• Sonuç bulunamadı

Kader ve Kadere İman

1.2. İnsanın Yaratıcı ile Kurduğu İlişki

1.2.1.2. Kader ve Kadere İman

İman dediğimiz olgu; İslâm dininde Allah’a İman’ın yanında başka şartları da gerektirir. Bunlardan biri de Kadere İman’dır. Cahit Zarifoğlu’nun nesirlerinde

kader, farklı boyutları ve özellikleriyle karşımıza çıkmaktadır.

Kaderin ilk karşılaştığımız boyutu, kaderi Allah’ın yaratması şeklindedir. Evet, insanın bir kaderi vardır ve her şeyi olduğu gibi onu da Allah yaratır. İnsanın ise bu kaderi bilmesinin imkânı yoktur: “Kaderleri yaratan Allah’ın kimi kiminle karşılaştıracağını, daha açık söyleyelim bize ne yazdıracağını da bilemeyiz.”89

Kur’an-ı Kerim’de kaderin Allah tarafından yaratılması ve insanın her adımını bildiği konusu şu şekilde geçmektedir:

“Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır.”90

Kaderi Allah yarattığı gibi aynı zamanda ona hükmeden de odur. İnsanın bu konuda eli kolu bağlı olduğunu da görmekteyiz Cahit Zarifoğlu’nun nesirlerinde. Bunun en güzel örneğini Yaşamak’ta, bir sempozyum sonrasında İsmet Özel ve başka bir kişi ile Cahit Zarifoğlu arasında geçen diyalogda görürüz:

“Toplantıyı izlemek için Ankaradan gelen İsmet Özel yanımızda. Birileri tanıştırdı. İsmet tebrik etti bizi. “Toplantının yıldızıydınız” dedi. Birkaç cümleden sonra “Bizim safımızda olmanızı isterdim dedi. “Allah korusun” dedim. İsmet Özelin yanında nursuz bir yüz belirdi. Haşa “Ne karışır” dedi. Ve ben “Yalnız O karışır” dedim.”91

İnsanın yapıp yapacaklarını kesin olarak bilen tek bir isim vardır; o da Allah’tır, Cahit Zarifoğlu’na göre. Bağlantılı olduğu konuyla beraber aldığımızda, yani kendisinin inançlı insanların tarafında olmasıyla birlikte düşündüğümüzde, aklımıza hemen şu ayetler gelmektedir:

88

Fethi Gemuhluoğlu, Dostluk Üzerine (Önce Selâm Sonra Kelâm), Haz. Sadık Yalsızuçanlar, 2.bsk., İstanbul, Timaş Yayınları, 2012, s.17.

89 Zarifoğlu, “Serçekuş”, Çocuklarımızla Atlara Biniyorduk, s.32. 90 Kur’an-ı Kerim, D.İ.B., Hadid 57/22.

91

25 “Şüphesiz sen sevdiğin kimseyi doğru yola iletemezsin. Fakat Allah, dilediği kimseyi doğru yola eriştirir. O doğru yola gelecekleri daha iyi bilir.”92

“Andolsun, biz açıklayıcı âyetler indirdik. Allah dilediği kimseyi doğru yola iletir.”93

İnsanın yaptıklarını ve yapacaklarını bilen kaderi yaratan Allah, elbette insanın başına gelen olayların sonuçlarını da önceden bilmektedir. Etrafımızda olan olayların, buna savaşlar ve zulümler de dâhil, makul bir sebebi olduğu muhakkaktır. Cahit Zarifoğlu bunu, “kalbimin ilhamlarıyla biliyorum” der ve dünyada olan zalimliklerin sebebinin “insan” olduğunu söyler.94 İnsanoğlu bazı şeyleri sadece kalbinin ve aklının hudutları ölçüsünde bilebilir. Allah’ın elçisi olan, insanları mucizeleriyle şaşırtan peygamberler dahi Allah’ın izin verdiği ölçüde hareket ederler. Onlara bildirilmediği sürece onlar da birer insandır:

“Peygamberleri onlara dedi ki: “Biz ancak sizin gibi birer insanız. Fakat Allah kullarından dilediğine (peygamberlik) nimetini bahşeder. Allah'ın izni olmadıkça bizim size bir delil getirmemiz haddimize değil. Müminler ancak Allah'a tevekkül etsinler.”95

