koltukta televizyon izlerken yine uyuyakalmıĢtım. Annemlerin yokluğunda düzenli bir yaĢamım kalmamıĢtı, fakat üniversiteyi bitireli yaklaĢık üç yıl olmuĢtu ve zevkli bir iĢe sahiptim. Büyük bir film ajansında çalıĢıyordum. Çok iyi çalıĢma arkadaĢlarım vardı. Ekibimiz geniĢ olmamasına karĢın yedi kiĢiden oluĢuyordu. Yönetmenimiz Tanju ağabey en büyüğümüzdü, diğer arkadaĢlarım ise ben gibi genç ve dinamikti. Metin, Feyyaz ve Tanju ağabey evli ağabeylerimizdi ve maĢallah hepsinin çok tatlı çocukları vardı. Ben ve Ali ise grubun bekârlarıydık. Grubumuzda Cemre ve Zeynep adında iki de kız arkadaĢımız vardı. Uzun süredir bir belgesel çekmek istiyorduk. Herekdot Dağı‟na gidip yeni bir belgesel çekecektik.

Cuma günü beklediğimiz haber geldi. O gün gereken izinler çıkmıĢ, bütün iĢlemler hallolmuĢtu. Ertesi gün erkenden kalkıp hazırlandıktan sonra havaalanının yolunu tuttuk. Uçağın kalkmasına daha iki saat vardı. Ali ve Zeynep biraz huzursuz gibiydi, çünkü gideceğimiz dağ güvenli bir yer değilmiĢ.

AnlaĢılan önceki çekimlerimiz gibi olmayacaktı; zor bir görev bizi bekliyordu.

Ali ve Zeynep‟ in dalgalı bir iliĢkileri vardı, bu yüzden ekibin hep saf âĢıkları olurlar, bu da iĢlerine olumsuz yansırdı. Herekdot Dağı görevinde de böyle olmuĢtu. Tanju ağabey bu durumun farkına vardı ve onları uyardı. Artık yola çıkma vakti gelmiĢti.

Uçağa bindiğimizde herkesin dalgın olduğu göze çarpıyordu. Kimi ailesini kimi ise bizleri nelerin beklediğini düĢünüyor olmalıydı. Benim bu yolculuktan beklentim olumluydu belki de yolculuğun sonunda Cemre‟ye evlenme teklifinde bulunabilirdim. Bu biraz da iĢlerin yolunda gitmesine bağlıydı.

Herekdot Dağı‟na tırmanmadan önceki konaklama yerine varmıĢtık.

Konaklama yeri yapımcımızın bize ayarladığı eski püskü bir oteldi. Otelin sahibi yaĢlı kadın yalnız yaĢıyordu. Kadın gizemli bir insandı, bizim buraya gelmemizin hata olduğunu söylüyordu. Aslında sadece kadın değil herkes böyle düĢünüyordu zaten. Köyün nüfusu yüz kiĢi bile değildi. Patronumuz da edinmiĢ olduğu bilgiler ıĢığında çekim için buranın ilginç olacağını düĢünmüĢ olacak ki bize buradaki yabani hayatı araĢtırma görevini vermiĢ olmalıydı. Köy halkına göre Herekdot Dağı‟nda daha önce varlığı bile kanıtlanmamıĢ hayvanlar yaĢıyordu. Burayı halk nezdinde tehlikeli bir coğrafya yapan da herhâlde rivayetlerle anlatılagelen bu tehlikeli hayvanlara sahip bir yer oluĢuydu. Hatta bazılarına göre bu dağa çıkıp da diri dönen bile yoktu.

15 Haziran 2007 Pazar

Pencereden güneĢ bana bakıyor gibiydi. Dün akĢam rahat bir uyku çekmiĢtim. Bu uyku belki de bu önümüzdeki günler için en rahat uyku olacaktı.

Tuhaf teyze bize güzel bir kahvaltı hazırlamıĢ. Bu kahvaltı bize bu güzel tabiatta enerji katmıĢtı. Güzel ve etkileyici bir coğrafyaya sahipti burası. Bölgedeki bitki örtüsü de çok iyiydi; her türlü bitki bulunuyordu. Ġnsanlar neden burada yaĢamak istemezdi ki? Bu düĢünce bende burada birtakım hâdiselerin döndüğü izlenimini uyandırmıĢtı. ArkadaĢlarla aramızdaki konuĢmalar da bu yöndeydi.

