• Sonuç bulunamadı

1.2. Sosyal Sermaye Araştırmasında Yaklaşımlar

1.2.3. Kalkınma ve Kolektif Sosyal Sermaye

Kalkınma üzerine yaptığı çalışmaları ile tanınan Woolcock sosyal sermayeyi “insanların ortak hareket etmesini mümkün kılan normlar ve ağlar” olarak tanımlar (Woolcock ve Narayan, 2000: 226). Bu tanımdan anlaşılacağı üzere kapalı ağ özelliğine daha çok değer verdiğini söylenebilir. Zor durumda kalan birey için aile ve arkadaşlarından oluşan yakın çevresinin maddi manevi büyük fayda sağlayacağı ileri sürer. Normlar ve ağlar bireylerin günlük hayatı etkileyerek bireylerin yaşantısını

düzenlemektedir. Günlük hayatta tekrarlayan bu süreçler aynı zamanda güven ve karşılıklılık olgularını ortaya çıkararak gelişmesine neden olur. Güven ve karşılıklılığa bağlı olarak toplumun normlara karşı tutumu da o toplumun sosyal yapısının nasıl şekilleneceğinin bir göstergesidir. Yani insanların birbirlerine karşı benimsedikleri güven ve karşılıklılık ile birlikte beraber hareket etmelerine fayda sağlayacaktır (Tabak, 2020: 6).

Woolcock ve Narayan (2000), sosyal sermayenin ekonomik kalkınma üzerindeki etkilerini incelemeye çalışmıştır. Bu etkileri toplumsal görüş, ağ yaklaşımı, kurumsal yaklaşım ve sinerji yaklaşımı olmak üzere dört yaklaşım üzerinden incelemiştir. Toplumsal görüş bağlamında sosyal sermayeyi “ birlikler, cemiyetler ve kentsel gruplar adında yerel düzeydeki organizasyonlar” şeklinde değerlendirir (Woolcock ve Narayan, 2000: 229). Bu birlikler veya gruplar bir toplumun refahının göstergesi olarak kabul edilir. Yani toplum içinde bu tarz grupların sayısı veya yoğunluğu ne kadar çok ise o kadar daha iyi olduğu ayrıca bununda toplumun içindeki belirsizlik ve risk durumlarında paylaşılan normlar ve değerler bağlamında refahı artıracağının bir göstergesi kabul edilir (Gök, 2015: 655-683).

Yoksul ülkeler benzer yapıdaki insan nüfusu sayesinde baskın normlar ve güçlü ağlara sahip olmaları onları kapalı özelliği gösteren toplumlar olarak değerlendirilmesine neden olmaktadır. Bu toplumlarda ortak hareket etmelerine olanak sağlayan benzer yapıdaki cemiyetler ve gruplar toplum için faydalı olacağı kabul edilirken, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için ortaya çıkan bireyselleşmeyle birlikte sivil katılımın daha farklı yapılardaki insanları bir araya getiresi gerektiği ileri sürerler (Putnam, 1993).

Bu açıdan Putnam’ın çalışmaları büyük önem taşır. Putnam (1993) sivil katılım kültürünün kurumların performansına olan etkilerini demokrasi ve ekonomik kalkınma ölçekleri üzerindeki incelemiştir. Sosyal sermayenin buradaki etkisi, sivil toplum yoluyla bireylerin politik ihtiyaçlarını dile getirmesi sonucunda ortak bir kamuoyu oluşturmalarına yardımcı olurken bürokratlar arasında daha etkili ve verimli bir iletişime de olanak tanımaktadır. Bu iki açıdan sosyal sermaye sivil

katılım yardımıyla etkin bir siyasal sistemin oluşmasına yardımcı olarak hükümet performansına katkı sağlamaktadır (Tavits, 2006).

Putnam (1995)’e göre sosyal sermayeyi fiziki ve beşeri sermayeden ayrı olarak karşılık kazanç için işbirliğini kolaylaştıran ağlar, normlar ve sosyal güven gibi toplumsal örgütlenme temelli açıklama girişiminde bulunurken, “sivil katılım” kavramı ile insanların sadece siyasetle değil kendi toplumuyla olan bağlantılarını ifade etmek için kullanır (Putnam, 1996: 34). Sivil toplum sosyal sermayesi kendiliğinden organize olan gruplardan meydana gelen kurumlarla ilgilidir. Bu kurumlar; çeşitli örgütler, dernekler, topluluklar, sivil toplum örgütleri vb. yapılardır. Sivil toplum sosyal sermayesi, bu yapılardaki kurallar olduğu kadar, insanların ait oldukları bu yapılarda paylaştıkları normlar, inançlar, tutumlar, vb. değerlerdir(Keskin, 2008: 16). Bireylerin gönüllü kuruluşlara üye olması ve bu kuruluşlar için zaman ve para harcamalarının temel nedeni paylaştıkları değerlere sahip çıkarak bu değerleri sürdürmek istediklerinden kaynaklanır (Dalziel, Saunders ve Saunders, 2018).

