• Sonuç bulunamadı

2.6. Saydamlık ve Hesapverebilirlik ile İlişkili Kavramlar

2.6.1. Kamusal Sorumluluk

Eryılmaz ve Biricikoğlu, (2011) sorumluluk (responsibility) ya da sorumlu olmayı, bir amaca ya da hedefe ulaşabilmek bakımından gerekli yetkiye sahip olmayı, gücünü kontrol edebilme ve karar verme özgürlüğünü elinde tutmayı, doğru ile yanlışın belirlenmesinde mümeyyiz olabilme olarak tanımlamaktadır.

75

Kamu yönetiminin sorumluluğundan söz edebilmek için konu “iş-işlem ve sorgulama”nın kamusal alanda cereyan etmesi yani kamu yetkisi ile kaynakların kullanımına ilişkin karar, eylem ve işlemlerine ait olması ve ayrıca bu sürecin kamusal denetim ve değerlendirmeye açık olması gerekmektedir. Kamu erki ve otoritesinin kamu görevlileri tarafından suiistimal edilmesine yönelik endişe nedeniyle, çeşitli mekanizmalar geliştirilmeye çalışılmıştır. Bu nedenle kamu erki ve otoritesini kullanan kamu görevlilerinin, suiistimal risklerinin kontrol altına alınması bakımından konunun beş farklı şekilde irdelenmesi gerekmektedir (Cendon 2005). Bunlar:

 Siyasi sorumluluk,  İdari sorumluluk,  Hukuki sorumluluk,  Ahlaki sorumluluk ve

 Mesleki sorumluluk şeklinde karşımıza çıkmaktadır.

Schedler’e göre (1999), hesap verebilirlik çeşitli sorumlulukları içine alan etik anlayışa sahip bir kavramdır. Genellikle sorumluluk ve hesapverme beklentisi ile ilişkilidir. Hesap verebilirlik, sorumluluğu olan kişilerin bu görevlerini meşrulaştırabilmelerine yönelik alınan kararlar hakkında başkalarının bilgilendirilmesi ve üstlenilen görev ile ilgili gerekli cezai müeyyide için değerlendirmenin yapılacağı bir süreç olarak tanımlanmaktadır.

Geleneksel kamu yönetiminde bürokrasi anlayışının yılgınlığı, verimsizliği; yöneticilerin liderlik anlayışından uzak olması ve risk üstlenmekten kaçınmaları; kaynakların etkin ve verimli kullanılamaması gibi nedenler kamu yönetimi anlayışında ciddi bir arayışa neden olmuştur (Başbakanlık, 2003; Dikmen, 2003; Eryılmaz, 2011; Hughes, 2014; Özer, 2005). Gelişen bu sorunların bir anlamda “kamu personel sorunu” adını veren Tutum (1990) çözümün de yine personel reformundan geçtiğini belirtmiş ve personel yönetimi ile ilgili esnek bir yapının tesis edilmesi gerektiğinin altını çizmiştir. Ayrıca personel yönetimine ilişkin “liyakat”, “açıklık” ve “nitelik” kavramlarını ortaya atarak geleneksel kamu yönetiminin reform ihtiyacını 1970’li yıllarda ortaya koymuştur (Tutum,1970).

76

Yeni kamu yönetimi anlayışının (YKY), 1970’li yıllarda yaşanan ekonomik kriz ve buhranlar sonrasında sağ düşünceli politikaların oluşturduğu bir kurgudan meydana geldiği söylenebilir (Taner, 2012). YKY anlayışı bağlamında önemli sayıda ülkede yönetim anlayışına ilişkin reform çalışmaları yapılmıştır (Lamba, 2015; Taner, 2012). Türkiye’de ise bu çalışmalar açık ekonomi olarak 1980’li yıllar sonrasında Turgut Özal hükümetlerinde “özelleştirme” ve “serbest piyasa ekonomisi anlayışı” ve son zamanlarda da “kamu işletmeciliği” kavramı tartışılmaya başlanmıştır.

Weber'in bürokrasi modelini temel alan geleneksel kamu yönetimi anlayışı, piyasa tipi mekanizmalar, âdem-i merkeziyetçi örgütlenme, çıktı odaklı, vatandaş-müşteri memnuniyetini temel alan yönetim yaklaşımı ve yöntemleriyle yeni kamu yönetimi anlayışını ikâme etme amacı gütmektedir (Eryılmaz, 2002).

