• Sonuç bulunamadı

Marx ve Weber’in, metinlerinde gözetime yer vermelerine rağmen; kavramın sosyal bilimler alanında kabul görmesi, Foucault’nun, Bentham’ın ‘panoptikon’ kavramını, toplumsal gözetim süreçlerine uyarlamasıyla olmuştur (Dolgun, 2008: 24- 25). Foucault, panoptikon kavramıyla gözetim süreçlerindeki görme-görülme ilişkisinin farklı boyutlarına dikkat çekmiştir.

Görme-görülme ilişkisi, iktidar ile yönetilenler arasındaki ilişkinin izdüşümüdür. İktidar, görme eylemiyle eşleşerek üstünlüğünün kaynağını buradan alırken; yönetilenler, ‘görülebilenler’ olarak konumlandırılır. Görme üzerinden kurulan üstünlük, “…gerçekliği, kesinliği, tasarımlamayı, düşünmeyi, yorumlamayı, bilgiyi, egemenliği, gücü ve iktidarı içerir” (Dolgun, 2008: 30). İktidarın göz ile ilişkisini ve görme-görülme konumları açısından nasıl işletilebileceğini, ağabeyinin fikirleri üzerinden uygulamaya yönelik yaratıcı fikirleriyle şekillendiren (Pease- Watkin, 2008: 77) Jeremy Bentham olmuştur. Bentham, Yunanca’da “göz önündeki yer” (Köse, 2011: 202) anlamına gelen “panoptikon” hapishane planında bunu, başarılı biçimde ortaya koymuştur3.

3

Bentham, hapishane planının işleme mantığını şu şekilde ayrıntılandırır: “Bina daireseldir. Tutukluların odaları [hücreler] binanın çeperinde konumlanır… Bu hücreler birbirinden ayrılmıştır ve böylelikle, binanın çeperinden merkeze uzanan ve en büyük boyuttaki hücreyi oluşturmak için gerekli olduğu düşünülen mümkün olan noktaya dek uzatılan dairesel bölmeler sayesinde tutukluların birbirleri ile iletişim kurmaları engellenir. Gözetleyicinin odası merkezde yer alır… Hücrelerin genişliğine gelince, binanın dışından gözetmen locasına kadar uzanan bir koridor için yeterli olacak şekilde düzenlenebilir. Binanın dış çeperinde yer alan hücrelerde, sadece hücreyi aydınlatmak için

Faydacı bir düşünür olan Bentham’ın amacı, panoptik yapı içinde bulunanların mümkün olduğunca sıkı biçimde gözetim altında tutulması ve bu yapılırken de maliyetin olabildiğince düşük tutulmasıdır. Yapının vadettiği asıl yenilik ise, kapatılan kişinin, “mümkün olduğunca çok nedenle, her an gözetlendiğine inanması, ya da aksine gözetlenmediğinden emin olamaması, gözetlendiğine kendini inandırmasıdır” (Bentham, 2008: 13). Gözetleyicinin merkezi konumda bulunduğu ve görünmeden gözetleyebilen hale geldiği tasarım, gözetlemeyi kolay bir hale getirmesi ve az sayıda gözetleyiciyle bu işi yapılabilir kılmasının yanında; gözetlenme hissinin, gözetlenenlerin içinde yer etmesi –gözetimin içselleştirilmesi- fikrine dayanmaktadır. Bentham, tasarımın hapishane ya da endüstriyel çalışma mekânlarında kullanılabilmesinin yanı sıra; pek çok farklı alanda da işe yarayacağını iddia etmiştir4 (2008: 23, 28).

Panoptikonun hapishane olarak kullanılması adına dönemin İngiliz Hükümeti’ne tasarılarını sunan ve çeşitli kampanyalar yapan Bentham, bu arzusuna ulaşamaz (Pease-Watkin, 2008: 79). Aslında Bentham’ın panoptikonu, toplumun genelini ıslah etme adına çok kapsamlı, ütopik bir projenin metaforudur (Mattelart, 2012: 13-14). Tasarımı bu şekilde kavrayan Foucault, panoptikonun mantığını, devlet-birey ve devlet-toplum ilişkilerine sızan modern denetim ve iktidar mekanizmalarını analiz etmek amacıyla kullanmış ve kavram, sosyal bilimlerde gözetimle beraber anılan bir kavrama dönüşmüştür.

