• Sonuç bulunamadı

1.8. Kameralı Gözetim

1.8.1. Kameralı Gözetimin Kurumsallaşması: CCTV

Literatüre CCTV (Closed-Circuit Television) olarak giren ve ‘kapalı devre televizyon’ anlamına gelen sistem, temel olarak “bir alanı güvenlik ya da öteki amaçlarla görüntülü olarak izlemek için kullanılan özel bir video sistemidir” (Çapar, 2011: 13). Bu sistemler genellikle şu ünitelerden oluşur: “Kamera, zaman kaymalı bir kayıt cihazı ve bir kontrol ünitesi” (Çapar, 2011: 13). CCTV’nin pek çok ülkede temel amacı; caydırıcılık unsurunu kullanarak suçu oluşmadan önlemektir. İkincil amaç ise suç oluştuktan sonra, suça dair delil teşkil edecek kayıtlar elde etmektir.

İnternet başta olmak üzere, pek çok teknolojik gelişme gibi kameralı gözetimde de askeri alandaki uygulamanın, sivil hayata adapte edildiği görülmektedir. Soğuk Savaş dönemi boyunca, Batı devletleri ile Sovyetler Birliği arasındaki ajanlık çalışmalarında kullanılan kamera sistemleri, Savaş’ın bitmesinden hemen önce

1985’te İngiltere’nin Bournemouth kentinde, ilk kez devlet eliyle kurumsal olarak kullanılmıştır (Norris ve Armstrong, 1999’dan aktaran Wood, 2009: 186).

İstatistiklere göre, İngiltere’de 1992 yılında kayıtlı suç sayısı tavan yaparak, en üst noktasına ulaşmıştır (Tupman, 2000’den aktaran Çapar, 2011: 13). Suç oranlarının artışı ve teknolojideki gelişmelere koşut olarak cadde, sokak ve meydanları kamera sistemleriyle izlemek konusunda bir eğilim gelişmiştir (Çapar, 2011: 1). Bu yıllarda toplumu derinden etkileyen ve gözetime zemin hazırlayan olaylar yaşanmıştır. Bunların başında ayrılıkçı IRA örgütünün saldırıları gelmektedir. Diğer etkenler ise futbol holiganlarının taşkınlıkları ile medyada sıkça yer bulan çocuk kaçırma/öldürme vakaları olmuştur (Wood, 2009: 186). İngiltere’nin bu dönemdeki güvenlik perspektifine bakıldığında siyasetçilerin, suç rakamlarının önlenemez artışını sürekli vurguladığı ve bunun da CCTV uygulamalarına olan destekleri ciddi oranda artırdığı görülmektedir (Çapar, 2011: 14). Böylelikle CCTV’ler, suç oranını düşürme iddiasıyla yoğun bir reklam ve tanıtım desteğiyle yaygınlaşmıştır. Bu nicelik artışı, 1990’lı yıllar boyunca oldukça hızlı bir şekilde gerçekleşmiştir. 1994 yılında 79 şehir merkezinde uygulanan sistem (Home Office, 1994’den aktaran Çapar, 2011: 13-14); 1998’e gelindiğinde 440’a ulaşmıştır (Goodwin vd.,1998’den aktaran Çapar, 2011: 13-14). Artışta, İçişleri Bakanlığı’nın önerisiyle, uygulamaya maddi destek sağlamak adına çok kurumlu bir yaklaşımın benimsenmesi (Home Office, 1993’den aktaran Çapar, 2011: 13) ve hükümetin finansal destek vermesi (Çapar, 2011: 1) büyük rol oynamıştır. Bu gelişmeler neticesinde CCTV uygulamaları, 1990’lardan başlayarak İngiltere’nin suçla mücadele politikalarının merkezinde yer almıştır.

Pawson ve Tilley (1994, 1997: 78-79), CCTV sistemlerinin dokuz potansiyel mekanizmayı –aynı anda ya da farklı zamanlarda- harekete geçirme yetisine sahip olduğunu belirtmektedir:

1- Suçun failleri, suçüstü görüntülenerek bulunabilecek ve suça dair caydırma sağlanmış olacaktır.

2- CCTV, suç işleme eğiliminde olanlara tutuklanma riskini hatırlatarak caydırabilir.

3- CCTV, insanların o bölgeye daha kalabalık ve sık şekilde gelmesini teşvik eder ve bu yolla yaratılan ‘doğal gözetleme’ ile suçlar azalabilir. Çünkü kalabalık ortamlarda faillerin yakalanma riski artacaktır.