Devletin ve kamu kurumlarının vatandaşına veya hizmet sunduğu kişilere yönelik “sorumluluk” algısında olumlu düzeyde artan bir iyileşme olduğu düşünülmektedir. Anayasa’nın birçok maddesinde farklı zamanlarda önemli değişiklikler ile bu durum kalıcı hale getirilmektedir. Ayrıca, 5227 sayılı Kamu Yönetimi Temel Kanunu üzerinde (yasa yürürlüğe girmemiştir) yoğun tartışmalar yaşanmış fakat belirtilen yasanın üzerinde ilave çalışmalar yapılması düşüncesiyle yasa ileri bir tarihe bırakılmıştır (Yaman, 2008). Belirtilen yasa çalışmalarının da etkisiyle ilerleyen zamanda üst politika belgelerinde, yeni kamu yönetiminin temel ilkelerinden olan vatandaş odaklı hizmet sunumu, sonuç odaklılık, performans odaklı izleme ve değerlendirme, uzmanlaşma, şeffaflık, hesap verebilirlik ve sorumluluk uygulamalarına daha yoğun yerverilmiştir (Çevikbaş, 2012; Eryılmaz, 2011; Yaman, 2008).

Kamu yönetiminin yeniden inşası, kamunun büyüklüğünü ve faaliyet alanını azaltmayı, faaliyetlerini politika belirleme, stratejik planlama yapma gibi temel fonksiyonlarla sınırlamayı ve kamu hizmetlerinin sunulmasını sağlayacak daha farklı mekanizmaların kurulmasını amaçlamaktadır (Cendon, 2005). Yeni kamu yönetimi reformları, saydamlık ve hesap verebilirlik anlayışında büyük değişimler yaratması ve yeni hesap verebilirlik mekanizmalarını ortaya koyması beklenmektedir.

77 2.6.2. Denetim

Çeşitli denetim türlerinin varlığından söz edilebilir. Aşağıda açıklanacak denetim türlerine bir tür yasal denetim olan “ombudsman denetim”i de eklenmiştir. Denetim, statüsüne göre “dış denetim, yüksek denetim ve iç denetim “olmak üzere üç temel ayrımı bulunmaktadır. Bunlardan ilki olan dış denetim, bağımsız denetim ve kamu denetimi olmak üzere kendi içinde ikiye ayrılır (Kenger, 2001, s.10).

Aksoy (2006, 46) denetimi, amaçlanan sonuçların elde edilip edilmediği ve bu amaca ulaşmak bakımından kullanılan yöntemlerin, norm ve standartlara uygun olup olmadığının saptanmasına yönelik araştırma ve muhakeme olarak tanımlamaktadır. Güredin’e (1994,5) ise denetim, iktisadi faaliyet ve olaylarla ilgili iddiaların önceden saptanmış bir takım ölçütlere uygunluk derecesini araştırmak ve ulaşılan sonuçları ilgililere sunmak bakımından tarafsızca delil toplayan ve toplanan delilleri değerleyen sistematik bir süreçtir.

Dış denetim (external auditing); kurum ya da kuruluş ile doğrudan ilgili ona bağlı vb. şekilde organik bağı olmayan kişi veya kuruluşlaca yapılan denetim faaliyetleridir (Aksoy, 2006, s.64). Söz konusu denetim, Türkiye’de Sayıştay tarafından ve özel sektörde faaliyet gösteren bağımsız denetçiler eliyle yürütülmektedir (Yaman, 2008a).

Bağımsız denetim (independent auditing) bir kurum ya da işletmenin isteği doğrultusunda, bağımsız denetim birimi arasında ifa edilen bir sözleşme çerçevesinde, kendi adına çalışan veya bir denetim kurumuna / firmasına bağlı olarak faaliyet gösteren profesyonel denetim hizmeti sunan denetçi veya denetçiler tarafından kurum ya da işletmelerin mali tablolarının incelenmesi ve performans denetimlerinin yapılarak raporlanmasıdır (Kenger, 2001, 8; Aksoy, 2006; Kidder, 2014).

