• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: KAMU YÖNETİMİNİN GELİŞİMİ VE YÖNETİMDE PARADİGMA

1.3. Kamu Yönetiminde Reform ve Paradigma Değişimi

1.3.1. Kamu Yönetimi Reformlarının Sebepleri

1980’li yılların başı, birçok alanda radikal değişimlerin yaşandığı ve bu değişikliklerin birbirini etkileyerek önemli sonuçların üretildiği geniş kapsamlı bir dönüşümün miladı olarak değerlendirilebilir. Söz konusu dönemde kamu sektörü üzerinde yoğunlaşan eleştiriler, ekonomi ve siyaset teorisinde meydana gelen değişiklikler, bireylerin ve sivil toplumun önem kazanması ve özel sektör yönetimindeki gelişmeler, ekonomik kriz ve durgunlukların etkisiyle kamu yönetimi alanında önemli bir paradigma değişimini beraberinde getirmiştir (Eryılmaz, 2004b:138)

Hukuki-rasyonel temele sahip Weberyen bürokrasi anlayışı, geçmişte refah ve demokrasinin gelişmesine önemli katkılar sağlamasına rağmen, değişen şartlar karşısında verimsiz ve etkisiz kalmış ve yerini rasyonel-üretken bir çizgide yeni örgütlenme modellerine bırakmıştır. Bu çerçevede, prosedürlerden çok sonuçlara odaklı, tekbiçimlilikten çok farklılıklara dayalı, katı yapılardan çok esnek organizasyonlara vurgu yapan bir yaklaşım ön plana çıkmış; bireysel inisiyatif, katılım, ekip çalışması, kurumsal öğrenme, rakiplere karşı strateji geliştirme, sürekli gelişim gibi unsurların altı çizilmeye başlanmıştır (Dinçer ve Yılmaz, 2003: 22).

Öte yandan değişen dünyada oluşan yeni global gerçek ve değerlerin, kamu yönetiminde meydana getirdiği değişim dinamikleri şöyle sıralanabilir (Aktan, 2003: 97-105):

1. Devletten bireye doğru bir “güç kayması” olgusu, serbestleştirme, özelleştirme, yerelleştirme gibi reformlar devletin gücünü, görev ve

fonksiyonlarını giderek sınırlandırırken; sivil toplumun gücünü bunun karşısında arttırdığı görülmektedir.

2. Küreselleşme ile birlikte uluslar arası ekonomik ilişkiler “trans-nasyonel” bir nitelik kazanmış, “otorşik (ihtiyaçlarını kendi iç bünyesinde karşılayan, dışa kapalı) devlet” ve “korumacı devlet” anlayışı ortadan kalkarak, yerine “global devlet” anlayışı ikame edilmiştir. Dış ticarette serbestleşme ve global ekonomik entegrasyonun önem kazanmasıyla birlikte devletin rolü de tamamen değişmiş; geleneksel ulus-devlet anlayışının yerine “uluslarüstü devlet” ya da “uluslar aşırı devlet” anlayışı hakim olmuştur.

3. Desantralizasyon düşüncesi giderek önem kazanmaktadır. Merkezi olarak yürütülen kamu hizmetlerinin bir kısmı yerel yönetimlere, bir kısmı özelleştirme yoluyla özel sektör kuruluşlarına, bir kısmı da gönüllüleştirme yoluyla sivil toplum kuruluşlarına devredilmektedir.

4. Günümüzde devletin, mal ve hizmetleri bizzat sunan bir kurum olmak yerine, piyasa kanalıyla hizmetlerin sunulmasını kolaylaştıran bir katalizör rol üstlenmesi benimsenmektedir. Bu devlet anlayışı “katalizör devlet” olarak adlandırılmaktadır.

Bu anlamda, kamu yönetiminde değişime yol açan temel faktörler; yönetim kuramında meydana gelen entelektüel gelişmeler, toplumsal tutumlardaki dönüşüm, siyasal liderlikteki değişim, başarısızlığın kavranması ve yenilenme ihtiyacı, vatandaş beklentilerinin artması ve uluslararası alanda meydana gelen gelişmeler olarak özetlenebilir (Coşkun, 2008: 51). Şüphesiz kamu yönetiminin her alanında gerçekleşen değişimin temel nedenlerine, yerel yönetimlerin bütçelerinde karşılaşılan sürekli açıklar, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi ve yeniden düzenlenmesi, yurttaşların değer algılamasında değişim ve kamu sektöründe modernleşme maddelerini de eklemek yerinde olur (Eren ve Kılıç, 2006: 77).

Değişen şartlar arasında, bireylerin ve toplumların kamu hizmetleri konusunda çeşitlenen ve artan taleplerinin son derece etkili olduğu muhakkaktır. Zira halkın yönetimlerden beklentisi nicel ölçütlerden kalite ölçütlerine yönelmiş, hizmetlere ilişkin karar alma süreçlerine katılım talepleri yoğunlaşmıştır. Bu talepler karşısında verimli bir

hizmet sunumu yapamayan, sürekli büyüyen, bütçe açıkları veren ve enflasyon üreten kamu kesimine dönük olarak eleştirel yaklaşımlar toplumlarda yaygınlaşmaya başlamış, bu baskı altında kamu bürokrasileri ve siyaset yeniden yapılanmaya yönelmişlerdir (Dinçer ve Yılmaz, 2003: 23).