Herkeste yeni Ģeylerle karĢılaĢma heyecanının yanında yaĢanması muhtemel olumsuzlukların telaĢı söz konusuydu. Bu düĢüncelerle belgesel çekmek için Herekdot Dağı‟na doğru yola koyulduk. Hava oldukça sıcaktı ve nemliydi. Bu durum bizi olumsuz etkiliyordu. Tanju ağabey de dinlenmemiz gerektiğini sonunda anladı. Tanju ağabey aramızdaki endiĢe dolu konuĢmalara kızıyordu, çünkü Herekdot dağında daha önce varlığı kanıtlanmamıĢ hayvanların yaĢayabileceğine inanmıyordu. Bizim de bu düĢüncelerden kurtulmamızı istiyordu. Tabii Tanju ağabey de bu yaĢa kadar sayısız belgesel çekmiĢ olmasına rağmen hakkında bu kadar rivayetlerin olduğu bir coğrafyayla karĢılaĢmamıĢtı.

Sadece bir kaç arkadaĢından Herekdot hakkında yorum alabilmiĢti, bu yorumlar da pek sağlıklı değildi.

Yemek ve dinlenmeden sonra tekrar yola koyulduk. AkĢam olmak üzereydi, bir yerde kamp kurmamız lazımdı. Gecenin nasıl geçeceğini tahmin edemediğimiz için acele ediyorduk. Çadırları yavaĢ yavaĢ kurduktan sonra Metin bize yemek hazırladı. Feyyaz ağabey ise güzel bir çay demledi. Yemekten sonra muhabbeti koyulaĢtırdık. Tanju ağabey korkulacak bir Ģeyin olmadığını, o hikâyelerin küçük çocukları korkutmak için uydurulduğuna inandığını söyledi.

Bense Tanju ağabeye katılmıyordum. Bu dağda her Ģey olabilirdi. Neyse, yorgunduk ve uyumadan bu yola devam etmek imkânsızdı. Birer birer çadırları kurduktan sonra herkes çadırlarına geçti. Ben, Ali ile Metin; Feyyaz ile Tanju ağabey ise birlikte kalıyorlardı. Cemre ve Zeynep ise bizim yan çadırda kalıyordu. Çok yorgun olmama rağmen köylülerin söyledikleri zihnimi kurcalıyordu. Ali de benim gibi uyuyamıyor ikimiz de köylüler ve gelecek hayatımızla ilgili konuĢuyorduk. Tam uyumak üzereydik ki aniden yükselen sesler kanımı dondurmuĢtu. Sesler bende hayvan sesinden baĢka çağrıĢımlar uyandırıyordu. Seslere dalgınlığımı Ali‟nin sözleri bozmuĢtu.

-Ne oluyor? Bu ses de neyin nesi?

Bense soruya karĢılık verebilecek durumda değildim. Sadece “Sessiz ol.”

diyebildim. Sanki beynimdeki bütün nöronlar donmuĢtu korkudan. Ali tekrar

bana dönerek nöbetleĢe uyumamızı önerdi. Ben ise hiç düĢünmeden kabul ettim.

16 Haziran 2007 Pazartesi

Ertesi gün herkesin morali bozuktu. Sanırım bizim duyduklarımızı onlar da duymuĢtu. Tanju ağabeyin bile yüzünden düĢen bin parçaydı, fakat bize hissettirmemek istiyordu. Kahvaltıda bir süre sessizlik olmuĢtu. Tanju ağabeyin sözleriyle bu sessizlik bozulmuĢtu. Gençler moralinizin neden bozuk olduğunu tahmin edebiliyorum. Dün geceki sesleri ben de duydum. Benim bir an Tanju ağabeye dikkat kesildim. O sesler rüzgârdan baĢka bir Ģey değil biliyorsunuz.

