• Sonuç bulunamadı

İlk kadın hareketlerinin Birleşik Amerika’da, 1840’lardan sonra Avrupa ülkelerinde ortaya çıktığı bilinmektedir. Bireysel hareketler biçiminde gelişen kadın hareketlerine bu anlamda, kadınların giderek daha çok üretime katılmaları ve üretim aşamasında pek çok eşitsizlikle karşılaşmaları sebebiyle daha çok kapitalist toplumlarda karşılaşılmaktadır. Özellikle A.B.D., İngiltere ve Fransa kadınların haklarını almak için giriştikleri mücadelelerin yoğun olduğu ülkeler olmuştur. Ancak gerçek anlamda kadınların ekonomik gücü ve rollerinin yeniden kamuoyu gündemine getirilmesi I. ve II. Dünya Savaşları sırasında kadın iş gücünün yeniden iş piyasasına çıkması nihayet 1960’lı yıllarda uluslararası göç hareketinin artması ile birlikte olmuştu. II.Dünya Savaşı’nın getirmiş olduğu ekonomik ve sosyal değişimler ile birlikte, tüm dünya ülkelerini kadınların statüsüne ve sorunlarına evrensel çözümler getirmek için çalışmalar başlatmışlardır.61

Bu 1947 yılında Birleşmiş Milletler Teşkilatı içinde “Kadın Statüsü Komisyonu” kurularak tüm üye ülkelerde kadının statüsü ve sorunları belirlenmiştir. Birleşmiş Milletler 1975 yılını Uluslararası Kadınlar Yılı olarak kabul ederek, bu yılda kadınlar ve erkekler arasındaki eşitsizliğin azaltılması, kadınların kalkınma çabalarının tümü içinde yer alması ve kadınların dünya barısının güçlendirilmesine katkıları yönünde yoğun faaliyetlerin yapılması amaçlanmıştır.62

1980’li yıllar gerek batılı ülkelerin birçoğunda, gerekse ülkemizde liberal ekonominin ve girişimcilik kültürünün benimsendiği yıllar olarak bahsedilir. Ljunggren ve Kolvereid (1996), bu dönemde kadın girişimcilerin sayısının batılı ülkelerde erkek girişimcilere oranla çok daha hızlı bir şekilde artmakta olduğunu belirtmişlerdir. Kadın girişimciliği üzerine batı yazınında yer alan çalışmaların

61 Semra Arıkan, 231. 62

oldukça geniş bir yelpaze (işletme, psikoloji, sosyoloji vb.) içinde yer aldığı söylenebilir.63

Kadının işgücüne katılımı ile ilgili çalışmalar, 1980’li yıllara kadar ekonomik büyümeye faydaları açısından olumlu olarak değerlendirilmeyen, küçük işletme girişimciliğinin desteklenmesi ile oldukça bağlantılı olduğu söylenebilir. Bu yıllardan itibaren küçük işletme girişimciliği, Üçüncü Dünya ülkeleri açısından yoksulluktan ve işsizlik sorunlarından kurtulmanın bir yolu olarak değerlendirilmiştir. Üçüncü Dünya ekonomilerinde küçük girişimciliğin tarım ve sanayi kesimlerinin dışına taşan bir değerinin olduğu, bakım-onarım, ticaret ulaşım ve diğer hizmet kesimlerinde bu olgunun sanayi kesimine oranla daha önemli bir yer tuttuğu vurgulanmıştır.64 Bu kapsamda girişimciliğin bilgi çağıyla birlikte artan önemi sebebiyle yaygınlaştırılması, teşviklerin artırılması, kadınlara yönelik yetersizliklerin giderilmesine yönelik çalışmalar artırılmıştır denilebilir.

Kadınların bu süreçte çalışma yaşamına daha aktif olarak katılımlarının artmasında başlıca şu faktörlerin etkili olduğu söylenebilir:65

Dünya çapında çalışan kadınları koruyucu ve destekleyici yasaların ve uygulamaların artması, demografik gelişmeler, şehirleşme oranlarında artış, eğitim olanaklarının artması, standart dışı (atipik) çalışma şekillerinin ortaya çıkması, geçim sıkıntısı ve ekonomik zorluklar, evlenme oranlarında azalma, buna karşılık boşanma oranlarında artış, toplumların, kadınların çalışmasına yönelik tutumlarında meydana gelen olumlu gelişmeler, çocuk bakımı ve diğer hizmetlerdeki iyileşmeler.

Türkiye’de ise 1980’li yıllar, kadın hareketinin ivme kazandığı bir dönem olarak tarihteki yerini almıştır. Türkiye’de kadın hareketini inceleyen araştırmacılar tarihsel olarak üç dönemden söz ederler: Osmanlı Dönemi, Cumhuriyetin ilk yılları ve seksen sonrası dönem. Tekeli (1993) ve Sirman (1989), Atatürk reformları Türkiye’deki kadın hareketinin başlangıcı olarak kabul edilse de, aslında hareketin temelinin 19. yüzyılın sonlarına doğru uzanan neredeyse yüz yıllık bir tarihi geçmişi olduğunu ifade etmektedirler. Bu bağlamda kadın hareketinde ilk dönemin, Osmanlı’nın son dönemine, II. Meşrutiyetin ilan edildiği yıllara denk geldiği söylenebilir. İkinci

63

Zeynep Özsoy Gökakın, Doksanlı Yılların Yeni Kahramanları: Türkiye’de Girişimci Kadın Profili,

8. Yönetim ve Organizasyon Kongresi Bildirileri, Nevşehir: 2000, 109.

64 Nalan Yetim, 80.

65 Faruk Kocacık, Veda B. Gökkaya, “Türkiye’de Çalışan Kadınlar ve Sorunları,” C.Ü. İktisadi ve

önemli dönemin kuşkusuz Cumhuriyet’in ilanı ve Atatürk reformlarının hayata geçirilmesi ile yaşandığı ifade edilebilir. 1980 askeri darbesinin sonrası ise kadın hareketinin üçüncü dönemi olarak belirtilebilir. Seksen sonrası kadın hareketinin önemi, ilk iki dönemde erkekler tarafından başlatılan ve yönlendirilen hareketin ancak bu dönemde kadınların güdümüne geçmiş olmasıdır.66

Bu bağlamda günümüzde kadın; yalnızca belli bir mesleğin uygulayıcısı veya çeşitli kesimlerde kolgücü ile görev yapan bir emekçi olarak değil, aynı zamanda bir girişimci olarak da varlığını ortaya koymaktadır.67

Ülkemizin gerek geleneksel değer ve tutumları, gerekse sosyo-ekonomik yapısından kaynaklanan sebeplerle kadınlar dezavantajlı duruma düşmektedirler. Ancak toplumsal yapımızdaki hızlı değişme, yaşamın her alanında olduğu gibi çalışma yaşamını da etkilemiştir. Çalışma yaşamında erkek hakimiyeti sarsılmaya ve kadın girişimciler de bu alanda kendilerini gösterme fırsatlarını bulmaya başlamışlardır.68

Türkiye’de kadınların ekonomik rollerinin genişlemesiyle, ekonomik kalkınmada önemli birer kaynak olarak daha etkin kullanılmaları gerektiğinin altını çizmek gerekir. Böylece kadınlara eşit istihdam, mesleki eğitim ve iş güvencesi imkanları sağlanması ve iyileştirilmesi ile toplumda demokratik, özgürlükçü, katılımcı ve çoğulcu bir yapılanmanın geliştirilmesi de hızlandırılmış olacaktır.69