• Sonuç bulunamadı

2. GENEL OLARAK DİN SİYASET İLİŞKİSİ

1.2. GEORGE ORWELL’İN ÜTOPYASINDA SİYASET

1.2.3. Kanunlar

Orwell’in devlet yapısında kanun koyma yetkisi kime aittir? Kanunların devlet içindeki rolü nedir? ne kadar önemlidir? Kanunlara uymamanın ne tür bir yaptırımı söz konusudur?

Devlette kanun koyucu en başta devleti yöneten mutlak otorite olan parti yöneticisi, partinin diğer üst elit üyeleleri, partinin devlet içinde devamlılığını sağlayan bakanlık bürokratları ve nihayetinde en temelde devlet denen aygıt (iktidar) kanun yapan ve uygulayan kişiler olarak görünmektedir.

Devleti yöneten parti mutlak gücün sahibi olarak görünse bile pratikte devleti idare etmek için somut kurallara ihtiyaç duymuştur. Devletini yöneten parti, yöneticiler için bir takım kurallara ihtiyaç duymuş olup, somut kurallarla yöneticilerin devlet aleyhine olmasını engellemiştir. Ancak bu kurallar özelde proleter olan işçi sınıfını bağlamamaktadır. Kurallar daha çok yine devleti yöneten

577

Orwell, George, a.g.e., s.182.

578

partinin değişik devlet kurumlarındaki bürokratlarını bağlamakta ve onlardan kanunlara mutlak uymaları istenmektedir.

Devleti yöneten ideolojinin dayanağını Orwell şu kurallara bağlamaktadır. 1- Savaş barıştır,

2- Özgürlük köleliktir,

3- Bilgisizlik kuvvettir.579 Bu üç kural parti ve devletin temel dayanak noktaları olup, devleti ayakta tutan temel kurallardır. Bu kurallarla beraber, bunlara ilaveten yenikonuş, çiftdüşün ve geçmişin değiştirilebilir olmasını da kendisine kural olarak almıştır. Devlette yenikonuş, çiftdüşün ve geçmişin değiştirilebilir olması ne demektir?

Orwell’in devlet anlayışında yenikonuş kuralıyla konuşma dilinden hem eskiye ait kelimeleri atmak, hem de günlük konuşma ve yazma dilinde insanları düşünmeye sevk etmeyecek şekilde en az kelime seviyesine indirmeyi hedeflemiştir. Çünkü zengin bir dil düşünceyi çeşitlendiren en önemli etkendir. Orwell “sözcükleri yok etmenin güzelliğini kavrayamıyorsun. Yenikonuş’un dünyada her yıl sözcük hazinesi ufalan tek dil olduğunu bilmiyor musun?”580 sözüyle dilin yok edilişine dair düşüncelerini ifade etmiştir.

O, çiftdüşün kuralı ile bireyin belleğinin yok edilerek devlette gerçekleşen olay ve olguların kontrol altında tutulmasını ve gerçeğin denetlenmesini istemiştir. Çiftdüşün kuralı, insanın iki çelişik düşünceyi aynı anda kabullenmesidir. Amacı bilinçli olarak bireyleri yanıltarak kesin bilginin oluşumunu engellemektir. Mesela bile bile söylenen yalanlara inanmak, zararlı görülmeye başlanan bir gerçeği unutmak, nesnel gerçekliklerin varlığını yadsırken bile bu gerçeklikleri göz önünde bulundurmak çiftdüşünün birer sonucudur. Orwell’e göre çiftdüşün sözcüğünün kullanımı bile başlı başına bu sözcüğün kullanımının bir sonucudur. Orwell devletin aykırı bireyi Winston’un ağzından “küçük ya da büyük kaydedilen her gerçeğin acı sonu buydu. Her şey, bir gölgeler dünyasında solup gidiyor ve sonunda yılın hangi

579

Orwell, George, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, s.95.

580

gününde oldukları bile, kesinliğini yitiriyordu581 sözü ile gerçek kavramının devlette ne kadar değişken ve bilinçsizce bir hal aldığını dile getirmiştir.

Orwell’a göre geçmişin değiştirilebilir olması da devletin en temel varoluş argümanıdır. İnsanların geçmişleri ile bağı ne kadar kuvvetli ise yeni devletin temel işlevlerini kavraması o kadar zordur. Bu nedenle devlette insanları bütün yönleriyle geçmişlerinden koparmak lazımdır. Bu durumu eğer partinin söylediği bütün yalanları herkes onaylıyor, tüm tarih kayıtları aynı masalı anlatıyorsa, o halde yalan tarihe geçiyor ve gerçekleşmiş oluyordu. O, “geçmişi denetleyen, geleceği de denetler; şu anı denetleyen, geçmişi de denetler” 582 sözüyle geçmişin acımasızca devlet tarafından tahrif edildiğini ifade eder. Hatta devlet parti tarafından konulan kurallarla sık ve hızlı bir değişim gösterir hale getirilerek halkın neyin gerçek neyin gerçek dışı olduğunun algılamasının önüne geçilmiştir. Kısaca halk kurallarla bilinçsizleştirilmiş, toplu yığınlar haline getirilmek istenmiştir.