Yüksek denetim (supreme audit), klasik anlamda dış denetim kapsamında değerlendirilmektedir. Yüksek denetleme kurulları ve sayıştaylar, parlamentolar adına diğer kurum ve kuruluşlar nezdinde yürüttükleri denetim olarak ifade edilmektedir (Yörüker, 2004. Yüksek denetimin mevzuat temeli çoğunlukla anayasal bir güvence ile tesis edilmektedir (Kenger, 2001; Yörüker, 2004).

78

Son zamanlarda yoğun olarak ifade edilen “iç denetim”, Avrupa İç Denetim Enstitüleri Konfederasyonu (European Confederation of Institutes of Internal Auditing-ECIIA) tarafından şöyle ifade edilmektedir:

“ Bir kurum ya da kuruluşun faaliyetlerini geliştirmek ve kuruma değer katmak amacıyla bağımsız ve objektif bir güvence ve danışmanlık faaliyetidir. İç denetim, kurumun risk yönetim, kontrol ve yönetişim süreçlerinin etkinliğini değerlendirmek amacına yönelik sistemli ve disiplinli bir yaklaşım getirerek kurumun amaçlarına ulaşmasına yardımcı olur. ” denilmektedir (ECIIA, 2005, 3).

Yapılan tanımdan hareketle, iç denetime ilişkin temel unsurlar:  Objektif olması,

 Güvence sağlaması ve danışmanlık hizmeti vermesi,  Kuruma değer katması,

 Kurumun hedeflerinin ifasına katkı sağlaması,

 Risk yönetimi, iç kontrol ve süreç yönetimi öngören sistem denetimi,  Sistemli ve disipli olması sayılabilir.

İç denetim, örgüt faaliyetlerinin uygunluk, etkinlik ve güvenirliğin mevzuat, finansal, muhasebe ve diğer tüm yönlerden “iç denetçi” adı verilen sertifikalı ve profesyonel kişilerce araştırılması, incelenmesi ve yönetime raporlanması sürecidir (Yaman, 2008). İç denetim; risk esaslı sistem denetimi, finansal denetim, uygunluk denetimi ve performans denetimi ayrımlarında yapılabilmektedir.

2.6.3. Etik

Etik, “ödev”, “yükümlülük”, “sorumluluk” ve “erdem” gibi kavramları analiz eden, “doğruluk” veya “yanlışlık” ile “iyi” veya ‘kötü’yle ilgili ahlaki yargıları ele alan, ‘ahlaki eylem’in doğasını soruşturan ve iyi bir yaşamın nasıl olması gerektiğini açıklamaya çalışan dalı olarak tanımlanmaktadır (Türk Dil Kurumu [TDK], 2014). Etik, insanların tutum ve davranışlarının ne yönde olduğuna

79

ilişkin iyi ya da kötü; doğru ya da yanlış açılarından değerlendirilmesi şeklinde anlaşılmaktadır (Aydın, 2006).

Etik, algı ve tutumların benimsenmesi ve geliştirilmesi sürecinde atılmış olan en önemli adımlardan birisi, 2004 yılında yürürlüğe giren 5176 sayılı “Kamu Görevlileri Etik Kurulu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”dur. Belirtilen mevzuat ile kamu görevlilerinin uymaları gereken etik ilke ve prensiplerin belirlenmesi ve kurulacak bir kurul marifetiyle diğer kamu kurumlarında etik kültürün oluşturulması, benimsenmesi ve yaygınlaştırılmasına yönelik rehberlik edilmesi öngörülmektedir. Benzer bir amaç kapsamında yürürlüğe giren 4982 sayılı “Bilgi Edinme Hakkı Kanunu” vasıtasıyla şeffaf ve hesapverebilir anlayışın tesis edilmesi hedeflenmiştir. Kamu yönetiminde etik dışı davranışlar denildiğinde en sık karşılaşılan etik dışı davranışlar arasında zimmet, haksız mal edinme, irtikap, ihtilas (aşırma), kaçakçılık, ihaleye fesat karıştırma, görevin gereklerini yapmama, görevi ve yetkiyi kötüye kullanma, kayırmacılık ve ayrımcılık yapma; hakaret, güveni suiistimal, dedikodu gibi eylem ve uygulamalar sayılmaktadır (Eryılmaz, 2002). Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında yaşanan bazı olayları tasavvur eden söylemlere örnek olarak, Fuzuli’nin “selam verdim, rüşvet değildir deyü almadılar” dizeleri, kamu düzeninde etik dışı uygulamaları anlama açısından zaman zaman ifade edilmektedir.

