• Sonuç bulunamadı

III. BÖLÜM

3.8. Bürokrasi Siyaset İlişkilerinde 1983-

3.8.1. Anavatan Partisinin Genel Karakteristiği

3.8.1.6. Kamu İdaresi

Bürokrasi konusu; diğer beyannamelerinde görülmedik ölçüde, geniş bir şekilde yer almıştır. Bu başlık altında “Kamu İdaresinin Esasları”, “Bakanlıkların

Reorganizasyonu”, “Kamu Hizmetlerinde Etkinliğin Arttırılması”, “Mahalli İdareler”, “Devlet Memurları”, “Emniyet ve Asayiş”, “Milli Savunma” konularında partinin görüş ve fikirleri yer almıştır.199

Anap hükümeti, bürokrasi kavramını daha çok kırtasiyecilik olarak yorumlayıp icraatlarını da bu yönde gerçekleştirmişti. 17 Aralık 1983 ve 25 Aralık 1987 günleri TBMM’de okunan ÖZAL hükümeti programında kamu yönetimi’nin iyileştirilmesi konularına yer vermiştir. Programda şu cümleler yer almıştır:

-Devlet hizmetlerinin aşırı formaliteler ve teferruat keşmekeşinden kurtarılması zorunludur. Bu amaçla bürokratik işlemlerin en fazla ve gereksiz olduğu alanlardan başlamak üzere konular tasnif edilerek, işlemleri asgariye indirecek bütün tedbirler alınacak; kanun, tüzük, kararname, yönetmelik ve tebliğlerde gerekli değişiklikler yapılacaktır.

- Kamu hizmetlerinin her kademesinde israf önlenecek ve tasarruflara riayet edilecektir. Resmi makamlara müracaatta istenilen bütün bilgi ve belgelerin gözden geçirilerek azaltılması ve bazıların kaldırılması kaçınılmaz hale gelmiştir.

-Neticede bürokrasiyle mücadele, nüfus, pasaport ve ehliyet gibi belgelerin alınmasında uygulanan belge ve işlemlerin azaltılması ve bürokratikleşmesi biçiminde yürütüldü. Bürokrasi konusu, bir yönetim sistemi yada memurların kamu hizmetlerinin yürütülmesinde egemenliği şeklinde düşünülmediği için kurumsal yapısal içerikli reformlara gidilmedi. Bürokrasi bina, araç-gereç ve teknik donanım bakımından geliştirildi.

Eryılmaz, ANAP’ın bürokrasi ile mücadele politikasını şöyle yorumlamaktadır. “ANAP”, bürokrasi kavramını daha çok kırtasiyecilikle mücadele, tüm tüm kamu kurumlarına yapılmamış, ancak birkaç işlemle sınırlı kalmıştır. Bilgisayar, faks, çağrı cihazı, cep ve araç telefonu, fotokopi makinası ve modern hizmet binaları gibi bürokrasinin araçsal yönüne yapılan artmasına rağmen, bürokrasi zihniyeti geleneksel tutumunu sürdürmüştür. Kamu bürokrasinin temel sorunları olan, aşırı merkeziyetçilik, hantallık, israf, örgütsel büyüme, gizlilik, kuralcılık, biçimsellik, siyasallaşma, tutuculuk, kayırma, yolsuzluk ve en önemlisi

kamu hizmetlerine aracıların kullanılması gibi olumsuzluklar ciddiyetini korumuştur.

200ANAP’ın önemli karakteristiklerinden biride liberal düşünceyi benimsemiş

olmasıdır. Keza şahıs olarak ÖZAL Türk liberalizminin önemli isimleri arasında yer almaktadır. Ekonomide liberal politikalar nedeniyle çeşitli alanlardaki devlet tekelini kaldırmış deregülasyon politikalarına ağırlık verilmiş ve kamu iktisadi teşebbüslerinin özelleştirilmesine çalışılmıştır.1980’den sonra sosyal devlet uygulamasında bir gerileme olmamış ve özelleştirme çalışmalarına rağmen, kamu personeli sayısındaki artışların gerçek hizmet ihtiyaçlarından değil, popilist istihdam politikalarıyla ilişkili olduğu ve kamu yönetimin’de rasyonelliğin alınmadığını göstermektedir. Özelleştirmenin ve devlet’in küçültülmesinin konuşulduğu 1980’li yılların başında ükemiz de toplam 1.252.847 memur varken, bu sayı 1990’da 1.868.885’e ve 2000 yılında ise 2.135.628’e yükselmiştir.1981 ve 1990 döneminde memur sayısı ortalama %2.3 oranında artarken, bu artış 1991 ve 2000 dönemine yılda ortalama %3.16 olarak gerçekleşmiştir.201

