• Sonuç bulunamadı

GEORGE ORWELL’İN ÜTOPYASINDA DİN

Belgede Ütopyalarda din-siyaset ilişkisi (sayfa 189-193)

2. GENEL OLARAK DİN SİYASET İLİŞKİSİ

1.3. GEORGE ORWELL’İN ÜTOPYASINDA DİN

Orwell’a göre din nedir? Onun dine, dini kurumlara bakışı nasıldır? Dinin bir gerekliliği olan ahlak anlayışı ütopyada nasıldır?

Orwell’in devletinde dinin yeri ne olmalıdır? sorusuna verilecek cevap kurumsal devlet yapısı içerisinde otoritenin bizzat kendisinin dinin yerini alarak dini yok saydığıdır. Devlette din ve dinin kurumları ve onun sonucu olan bir dini ahlaktan devlette söz edebilmek mümkün değildir. Mutlak hâkimiyet ve otorite devlette dinin yerine geçerek onun yerini almıştır. Mutlak hâkimiyet ve otoriteden kastedilen ise varolan siyasal devlet sistemidir. Devletin yöneticisi büyük birader bir noktada ilahi dinlerde varolan Tanrı’nın yerini alarak onun yetkilerini devlette kullanmaktadır. Bu yönüyle distopik devlette dine bakış konusunda 20. yüzyıl batı toplumlarında varolan dinsizlik akımının ütopyalara da yansımış olduğunu açıkça görmekteyiz. Yani devlette din ve Tanrı’nın yerini iktidar olgusu ve büyük birader almıştır. Bu değişim o dönemde yazılmış birçok eserin temel konusu haline gelebilmiştir. Bu durumu Jack London (1876–1916) “Demir Ökçe” isimli eserinde şu şekilde dile getirmiştir.

“Size söylenecek sözümüz yok. Saraylarımızı ve mallarımızı almak için gücünden böylesine emin olduğunuz ellerinizi uzattığınızda size gücün ne olduğunu göstereceğiz. Karşılığımız top sesleriyle, şarapnel patlamalarıyla ve makineli tüfek sesleriyle olacaktır. Devriminizi ökçemizin altında ezecek ve cesetlerinizin üstünde yürüyeceğiz. Dünya bizim egemenliğimiz altındadır, biz onun efendileriyiz ve öyle de kalacağız. Emekçi ordusuna gelince, o tarihin ilk çağlarından beri hep batak içindedir. Ben ve sınıfım ve bizden sonra gelecekler iktidarda kaldıkça emekçiler bataktan çıkmayacaktır. İşte o yüce sözcük iktidar. Ne Tanrı ne servet ama iktidar. Bu sözcüğü dilleriniz şişinceye kadar tekrarlayın. İktidar! 592 Yine iktidarın Tanrı, yöneticilerinde iktidarın rahipleri olduğunu Winston “bizler iktidarın rahipleriyiz” “Tanrı iktidardır” sözü ortaya koymuştur.593

Orwell, devlet ve devleti yönetenlerin mutlak iktidar oluşunu eserinin birçok yerinde sık sık vurgulayarak şöyle demektedir. “Gerçek insan zihnindedir, başka yerde değil. Bireylerin zihinlerinde değil, çünkü bireyler yanlış yapabilirler. Gerçek,

592

London, Jock, Demir Ökçe, Çev. Mehmet Can Yeşil, Mersin, 2005, s.83-84.

593

yalnız ortak ve ölümsüz olan partinin zihnindedir. Partinin gözleriyle bakılmadıkça bu görülmez.”594 Dış dünya ve geçmişle bağlarını koparmış bir Okyanusya vatandaşı, yıldızlararası uzayda dolaşan bir adama benzer, yönünü bulamaz, aşağıya mı yoksa yukarıya mı gittiğini bilemez. Böyle bir devletin yöneticileri firavunların ya da Sezar’ların olmadığı kadar mutlaktır.595 Orwell bu düşünceleriyle mutlak iktidar olmanın dini bir yapıymış gibi kabul edildiğini, hatta devleti yönetenlerin eski Mısır Tanrıları ve Sezar’dan bile kudretli olduğunu vurgular. Çünkü günlük hayatta bireye ve devlete yön veren din vb. şeyler değil sadece yöneticilerin kontrolündeki iktidar olmaktadır.

