• Sonuç bulunamadı

2. KÜRTLERĠN TARĠHSEL GELĠġĠMĠ

2.2. Kürt Tarihi

Kürt tarihi ilgili savların ekseriyetine bakıldığında; Kürtler, Dicle ile Fırat nehirleri arasındaki medeniyetlerin mirasçıları olarak kabul edilir. Kürtlerin tarihsel geliĢimi ile ilgili değiĢik görüĢlerin ve spekülasyonların olduğu apaçıktır.

Britannica ‟ya göre Yunanlı tarihçi Ksenofon, Milattan Önce 5. yüzyılda yaĢayan ve “Karduçiler” olarak adlandırılanların Kürt olabileceğini iddia eder. Aynı ansiklopediye göre, Kürtlerin tarihte önemli rol oynadıkları dönemler olmuĢtur, ancak bir halk olmaktan ziyade kabileler bireyler ve hareketli gruplar olarak (Britannica, 2004:851).

CemĢid Bender Kürt tarihini, Milattan önce 10 000‟li yıllara kadar götürür. Ona göre Kürtler, Toroslardan hazar denizinin güneyine, buradan günümüz Irak topraklarının kuzeyi, Ġran topraklarının batısını içine alan, geniĢ bir alanda hüküm sürdüklerini iddia eder. Bender, arkeolojik kazılara dayanarak; yazının keĢfedilmesi, ilk yerleĢim yerlerinin kurulması, tarım toplumuna geçilmesi, kısaca medeniyetin ve uygarlığın, Kürt tarihiyle baĢladığını iddia eder. Bu iddiasını kanıtlamak için, Yukarı Mezopotamya‟da M.Ö. antikçağda yaĢayan halklarla, Kürtler arasında bir bağ kurarak yapmaya çalıĢır. Ona göre tarih öncesinde bu topraklarda, yaĢamıĢ halklar arasında, ortak bir kültür birlikteliği mevcuttur (Bender, 2000: 33-34). Bender; bu söylemleri ile Kürtleri; sınırları yukarıda belirlenmiĢ, toprak parçasında belli kültürel birikimi olan, aynı homojen özellikleri taĢıyan, Batı Anadolu da ki halklardan farklı özellikleri olan, bir kitleden söz etmeye çalıĢır.

Bender gibi, Kürtleri ayrı bir millet olarak gösteren baĢka bir yazarda Tori‟dir. Tori, “Kürtlerin Ġlkçağ Tarihi” adlı kitabında; Dilbilimsel ve Filolojik araĢtırmalara dayanarak Kürtleri, Anadolu‟nun güneyi ile doğusunda milattan önce

Üç bin yılında devlet kuran, belli sınırları olan, farklı kültürel özellikleri olan, ayrı sosyolojileri olan, Hurilerin torunları olduğunu iddia eder. Bu iddiasını kanıtlamak için Kürtleri, bu dönemde yaĢayan diğer halklardan; Hititlilerden, Elamlı‟lardan, Sümerlerden, Babil‟liler den ve Asurlulardan ayırır (Tori, 1997: 11).

Yukarıda sözü edilen yazarlar Kürtlerin, Yukarı Mezopotamya‟da ezelden beri var oldukları ve bu bölgeye baĢka yerden gelmediklerini savunurlar. Örneğin Bender, Kürtlerin ataları olduğunu iddia ettiği Hurilerin, binlerce yıldır devam eden bir uygarlık olduğunu, Mezopotamya ovasına, baĢka yerden göç etmediğini savunur. Bender‟in diğer bir iddiası da, Kürtçe ile Hurri‟ce dilleri arasında ki gramer benzerlikleridir.

Kürt tarihi konusunda önemli çalıĢmaları olan David McDowall ise; ortak bir geçmiĢe sahip olmak, etnik anlamda bir bütünlüğü arz etmez. Ona göre Kürtler; kesin olmamakla birlikte M.Ö. Ġki binli yıllarda Ġran‟dan batıya doğru hareket eden, Hint Avrupa Konar-Göçerleridir (McDowall, 2004: 30). Ekrem MemiĢ‟ te, Huri kavminin de, Asya‟dan geldiklerini ve dillerinin de Ural-Altay dil grubundan geldiğini savunur.

Mezopotamya‟da yaĢayan medeniyetler üzerinde uzmanlığı olan Benno Landsberger‟de, Mezopotamya halklarının oluĢturduğu medeniyeti ve uygarlığı burada daha önce yaĢayan, Kürt atalarına mal etmesinin doğru olmadığını savunur. Landsberger‟e göre tarihte Türklere en yakın olan, aynı uygarlığı ve kültürel mirası paylaĢan kavimlerin Kutlar/Gutiler olduğunu savunur. Mehrdad R. Izady‟ de “Kürtler–Bir El Kitabı” adlı eserinde Kürtleri; Kendine has kültürü ve diliyle, büyük bir ulusu temsil ettiğini savunur. Bu ulusun, Ortadoğu‟da son bin yıldır, birçok yıkımla ve asimilasyon politikasıyla karĢılaĢmasına rağmen, ayakta kalmayı baĢarabilen ender uluslardan biri olduğunu savunur (Mehrdad, 2004: 3348).