Günümüzde, kamunun sivil örgütlerinde istihdam edilen yaklaşık 2.750.000.000 kişi vardır. Bu sayı toplam nüfusun %4’ü, istihdam edilebilir nüfusun %9’u düzeyindedir. Farklı ülkelerle yapılan karşılaştırmalar, bu oranların oldukça düşük olduğunu göstermektedir.202

200 Eryılmaz,Bürokrasi ve Siyaset, Bürokratik Devletten Etkin Yönetime,s.153 201 http//www.emd.org.tr/ekonom,22.04.2004

202 Birgül A.Güler, “Kamu Personel Sistemin’de Reform Zorlamaları, Amme İdare Dergisi,

Tablo II: Türkiye’de Kamu İstihdamının Genel Yapısı,2002

Memur Sözleşmeli İşçi Geçici Kapsam

Dışı Kapsam İçi Toplam Merkezi Yönetim 1.632.482 16.853 133.566 246.284 2.029.185 Belediye 88.220 1.683 64.270 106.797 260.970 Özel İdare 4.333 49 204 2.485 7.071 KİT 17.240 179.698 118.695 54.440 17.364 66.222 453.659 Toplam 1.742.275 198.283 316.735 410.006 17.364 66.222 2.750.885 Kaynak: Birgül A. Güler, Kamu Personel Sisteminde Reform Zorlamaları, Amme İdare Dergisi, C:36,S:4,Aralık 2003,s.29

Tablodan da görüldüğü gibi kamu kesiminde aşırı bir personel artışı söz konusudur. Buda özelleştirme çabalarının tam anlamıyla gerçekleştirilemediğini göstermektedir.

1980 sonrası askeri müdahalesinden sonra hazırlanan 1982 anayasası ile 1961 anayasasının yapımındaki farklardan biriside ordunun artık sivil bürokratik kurumlara fazla güvenmemesiydi. Ordu bu kurumları siyasal partilere büyük ölçüde parçalanmış ve içlerine nüfuz edilmiş, çeşitli radikal siyasal düşüncelerin etkisine açık kurumlar olarak görmesidir. Liberalizm gibi, bürokrasi karşıtı bir ekonomik ve siyasal sistemin uygulandığı ülkelerde bile bürokrasi, en ciddi sorunlar arasında yer almaktadır. Söz konusu ülkelerde siyasi partiler ve hükümetler bürokrasiyi azaltmak yada denetlemek amacıyla çeşitli programlar hazırlamaktadır. 1980’lerin başında önce ABD ve İngiltere’de uygulamaya konulan ve daha sonra dünya ölçeğinde yaygınlık kazanan özelleştirme, devleti küçültme politikaları, esas itibariyle bürokrasi karşıtı eğilimin ürünüdür. Güçlü bir bir bürokrasi geleneğine sahip ülkemizde ise203, ilk defa 1983 yılında tek başına iktidara gelen ANAP hükümeti

