• Sonuç bulunamadı

Kamu İdaresi Hesaplarının İncelenme ve Hükme Bağlanma Süresi .140

Belgede SAYIŞTAY HESAP YARGISI (sayfa 157-161)

BÖLÜM 3: Sayıştay Hesap Yargısı

3.2. Hesapların Hükme Bağlanması

3.2.2. Kamu İdaresi Hesaplarının İncelenme ve Hükme Bağlanma Süresi .140

Mülga 832 sayılı Sayıştay Kanunu’nun 66’ncı maddesinde,

“Saymanların hesapları Sayıştaya noksansız verildiği tarihten itibaren iki yıl içinde yargılanamadığı takdirde hükmen onanmış sayılır.

…Şu kadar ki, sayman hesabını oluşturan cetvellerle eki belgelerdeki maddi hata ve tutarsızlıklar nedeniyle hesabın hükme bağlanmaya elverişli görülmediğinin daire kararıyla saptanması halinde, sayman hesabının verilme tarihi, hesabın tam ve doğru olarak düzenlendikten sonra Sayıştaya geldiği tarihtir.” denilerek sayman hesaplarının noksansız verildiği tarihten itibaren iki yıllık süre içerisinde hükme bağlanması ön görülmüş idi. Bu iki yıllık süre hak düşürücü süre olup, bu süre içerisinde yargılanmayan sayman hesaplarının yargılanması mümkün değildi. Ancak, hükmen onanma tarihinden itibaren beş yıl içinde yargılamanın iadesi şartlarının oluşması halinde, yargılamanın iadesine karar verilen konularla sınırlı olarak sayman hesabının hükme bağlanması mümkün idi.

6085 sayılı Kanun’da ise hesapların hükme bağlanması belirli bir süre ile sınırlandırılmamıştır. Her ne kadar anılan Kanun’un 24’üncü maddesinin birinci fıkrasında, daire başkanlarının, çalışmaya ara verilmesi süresi hariç en geç altı ay içinde, dairelerine havale edilen yargılamaya esas raporların karara bağlanmasını ve bunlara ilişkin tutanak ve ilamların düzenlenmesini sağlamakla görevli olduğu öngörülmüşse de bu süre hesapların belirli bir süre içerisinde hükme bağlanmasını ifade eden bir süre olup, hak düşürücü nitelikte bir süre değildir.

6085 sayılı Kanun’da hesapların incelenmesi ve hükme bağlanması süresi ile ilgili olarak özel düzenleme olmaması Sayıştayın kamu idaresi hesaplarını hiçbir süreye bağlı kalmaksızın her zaman inceleyip hükme bağlayacağı anlamına gelmez. Bu hukuk güvenliği ilkesine de ters olur.

Kural olarak, inceleme dönemi biten bir hesap tekrar incelemeye alınmamalıdır. Aynı şekilde denetçinin de inceleme dönemi bittikten sonra bu döneme ilişkin olarak re’sen inceleme yapmaması gerekir. İnceleme

dönemi biten hesaplar, ancak bir ihbara konu edilen veya hesabın inceleme döneminde tespit edilemeyip bir sonraki hesap döneminde tespit edilen hususlarla sınırlı olarak verilen yetki çerçevesinde incelenmesi mümkün olmalıdır.

Zira 6085 sayılı Kanun’un 77’nci maddesinde de genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin hesap ve işlemlerine ilişkin her çeşit belge ve bilginin ilgili idarenin muhasebe biriminde, diğer idarelerin ise kendi bünyelerinde saklanacağı hüküm altına alınmış, bu belge ve bilgilerin Sayıştaya gönderilmesi, Sayıştay tarafından iadesi, ilgili idaresince saklanması ve yok edilmesine ilişkin hususların ise yönetmelikle düzenleneceği belirtilmiştir.

Bu hükme dayanılarak çıkarılan “Belgelerin Sayıştaya Gönderilmesi, İadesi, Saklanması ve Yok Edilmesine İlişkin Yönetmelik” in 5’inci maddesinde, genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin mali karar ve işlemlerine ilişkin, elektronik ortamda üretilenler dahil, her türlü kayıt, belge ve bilgilerin, üst yöneticiler veya görevlendireceği harcama yetkilileri ile muhasebe yetkilileri tarafından; diğer kamu idarelerinde ise en üst yöneticiler veya görevlendireceği yetkililer tarafından denetime hazır olarak bekletileceği ifade edilmiştir.

Ancak bu bekletme anılan Yönetmelik’in 9’uncu maddesinde yer alan düzenleme bağlamında belirli bir süre ile sınırlandırılmıştır. Söz konusu madde de; “Kamu idarelerinin hesap ve işlemlerine ilişkin her çeşit belge ve bilgi, genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri için ilgili idarenin kontrol ve gözetiminde bütçe yılının bitiminden başlayarak zaman aşımını kesen ve durduran haller hariç on yıl süreyle saklanır. Belge ve bilgilerin saklanma süresi ile ilgili olarak kamu idarelerinin kendi mevzuatlarında yer alan hükümler saklıdır.” denilerek hesapların incelenmesi amacıyla geriye gidilebilecek sürenin dolaylı yoldan da olsa azami 10 yıl olduğu belirtilmiştir.