Sivil toplum ortak bir amaç doğrultusunda bireyleri örgütleyerek iş birliğine yöneltir. Üyesi olduğu örgütler, aktöre farklı insanlarla etkileşimde bulunma şansı verir. Bu sayede aktör bir taraftan topluma daha kolay entegre olurken diğer taraftan üyelerine ekonomik fayda sağlar (Karagül ve Masca: 2005). Sivil katılımın geliştiği sosyal yapılarda, doğrusal olarak toplumsal duyarlılıkta artar. Birey hem kendisini hem de içinde yaşamış olduğu toplumun geleceğini benimser ve katılımcı demokrasi anlayışını destekler. Ayrıca başarılı bir sivil toplumunda, toplumu oluşturan kişilerin sahip olduğu alışkanlıklar, adetler ve ahlaki değerler önemli rol oynamaktadır. Bu bağlamda niteliklerin geliştirilmesi ancak kültürel değerlerin geliştirilmesi ve bu değerlere saygı gösterilmesiyle mümkün olmaktadır (Fukuyama, 2005: 20). Benzer kültürel değerlere sahip olan bireylerin herhangi bir sivil katılım ile elde etmiş oldukları kolektif hareket bireyler arası etkileşimi, dürüstlüğü, farklılıklara saygı duymalarını ve yardımlaşmayı kolaylaştırır (Betil, 2010: 22).

Kolektif eylem ve karşılıklılık ilkesi sosyal yapı içinde bulunan bireyler için ortak bir payda da buluşma imkânı sunar. Bu da onlar arasında iletişimlerinin

gelişmesine ve güven duygularının oraya çıkmasına neden olur. Gelişmiş toplumlarda bireylerin diğer insanlardan zarar görmeyeceği düşüncesi daha çok heterojen yapıya sahip grupların oluşmasına imkân tanır. Özellikle gelişmekte olan toplumlar için bu tarz sivil toplum kuruluşlarına üyelik çok önemlidir. Bu tarz katılımlar toplum için önemli olduğu gibi örgütler içinde hayati değer taşır. Heterojen gruplar arasındaki açık bağlantılar sayesinde değerli bilginin yayılmasını kolaylaştırarak durgunluğu ve kilitlenmeyi azaltarak inovatif yeteneklerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır (Kitapçı, 2017). Bu açıdan tam rekabet piyasalarında bilgiyi yaratan, paylaşan ve yeniliklere dönüştürebilen örgütler rekabet avantajı sağlayarak daha başarılı olurlarken sahip olmamanın ise onların yok olmalarına ya da iflas etmeleri neden olmaktadır (Gerni, 2013: 100).

Ayrıca bu her kolektif eylem aynı oranda topluma fayda sağlamaz. Bir sivil topluma üye olan birey o kuruluşun faaliyetlerinde bulunmadığı müddetçe faaliyetlere katılan diğer bireylere oranla daha az ya da eksik fayda elde eder. Yani bağlılık potansiyeldir katılım ise gerçektir (Inoguchi, 2002). Bunu dışında da terör örgütü, çete, mafya gibi kanunun ön gördüğü hükümlere aykırı hareket eden kolektif yapılara üye olmak da hem bireye hem de topluma zararı dokunabilir. Yani bireyi katılmış olduğu ideolojik görüş bağlamında diğer bütün görüşlerde olan kişilerden uzaklaştırırken benzer fikirlere sahip bir kapalı yapının içine gömülmesine yol açar. Herhangi bir ülkede bu tür kolektif yapıların çoğalması o toplumda eğitim, ekonomi, siyaset ve Hukuk’un bozulmasının bir göstergesidir. Bu da toplum içinde kumar, hırsızlık, gasp, cinayet, uyuşturucu ve terör olayları gibi toplumsal huzuru bozan birçok yolsuzluğa yol açar. Ayrıca toplumdaki bu düzensizlik ülke içinde kayıt dışı ekonomik faaliyetleri artması için ortam oluşturur. Bir taraftan firmalar vergi kaçırma yolu ile piyasanın dengesini bozarken diğer taraftan devletin vergi gelirleri üzerinde olumsuz etkilere neden olur. Kısacası bu tarz kolektif yapılar toplumsal refahı etkileyecek birçok negatif etkilerin oluşmasına neden olur (Gerni, 2013: 80).