“özelleştirme politikası” ile birlikte, “bürokrasi ile mücadele” konusunu programının

temel hedefleri arasına alarak uygulamaya koymuştur. Anap hükümeti’nin, bürokrasi kavramını, daha çok “kırtasiyecilik ve “ devletin ekonomiye müdahalesi” olarak yorumlandığı ve icraatları buna göre yürüttüğü bilinmektedir. Bu bağlamda kırtasiyecilikle mücadele, nüfus, pasaport ve ehliyet gibi belgelerin alınmasında uygulanan ve gereksiz zaman kayıplarına neden olan işlemlerin azaltılması yada basitleştirilmesi biçiminde yürütülmüştür.204 Bürokratik işlemlerin azaltılması ANAP İktidarında en çok vurgulanan konudur. ANAP iktidarı döneminde bürokrasinin gücünün azaltılmasına yönelik söylemlerini kapsamlı bir şekilde gerçekleştirmeye çalışmış ve bir hükümet politikası olarak benimsenmiştir. 19 Aralık 1983’de TBMM’de okunan hükümet programında “bürokrasi”, büyük önem ve ağırlık verilmesi gereken, gayret ve kaynaklar üzerinde teksif edilmesi gereken en önemli konu haline gelmiştir.205

İktidara gelen Anavatan Partisi Özelleştirme konusuna da ağırlık vermiştir. Kısaca özelleştirme konusuna bakacak olursak:

Türkiye’deki KİT’lerin özelleştirilmesi bahsi KİT’lerin kuruluşundan itibaren var olmuştur. Öncelikle belirtmek gerekir ki, Türkiye’de doktrin ürünü olarak kurulmamıştır. KİT’ler, döneminde bu sahadaki yokluklar yüzünden bir ihtiyaç neticesinde kurulmuşlardır.206 Cumhuriyetin kurulduğu dönemde Özel teşebbüs gücü henüz yeterli olmadığından, piyasaya dönük yatırımların kamu özerk kuruluşlarınca yapılması, bu kuruluşların serbest piyasa ekonomisi kuralları içinde yönetilmesi ve amaçlarına ulaştıktan sonra halkın iştirakine açılması düşünülmüştür.207 Kamu

kuruluşları, özel sektörün gücünün yetmediği ve yapamayacağı işleri yapmalıdır. Bu anlayışla kurulan KİT’lerin gittikçe büyümelerini ve ekonomik hayatta gittikçe önemli rol oynamalarını ve satılması fikrine karşı muhalefetin artmasını, bu kuruluşların bürokrasiye muazzam bir ekonomik güç sağladığının fark edilmesi olarak da açıklayabiliriz.

204 Eryılmaz, Bürokrasi ve Siyaset, Bürokratik Devletten Etkin Yönetime,s.153

205 Kamu Yönetiminde Bürokratik İşlemlerin Azaltılması, Başbakanlık İdareyi Geliştirme

Başkanlığı Yayınları, Ankara,1989

206 Selahattin Özmen,Türkiye’de ve Dünya’da KİT’lerin Özelleştirilmesi, Meter Matbaası,İstanbul,

1987,s.2

Devletin iktisadi yaşamdaki gücünü azaltmak Anavatan Partisi’nin en büyük söylemlerinden biridir. KİT’lerin özelleştirilmesi isteğinin altında yatan sebepleri şöyle özetleyebiliriz: KİT’lerin özelleştirilmesiyle bürokrasi elindeki çok güçlü bir iktidar aletinden yoksun kalacaktır. Bunun yanında KİT’ler çok verimsiz çalıştığından, devletin üzerinden oldukça büyük bir yük kalkacaktır, hem de bu kuruluşlar daha etkin ve verimli çalışarak ekonomiye katkıda bulunacaktır.208

ANAP iktidarının özelleştirme konusunu gündeme getirdiğinde karşılaşacağı güçlük sadece karmaşık hesaplamalar ve teknik analizler değildi. Bürokrasinin özelleştirmeye karşı direnç gösterdiğini de vurgulamak gereklidir. KİT’lerin devlet kontrolünden çıkmasıyla bürokrasi muazzam bir ekonomik güçten yoksun kalacaktı. Keza bir parçasını özeleştirmenin oluşturduğu ANAP genel politikasının nihai nirengi noktasın, bürokrasinin gücünün azaltmak olduğu ortadaydı. Buna karşın bürokratlar ve aydınlar toplumu yönlendirme insiyatiflerinden vazgeçmek istemiyorlardı.209 ANAP iktidarı döneminde özeleştirme ile ilgili çalışmalarda bulunanlar, başta bürokratlar olmak üzere çıkar sahibi kesimlerin özelleştirmeleri engellemek için ellerinden gelen bütün zorlukları çıkardıklarından şikayet etmişlerdir.