1.2.4. Eşitlik

Orwell’in Okyanusya devletinde partinin mutlak gücü kullanımı sözkonusu olduğuna göre devlette bireylerin bir eşitliği sözkonusu olabilir mi? sorusu korku ütopyalarının çözmesi gereken önemli sorusudur. Orwell, eşitlik kavramını temelledirirken eşitsizlik kavramından yola çıkarak bu kavramı temellendirmiştir.

Orwell’in Okyanusya devletinde iki tür eşitsizliğin karşımıza çıktığını görüyoruz. İlki devlette yetkiyi kullanan parti yönetimi ile proleter çoğunluk olan halk arasındadır. İkinci tür eşitsizlik de parti içinde ve devlet içinde yetkiyi kullanan büyük biraderden en alt tabaka olan dış parti yönetimine kadar ulaşan hiyerarşik yapıdaki eşitsizliktir.583

Devleti yöneten parti kendi içinde hiyerarşik bir yapı içinde olup, aykırı düşünen yöneticilerini takibe almaktadır. Düşünce suçu parti yöneticileri için en büyük suç olup adi suçlardan bile daha küçük düşürücü olmaktadır. Siyasi suçluların sonu ise mutlak bir bilinçlendirme, ya da düşünce suçu işleyen bireyi tarihin sayfasında yok etmektir. Düşünce suçu işleyerek parti menfaatlerine zarar veren ve

581

Orwell, George, a.g.e, s.43.

582

Orwelll, George, a.g.e., s.37.

583

hiyerarşik düzenin dışına çıkan Winston’un sonu, içindeki mantıksal çelişkilerden kurtularak, kendisine karşı zafer kazanması ve sonunda büyük biraderi sevdiği çıkarımı olmuştur.

Orwell’in devlette eşitsizlik kavramını vurgulaması, o’nun devlette bireyleri eşit olarak görmek istemesinden kaynaklanmıştır. Ancak pratikte ise, bu imkânsız olmuştur. Her devlet kurgulanırken bireylerine eşit ve adil bir yaşam öngörmüş, sonunda ise bunun tersi bir sonuçla karşılaşılmıştır. Devleti yönetenler, eşitliğin ve adil bir yaşamın imkânsız olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Devlette eşit yurttaş olma hayali “Hayvanlar Çiftliği”nde açık bir şekilde vurgulanmıştır. İki ayak üstünde yürüyen herkesi düşman bileceksin, Dört ayak üstünde yürüyen ya da kanatları olan herkesi dost bileceksin ile bütün hayvanlar eşittir söylemi, domuzların iyi bir eğitim sonucu iki ayakları üzerinde yürümeyi de başarmaları ile ironik bir şekilde, Dört ayak iyi, iki ayak daha iyi ve bütün hayvanlar eşittir, ama bazı hayvanlar diğerlerinden daha eşittir şekline bürünmüştür.584 Ayrıca hiçbir hayvanın giysi giymeme, yatakta yatmama, içki içmeme başka hiçbir hayvanı öldürmeme eşitlikçi kuralı da domuzlar lehine değiştirilmiştir. Nihayetinde eşit yurttaşlık özlemi içinde kurulan bir devlet bile dramatik bir biçimde eşitsizliğe gitmekten kendisini kurtaramamıştır.

Orwell’a göre, devlette, eşit yurttaş olmak söz konusu edilmeyip, eşitsizlik ön plana çıkarılmıştır.

1.2.5. Özgürlük

Devlette özgürlük nedir? İnsan özgürlüğünün sınırları nelerdir? Sınıflar arası özgürlük farklılıkları sözkonusu mudur?

Orwell’in devletinde özgürlük sorunu bir problem olarak önemli bir yer tutmaktadır. Devletin devamlılığı içinde bireyin düşünce ve eylem özgürlüğü ne olmalıdır? Bu bağlamda devlette bir problem olarak özgürlük sorunu Winston’un sonunun yokolmak olduğunu bile bile mevcut devlet ve partiden kuşkulanarak, eskiye ait olanı araması ve kendi bilincine vararak bir günlük tutmaya başlaması ile

584

başlamıştır.585 O’na göre bireyler özgür bir şekilde bilinçlenmedikçe devlete başkaldıramayacak, baş kaldırmadıkça da var olamayacaklardır. Bu bağlamda devlete başkaldıran Golstein söylevlerinde partiye sövüp saymakta, partinin diktatör düzenini acımasızca eleştirmekte, savaşılan devletlerle barış yapılmasını savunmakta, konuşma özgürlüğünü, basın özgürlüğünü, toplantı özgürlüğünü, düşünce özgürlüğünü savunmakta ve partinin devrime ihanet ettiği karşı tezini savunmaktadır. O halde Orwell’e göre özgürlük nedir? Bu soruyu o, devletçi bir bakışla cevaplandırır. Birincisi, partinin yönetiminde ki devletçi bakış açısıdır ki, onlara göre özgürlük köleliktir. Özgürlük en büyük düşünce suçudur. Eserin en önemli kişisi Winston bu durumu günlüğüne not tutarken “düşünce suçu ölüm tehlikesi yaratmaz, düşünce suçunun kendisi ölümdür”586 sözleri ile devletin düşünce suçuna bakışını dile getirir. Hatta devletin geleceğinde düşünce suçu diye bir olgudan sözetmek bile imkânsız olacaktır. Devlet yenikonuş diliyle düşüncenin temel yapıtaşları olan kelimelerin karşıtlarını yok ederek dili tekdüze bir yapıya kavuşturacaktır. Hatta bu bağlamda özgürlük kavramı ortadan kaldırılınca partinin temel ideolojilerinden biri olan kölelik kavramı da anlamını yitirecektir. Devletin geleceğinde düşünce olmayacak, partiye bağlılık ve mutlak bilinçsizlik özgürlük olarak devlette karşımıza çıkacaktır.