Dün gece rüzgâr çok kuvvetliydi. Zeynep'in yüzü mosmor kesilmiĢti. Zeynep ayağa kalkarak: “Ağabey yeter artık neyin ne olduğunu siz de bizim gibi biliyorsunuz.” Ben artık gitmek istiyorum. Tanju ağabeyin yüz ifadesi değiĢmiĢti. Zeynep'e dönerek: “Gidebilirsin Zeynep, benim için hiçbir sıkıntı yok. Yol Ģu tarafta, ama bu ekibe bir daha katılamamak üzere gideceğini de sakın unutma.” Dedi. Zeynep bu sözler üzerine: “Tamam ağabey.” demekle yetindi. Ali ve ben ne olduğunu anlayamamıĢtık. Olanları sadece izlemekle yetinmiĢtik. Zeynep köylülerin söylediklerinden ve dün geceki seslerden etkilenmiĢ olmalıydı. Aslında biz de Zeynep gibi düĢünüyorduk, fakat Tanju ağabeyin çıkıĢı bizi frenlemiĢti. Ayrıca haklı da olabilirdi Tanju ağabey, çünkü bir ekip olarak yola çıkmıĢtık ve herkes kendi isteğiyle bu iĢte bulunuyordu.

Yeniden tırmanıĢ baĢladı ve bir süre sonra araç yolu bitti. Bu da artık yürümemiz gerektiği anlamına geliyordu. Aramızdaki konuĢmalarda artık dağın tepesine yaklaĢtığımızı, dikkatli olmamız gerektiği sözleri geçiyordu. EĢyaları arabanın yanına bıraktık. Yanımıza sadece belgesel malzemelerini ve erzak alabildik. Ağaçlık alanlar sıklaĢmıĢtı. Metin ağabey bir Ģey duyduğunu söyledi.

Sanırım bu bir su sesiydi. Biraz daha yürüdükten sonra suyun geldiği yeri gördük. Su inanılmaz güzeldi, sanki buraya hiç insan eli değmemiĢti. Fotoğraf çektik hayvanları inceledik derken saat ikindi olmak üzereydi. Cemre yaklaĢık kırk metre ileriden koĢarak geliyordu. Ne oldu demeye kalmadan Ģelaledeki su bir anda renk değiĢtiriverdi. Suyun rengi kızıla boyanmıĢtı. Cemre direkt benim boynuma sarıldı. Korkudan kız ne yaptığını bilmiyordu; az kalsın beni boğuyordu. Kimse Cemre' den farksız değildi. Zeynep, Tanju ağabeyin ya da bir baĢkasının hatırının kendisi için bu saatten sonra önemli olmadığını, dönmek istediğini söylüyordu. ArkadaĢlarımızın hemen hepsinin yüz ifadesi değiĢmiĢti.

Bu dağ nasıl bir yerdi; yoksa lanetli miydi? Hayatımın en ilginç deneyimi olduğu ise kesindi. YaklaĢık otuz saniye hepimiz donakaldık. Hemen birimizin toparlanması lazımdı. Bu kiĢi de her zamanki gibi Tanju ağabey olmuĢtu.

Gençler lütfen sakin olun dedi. Biz ise sakin olamıyor, Tanju ağabeye

kızıyorduk. Arabaya doğru hızlıca koĢmaya baĢladık. Tanju ağabey ise sakin olun belki de bir hayvan leĢi suya düĢmüĢtür falan diyordu. Bir süre sonra o da bizimle beraber koĢmaya baĢladı. Belki de sürü psikolojisiydi. Arabaya kadar hiç durmadan koĢtuk. Neredeyse ciğerim yerinden çıkacaktı. Arabanın yanına vardığımızda güneĢ batmak üzereydi. Biraz nefeslendikten sonra aramızda konuĢmalar baĢladı Zeynep “Ben gidiyorum artık.” dedi. Zeynep'i kimse senelerdir her görevde beraberdi. Zeynep ajanstan ayrılırsa bir daha nerede görüĢeceklerdi? Eski günler geri gelir miydi? Ali ve Zeynep uzun bir konuĢma yaptılar. Zeynep'i bir köylü havaalanına kadar götürecekti. Tekrar dağa doğru yola koyulduk. Dağ havasından mı insanın hemen uykusu geliyordu burada.