Türkiye’de özelleştirme ile ilgili olarak ciddi yasal düzenlemeye, 24 Ocak 1980 İstikrar Programının yürürlüğe girmesinden sonra başlanmıştır. İstikrar Programı, Kamu İktisadi Teşebbüsleri için yeni kural ve düzenlemeler getirmemiş, sadece KİT’lerin serbest piyasa ekonomisi kurallarına göre çalışmalarına imkan sağlayacak tedbirler ön görmüştür. 1980 sonrasında ilk olarak, 11.4.1983 tarih ve 60 sayılı KHK kendinden önceki özelleştirme ile ilgili yasanın yerine getirilmiştir. Daha sonra 60 Sayılı KHK, 2929 sayılı Yasa şekline dönüştürülmüştür. 2929 sayılı Yasa, 8.6.1984 tarih ve 233 sayılı KHK ile yürürlükten kaldırılmıştır.210

Özelleştirme ile ilgili olarak 10.4.990 tarih ve 414 sayılı KHK ile,1983 sayılı Yasa’nın 7. maddesi değiştirilmiş ve KİT’’lerin özelleştirilmesiyle ilgili bazı kararlarda Kamu Ortaklığı İdaresi Bakanlığı’na yetki verilmiştir. 414 sayılı KHK ayrıcı 3291 sayılı Yasa’da da değişiklikler yapmıştır. Öte yandan 1991 yılında 3701

208 Tataroğlu,a.g.e,s.144

209 Osman Ulagay, Özal’ı Aşmak İçin, Alfa Yayınları, İstanbul,1988,s.101-102 210 Tataroğlu,a.g.e.,s.145

sayılı Yasa ile “Yüksek Planlama Kurulu’unun görevleri yeniden belirlemiştir. Böylece, özelleştirme ile ilgili yetkilerin dağılımı açıklığa kavuşmuştur. Fakat 20.12.1991 tarih ve 473 sayılı KHK ile, 2983 sayılı Yasa’da yeniden değişiklik yapılmış ve özelleştirme yetkilerinin bir kısmını kullanacak olan “Kamu Ortaklığı Yüksek Kurulu” oluşturulmuştur.211

Diğer bir gelişme;1983’ten sonra, yasama organına karşı yürütmeyi güçlendirmek amacıyla bütçe dışı fonlar oluşturulmuştur. Buna kısaca değinirsek;

Bu fonlar bakanlıklara ve ilgili kamu kurumlarına serbest harcama olanağı getirmiştir. Sayıştay’ın denetleme yetkisi dışında ve dolayısıyla meclisin kontrolünden uzak tutulmuştur. Yapılan bir araştırmaya göre değişik amaçlar için kurulan toplam fonların sayısında 134’ün üzerinde olduğu saptanmıştır. Bu fonların siyasal iktidarın özel bütçesi biçiminde olduğu ve siyasal amaçlar için kullanıldığına dair değerlendirmeler bulunmaktadır.212 Bu şekilde hükümet icraatlarında bürokrasinin denetiminden bağımsız siyasi tercihlerin gerçekleştirilmesi sağlanmıştır.213

Siyasi iktidarın kullandığı devlet harcamalarının yapılmasına izin veren bütçe kanunun yıllık olması ve aşırı derecede karmaşık ve yavaşlatıcı bürokratik işlemler içermesi, siyasi iktidarların kamu hizmetlerinde istediği ölçüde etkinlik sağlamasına ege olmaktadır. Bu düşünce, ANAP iktidarı tarafından da benimsendiğinden bütçe dışı fonlar bu iktidar döneminde büyük önem kazanmıştır. ANAP iktidarının icraatlerini hızlı ve etkin br şekilde gerçekleştirmesine imken verecek olan, bütçe sürecine ve denetimine girmeyen “bütçe dışı fonlar”dır.214Parlamenter sistemlerde bazı kamu yatırım projelerinin uygulanması için genel bütçeden ödenek ayrılması, siyasi yatırımlar başta olmak üzere çeşitli nedenlerle gecikmekte ve bu ödeneklerin kullanımında bir çok bürokratik engellerle karşılaşılmaktadır. Bütçe dışı fon uygulamalarında, bu güçlükler ve bürokratik engellerden uzaklaştırılarak, siyasi