Ali Tayyar Önder, Anadolu da Türklerin varlığını, MÖ 1000‟li yıllara dayandırır. Ona göre Kürtler; orta Asya‟dan, Türklerle beraber gelmiĢlerdir. “ġartamhari metni” olarak bilinen kitabe de, Milattan Önce 3 binli yıllarda yaĢadığı bilinen, Akad kralı Naram-Sin, ülkesine karĢı savaĢan 17 Anadolu krallığı arasında,

Turki kralı ĠlĢu-Nailden söz eder. Diğer bir tarihi belge, Yenisey‟deki ElegeĢ yazıtlarıdır. Orhun Kitabelerinden de eski olan bu kitabe de, Göktürkçe olarak yazılan “Kürt elinin hanı Alp Urungu altunlu okluğumu bağladım belde, ülkem. Otuz dokuz yaĢımda” Ģeklinde yazılmıĢtır (ġener, 2004: 79).

Ali Tayyar Öndere göre; Kürtlerin, bir Türk boyu olması veya asırlardır Farslılarla, ya da Araplarla bir kültür bütünlüğü içerisinde olması, onların kendi etnik kimliğini oluĢturmasında engel olmadığı gibi, Kürtleri; Türk, Fars milletinin bir parçası, Kürtçe dilinin de, Türkçe veya Farsça dilinin lehçesi olması mümkün değildir (Önder, 2005: 180).

Kürt araĢtırmaları konusunda baĢat olanların, Batılı oryantalisteler olduğu kuĢkusuzdur. Onlar araĢtırmalarını siyasi yönelimleri için kullanmıĢlardır. 1860 yılında Rusya St. Petersburg Üniversitesi‟nde, Bir Kürdoloji bölümü kurulmuĢ ve B. Nikitin ve V. Minorsky burada görevlendirilip, daha sonrada araĢtırma yapmak için, Erzurum ve Urmiye konsolosluklarında gönderilmiĢlerdir. Kürt tarihinin; MÖ 3000 yıllarında Mezopotamya da baĢladığını iddia eden Rus, B. Nikitin ve V. Minorsky, Kürdolojinin en önemli temsilcileri arasında olmuĢlardır. Bunlar daha sonra yayımladıkları eserlerde Medler‟in, Kürtlerin atası olduklarını, ancak bunun kesin kanıttan uzak olduğunu da ifade etmiĢlerdir (Yurdakul, 2000: 60).

Ġslam Ansiklopedisinin “Kürtler” maddesinin yazarı Minorsky‟e göre, Kürt adıyla örtülen bir tabaka altında birçok eski kavmin ortaya çıkması muhtemeldir (Minorsky, 1992:12).

Kürt tarihi ile ilgili; Türkçe, Arapça, Farsça, karıĢımı olarak Kürtçe yazılma niteliğini taĢıyan ilk eser, Bitlis Emiri ġeref Han tarafından l597‟de kaleme alınan ġeref-nâme adlı eserdir. Bu eserde ġeref Han, Kürt aĢiret ve beylerinin tarihini yazar. Bu eserin en önemli özelliğinden biri de, ilk Kürt Milliyetçiliği vasfını taĢımasıdır. Yazar bu eserinde, tüm Kürtleri birleĢtirecek boyunduruğu altına alabilecek bir hükümdarın olmamasından yakınır (Mehrdad, 2004: 117). Ancak ġeref Han, kitabında, Kürt tarihi ile ilgili çeliĢkili bilgilere yer vermektedir. ġeref- han bir kıssasında; Kürtleri, Fars Krallarından; Dahhakın zulmünden kaçıp, tenha dağlara

ulaĢılamaz yerleri yurt edinen, kimselerin torunları olarak belirtir. ġeref Han, Kıssasını anlatırken, bu kralın ne kadar zalim ve zorba olduğunu dillendirir. Daha sonra, kralın bir hastalığa yakalandığını, hastalığın iyileĢmesi için de, insan beyninin ilaç olarak kullanıldığından söz eder. Her gün iki insan öldürülüp, bu insanların beyni, ilaç olarak kullanılır. Zaman içinde bu görevi alan cellat, imana gelerek, memleketi terk etmesi karĢılığında, bir insanı salıverir. Bu Ģekilde serbest bırakılanlar, kimsenin ulaĢamayacağı dağları vatan edinirler. Bunlar, zamanla çoğalıp birbirleri ile evlenirler. UlaĢılamaz dağlarda bulunan bu insanlar, yıllarca medeniyet ve uygarlıktan uzak yaĢadıkları için, kendilerine özgü bir dil ve kültür oluĢturup hayatlarına devam etmiĢtir. ġeref-han diğer bir kıssasında ise, Hz. Muhammed insanlığı, Ġslamiyet‟e davet ettiğinde, Türk hükümdarı Oğuzhan, Medine‟ye bir heyet göndermiĢtir. Bu heyetin için de de, Kürt halkını temsilen, kaba, iri yapılı ve çirkin görünüĢlü, Buğduz adlı kiĢiyi göndermiĢtir. Peygamber bu kiĢiyi görünce, bunun hangi halklardan olduğunu sorar, Kürt olduğunu duyunca, Yüce Allah bu milleti bir bütün haline bir devlet haline getirmesin, Ģeklinde beddua ettiğini iddia eder. ġeref han bu Ģekilde Kürtleri, kıssasının birinde Fars milletlerinden olduğunu, diğerinde de Türk milletlerinden geldiğini söyleyerek iki çeliĢkili iddiada bulunur (ġerefname, 1971: 17-19).