Ekibe ulaĢmak üzereydik. Kampın ateĢi hâlâ sönmemiĢti. Normalde bu saate kadar uyumaları gerekliydi. Bu arada aksilikler yakamızı bir türlü bırakmıyordu.

Sanırım teker patladı. Ġner inmez tekere baktık. Tekerleklere birden fazla ağaç saplanmıĢtı. Burada insanların olmadığına inanmıyorduk artık. Ġnsan kendi malına bu durumda zarar vermeyeceğine göre gerçekten bir Ģeyler dönüyor Herekdot‟ta. Kampa kadar hızlı adımlarla yürüdük. Bizimkilerden tık ses yoktu;

çadırlar darmadağındı. Sanrım kaçırılmıĢlardı. Ġçimde garip sorulara yanıt arıyordum. Yaratık diye tahmin ettiğimiz Ģeyler insanlar mıydı? Neden gizleniyorlardı? Köylülerde mi bilmiyordu gerçekleri? Nasıl bir yer burası? Ali donakalmıĢ olacaktı, araba da yoktu artık. Kaçacak yer de. Yarı uyanık sabahın olmasını bekledik.

17 Haziran 2007 Salı

Sabah olmak üzereydi, günün ağarmasıyla yola koyulduk.

ArkadaĢlarımızı bulmamız gerekiyordu. Ali geri dönelim dese de ben kararlıydım. Önce suyun olduğu yere gittik. Ġzlerle onları bulabilmeyi ümit ediyorduk. Duman görür gibi olduk uzaktan. YaklaĢmıĢtık arkadaĢlarımıza, ancak dikkatli olmalıydık. Sadece dumanı görebiliyorduk, ortalıkta kimsecikler yoktu. Ali bana “ġuraya bakar mısın?” dedi. Ben ise hiçbir Ģey göremiyordum.

Benim de gözüme karĢıdaki oyuk takıldı. Kayanın arasında koca bir oyuk. Ġçeri dikkatli adımlarla girdik. Ġçeride hayvanların yaĢamaması ilginçti. Fenerimle birlikte yaklaĢık on beĢ metre daha gittik. GüneĢin aydınlığı gözümüze vurmuĢtu, fakat dıĢarıda bir adam vardı. Adam zararlı birine benziyordu.

Üzerimize atılır gibi oldu ki elimize aldığımız taĢlarla adamı etkisiz hâle

getirdik. Adam bayılmıĢtı. Önümüze döndüğümüzde ise cennet gibi bir yer gördük. Allah, o neydi öyle? Güzelim ağaçlar, yemyeĢil bir arazi… KarĢıdan gelen duman ise piĢen yemekler olmalıydı. Kafasına vurduğumuz adam her an uyanabilirdi. Acele etmeliydik. YavaĢça dumanın çıktığı yere doğru ilerledik.

YaklaĢtıkça Cemre, Metin ve Tanju ağabeyleri gördüm. Hayatımda hiç bu kadar sevinmemiĢtim. Beklediğim gibi değillerdi, bizimkilerin keyfi yerindeydi.

Vardığımızda ise buranın minik bir yerleĢim birimi olduğunu anladık. Hep beraber bu yerleĢik halkın ileri gelenlerinin yanına gittik. O an öğrendik ki bu insanlar, burayı, dünyayı yaĢanmaz hâle sokan acımasız insanlardan korumak pahasına onları korkutacak birtakım tedbir ve düzenlerle bugünlere getirmiĢler.

Bir Ģekilde buraya yaklaĢanları çok da zarar vermeden korkutup kaçırmaya çalıĢmıĢlar. Bizi de korkutmak için suyun kızıl renkte akmasını sağlamıĢlar.

Herekdot Dağı‟nın güvenliği için burada görüp yaĢadıklarımızı kimseyle paylaĢmayacağımıza dair bu güzelim yerin sakinlerine söz verdik. Sadece iĢ icabı buradan birkaç yüz metre ötede belgesel çekimimizi yaptıktan sonra beldeye tekrar geri döndük. Hepimiz Tanju ağabeyden özür diledik. Tanju ağabey, Zeynep'in de bu ekipte olmasını istedi. Sonuçta herkes hata yapabilirdi.

Sevcan ÖZEL (9 / C)

DURAĞAN YOL