211 a.g.e.,s.147

212 Eryılmaz, Bürokrasi ve Siyaset, Bürokratik Devletten Etkin Yönetime,s.155 213 Tataroğlu,a.g.m,s.3599

iktidarların kamu hizmetlerini zamanında ve süratle yerine getirmek ve ekonomik kalkınma sürecinin hızlandırılması temel amaç olmaktadır.215

Anavatan İktidarı döneminde en çok bilinen fonlar şunlardır: -Akaryakıt Fiyat İstikrar Fonu( AFİF)

-Geliştirme ve Destekleme Fonu -Destekleme ve Fiyat İstikrarı Fonu -Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu

-Savunma Sanayi Destekleme Fonu -Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu -Kamu Ortaklığı Fonu

-Toplu Konut Fonu

Anavatan İktidarı döneminde bütçe dışı fonlar , dünyadaki gelişmeler paralelinde “icraatlerin” gerçekleştirilmesinde önemli ölçüde katkı sağlamıştır. Anavatan iktidarı serbest piyasa ekonomisi doğrultusunda kamu kesimlerin daraltma düşüncesiyle bir yandan özelleştirme uygulamasına girişirken, öte yandan da serbest hareket etme düşüncesiyle fon uygulamalarına yoğun bir şekilde baş vurmuştur. Ayrıca yasamaya karşı daha güçlü bir yürütme gücü politikası da bütçe dışı fonların genişleme nedenlerindendir. Bunun yansıması olarak, Başbakanlık ve bağlı kuruluşlar toplam fon gelirinin %73’ünü ( fon sayılmayan vergi/hesap gibi fonlar da dikkate alındığında bu rakam %93’e kadar ulaşmaktadır) kontrol etmektedir.216

Hükümet icraatları bu şekilde olurken,1980’den sonra idari ve siyaset sistemin’de yolsuzluların ve yozlaşmaların arttığı, hatta bu kanı suçlanan bazı mahkeme kararları ile birlikte somut bir realiteye dönüşmüştür. Teorik olarak siyasi, idari ve ekonomik sistemde önemli ve hızlı değişikliklerin yapıldığı geçiş yada dönüşüm dönemlerinde yolsuzluklarda önemli bir tırmanma görülebilir. Çünkü değişme dönemlerinde ortaya konan yeni kural ve kurumların önceden tahin edilemeyen bir takım boşluklar meydana getirmesi olasıdır. Bunların fırsat bilen kişi ve kuruluşlar bu boşluklardan yararlanmaya çalışırlar.217

215 Osman Z. Orhan, Türkiye’de Bütçe ve Maliye Politikaları, İstanbul Ticaret Odası Yayınları,

İstanbul,1994,s..236

216 Tataroğlu,a.g.e,s.163

Özellikle mali sistemde meydana gelen bu boşluk engellenemediği ve borsadan bankalara kadar bir çok yerde kara para aklandığını söylemek mümkün hale gelmiştir. Bir çok araç ve kurum kara para aklamak amacıyla kullanılabilir. Bu genel olarak mali sistem’in bir ürünüdür. Türkiye’de coğrafi konumdan kaynaklanan çok büyük bir kara para trafiği var. Afganistan dan başlayıp Amerika’ya kadar uzanan uyuşturucu trafiği buradan geçiyor. Böyle bir trafiğin ortasında yer alan Türkiye’de bir takım insanların bu işlere bulaşamadıklarını söyleyemeyiz. Diğer tarftan bir terör olayı var. Terör’ün sürdüğü her yerde terör’den kazanç sağlayan insanlar vardır. Ayrıca değişik boyutlar’da mafya ilişkisi var. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de büyük oranda bir kara para olayı var. Ancak bunun boyutu bilinmiyor. Kayıt dışı üretim’de oldukça başarılıdır. Özellikle tarıma dayalı sanayilerde bunu rahatlıkla gözlemek mümkündür. 1980 öncesi Türkiye’de kara para’nın kullanımı ciddi sorunken bu gün kara para sorun olmaktan çıkmıştır. Çünkü servet beyanı kaldırılmıştır. Bankalar’da isimsiz hesaplara para yatırabilme olanağı getirilmiştir. Ayrıca bu parayla devlet tahvili yapılabilmektedir. Dolayısıyla birbirini besleyen mekanizmalar içinde kayıt dışı ekonomi sürekli büyümektedir. Kaçakçılık devlet rantlarının paylaşımı ve rüşvet sonucu oluşan kara para’nın ekonomi ve siyaset ağırlığı Türkiye gündeminin ilk maddesini oluşturmaktadır. Bütün bu gelişmeler Türkiye’de suç ve ekonomisinin yaygınlaştığını siyaset ve bürokrasi ile girit ilişkilere girdiğini göstermektedir.218