Kamu yönetiminde etik dışı faaliyetlerin yaygınlaşmasının bazı sebepleri şöyle sıralanabilir; etik davranış kodlarının oluşturulmaması ve yeterince benimsenmemiş olması, yönetimin hesapverebilirliğine ilişkin yapının yeterince kurulamaması, kamu yönetiminde saydamlık anlayışının eksikliği, ekonomik şartlar, eğitim düzeyindeki yetersizlikler, etik kültürün içselleştirilmemesidir (TÜSİAD, 2005).

2.7. Saydamlık Kavramı

Saydamlık, saydam olmak ve şeffaf olmak anlamlarına gelmektedir. Saydam kelimesinin köken olarak Çağatayca’dan geldiği belirtilmektedir. Kelime anlamı, “ ışığı içinden geçiren, arkasındaki cisimlerin görülmesine engel olmayan madde” şeklindedir (Ayverdi, 2010). İngilizce karşılığı ise

80

“transparency” dir. Literatürde saydamlık kavramı yerine “şeffaflık” kavramının da yoğun kullanıldığı görülmektedir. Ayverdi’ye (2010) göre birbiri yerine kullanılan saydamlık ve şeffaflık kelimelerinin birbiri yerine kullanılmasında önemli bir farklılık bulunmadığı ifade edilmektedir. Saydamlık kavramı, 20. Yüzyılda yaşanan siyasi, ekonomik ve toplumsal olaylar ve gündemi meşgul eden “yolsuzluk” konulu haber ve değerlendirmeler sürecinde popüler hale gelmiştir (Eken, 2005; Michener ve Bersch, 2011).

Saydamlık ile ilgili alanda yapılan çalışmalar incelendiğinde, bu kavramın işletme, maliye, kamu yönetimi, fizik, kimya vb. birçok bilim dalının konusu kapsamında olduğu anlaşılmaktadır. Saydamlık; herhangi bir yönetim organizasyonunun yapısı, işlevleri, hedefleri, mali hesapları ile ilgili olarak halka ve paydaşlarına bilgi sağlama sürecidir (Kerimoğlu 2005, 14). Saydamlık olgusu, demokrasi kavramıyla yakından ilgili olması nedeniyle yönetim sürecinde paydaşların ve vatandaşların etkin bir şekilde katılımını öngörmektedir. Fakat bir yönetim sürecinde paydaş ve vatandaşların katılımının sağlanması için yönetimin ve gerçekleştirilen işlerin saydam olması ve yeterli bilgilendirmenin yapılması gerekmektedir (Kuzey 2003).

Saydamlık, devletin ya da bir kurumun hedeflerini, faaliyetlerini ifa sürecinde uyguladığı politikaları, yapılan tercihleri ve alınan kararların sonuçlarını izlemek bakımından gerekli olan bilginin düzenli, hukuka uyarlı, anlaşılabilir, tutarlı, objektif ve güvenilir bir biçimde sunması şeklinde tanımlanmaktadır (Atiyas ve Sayın, 2000). Ayrıca saydamlık siyasi anlamda, bir hükümetin yapısının, fonksiyonlarının, politikalarının, planlarının ve harcamalarının kamuoyuna açık olması olarak da tanımlanmaktadır. Hükümetin çeşitli yazılı ve görsel araçlar ile vatandaşlarına sağladığı bilgi sayesinde hükümet çalışmaları hakkında bilgi sahibi olabilmeleri durumudur (Akpınar, 2011; Dülger, 2007). Genel bir tanımla saydamlık, yönetimin yapı ve tüm faaliyetlerine ilişkin kamuoyu ve ilgililerine kendisinin değerlendirilebilmesi için gerekli bilginin ulaşılabilir olmasıdır.