Eren ve Kılıç, kamu sektörünü değişime zorlayan sebepleri; verimlilik, strateji, yönetim, çekicilik ve meşruluk sorunları şeklinde 5 kategoride değerlendirmektedir (2006: 76). Bunlardan; verimlilik sorunu, araç-gereçleri sürekli ve verimli kullanmada isteksizlik;

strateji sorunu, açık ve orta vadeli gelişim amaçlarına ve önceliklere yetersiz yönelim; yönetim sorunu, hizmetlerin iyileştirilmesi, yapısal uyumun sağlanması, kaynakların

yeniden düzenlenmesi ve taleplerdeki değişime uyum sağlamada zorlayıcı unsurların ve araçların yetersizliği; çekicilik sorunu, kamu kesiminde çalışanlar için sektörün çekiciliğinin az olması ve çalışmalarda yaratıcılık ve konsantrasyon eksikliklerinin olması; meşruluk sorunu, kamu hizmetlerinin parasal değerinin tam olarak hesaplanmasında, hizmetlerin verimliliğinin, amaca uygunluğunun ve kalitesinin hesaba katılmasında yetersizlikler ya da başarısızlıklar nedeni ile kamuoyu desteğinin yitirilmesi olarak kendini göstermektedir.

Kamu yönetiminde yaşanan dönüşümü ve bu çerçevede yeni kamu yönetimi anlayışını ortaya çıkaran nedenleri; 1970 petrol krizi ve bundan sosyal devlet, refah devleti, Keynezyen İktisat ve büyük kamu ekonomilerinin sorumlu tutulması; vatandaşın kamu yönetiminden talep ve beklentilerinin artması karşısında kamu bürokrasisinin bunları karşılamada yetersiz kalması; yeni sağ ideolojinin yükselişe geçmesi, özellikle ABD ve İngiltere’de bu ideolojik söylem paralelinde devletin küçültülmesi, işletme benzeri yapıya kavuşturularak verim ve etkinliğinin artırılması amacıyla kamu harcamalarının kısılması, özelleştirmeler vb. uygulamaların yaygınlaşması; devlet ve bürokrasi karşıtı söylem ve uygulamaların yaygınlaşması; Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası (WB) gibi uluslararası örgütlerin yeni sağ ideolojinin yaygınlaştırılması konusunda izledikleri aktif siyaset; bilgi iletişim teknolojilerinin yaygınlaşması; 1980 sonrası dönemde yaygınlaşan demokratikleşme söylemi, sivil toplum örgütlerinin, yönetişim anlayışının önem kazanmaya başlaması; desantralizasyon eğilimlerinin artması ve genel olarak küreselleşme şeklinde sıralamak mümkündür (Genç, 2010: 147; Al, 2002: 79-131).

Bu bağlamda neo-liberal iktisatçıların devletin ekonomik büyümeyi ve özgürlükleri sınırlandıran etkisi üzerinde odaklanması, daha az devlet daha çok piyasa anlayışının toplam refah yaklaşımına daha fazla katkı sağlayacağı düşüncesi, iletişim teknolojisi ve küreselleşmeyle gelen yeniliklerin, yönetimi ağır ve hantal işleyen yapıdan daha hızlı işleyen bir sisteme doğru zorlaması ve nihayetinde kamu hizmetleri alanında daha bilinçli ve daha fazla talepte bulunan vatandaş profilinin yükselmesi gibi faktörler kamu yönetiminde paradigma değişimini körükleyen etkenler olarak öne çıkmaktadır (Çevik ve diğerleri, 2008: 36). Dolayısıyla devletçi, bürokratik, zorlayıcı, tekdüze, merkeziyetçi ve hiyerarşik özellikler taşıyan kamu sektörünü; piyasa eğilimli, daha az bürokratik ve esnek, adem-i merkeziyetçi, girişimci ve yenilikçi gibi nitelikleri olan yeni kamu yönetimi anlayışı, kamu hizmeti kültüründe son derece önemli bir dönüşüm anlamında niteliksel bir perspektif değişimine evrilmeye zorlamıştır (Ömürgönülşen, 2003: 17). Yeni dönemde üretim ilişkileri, tüketim alışkanlıkları, örgütsel yapılar değişerek; fordist paradigmanın yerini postfordist paradigma, modern paradigmanın yerini postmodern paradigma, ulusal paradigmanın yerini küreselleşme paradigması, refah devleti paradigmasının yerini özelleştirme paradigması, geleneksel kamu yönetimi paradigmasının yerini yeni kamu yönetimi paradigması almıştır (Al, 2002: 63).

Sonuç olarak yeni yönetim paradigması, geleneksel yönetim anlayışının patolojik hale gelmiş yerleşik normlarını tasfiye ederek; kaynağını piyasa mekanizmasının esneklik, rekabetçilik, müşteri odaklılık vb. değerlerinden alan bir felsefeye bırakmıştır.