12 Eylül 1980 sonrası dönem siyasi iktidar ve bürokrasi ilişkilerini özetleyecek olursak.12 Eylül müdahalesi bürokrasinin askeri kanadından gelen bir hareket olmakla birlikte,1980-1983 ara rejiminde ekonominin serbestleştirilmesi, dışa açılma , bürokrasinin daha verimli hale getirilmesi gibi sonuçta bürokrasinin gücünü azaltıcı etkiler yaratan düzenlemeler yapılmıştır. İzlenen politikaların bu yönde olmasının sebebi, 12 Eylül öncesi istikrarsız ve anarşi içindeki döneme duyulan tepki şeklinde açıklanmaktadır. 1961 anayasasının siyasi iktidarı iyice güçsüzleştirmesinin sakıncaları,12 Eylül hareketi ve 1982 anayasasıyla giderilmek istenmiş; bunu yolu siyasi iktidarın güçlendirilmesinde görülmüştür. 1983 Seçimleriyle iktidara gelen Anavatan Partisi, asker karşıtı görünümü, özelleştirme, devletin küçültülmesi, dışa açılma, bürokrasinin azaltılması ve bürokrasinin toplum üzerindeki denetimi yoğun denetiminin kaldırılması anlamında “devlet dairelerinde

beyanın esas olması” sloganlarıyla birlikte liberalizm ve muhafazakarlık gibi bürokrasinin benimsemediği düşüncelerle iktidara gelmiştir.219

Pragmatizm, liberallik, muhafazakarlık, serbest Pazar ekonomisi, dışa açık büyüme, siyasetin kişiselleşmesi, başkanlık sistemine öykünme, ANAP’ın genel karakteristikleridir. Bu nitelikler, Anavatan İktidarının bitiminden sonra partiyi aşmış, diğer partileri de etkilemiştir. Anavatan Partisi 1983-1989 arası dönemde çok partili yaşamda uzun bir süreden sonra ilk defa tek başına güçlü bir çoğunlukla iktidar olmuştur. Tek başına güçlü bir meclis çoğunluğu icraatların hızlı ve etkin olmasını sağlamış; parti söylemlerinde savunduğu politikaları uygulama olanağı bulmuştur.

Anavatan iktidarı döneminde yapılan icraatların ortak noktası, hemen hepsinin siyasi iktidar karşısında bürokrasinin gücünü azaltıcı yönde etkilemiş olmasıdır. Anavatan Partisi belirlediği hedeflerin hepsine ulaşamamıştır. KİT’lerin özelleştirilmesi ve kamu personelinin azaltılması gibi politikalar Anavatan iktidarı döneminde netice alınamamıştır. Bununla birlikte bu konular ülkede iktidarın gündemine girmiş; tartışma konusu olmuştur. Anavatan iktidarı döneminde özelleştirme ve kamu personelinin azaltılması konularının altyapı çalışmaları hazırlanmış ve bazı özelleştirmeler de gerçekleştirilmiştir. KİT’lerin özelleştirilmesi politikası, geleneksel üst düzey bürokratların politikada rol almalarına engel olma amacını da hedeflemiştir. Bununla birlikte ANAP iktidarı döneminde bürokrasinin meşru-rasyonel çizgiye dönüştürülmesi doğrultusunda bir istek ve zorlama gözlenmemektedir. Bu dönemde iktidar bürokrasiyi hükümetin bir alt organı haine dönüştürme amacında olmuştur.220