Bilindiği üzere 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 74’üncü maddesinde de; kamu zararının meydana geldiği

ve bu Kanun’da belirtilen para cezalarının verilmesini gerektiren fiilin işlendiği yılı izleyen malî yılın başından başlamak üzere zamanaşımını kesen ve durduran genel hükümler saklı kalmak kaydıyla onuncu yılın sonuna kadar tespit ve tahsil edilemeyen kamu zararları ile para cezalarının zamanaşımına uğrayacağı hüküm altına alınmıştır.

Yukarıda bahsedilen Kanun maddeleri ve Yönetmelik hükmü Sayıştayın kamu idaresi hesaplarını inceleme ve yargılama yetkisinin kamu zararının zamanaşımına uğrama süresi ile sınırlı olduğunu göstermektedir.

3.2.3. Ölen Sorumlu Hakkında Dava Açılması ve Hüküm Verilmesi 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114’üncü maddesi hükmüne göre bir davada davacı ve davalı olmak üzere iki tarafın bulunması temel bir dava şartıdır. Temel dava şartı olan taraf ehliyeti ise aynı Kanun’un 50’nci maddesinde düzenlenmiş olup söz konusu madde hükmüne göre medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olanlar davada taraf ehliyetine sahiptir. 4721 sayılı Medeni Kanun’un 8 ve 28’inci maddelerine göre de gerçek kişilerden ancak sağ olanlar medeni haklardan yararlanabildiğinden, davada taraf ehliyetine sahip olanlar ancak yaşayanlar olabilir. Diğer bir ifadeyle anılan mevzuat hükümlerine göre ölen kişilerin davada taraf olma ehliyeti yoktur. Bu nedenle hukuk yargılamasında ölen kişiye karşı açılan davalar temel dava şartı olan taraf ehliyetinin yokluğu nedeniyle reddedilmektedir.

Ancak yanılgıyla, ölmüş kişiye karşı dava açmış olan davacı, bu yanılgısını düzelterek, davaya ölmüş davalının mirasçılarına karşı devam edilmesini isteyebilir (Kuru, 2015: 94).

Dava açıldıktan sonra taraflardan birinin ölmesi halinde ise dava konusu mirasçıları ilgilendirmekte ise (bunlar mal varlığı haklarına ilişkin davalardır) mirasçıları davaya dâhil edilerek davaya devam edilir.

Mirasçıları ilgilendirmeyen davalarda ise dava konusuz kalacağından davanın reddine karar verilir.

Hukuk yargılamasında durum böyle olmakla birlikte hesap yargılamasında durum farklıdır. Çünkü hesap yargılamasında hukuk yargılamasının aksine mahkemelerin re’sen araştırma yetkileri bulunmaktadır. Bu yetkinin sonucu olarak hesap yargı yerindeki mahkeme dava konusunu re’sen inceleyip sonuçlandırabilmektedir. Hukuk yargılamasında ise mahkemeler tarafların iddiaları ile bağlıdır. Bir anlamda dosyanın hazırlanma yükümlülüğü taraflara aittir. Bunun doğal sonucu olarak da davada mutlaka tarafların davaya müdahil olması istenilmektedir.

İşte ayrı yargı düzenindeki mahkemelerin davayı çözmedeki bu yetki farklılığı ölen kişi ile ilgili olarak dava açılıp açılamayacağı ve dava açılmasının sonucu olan hüküm kurulup kurulamayacağı konusunda da farklı sonuçlar doğurmuştur. Yukarıda da belirttiğimiz üzere hukuk yargılamasında ölen kişiye karşı dava açılması mümkün değilken, hesap yargılamasında ölen kişi ile ilgili olarak dava açılıp hüküm kurulmakta ve bu kapsamda tazmin kararı verilebilmektedir10. Hesap yargılamasında ölen kişi hakkında hüküm verilmesinin diğer bir gerekçesi de; hesap yargı düzeninde borcun varlığı ancak yapılacak yargılama sonucunda sabit olmaktadır. Henüz borcun var olup olmadığı belli değilken, ölen sorumluların mirasçılarının savunmalarının alınması usul ekonomisi ilkesine aykırı olur.

Kaldı ki hesap yargısı yerinde yukarıda da belirttiğimiz üzere mahkemeler (daireler) re’sen araştırma yetkisine sahip olup, yapılacak yargılama sonucunda beraat kararı verebilir. Beraat kararı verilecek bir konuda mirasçıların davaya dâhil edilmesi ise onlara eziyet vermek dışında başka bir sonuç doğurmaz ve yargılamanın amacına hizmet etmez.

Ancak, tazmin kararı verilmesi halinde ilam sorumluların mirasçılarına tebliğ edilerek, mirası reddetmeyen sorumlulara kanun yollarına başvuru hakkı tanınmış olur. Uygulamada da hakkında tazmin kararı verilen ve mirası reddetmeyen sorumlular kanun yollarına başvurmakta ve bu başvuruları da kabul görmektedir.

10 Sayıştay 6. Dairesinin 27.05.2014 tarih ve 12703 tutanak sayılı Ek İlamı, Sa-yıştay 5. Dairesinin 14.04.2016 tutanak tarihli 181 sayılı İlamı.

Belgede SAYIŞTAY HESAP YARGISI (sayfa 157-161)