• Sonuç bulunamadı

1.2. Sosyal Sermaye Araştırmasında Yaklaşımlar

1.2.4. Gömülü Sosyal Sermaye

Gömülü sosyal sermaye kuramı ilk olarak Granovetter tarafından 1985 yılında ileri sürülmüştür. Gömülülük kavramı “ekonomik açıdan analiz edilen

davranış ve kurumlar, sürdürülen sosyal ilişkiler tarafından belirlenmekte ve kısıtlanmaktadır” (Granovetter, 1985: 481). Bu bağlamda ekonomik olanla sosyal olanı birbirlerinden bağımsız düşünmek büyük hataya sebebiyet verir. Sosyal olan ile ekonomik olanın arasındaki bu ilişki modern dönemlerde daha özerk bir hal alsa da çok daha öncesinde de bu ilişkinin varlığından söz edebiliriz. Gömülülük savında temelde Karl Polanyi’nin “özselcilik okulu” Thompson “ahlaki ekonomi” savı ile ilişkilidir. Polanyi piyasa ve ekonomiyi insan ve onun çevresiyle girdiği sosyal ilişki bağlamında ele alır. Thompson ise 18. yy İngiltere’de yiyecek sıkıntısı nedeni ile isyan çıkartan halkın bunu sadece ekonomik temellere dayandırarak değil aynı zamanda bu isyanın halkın gelenek ve kültürlerine uymayan, kurallara karşı çıktığından dolayı meydana geldiğini ileri sürer. Yani ortaya çıkan ekonomik krizin sosyal yönünün unutulmaması gerektiğine değinmiştir. Kısacası her ikisinde de ekonomik olan ile ekonomik olmayan arasında iç içe geçmişlik söz konusudur (İnci, 2015).

Ekonomik eylemler sosyal eylemler tarafından düzenlenmesi, aktörlerin sürekli kendi aralarındaki ilişkiler sonucu ekonomik eylemlerin ortaya çıkmasına neden olur. Bu da bireylerin birbirlerinden bağımsız hareket edemediklerinin bir göstergesidir. Gömülmüşlük savındaki bireyden kasıt modern anlamdaki atomize olmuş birey değil tam tersine ekonomik eylemlerde bulunmak için sosyal ilişkiler de bulunan bireydir. Kısacası bireylerin ekonomik eylemleri aktörlerin sosyal ilişkilerinin sonucunda meydana gelir. Klasik ve neo-klasik iktisatta aktörlerin birbirleriyle sosyal ilişkileri olabileceği gerçeği, ekonomik faaliyetleri engelleyeceği düşüncesi öne sürmüştür (Granovetter, 1985: 484). Günümüzde ise bu görüş geçerli değildir. Çünkü tam rekabet koşullarında sıkı ticari ilişkiler yerine daha çok ekonomik açıdan bireye fayda sağlayacak ilişkiler kurulur. O yüzden herhangi bir nedenden dolayı bozulan ticari ilişkiler başka birisi ile hemen kurulabilir. Yani tam rekabet piyasalarında zayıf bağlar üzerine kurulmuş bir sosyal ilişkisel gömülülük söz konusudur. Ayrıca aktörler arası kurulan sıkı ve yoğun ilişkiler sayesinde bireyler arasında değer ve normlar oluşmaya başlar. Bu değerler bireylerin birtakım yükümlülükleri kabul ettiğinin bir göstergesidir. Bireyin yeni ilişkiler kurmasında bu değerler önünde büyük engeldir. Özellikle tam rekabet koşullarında ekonomik

eylemler için bu tarz norm ve değerler istenmeyen bir durumdur. Granovetter’in de belirttiği gibi “sosyal atomizasyonun tam rekabet için bir önkoşul oluşu “dur. Bu ise gömülmüşlük savının bir kabulüdür (Granovetter, 1985: 484).