Kendi yaşamını böylesine etkilediğini bildiği bir olguyu, elbette anlamlandırmaya çalışacaktır insan. Cahit Zarifoğlu’nun insanı da varlığına iman ettiği; Allah’ın yarattığını ve ona hükmettiğini bildiği kadere akıl yettirmeye, delil aramaya çıkmıştır. Her ne kadar iman etse de insanın içinde hep bir “Acaba…?” olur ve bunun üzerine düşünmeye başlar. Bu insana doğuştan verilen tefekkür yeteneği ile ilgilidir. Kader hakkında düşünen insanın ona bulduğu delillerden en önemlisi niyet edilen işlerin bir türlü yapılamaması ve onun yerine farklı işlerle meşgul olunmasıdır. Bunu “Küçük Şehzade” adlı hikâyede, Allah’ın varlığına delil olarak gösteren Cahit Zarifoğlu’nun buradaki muradı elbette ki Allah’ın var ettiği

kaderdir. Kader, bir anlamda Allah’ın varlığına da en kesin delil olarak gösterilir:

“Ne demiş Hazreti Ebubekir efendimiz:

-Allah’ın varlığına en kesin delilim şu ki, bir şeye niyet ederim ama yapamam, yaptıklarım ise aklımda olmayan işler..”96

İnsanın aklında olup da yapamadıkları işlerin üzerinde çok durmuştur Cahit Zarifoğlu ve bunu kadere bir delil olarak göstermiştir. Farklı nesirlerinde bu konunun

92

Kur’an-ı Kerim, D.İ.B., Kasas 28/56.

93Kur’an-ı Kerim, D.İ.B., Nur 24/46. 94 Zarifoğlu, Yaşamak, s.94.

95 Kur’an-ı Kerim, D.İ.B., İbrahim 14/11. 96

26

üzerine eğilmiştir. Kimi zaman nedenini bilmediği “gizli bir korku”dan dolayı

kendisini dağlara atan ve kaderden kaçabileceğini düşünenler,97

kimi zaman elinde olmayıp “kaderin söyletmesi” ile konuşanlar98

vasıtasıyla bunu okuyucuya sezdirir. “Ben değilim konuşan, benim içimden konuşuyorlar.”99

diyen insanlara rastlamamız da hep bu sebepledir. Kader öyle bir şeydir ki; çok akıl, irfan sahibi bir padişahı bile olayların işleyişi bozulmasın diye vezirinin söylediği yalanlara inandırabilmektedir.100

Yahut bir yönetici tam zulümle kurduğu iktidarını kutlamaktayken, her şey tersine dönüp halkı onun yok oluşuna bizzat şahit olduğu esnada, kendileri de bu tepetaklak oluşa katkıda bulunabilir.101 Bazen de bir baba çocuğuna hikâye anlatırken, o hikâyeye hükmedemediğini dile getirmektedir:

“-Bir türlü uyandıramıyorum baba ağaçkakanı. -Babacığım sen çok tuhaf bir adamsın. -Tuhaf mı?

-Evet. Nasıl oluyor da hem anlattığın masalları uydurduğunu söylüyor, hem de onu dilediğin şekilde anlatamıyorsun. Uyandıramıyorum ne demek?”102

Son örnekle beraber bizce kendisini de işin içine katmıştır yazar. Kendisi de bütün yazdıklarını adeta kader öyle olduğu, Allah öyle istediği için yazmıştır. Cahit Zarifoğlu mutlaka bir kaderin olduğuna ve insanın yaşamında yapıp ettiği birçok şeyin daha önceden bu kaderde belli olduğuna inanmaktadır.

