• Sonuç bulunamadı

1.3. Sosyal Sermayenin Birleşenleri Üzerinden Okunması

1.3.1. Güven

Türkçede etimolojik olarak “küve-mek” (büyüklenmek)> “küve-n-mek” kelimesinden türeyerek ortaya çıkmış olan güven kavramı (Çağbayır, 2007: 1813), Türk Dil Kurumu (TDK) tarafından “korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu, itimat” şeklinde tanımlanmaktadır (TDK, 2020). Türkiye Diyanet Vakfı (TDV) İslam Ansiklopedisinde Arapça etimolojik özelliğini belirten tanımında

güven ve itimat gibi anlamlara gelen “sika” (vüsûk) kelimesini veya “sağlam ve şüpheli olamayan” anlamına gelen “vesâka” kökünden türemiş bir isim olan “mîsâk”, “kuvvetli ahid ve antlaşma” olarak tanımlanır (Gürkan, 2005). İngilizce “confidence ve trust” kelimeleri ile karşılık bulan güven kavramı, Oxford sözlüğünde “kendine güven duygusu, emniyet ve kesinlik hissi, cesaret” (Pearsall ve Trumbell, 1996: 301) ve “Birinin veya bir şeyin güvenilirliğine, gerçeğine veya gücüne duyulan sağlam bir inanç” olarak tanımlanır (Pearsall ve Trumbell, 1996: 1546). Bunun dışında diğer önemli bir İngilizce sözlüğü olan Cambridge’ de ise “birisinin iyi ve dürüst olduğuna ve size zarar vermeyeceğine veya bir şeyin güvenli ve güvenilir olduğuna inanmak” olarak tanımlanır (Cambridge dictionary, 2008).

Güven, bir ilişkinin tarafı olan bir kimsenin var olan ya da ortaya çıkabilecek bir zayıflığının, ilişkinin diğer tarafındaki kişi tarafından istismar edilmeyeceğinden emin olması şeklinde de tanımlanmaktadır (Başak ve Öztaş, 2010: 35). Örneğin bir değiş tokuş sürecinde aktörlere veya bu sürece duyulan itimat şeklinde de tanımlanır. Güven sosyal sermaye için ise en temel yapı taşlarından birini oluşturur. Fukuyama güveni toplumun bütün yapıları içinde mevcut olduğu fikrine dayandırarak, sosyal sermayeyi ise toplumun bütün kesimlerinde oluşan bu güven sayesinde meydana geldiğini kabul eder. Bu bağlamda güveni sosyal sermayenin bir kaynağı olarak tanımlar (Fukuyama, 2005: 42). Ayrıca çatışma ve kargaşayı önleyen, insanların birlikte iş yapma ve yaşama olanağı sağlayan, çok farklı sosyal faaliyetlere katılmayı kolaylaştıran güven sosyal sermayenin ön koşulu veya başlangıç noktası olarak da kabul edilebilir (Cohen ve Prusak, 2001: 50-51). Bu bağlamda bireyler arası itimadı arttıran güven, ağlar arası iletişimi kolaylaştırarak işbirliğini teşvik eder, bilgi akışını kolaylaştırır ve işlem maliyetini azaltarak ticari işleyişin gücünü artırır. Kısacası güven hem bireysel hem de toplumsal anlamda düzeni sağlayan sosyal sermayenin vazgeçilmez bir unsurudur. Ayrıca belirli bir toplumun ya da grubun sahip olduğu sosyal sermaye miktarı ilişkin ölçümler, en temelde güvenin ölçülmesi ile daha doğru bir biçimde ortaya konulmasına imkân tanır (Öğüt ve Erbil, 2009: 20).

Güvenin tanımlanması çok tartışılmalı bir konu olsa da sosyal sermaye üzerine çalışma yapmış birçok araştırmacı tarafından güven anahtar bir unsur olarak

kabul edilmektedir (Uğuz, 2010: 63). Fukuyama güven ile sosyal sermayeyi bir birinin yerine kullanmaktadır (Tüysüz, 2011: 15). Bourdieu ise bireylerin içine doğmuş oldukları habitus ayrıcalıklarını koruyabilmek için giriştikleri mücadeleler şeklinde tanımlamaktadır. Coleman (1988) kapalı ağ yapılarına sahip toplumlarda bireyler arası gelir dağılımı, eğitim seviyeleri ve kültürel değerleri ne kadar birbirlerine yakınsa güven seviyeleri de o kadar yüksektir. Yani güveni sosyal ilişkilerdeki karşılıklılık üzerinden açıklamaya çalışır. Bireyler arası kurulan sosyal ilişkilerin onları bir takım beklentiler ve yükümlülükler altına girmesi için sosyal çevrenin varlığının mevcuduna dayandırır (Coleman, 1988: 102). Yani toplumda mevcut olan güven sayesinde bireylere yüklemiş oldukları sorumluluklarla bireyler arası ilişkiler gerçekleşecektir. Putnam (1993) göre güven ahlaki temelli kaynakltır. Bu kaynak kullanıldıkça artarken kullanılmadıkça azalır hatta tamamen tükenebilir. Putnam diğer bir çalışması olan “Bowling Along” (2000) da Amerika’da yaşayan bireylerin eskisi kadar grup, dernek ve örgüt gibi toplu kuruluşlarda sosyal ilişkiye girmeme nedenlerini birbirlerine güvenmemelerinin ve birbirlerini tanımamalarının bir sonucu olduğunu ifade eder. Bu bağlamda sermayenin erozyona uğraması sonucunda birbirini tanımayan; bireyler, siyasetçiler, seçmenler, şirketler ve bu şirketlerin çalışanları vs. toplumda görülür.(Başak ve Öztaş, 2010: 35).