Saydamlık, hesap verebilirlik kavramı ile ilişkili kavramlardan biridir. Saydamlığın temelini, ihtiyaç duyulan veya istenilen bilgiye ulaşabilmek oluşturmaktadır. O nedenle hesapverebilirlik ve saydamlık kavramları birbirine

81

bağlı ve birbirini tamamlayan kavramlardır (Taner, 2012). Yönetimde saydamlık için etkili ve iyi işleyen hesap verme mekanizmasının, hesap verebilir bir uygulama için de şeffaf politikaların bulunması gerekmektedir (Eryılmaz ve Biricikoğlu, 2011). Kamu kurumlarında hesap verebilirlik mekanizmasının esas amacı kamu yönetiminin meşru sınırları içinde otoritesini kullanmasını sağlamak ve bu nedenle de kamu kaynaklarını kullanılmasını kontrol altında tutmaktır (Demirel, 2014). Kamu kurumlarında etkin bir hesap verebilirlik mekanizması, paydaş ve kamuoyunun beklentileri ile mevcut kapasite arasında bağ kurulmasını, görevlilerin rol ve sorumluluklarının açıkça tanımlanması ile denetim prosedürlerinin şeffaf ve etkin bir şekilde işletilmesi ve objektif bir şekilde raporlanmasını gerektirmektedir (Kayalıdere ve Özcan, 2014).

Aktan (2011) mali saydamlığı, devletin görev ve fonksiyonlarının, kamu ekonomisi ve kamu mali yönetime ilişkin bilgi ve hesapların açık ve anlaşılır bir biçimde kamuoyuna sunulması şeklinde açıklamaktadır. Mali saydamlık; devlet yapısının ve maliye politikalarına ilişkin yapılan faaliyetlerin kamuoyuna sunulmasıdır. Hükümetin çalışma ve icraatları hakkında bilgiye uluslararası standartlara uygun bir şekilde ulaşılması ve anlaşılabilmesini içerir (Alt ve Lansen, 2003).

Mali saydamlık sayesinde kamuoyu, bir kurum veya bir işlem hakkında doğru şekilde bilgilendirilir. Böylece çıkar gruplarının, kendilerine avantaj sağlamak adına enformasyon kirliliği ya da eksik bilgi verme yoluna gitmelerinin de önüne geçilmiş olacaktır. Saydamlığın sağlandığı bir ortamda yalnız kamuoyunun değil, dış kurum ve ilgililerin de güven ve tercihlerinin kazanılmasında önemli bir rol oynanabilecektir. 5018 sayılı KMYKK’nun 7. Maddesinde mali saydamlığın sağlanması ve her türlü kamu kaynağının elde edilmesi ve kullanılmasında etkin bir denetimin tesisi amacıyla kamuoyunun zamanında bilgilendirilmesi öngörülmüştür.

Kamu kaynaklarının kullanımında saydamlığın sağlanması bakımından olması gereken unsurlar şöyledir (5018 Sayılı KMYKK, 7. Madde); “

82

2. Hükümet politikaları, kalkınma planları, yıllık programlar, stratejik planlar ile bütçelerin hazırlanması, yetkili organlarda görüşülmesi, uygulanması ve uygulama sonuçları ile raporların kamuoyuna açık ve ulaşılabilir olması, 3. Genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri tarafından sağlanan teşvik ve

desteklemelerin bir yılı geçmemek üzere belirli dönemler itibarıyla kamuoyuna açıklanması,

4. Kamu hesaplarının standart bir muhasebe sistemi ve genel kabul görmüş muhasebe prensiplerine uygun bir muhasebe düzenine göre oluşturulması gerekmektedir.”

Kurumlara ilişkin çalışmalar, iç ve dış paydaşların yanı sıra toplum tarafından da ilgi ile izlenmektedir. Saydamlık, yöneticilerin kamu kaynaklarını nasıl, hangi yöntem ve amaçlar doğrultusunda kullandıklarına ilişkin kamuoyuna ve paydaşlara gerekli bilgilendirmenin yapılması süreci olarak da tanımlanmaktadır (Demirol, 2014). Saydamlık,yalnız başına kullanılmaktan ziyade hesap verme mekanizmasının bir fonksiyonu olarak kullanıldığında anlam kazanmaktadır. Saydamlık için görev, yetki ve sorumlulukluların açıkca belirlenmiş olması gerekmektedir. Kaynak kullanımları, performans ölçüt ve istatistikleri, kamuoyu bilgilendirme standart ve prosedürlerinin belirlenmiş olması gerekmektedir (YÖK, 2007).