Özgürlük kavramı yenikonuş dilinde siyasal anlamda kullanılmamaktadır. Bu sözcük “bu köpek bitten azadedir” ya da “bu tarla yabani otlardan azadedir” gibi deyimlerde kulanılmaktadır.587 Özgürlük sözcüğü devlette ne siyasal özgürlük ne de düşünce özgürlüğü anlamında kullanılmaktadır. Çünkü devlette bu kavramlar zaten anlamsız ve gereksiz hale gelmiştir.588

Devletin ve partinin özgürlüğe bakışını yine alt sınıf olan proleterlere bakışında da açık bir şekilde görmekteyiz. Parti yöneticilerinin bilinçli olarak cinsellik, evlilik, din, ibadet vb. şeylere karşı uzak durmaları gerekir. Orwell’in devlette yöneticileri koruyan ve halktan ayıran tavrı Platon’un devlette yöneticileri

585

Sarcey, Michele Riot, a.g.e., s.136.

586

Orwell, George, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, s.3.

587

Orwell, George, a.g.e., s.260.

588

Akdemir, Müslüm, Ütopyalarda Toplumsal Mutluluk ve Özgürlük Sorunu, Felsefe Dünyası, sa.XXIII, Ankara, 1997, s.184.

koruyan ve kollayan tavrı ile paralellik göstermektedir. Devlette proleterlere her türlü eylemi yapma hakkı tanınmıştır. Partinin temel sloganından birisi “proleterler ve hayvanlar özgürdür”589 şeklindedir. Çünkü proleterler parti tarafından aşağılanmış, düşünmeye elverişli bile olamayacak sefil yaratıklar olarak görülmüştür. Çünkü proleterler karıncalar gibi olup, küçük olayları görebiliyor, büyük olayları göremiyor, olayların arka planını okuyamıyorlardı. Mesela işçiler, devletin halkı aldatmak için verdiği piyangoda hangi haftada hangi rakama piyango çıktığını net olarak bilmelerine rağmen, devletin bunu niçin yaptığını sorgulamıyorlardı. Orwell’a göre işçiler düşüncenin ne olduğunu bilmemekte ve özgürlüğü de önemsememektediler.

Orwell’e göre devlette işçi sınıfı bilinçlenemeyeceğine göre, partiye karşı düşünce suçu parti içinden gelecektir. Hakikaten düşünce suçunu partinin yöneticisi Winston işlemiş, ancak umudunu partinin yok saydığı proleterlere bağlamıştır. Bu durumu günlüğüne “eğer bir umut varsa, proleterlerdedir… Bilinçleninceye dek başkaldırmayacaklar, baş kaldırmazlarsa da hiçbir zaman bilinçlenmeyecekler”590 şeklinde kaydetmiştir. Hakikaten de işçi sınıfının özgürleşmesi sorununda devlet haklı çıkmış ve bu sınıf bilinçlenememiş ve özgürlük sorununu kendisine problem olarak görmemiştir.

Winston ise totaliter bir devlette başkaldıran birey açısından özgürlüğü açıkça tarif etmiştir. Özgürlük iki kere ikinin dört ettiğini söyleyebilmektir. Eğer buna izin verilirse gerisi kendiliğinden gelir şeklindedir.591 Bu tarifin bize verdiği özgürlük tanımı, devletin yok ettiği, bilinçsizleştirdiği, değerleri göreceli hale getirdiği yapıdan kurtulabilmenin bir ifadesidir. Çünkü devlette din, Tanrı, dil, tarih ve ahlak göreceli hale getirilmiştir. O halde özgürlük, kavramların ve değer yargılarının geleneksel olarak algılandığı gibi algılanmasını sağlamak, bireyi şuurlu hale getirebilmektir. Özgürlüğün sonucu oluşacak düşüncede çeşitlilik ise daha sonraları, aşamalı olarak gelebilecek bir olgu olarak gözükmektedir. Aslında bu eser devlet ve birey ikilemi içinde bireyin özgürlüğünün devlet içinde yok edilerek bilinçsizleştirildiğini konu edinen bir taşlamadır.

589

Orwell, George, a.g.e., s.69.

590

Orwell, George, a.g.e., s.66-67.

591

Belgede Ütopyalarda din-siyaset ilişkisi (sayfa 183-189)