Kısacası,ANAP iktidarı döneminde siyasi iktidar ve bürokrasi ilişkilerinin gelişimi bürokrasinin güç kaybetmesi ve siyasi iktidarın otoritesi altına girmesi yönlü olmuştur. Ancak bu değişim nisbidir. ,1980’li dönemlerde, Anap iktidarı dönemi, bürokrasi için güç kaybetme ve iktidarın otoritesi altına girmek şeklinde gelişmiştir. Ancak bu değişim nisbidir. Anap bürokrasiyi tam olarak denetim altına alamamış ve bürokrasinin rolünü araçsal niteliğe dönüşmesini sağlamıştır. Bu dönem boyunca bürokrasi direniş göstermiştir.221

219 Tataroğlu,a.g.e.,s.161-162 220 Tataroğlu,a.g.m.s,3600

3.9. Bürokrasi - Siyaset İlişkilerin de 1990 Sonrası Dönem

1984 yılından itibaren Kamu Ortaklığı İdaresi tarafından yürütülen özelleştirme çabalarına hız vermek amacıyla 1994 yılında özelleştirme idaresi başkanlığı kurulmuştur. Özelleştirme idaresinin kısa zamanda yeni bir Kite dönüştüğü özelleştirme çalışmalarında başarı gösteremediği ve dolayısıyla kendisinin özelleştirilmesi gerektiği savunulmuştur. Özelleştirme ile birlikte ülkemizde memur sayısında azalma beklerken tam tersi bir artış meydana gelmiştir. Kamu personel sayısındaki artışların, gerçek hizmet ihtiyacından değil, popilist istihdam politikalarıyla ilişkili olduğu ve Kamu yönetimin de rasyonelliğin dikkate alınmadığını gösterir. Bu gelişmeler desantralizasyon politikalarının bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Ancak 1982 Anayasası önceki anayasadan farklı olarak , yasal yönetimler üzerindeki vesayet denetimini çok geniş tutması , “hukuki denetim” yanında birde “ yerindelik denetimi getirmesi, uygulamanın siyasal yönlere çekilebilmesine olanak tanımış ve yerel yönetimlerin gelişmesini olumsuz etkilemiştir. İdari ve siyasi sistemde yolsuzlukların ve yozlaşmaların arttığına dair önemli bir kanı bulunmaktadır. Teorik olarak, siyasi, idari ve ekonomik sistemde önceleri hızlı değişikliklerin yapıldığı geçiş yada dönüşüm dönemlerinde yolsuzluklarda önemli bir tırmanma görülebilir. Çünkü değişme dönemlerinde ortaya konan yeni kural ve kurumların , önceden tahmin edilmeyen bir takım boşluklar doğurması olasıdır. Bunları fırsat bilen kişi ve kuruluşlar, bu boşluktan yararlanmaya çalışır. Bir zamanlar (1990’dan önce ) hayali ihracat buna örnek gösterilebilir.222

Bu bağlamda yolsuzlukları sistemin kendisi ürettiği ve son dönemlerde ortaya çıkan yolsuzluklarda üst düzey bürokratların olduğu, başak bir deyişle yolsuzlukların üst düzey bürokratik ve siyasi makamlarda yoğunlaştığı görülmektedir. Yolsuzlukların çoğu zaman üst makamlarla ( siyasi-idari) bir biçimde bağlantılı olarak yürütüldüğünü gösteren güçlü işaret ve beyan değerlendirmeler bulunmaktadır. Ülkemizde hiyerarşik otoritenin gücü dikkate alındığında alt kademelerin üstlerden habersiz hiçbir şey yapamayacakları anlaşılır.223 Örnek vermek gerekirse; 3 Kasım 1996 tarihinde Susurluk’ta meydana gelen trafik

222 Eryılmaz, Bürokrasi ve Siyaset, Bürokratik Devletten Etkin Yönetime,s.156 223 A.g.e,s.157