İnsanın başına ne geleceğini bilmemesi kaderin bir boyutudur ve Allah’ın ve kaderin varlığına da en büyük delil olarak getirilmiştir. Bir de insanın bazı şeyleri sonuçlarını bile bile yapması vardır ki bizce bu da kaderin varlığını ispat için Cahit Zarifoğlu tarafından öne çıkarılmış bir durumdur. Serçekuş’un bir gün sapan ya da taşlar aracılığıyla vurularak yere düşeceğini düşünmesi ama yine de insanların bulunduğu yerlerde dolaşması,103

buna bir örnektir. Yazar bunu daha da pekiştirmek için hikâyeye şu şekilde devam eder:

97 Zarifoğlu, “Serçekuş”, Çocuklarımızla Atlara Biniyorduk, s.64. 98 A.e., s.77.

99 Cahit Zarifoğlu, “Anne”, Romanlar, 3.bsk.,İstanbul, Beyan Yayınları, 2010, s.317. 100

Zarifoğlu, “Küçük Şehzade”, Çocuklarımızla Atlara Biniyorduk, s.289.

101Cahit Zarifoğlu, “Motorlukuş”, Çocuklarımızla Atlara Biniyorduk, 2.bsk., İstanbul, Beyan

Yayınları, 2010, s.342.

102 Zarifoğlu, “Ağaçkakanlar”, Çocuklarımızla Atlara Biniyorduk, s.192. 103

27 “Tıpkı insanların akla gelebilecek her yerde, her bir şekilde ölebileceklerini bilmelerine rağmen, evlerinden çıkmaya korkmadan bütün o yerlerde bulunabildikleri gibi. Kaderdi bu.”104

Kadere inanan insanlar özellikle zor zamanlarında ve musibet anlarında onu daha sık hatırlar. Ölümle burun buruna geldikleri anlar, böyle anlardandır. Hele ki işleri gereği ölümün vızıltılar hâlinde etraflarında dolaştığı insanlar için kader bambaşka bir boyut kazanır. Anlık hatalar hayatlarını kaybettirebilir yahut son anda ölümün kıyısından dönebilirler. Bunu belirlemek onların elinde değildir ve diyebiliriz ki en açık şekilde yaşamları kaderin elindedir. “Sürekli olarak unutmadığı tek şeydi(r) kader.”105

Yalnızca yaptığı iş dolayısıyla değil yaşadığı yer dolayısıyla da hatırlar insan kaderini ve bazen yaşadığı yerle paralel bir kaderi olduğunu düşünür. Bazen bir dağ, bazen bir vadi, bazen de bir nehirle beraber akar bu paralellik. Tıpkı Anne romanındaki Nil nehri gibi. Nil nehrinin kader oluşunu106

ve “atalarına doğru

yürüdükçe” kıyıların ve bu kıyıların yanı sıra kaderlerin değiştiğini107

söyler Cahit Zarifoğlu.

İnsanın kaderi her daim insana saadet veren, mutluluk dolu dakikalarla örülü değildir elbette. Yaşamı boyunca; olumsuz olaylar, çıkmazlar, savaşlar, afetler, felaketlerle de karşılaşabilmektedir insanoğlu. Cahit Zarifoğlu, kaderin büyüklüğünün insana ağır geldiği, insanın onu taşımakta zorlandığı zamanlar olduğunu söyler.108 Böyle zamanlarda bir anda kötümserliğe kapılıp kadere küsme durumu olabilir. Fakat Cahit Zarifoğlu’nun insanı, kadere küser gibi olsa da hemen öfkesini ve kendini yatıştırarak yine kaderin Yaratıcısına sığınır. Anne romanında bahsi geçen kadere kızma durumunu görürüz ve yazar “haşa” diyerek, bunun yanlışlığını okuyucuya gösterir:

“Disiplin ve gerginlik, biraz öfkeye varan bir genel teessür, genel bir kırgınlık vardı onda. Genel, politik, çok değişik bir kırgınlıktı bu. Fakat, haşa, korkarım, kadere karşı bir

104

A.e.

105 Cahit Zarifoğlu, “Şeyhana” Hikâyeler, 4.bsk., İstanbul, Beyan Yayınları, 2011, s.166. 106 Zarifoğlu, “Anne”, Romanlar, s.295.