Son yıllarda yükseköğretim kurum sayısı, yükseköğrenim talebinde bulunan öğrenci sayısının artması ve üniversite özerklik anlayışındaki değişmeler beraberinde yükseköğretim kurumlarında kalite ve “kalite güvencesi” sorunsalını gündeme taşımaktadır. Söz konusu bu sorunsal uluslararası düzeyde olduğundan daha karışık bir şekilde yürütülmesi gerekmektedir (Charle ve Verger, 2005; Erdem, 2013). Ayrıca verilen diplomaların uluslararası kredibilitesi ve akreditasyonu bakımından yükseköğretim kurumları arasında önemli bir gündem konusu olarak yer almaktadır.

5018 sayılı Kanun, malî saydamlığın sağlanması konusunda sorumluluğu kamu idareleri vermiştir. Sürecin izlenmesi ise Maliye Bakanlığının uhdesinde bırakılmıştır. Belirtilen kanunda, kamu kaynağı kullanan kurumların denetimini iç denetim ve dış denetim olarak iki temel ayrıma tabi tutmuştur. Türk kamu denetim sisteminde ilişkin organizasyonel yapı şekilde sunulmaktadır.

83

Kamu idarelerinde yapılacak iç denetim faaliyetinin iç denetçiler tarafından yapılacağı ve iç denetim çalışmalarının, İç Denetim Koordinasyon Kurulu (İDKK)’nca hazırlanarak, Maliye Bakanlığı’nın önerisi ile Bakanlar Kurulu’nca çıkarılan bir yönetmelikle belirleneceği ifade edilmiştir.

5018 Sayılı KMYKK’nın 63. maddesinde (5436 sayılı yasayla değişik) iç denetim; kamu idarelerinin çalışmalarına değer katmak ve kaynakların ekonomiklik, etkililik ve verimlilik esaslarına göre yönetilip yönetilmediğini değerlendirmek ve rehberlik yapmak amacıyla bağımsız, nesnel güvence sağlama ve danışmanlık faaliyetleri olarak belirtilmiştir. Belirtilen bu faaliyetlerin, sistematik, sürekli ve disiplinli bir yaklaşımla ve genel kabul görmüş standartlara uyumlu olarak yapılacağı hüküm altına alınmıştır. Türk kamu yönetiminde bulunan denetim yapısı aşğıda gösterilmektedir.

84

Şekil 1. Türk Kamu Yönetiminde Denetim (Gök ve Akar, 2014).

5018 sayılı KMYKK’ye göre idarelerin dış denetimi Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştay Başkanlığı’na bırakılmıştır. (5018 sayılı KMYKK, Madde:68 ve 6085 sayılı Sayıştay Kanunu, Madde: 34). Genel kabul görmüş uluslararası denetim standartları dikkate alınarak Sayıştay tarafından yapılacak dış denetim, genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin hesapverme sorumluluğu çerçevesinde iş ve işlemlerin; mevzuata ve üst politika belgelerine uygunluk yönünden incelenmesi ve sonuçların Türkiye Büyük Millet Meclisine raporlanması şeklinde yürütülmektedir. Sayıştay Başkanlığı’nca yapılan denetimlerde temel amaç kamu idarelerinin hesapları ve bunlara ilişkin belgeler esas alınarak, malî tabloların güvenilirliği ve doğruluğunun tespiti yönündedir. Kamu mali yönetiminde, alınan karar ve tercihlerin denetiminin başarılı bir şekilde yürütülebilmesi ve hesapverebilir bir mekanizmanın sağlıklı bir şekilde işlevselliği bakımından saydamlık bir zorunluluktur (Gök ve Akar, 2014).

85

Sosyal bilimler alanı içinde saydamlık kavramının, “mali saydamlık”, “performans saydamlığı” ve “parasal saydamlık” olmak üzere üç türünden bahsedilmektedir (Atiyas ve Sayın, 2000; Maraş, 2011).

2.7.1. Mali Saydamlık

Küresel ekonomilerde, makroekonomik dengenin sağlanması, sektörel büyümede ve maliye politikalarının başarısında mali saydamlığın önemli bir rolü bulunmaktadır. Mali saydamlık, hükümetin yapı, mali politika, mali hedefleri, harcamaları, hesapları, tasarrufları, sosyal içerikli planlarının kamuoyu tarafından bilinmesi için açık ve anlaşılırlığın olmasıdır (Atiyas ve Sayın, 2000).