Fukuyama güvene diğer sosyal sermaye araştırmacılarından daha fazla önem vermiştir. Bu bağlamda Fukuyama “sosyal sermayeyi, toplumun belli parçalarında ya da bütününde güven duygusunun hakim olmasından kaynaklı bir güç olarak tanımlar. Bu güç aile gibi küçük gruplardan tutunda uluslara kadar bütün grupların içinde gömülmüş bir şekilde vardır (Fukuyama, 2005: 42). Bundan dolayı sosyal sermaye üzerine tanımlarını güven ve etikten yola çıkarak yapmaktadır (Akman, 2018: 71). Kişisel çıkar ve sözleşme toplumsal kurumların önemli bir kaynağı olsa da, en etkin organizasyonlar, ortak etik değerlere sahip topluluklar üzerinde yükselir (Fukuyama, 2005: 42). Bundan dolayı toplumda yerleşmiş olan ahlaki kurallardan dolayı sosyal ilişkileri düzenlemek için yasal düzenlemelere ve sözleşmelere ihtiyaç duyulmaz.

Literatürde güven üzerine iki farklı sınıflandırma bulunmaktadır. Bunlardan ilki Bechman tarafından ortaya sürülen kişisel ve kişisel olmayan güven olarak ikiye

ayrılırken, diğeri Uslaner tarafından stratejik güven, genelleşmiş güven ve sosyal sistemlere güven olarak üçe ayrılır (Başak ve Öztaş, 2010: 36). Güven hem bireyler hem örgütler hem de toplumsal bağlamda kurulan ilişkilerde sosyal sermayeyi ortaya çıkartan en temel yapı taşıdır. Kişisel güven daha çok kapalı toplumlarda veya gruplarda görülen sık tekrar eden yoğun ilişkilerde karşımıza çıkmaktadır. Bu güven türü aşinalığa, geçmişte yaşanan bir ilişkiye veya herhangi bir gruba üyeliğe dayanır. Bu etkileşimin sürekliliği bireyler ilk elden bilgiye çok hızı ulaşmasına imkân tanır. Dahası iletişim kurduğu kişiler hakkında daha fazla bilgi sahibi olmasından dolayı güvenilir kabul edilir (Granovetter, 1985: 486). Bu güven toplum içinde bireylerin hayatlarını kolaylaştıracak ilişkilerinin gücünü artırır. Diğer taraftan kişisel olan güvenin toplumsal boyutunun yanında bir de örgütsel bağlamda güvenden söz edinilir. Geleneksel ekonomi anlayışına sahip toplumlarda kamu kurumları güvenden yoksun olmasından dolayı şirketler ticaret yaparken daha çok eskiden iş yaptıkları firmalar ya da tanıdıklarının referansıyla iş yapmaktadırlar. Kısacası kurumsal güven yoksulluğu ve bireysel güveni öncelikler. Ayrıca örgütler içerisinde oluşturulmuş güvenin yapısı, çalışanların dürüstlüğünü, işbirliğini ve bilgi paylaşımını da olumlu etkiler. Örgüt içi çatışmayı azaltarak bireylerin örgüt bağımlılığını pekiştirerek çalışanları motive eden informel bir ortam oluşturur. Diğer taraftan kişisel olmayan güven ise daha çok zayıf bağlar sayesinde kurumsal ilişkiler alanında meydana gelir (Gerçil ve Aracı, 2011: 41).

Stratejik güven; örneğin X, sözünü tutması için Y ‘e güvenirse ve Y sözünü tutması için X e güvenirse, işbirliği yapmak ve böylece ikisini de daha iyi hale getirmek için bir anlaşmaya varabilirler. X ve Y birbirlerini tanımazlarsa, birbirlerine güvenmek için bir temelleri olmazdı. Dahası, tek bir karşılaşma güveni geliştirmek için yeterli olmayacaktır. Birbirlerini daha iyi tanıdıklarında bile, karşılıklı güvenleri birbirleri hakkında bildikleriyle sınırlı olacaktır. X ve Y para ödünç vermek konusunda kendilerini rahat hissedebilirler. Fakat stratejik güven içinde birazda risk barındırır. Yani Y’nin az da olsa bu parayı ödememe olasılığı vardır. Ayrıca X ve Y’ de birbirlerinin yeteneklerinin olmadığı konuda bir birlerine güvenmezler. Stratejik güven bireylerin kendi tanıdıkları ile iletişime sebebiyet verdiği için az sayıda insan arasında güven sorunlarını çözer. İkinci güven türü ise ahlaki güvendir. Bu güvenin

temeli bir toplum içinde yaşayan çoğu insanın aynı ahlaki değerleri paylaştığı inancından kaynaklanır (Fukuyama, 2005). Yani diğer insanın güvenilir olduğuna inanmaktır. Ahlaki güven insanların paylaştıkları ortak ahlaki değer üzerinde topluluklara dahil olduklarını açıklar. Kısaca sivil katılım için bireyler ahlaki güvene ihtiyaç duyarlar. Stratejik güvenin belirsizliklerine karşılık daha iyimser bir dünya görüşünü öne sürer. Güvenin son boyut da kurumsal güvendir. Bu güven ise kurumlara duyulan inançtan gelir. Çünkü hükümetin kurumlarının yapısı cansız ve güveni karşılayacak bir mevcudiyetten yoksundur. Hükümetlerin genel olarak ekonomi, savaş ve barış ve toplumda hukuk ve düzenin korunmasında ne kadar iyi performans gösterdiğine dayanır. Kurumsal güven stratejik güvene çok benzer. Aynı onun gibi deneyimlere dayanmaktadır (Uslaner, 2008: 101-102).