değil de aynı zamanda hücreden geçerek gözetmen locasına denk gelen bölümü de yeterince aydınlatabilmesi için bir penceresi vardır. Hücrelerin iç çeperinde, gözetim kulesine bakan kısmına demir parmaklıklar yapılır, böylelikle hücrenin her bir parçası gözetmenin görüşünden kaçamayacak kadar aydınlık kılınır… Tutukluların diğer tutukluları görmesini engellemek için, hücreleri ayıran bölüm duvarları ara bölgeye doğru parmaklıkların birkaç ayak ötesine dek uzatılır… Bu şekilde hücrelerden ve ara alanlardan geçerek gelen ışığın gözetmenin locası için de yeterli olacağı tasarlanmaktadır… Locanın her penceresinin dışında yer alan, karşısındaki hücreyi aydınlatmak için yansıtıcılarla desteklenen küçük lambalar, gündüzün güven vericiliğini geceye taşıyacaktır. Başka durumlarda gerekli olan ama sorunlu durumlarda da sesin duyulmasını ve de uzaktan bir mahkûmun gözetleyicinin başka bir mahkûmla uğraştığını öğrenmesini engellemek için gözetleyici locasından, alanı geçerek, tüm hücrelere ve böylelikle locanın penceresinin karşısındaki tarafa da küçük bir metal tüple ulaşılabilir. Bu alet aracılığıyla, birinin en küçük fısıltısı bile diğerlerince, özellikle de kulağını tüpe dayadığında, duyulabilir” (2008: 14-15).

4

Bentham’a göre, panoptik bina, endüstri içinde verim alınamayanların cezalandırılmasında; delilerin denetiminde; ahlâksızların, şüphelilerin, tembellerin hapsedilip çalıştırılmasında; acizlerin, hastaların tedavi ve bakımında; öğrenciler için eğitim alanında kullanılmaya müsait bir yapı arz eder (2008: 12).

Foucault’ya göre, katı ve caydırıcı yeni yasalar çıkartmanın iktidarlar tarafından yeterli görülmediği anlaşıldığında iktidarın mikro boyutlarda nasıl işletileceği üzerine kafa yorulmaya başlanmıştır. Bu da ancak, toplumun gözeneklerine işlemiş ve yasaların zorbalığından arındırılmış, inceltilmiş yöntemler kullanmakla mümkün olabilecektir. Bentham’ın planı, bir iktidar teknolojisi olarak, toplumsal hegemonyayı sağlama düşüncesi doğrultusunda bu boşluğu doldurmaktadır (2003: 95-96).

Foucault, bu tasarımda özellikle ‘caydırma’ işlevine yapılan vurguya dikkat çeker ve panoptikonun, insanların kötülük yapmasını engellemenin ötesinde, suç işleme arzusunu yok etmeye yönelik bir düşüncenin ürünü olduğunu belirtir. Panoptikonun gücü, fiziksel şiddet ve çeşitli silahlar kullanmak yerine, düşük maliyetle sadece bir bakışla amacına ulaşmasından kaynaklanmaktadır. Çünkü süreğen kılınan bir bakışın hissedilmesi ve gözetlenen tarafından içselleştirilmesi sonucu; kişinin, kendisini gözetler hale geldiği bir uç noktaya varır ve planın ulaşmak istediği nihai hedef de budur. Panoptik bir sistem içinde hiç kimsenin gözetlemeden kaçma ihtimali yoktur (2003: 94-98). Panoptikonda gözetleyiciye, tanrısal bir konum, bir bakış verilirken; gözetleyici görünmez kılınarak da denetimin gücü artırılır (Lyon, 1997: 95).

Panoptikonda görünürlüğün tuzak haline gelişi, gözetlenen kalabalığı kolay yönetilebilir kılar. Bu aynı zamanda panoptik yapının içinde bulunan suçlular, deliler, hastalar, öğrenciler arasında bütünleşmeyi, güç birliği yaratmayı engelleyen bir plandır. Toplumun, ‘birbirinden koparılıp, atomize olmuş kişilerin toplamından oluşan amaçsız bir güruha’ dönüşmesi nihai hedeftir (Lyon, 1997: 96).

Foucault, panoptikonun toplumdaki karşılığını, mekânsal olarak çeşitli iktidar odaklarının oluşmasında görür. Atölye, kışla, fabrika ya da okul, benzer iktidar stratejilerini, egemen bakışın izlerini taşır (Dolgun, 2008: 93). Bu noktada Foucault’nun Marx’a yaklaştığı görülür. İki düşünürün ortak yanları, disiplin altına alınmış bedenlerin, kapitalist üretimde verimli hale getirilmeye çalışıldığı düşüncesidir.

Özetle, Foucault’nun kavramsallaştırmasında panoptikon, modernizmle beraber ortaya çıkan, geçmiş dönemlerin kaba ve sert cezalandırma yöntemlerine oranla inceltilmiş yasaklama, cezalandırma, ıslah etme, gözetleme yöntemlerinin saf bir dışavurumudur. Ancak bundan daha fazlasını da ifade eder. Çünkü, halihazırda iktidarın mikro boyutlarda topluma yayılarak, bireyler tarafından içselleştirilmesine; herkesin kendi içinde bir gözetleyiciyi yarattığı bir tür oto-gözetim durumuna ve özgürlüğün yok olma tehlikesine işaret etmektedir.