Demokrasinin gelişmesi sürecinde vergilerin toplanması, harcamaların yapılması, kamu kaynaklarının kamu kurumları eliyle kullanılması planına dayanan bütçenin adil ve kurumsal amaçlar ile tutarlılığının sağlanması sürecinde mali saydamlık daha da önemli hale gelmiştir. Vishwanath ve Kaufmann (1999) mali saydamlık mekanizmasını üç alt boyutta tanımlamaktadır;

Erişilebilirlik: Yasal düzenlemelerin kurumsal bilgi ve verilerin talep eden herkes tarafından kolaylıkla ulaşılabilmesini garanti etmesi,

İlgililik: kurum ya da birim tarafından verilen bilginin mutlaka ilgili bir veri olması,

Niteliklilik ve güvenilirlik: sunulan bilgi, nitelikli, güvenilir ve güncel olması gerekmektedir.

Mali piyasaların ve kurumların mali yapılarının daha etkin işleyebilmesi için özel sektörün olduğu kadar kamu sektörünün de saydamlık ve periyodik düzeyde etkin bir raporlama stratejisinin bulunması gerekmektedir. Kamuoyunun güven düzeyinin sürdürülebilirliğinde, kamu hesaplarının saydam ve sağlıklı yönetilebilmesinin önemli rolü bulunmaktadır. Mali saydamlık, mali krizleri önlemede yeterli olmayabilir, fakat mali krizleri azaltarak sorunların çözümünü kolaylaştırması muhtemeldir (Gökbunar ve Cansız, 2003).

86

Mali saydamlığın üç temel boyutu bulunmaktadır (Kopits ve Craig, 1998);. a) Mali saydamlığın sağlanabilmesi için devletin işleyişine ilişkin maliye politika ve sonuçlarının kamuya açık olması gerekir. b) Devletin doğrudan ya da temsilen yürütülen yükümlükler hakkında periyodik güvenilir, kapsamlı, objektif, anlaşılabilir ve uluslararası karşılaştırmaları da içeren bilgilerin kamuoyuna sunulması sağlanmalıdır. c) Mali saydamlığın diğer bir boyutu ise kurumsal davranışlar ile ilgilidir. Görevlendirilen bürokratlar ile seçilmiş kişilerin (siyasilerin) kendi aralarındaki ilişkilerin sınırlarının net bir biçimde çizilmiş olması, etik ilke ve prensiplerin belirlenmiş olması şeklindedir.

Devlet muhasebe ve hesap sisteminde mali saydamlığın sağlanması için bulunması gereken unsurlar şöyle sıralanmaktadır (Kopits ve Craig 1998):

 Muhasebe sistemi, devletin faaliyet alanının olduğu bütün fonksiyonlarını kapsamalıdır.

 Muhasebe sistemleri, kamu bankalarının yarı mali nitelikteki tüm işlemlerini içermelidir.

 -Muhasebe sistemi, tahakkuk ve tahsil esaslı bir yapıda kurulmalıdır.  Muhasebe sistemi, devletin varlıkları, yatırımları ve amortisman

uygulamalarını güncel değerleri üzerinden ölçebilmelidir.

 Muhasebe sistemi, devletin yükümlüklerini periyodik olarak raporlayarak izleyebilmelidir.

 Muhasebe sistemi, envanterindeki tüm varlıkların net değerin tahminine ilişkin bilgiler verebilmelidir.

 Muhasebe sistemi, yapılan harcamaların ekonomik ve fonksiyonel bazda finansal veriler üretebilmelidir.

Kamu mali yönetiminde etkin bir mali saydamlığın kurulamaması durumunda ise idari hataları ve kural dışı uygulamaları ortaya çıkararak; kamu maliyesinde düzensizlik ve belirsizliği engelleyecek bir mekanizma olmayacağından kurumlara, yöneticilere ve hükümetlere duyulan güvensizlik ve tereddütler giderilememiş olacaktır.

87 2.7.2. Performans Saydamlığı

Performans saydamlığı; nihai mal ve hizmet sunumu sürecinde etkinliğin sağlanması olarak ifade edilmektedir. Diğer bir ifadeyle mümkün olan en düşük girdi ya da maliyet ile maksimum faydanın ya da çıktının elde edilmesi sürecinin değerlendirilmesi için gerekli bilginin sunulmasıdır (Atiyas ve Sayın, 2000). Performans saydamlığında en temel unsur, verimlilik, etkinlik ve