Mutlak iktidar sahibi olan devlet gücünü korumak için birçok yönteme başvurmuştur. Bu yöntemlerden bir tanesi de geçmişe ait olan her şeyin yok edilmesidir. İşte bu yok ediliş sürecinde en önemli hedef din ve Tanrı olmuştur. Bu bağlamda yeni konuş dili için hazırlanan sözlükte, bir yönetici, Kipling’in bir şiirinde geçen Tanrı sözcüğünü şiir metninde bıraktığı için düşünce suçu işlemekle suçlanmış ve cezalandırılmıştır. Devlette değil Tanrı’nın kendisi onu anımsatan isme bile karşı çıkılmıştır.596

Orwell’de gerçek olan tek şey parti ve onun ortak aklındadır. Bu durumu “gerçek, insan aklında yaratılır, başka yerde yoktur. Bireylerin akıllarında değil, çünkü bireyler yanlış yapabilirler. Gerçek, yalnız ve ölümsüz olan partinin aklındadır. Partinin inandığı ne varsa, gerçektir. Partinin gözleriyle bakmadıkça gerçek görülmez”597 ifadeleriyle materyalist bir bakışı dile getirmiştir. Hatta Parti yöneticisi O’Brien’a Winston’un maddeye nasıl egemen olabilirsiniz? Ne iklim koşullarını denetleyebilirsiniz. Sonra hastalıklar, acı ve ölüm var itirazına verdiği “maddeye egemeniz, çünkü aklı denetliyoruz. Gerçek insan kafasının içindedir… Doğa yasalarını biz yaparız.”598 sözleri devlette materyalist bakışı daha belirgin hale getirmiştir.

594

Orwell, George, a.g.e., s.200.

595

Orwell, George, a.g.e., s.160.

596

Orwell, George, a.g.e., s.203.

597

Orwell, George, a.g.e., s.218.

598

Devlette Tanrı yok sayıldıktan sonra devleti yöneten parti, işçi sınıfı hariç devlette dini yaşantıya yer tanımaz. Yukarıda ifade ettiğimiz katı materyalist anlayış 20. yüzyılın dini anlayışı sayabileceğimiz katkısız bir ateizmle sonuçlandırılır. Bu ütopyalarda laik bir dini yapı olduğu tezi ise kanatimce yanlıştır.599 Bu teze işçi sınıfının dini serbestçe yaşadığı için varılmış olabilir. Ancak devlette işçi sınıfının insan sınıfından bile kabul edilmediği akıldan çıkarılmamalıdır. Devlette mutlak ateizmin olması gerektiği ise aşağıda vereceğimiz diyalogla daha açık hale getirilmiş olacaktır. Orwell eserde ateist bir düşünüşü temellendirmektedir.600

Winston-Ama dünya bir toz zerresidir. Ve insanlar küçücüktürler, güçsüzdürler. İnsanoğlu ne zamandır dünya üzerinde yaşıyor? Milyonlarca yıl boyunca yeryüzü bomboştu

O’brien- Saçma. Dünya bizimle aynı yaştadır. Daha yaşlı nasıl olabilir? İnsan bilincinden önce hiçbirşey yoktu ortada

W-ama kayalar hayvanların (mamot, mastodonlar ve adı duyulmamış bir yığın hayvanın) kemikleriyle dolu

O- Sen bu kemikleri gördün mü, Winston? Elbette ki hayır. Onları on dokuzuncu yüzyıl biyologlar uydurmuşlardı. İnsandan önce bir şey yoktu. İnsandan sonra, eğer onun sonu gelirse, bir şey varolmayacak. İnsan dışında hiçbirşey yoktur.601 Bu diyaloğa tekrar bakacak olursak Winston’u umutsuzca oluş ve yaratılışa vurgu yapmaya çalışırken görürüz. O’Brien ise partinin amaçları doğrultusunda bunları yok saymış ve insan zihnini temel alan materyalist bir anlayışı temellendirmiştir. Diyalogun sonu ise apaçık Tanrının inkârını dile getirmiştir.

W-yenileceğinizi biliyorum, evrende bir şey var, bilmiyorum ama bir ruh, bir ilke, onu asla yenemezsiniz.