4- CCTV, güvenlik personelinin net biçimde saptayamadığı durumlarda onlara yol gösterir. Kameralar, failleri caydırabilir ya da suçüstü yakalanmalarını sağlayabilir.

5- Kameraların bulundukları yerlerin tanıtımı caydırıcı bir işleve sahiptir. Ancak suçun yer ve şekil değiştirmesi de mümkündür.

6- CCTV kameraları ve uyarı levhaları ile suçların ciddi bir şekilde takip edildiği topluma gösterilir ve uyarılar, bu failleri caydırabilir.

7- CCTV sistemlerinin suçun işlenme süresine etkisi vardır. Bu süreyi azaltabilir ve zaman gerektiren suçlarda azalma görülebilir.

8- Kameralar, olası suç kurbanlarının hafızasını canlandırmak suretiyle uyarıcı bir etki yapabilir. Bu da kişilerin güvenlik önlemlerini artırmasına ve daha sıkı tedbirler almasına yol açar.

9- CCTV’nin kapsama alanındaki mekânları kullanan dikkatli insanların, ihtiyatlı oluşları ve güvenliği ön planda tutmaları riskleri azaltır (Aktaran Çapar, 2011: 26-27).

CCTV sistemi içinde kullanılan kameraların teknolojik gelişimi dikkat çekicidir. İlk başladığında, yalnızca siyah-beyaz çekim yapabilen, düşük çözünürlüklü, zoom yeteneği olmayan kameralar kullanılmıştır. İkinci adımda, kameraların çözünürlükleri ciddi şekilde artırılırken, pan hareketi yapabilen kameralar kullanılmaya başlanmıştır. Giderek bilgisayar sistemleriyle daha başarılı bir eşgüdümle çalışır hale getirilen sistemde, kameralar kalabalığın içinde belirlediği kişileri takip edebilecek hale gelmiştir. Son gelinen noktada kameralar, kalabalığın

içinde, “sıradan/olağan” olarak kodlanan davranışların dışında hareketler sergileyen insanları tespit ederek, otomatik olarak takip etme yetisi kazanmıştır (Ryberg, 2007: 130-131). Ancak Ryberg, çalışmasında (2007) kamera sisteminin herhangi bir “suç işleme meyili göstermeyen ve şüpheli olmayan” insanları bile takip edebildiğini ve bunun mahremiyet açısından sıkıntı yarattığını belirtir.

Pek çok ülkede olduğu gibi İngiltere’de de kameralı gözetim sistemlerinin kurulmasında toplumun risk ve suç algısındaki artış, önemli bir unsur olmuştur. “Suçu önlemek, suçu aydınlatmak ve halka güven vermek” (Çapar, 2011: 2) şeklinde sıralanan CCTV’nin temel amaçlarının bu hedeflere ulaşmada ne oranda başarılı olduğu sorgulanmalıdır.

Benett ve Gelshorpe, bu sistemlerin topluma güven aşıladığı ve halka açık yerlerin kullanımını teşvik ettiği iddiasını öne sürerken, Tilley (1997) ise CCTV kapsamına giren yerlerin, toplum üzerinde ziyareti caydırıcı etki yaparak, suçu azaltabileceğini dile getirir (2006’dan aktaran Çapar, 2011: 25). Bu bağlamda Çapar (2011), İngiltere’nin Exeter şehrinde gerçekleştirdiği ve genel olarak CCTV uygulamasının sonuçlarını ele aldığı çalışmasında, çelişkili sonuçların varlığına dikkat çeker. CCTV’nin suç üzerinde ciddi bir azaltıcı etkiye sahip olduğunu söyleyenler kadar, hiçbir etkisi olmadığını ya da bir bölgedeki suçu, kameraların olmadığı başka bir bölgeye kaydırdığını iddia eden araştırmacılar da mevcuttur (Çapar, 2011: 2). Brown (1995)’un İngiltere’nin çeşitli şehirlerinde yaptığı araştırmalar, CCTV’nin uygulandığı alanda suç oranlarını düşürdüğünü gösterirken, bu yerleşim yerlerinin yakınlarındaki alanlarda suçun artması ise ‘coğrafi bir yer’ değiştirme olarak yorumlanmıştır. Ayrıca CCTV’lerin, diğer pek çok güvenlik programında olduğu gibi zaman geçtikçe etki oranında düşüş yaşandığı gözlemlenmiştir (Aktaran Çapar, 2011: 28-29). Sonuç olarak, devlet eliyle kameralı gözetimin başladığı ve en yaygın kullanıldığı ülke olan İngiltere’de kameraların, projenin temel amacı olarak ortaya konan suçluyu caydırma ve suçu azaltma konularında tam olarak başarılı olamadığı söylenebilir.