Uphoff (1999) tarafından yapısal ve bilişsel olarak ikiye ayrılan sosyal sermaye, Ghoshal ve Tsai (1998) tarafından gömülmüşlük teorisine uygulamıştır. Yapısal gömülmüşlük sosyal sistem ve bu sistem içinde oluşan ilişkiler ağı ile ilgilidir. Bu kavram insanlar veya birimler arasında bağlantıları kişisel olmayan yapılandırmalar olarak tanımlanır (Tsai ve Ghoshal, 1998: 224). Yani bireylerin kurmuş oldukları rasyonel temelli ilişkiler, bireyden bağımsız bir çevre tarafından şekillenir. Ayrıca bireyler arasında ağların biçimi, örüntü yoğunluğu, hiyerarşisi gibi yapısal özelliklerin yanı sıra bir ağ yapısının varlığı da yokluğu da yapısal gömülülüğün ilgi alanına girer. Yapısal gömülülük temel olarak maddi değişim ilişkilerinin kalitesi ve ağ mimarisinin ekonomik etkinliği nasıl etkilediği ile ilgilidir (Uzzi, 1997: 36). İlişkisel gömülmüşlük kavramı “bir etkileşim tarihi aracılığıyla insanların birbirleriyle geliştirdikleri kişisel ilişkiler türü” olarak tanımlanır (Tsai ve Ghoshal, 1998: 224). İlişkisel gömülmüşlük temelde bireylerin davranışını biçimlendiren saygı ve dostluk gibi ilişkilere odaklanır. Sürdürülen bu ilişkileri devam etmesindeki temel amaçları aktörlerin diğer aktörlerle sosyalleşmesi, toplum içinde kabul görmesi ve prestij sağlamasıdır. Bu açıdan bireyler bazen rasyonel hareket etmekten ziyade duygusal hareket etmeye yönelebilirler. Buda aktöre maddi kazanç yerine içsel bir mutluluk kazanmasına neden olur. Ayrıca ilişkisel gömülmüşlük bireye güven, normlar, beklentiler, yükümlükler ve kimlik gibi ortak payda da buluşacak bir ortamda hazırlar (Moran, 2005: 1132).

Sosyal sermayeyi karakterize eden ilişkiler, topluluklar, işbirliği ve karşılıklı bağımlılıklar makul bir güven düzeyi olmadan var olamazlar (Cohen ve Prusak, 2001: 50). Yani temelde insanlar arası ilişkilerde güven vazgeçilmez unsur olduğu gibi gömülü sosyal sermayenin açık ve birincil ön koşuludur (Uzzi, 1997: 43) Esasen ilişkisel gömülüğü tanımlamak için kullanılan sosyal ilişkilerin iki özelliğinden bir tanesidir (Moran, 2005: 1135). Gömülü ağlardaki güven kavramını açıklamak için temelde güven ve risk arasındaki ilişki çok büyük rol oynar. Yüksek güvenin olduğu

toplumlarda belirsizlik veya riskli zamanlarda başkalarının niyet ve davranışlarından dolayı kendisine bir kötülük gelmeyeceğine dair garantiye alınmasıdır. Yani kişisel çıkarlar ve sahtekarlık peşinde koşan bireyler toplumsal dışlanma ile sosyal yapının düzenini bozması engellenir. Güven temelli kurulan sosyal etkileşimlerde bireyler arası beklentiler ve yükümlülükler artar. Bu bireyler arası ilişkilerin derinleşmesine ve aralarındaki mevcut ilişkinin sürdürülmesini motive eder. Yani güven bireyler tarafından çaba ve karşılık verildiğinde gelişir (Uzzi, 1997). Tam rekabet koşullarında güven firmaların rekabet gücünü artıran zor ve karmaşık bilgilerin aktarılmasına ve üst düzey bilgilere kolay erişimi imkânı sağlar. Yüksek ilişkisel güvenin olduğu durumlarda firmalar açısında daha etkili ve uygulanabilir yenilikçi fikirleri ortaya çıkmasına olanak tanır. Sonuç olarak, güvenin varlığının belirlenmesi yapısal gömülü sosyal sermaye için merkezi bir konumda olamasa da ilişkisel sosyal sermaye açısında merkezi bir konumdadır (Moran, 2005).