O- Tanrıya inanırmısın, Winston W-Hayır

O-Öyleyse bizi yenecek olan ilke nedir?

599

Akdemir, Abamüslim, Toplum Felsefesi Açısından Ütopyalar, Erzurum, 1988, s.65.

600

Ertuğrul, Gülden, Aldous Huxley’in Ütopik Dünyası, s.47.

601

W-Bilmiyorum. İnsan ruhu 602

Bu diyalogda devlette din ve onun rolü daha da açık bir şekle kavuşmuştur. İsyan eden ve onu sorgulayan her iki insanda aslında Tanrı’ya inanmamakta ancak birey olma bilincine varan Winstonun umutsuzca varoluşu ve partiyi sorgulamasına şahit olduğumuzu söyleyebiliriz. Çünkü katı devlet eğitiminden geçmiş olan Winston bile açıkça bir Tanrı kavramını dile getirememektedir.

Din, bütüncül olarak yok edildikten sonra devlette onun yansımaları olan yapılar hedef alınmıştır. İbadethane olan kiliseler amaçları dışına çıkarılmış, insanlar için müze ve sosyal paylaşım alanları haline getirilmiştir. İbadethaneler bu hale getirildikten sonra dindeki ibadetlerde yok sayılmıştır.

Orwell’in korku ütopyasında devlet, ibadet ve ibadethaneleri yok sayarken kendi sistemi için yeni kurgulamalar yapmaktan da kaçınmamıştır. Dinde varolan ibadetlerin yerini büyük biradere saygıyı ifade eden nefret propagandaları, gençlik anti seks örgütleri, parti şarkıları, sınırsız cinsellik, spor komiteleri, toplu gezinti yürüyüşleri, tutumluluk kampanyaları, piyango vb eylemlerle doldurmuşlardır. Bu eylemler dindeki ibadetler ve dualar gibi devlette parti ve büyük biradere bağlılığın birer sembolü haline gelmişlerdir. Ayrıca günün belirli saatlerinde alınan, bir tür uyuşturucu olan sakkarin tabletleri almakta, yeni dinin bir ritüeli sayılmıştır. Bu durumu Orwell’ “partiye ve onunla ilgili her şeye tapıyorlardı. Şarkılar, şölenler, törenler, bayraklar, tahta tüfeklerle talimler, sloganlar, Büyük Biradere tapınmalar, bunların hepsi onlar için bir oyundu”603 ifadesi ile yeni yapıdaki ibadet biçimlerini ortaya koymaktadır.

Din, Tanrı ve ibadetler yok sayıldığına göre devlette nasıl bir ahlaki yapı sözkonusu olmaktadır? sorusu önemli hale gelmektedir. Devlette din yok sayıldığına göre ahlaki davranışlarda dini değildir. Devlette bireylerin davranışlarına yön veren partidir. Parti ne derse bireyler onu yapmaktadır. Bilinçli bir eylem olmadıkça her tür eylem serbesttir. Sınırsız cinsellik, uyuşturucu vb. eylemler serbest ve meşru bir eylem biçimi olarak kabul edilmektedir. Bu bağlamda devlette ahlaksızlık ahlakı diyebileceğimiz bir durumun mevcut olduğunu söyleyebiliriz.

602

Orwell, George, a.g.e., s.235-236.

603

Orwell’da ilahi bir din ve dinin temel yapı taşları yok sayılmıştır. Dinin en temel kavramı olan Tanrı kavramı reddedilmiş olup devlette ateist bir yapı öngörülmüştür. Devlette ibadetlerin yerini büyük biradere tapınma vb. etkinlikler almıştır. Devlet, içinde eski kilise binalarının isimleri değiştirilerek halkın bu yapılardan kopuşu gerçekleştirilmiştir. Bu bağlamda dini bir ahlaktan sözetmek ise imkânsız olup immoralist (ahlaksızlık ahlakı) devlete hâkimdir.

Orwell’da din ve onun temel yapılarının devlette nasıl algılandığına göz attıktan sonra ikisi arasında varolan ilişki biçimini irdelememiz yararlı olacaktır.

1.4. GEORGE ORWELL’İN ÜTOPYASINDA DİN-SİYASET İLİŞKİSİ

Belgede Ütopyalarda din-siyaset ilişkisi (sayfa 189-193)