107 A.e., s.260. 108

28 kırgınlık gibi miydi yoksa aman Allah’ım neler söylüyorum. Tuhaf bir kibri vardı. Sanki kader ona karşı suç işliyordu.”109

Yaşamak’ta kaderin ortaya çıkardığı bir kaza anında Cahit Zarifoğlu “La havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azîm” diyerek Allah’a sığınır. 110

Zaman zaman da insan kaderinin yönünün değiştiğini hisseder. Hayatındaki bir olay insanı öylesine derinden etkiler ki, o andan sonra kaderinin daha başka akacağını hissedebilir. “Şeyhana” adlı hikâyede oğlu olan bir adam böyle hissetmektedir. Ataerkil toplumlarda hem soyu devam ettirmesi hem de ocağı açık tutması bakımından erkek çocuğun ayrı bir önemi olduğu muhakkaktır. “Türk ailesinde evlenen hisselerini alıp yeni aile kurmak üzere çıkarlar, baba evi ise en küçük oğula kalırdı”.111

Bizim toplumumuzda da bu önemsenmiştir. “Şeyhana”da erkek çocuğunun olacağı müjdesini alan baba da kaderinin o andan itibaren

farklılaşmaya, başkalarınınkinden ayrılmaya başladığını hissetmiştir.112

Bütün bunlar içerisinde insana kaderin ağır gelmediği yer tabiattır. Şehrin gürültüsü, beton binalar insana göre değildir. Yahut da insan bunların arasında, şehir koşuşturmacasında kendini unutur. Kendisiyle ve Tanrısıyla en yakın bağ kurduğu yerdir tabiat. Dolayısıyla burada kader insana ağır gelmez. İnsan burada kaderiyle barışmıştır:

“-İnsan; tabiattaki insan ve dengesine bakarak ve inanç içinde yastığa başını emniyetle koyar. Orada kader rahatsızlık vermez. Tabiata yakın olmakta kabusu dağıtıcı bir güç bulunuyor.”113

“Kaderle çakışmamak” gerektiğini de söylemiş ve bunu önemsemiştir Cahit

Zarifoğlu. Onun insanı, yaptıklarının kaderle çelişmemesi, çakışmaması konusunda duyarlıdır. Savaş Ritimleri’nde bunu görmek mümkündür. Oradaki insanlar tabiatla baş başa yaşadıkları için kaderleriyle barışıktırlar. Söyledikleri sözlerin, yaptıkları davranışların kaderle çelişmemesi de dikkatlerini çeker. Çocukların etraflarında fizikî

109

Zarifoğlu, “Anne”, Romanlar, s.322.

110 Zarifoğlu, Yaşamak, s.15-16.

111 İbrahim Kafesoğlu, Türk Millî Kültürü, 2.bsk., İstanbul, Boğaziçi Yayınları, 1983, s.216. 112 Zarifoğlu, “Şeyhana”, Hikâyeler, s.165.

113

29

gücün ötesinde melaikelerin olduğu ve onlar tarafından korunduklarını düşünmesi buna bir örnektir.114

Bazen de insanlar zaten kaderin onlara ne getireceğini öngörüleri sayesinde bilir ve ona göre davranırlar. Özellikle yaşı ilerlemiş, ‘görmüş geçirmiş’ olarak tabir edebileceğimiz insanlarda bu öngörü, diğerlerine oranla daha fazladır.115

Cahit Zarifoğlu’nun nesirlerinde insanın kaderle olan bağlantısına rastladığımız bir başka şekil de; insanın dünyada yaşam süresinin ve ölüm anının da kaderinde belirli olmasıdır. Kaderinde yaşayan süresinden fazlasını yaşayamaz insan. Cahit Zarifoğlu Serçekuş’u konuşturarak şöyle dile getirmiştir bu durumu:

“-İyi bil ki sevgili büyük avcı insan, canın çok tatlı ve azizdir. Onu seversin. Ölmek istemezsin. Eğer kaderinde hâlâ bu dünyanın ekmeğini yemek varsa seni kurtaracağım.”116

Cahit Zarifoğlu nesirlerinde, kaderi Allah’ın yarattığını vurgulamıştır. İnsan buna iman etmelidir. Kaderle ilgili değinilen bir diğer husus ise insanın kaderini hiçbir şekilde bilemeyeceği, onun sadece Allah’ın bilgisi dâhilinde olduğudur. İnsanın aklında olup yapamadığı işlerin bununla ilgili olduğunu belirten yazar, kadere iman ettiğinde huzuru bulacağını söyler.