ġeref-nâme adlı eserde geçen kıssanın aynısını; Ġranlı Ģair Firdevsi‟nin 999 yılında, Gazneli Sultan Mahmuda atfettiği ġehname adlı eserde de görmek mümkündür. Burada da, 17 çocuğunun baĢı kesilerek beyinleri ilaç olarak kullanılan Demirci Gavenin, kral Dahhaka karĢı ayaklanmasından söz eder. Ancak Demirci Gavenin, Kürt olduğu ve Kürt direniĢi ile ilgili herhangi bir bilgiden söz edilmez (Aksoy, 1991: 132). Demirci Gavenin bir Kürt direniĢi olduğunu kurgulayanların, 1918 yılında, Kürt Teali Cemiyeti tarafından çıkarılan Jin gazetesidir. Kültürel özellikleri ile dili ile ve mitleri ile modern anlamda, ayrı bir ulus yaratma çabasında olan bu cemiyet, Jin gazetesinde Demirci Gavenin, Dahhaka karĢı ayaklanmasını ve baĢkaldırısına yer vermiĢtir.

Aydın Taneri ise, ġerefname‟nin yanı sıra Ġbnü‟l-Ezrak (1117– 1176)‟ın Arapça olarak kaleme aldığı Tarih-i Meyyâfarikin adlı eserine yer vererek, Selçuklu

sultanı MelikĢah tarafından 1086 tarihinde, Kürt Mervanoğulları devletine son verdiğinde, burada yaĢayan Kürtlerin, Selçuklulara karĢı koymadıkları ve onlarla uyumlu bir Ģekilde yaĢadıklarını iddia eder. Hem ġerefname hem de Tarih-i Meyyâfarikin adlı eserler, Kürtlerin, Selçuklular döneminden itibaren, herhangi bir etnik veya kültür ayrılığı olmaksızın, Türklerle bir arada yaĢadıklarının, kanıtı niteliğindendir (Taneri, 1976: 75-113).

Bu tezlerden faklı düĢünen, Ali Tayyar Önder, Türkiye‟nin Etnik Yapısı adlı eserinde, Ġki nehir arasında kalan ve tarih boyunca değiĢik medeniyetlere ev sahipliği yapan, Mezopotamya ovasında yaĢayan halkların hiç değiĢmemiĢ olmasını, Kürtlerin saf soyunu koruduğunu mümkün görmez(Önder, 2005: 138). Kürtlerin tarihsel geliĢimi hakkında ve Kürtlere ayrı bir tarih yazma gayretinde olanların, çeliĢkilerden ibaret olduğunu savunan Cemal ġener‟e göre etnisite; belirli sınırlar içerisinde farklı Ģartlardan meydana geldiğini ve bunun değiĢik toplumsal harmanla mümkün olduğunu savunur (ġener, 2004: 79).

Bazı araĢtırmalara göre, Kürt terimi Göçebe hayat tarzı veya kar yığını anlamına gelmektedir. Bazı eserlerde ise, Kürtlerin “Ari” kökeninden geldikleri, M.Ö. 2000 yılında, Kuzey Avrupa‟dan çıkarak, Karadeniz‟in Kuzeyi ve Hazar denizini takip ederek, Mezopotamya‟ya yerleĢtikleri ve bu sürecin, Peygamber Ġsa‟nın doğumunun 1000 öncesine denk geldiği ileri sürülmektedir. Kanıtlanmamakla birlikte bazı kaynaklara göre Kürtler, M.Ö.600 yıllarında, Asur devletini yıkarak Met imparatorluğunu kurmuĢlar. Ancak bu devletin ömrü uzun soluklu olmamıĢ ve sonrasın da bu devlet, Persler tarafından yıkılmıĢtır (Çay, 1986:5).

Kürt adı altında toplanmak isteyen kavram, tarihte kaybolmuĢ eski kavimlere dayandırılmak istenmektedir. Kardak-Kardo ve Med-Ġskid nazariyesi, bunlara örnek gösterilebilir. Kawa Efsanesi ise XI. yüzyılda, ünlü Ġran Ģairi Firdews tarafından yazılan “Ģeyhname” adlı destanında, bir Ġran Milli kahramanının anlatımıdır.

Kürt adı ile adlandırılan nüfusun % 34‟ü Türkiye‟de, % 26‟sı Ġran‟da, % 24‟ü Irak‟ta ve % 11‟i Suriye‟dedir. Küçük bir azınlığın da Ermenistan ve Rusya‟dır.

Bugün Irak, Ġran, Suriye ve Türkiye topraklarında yaĢayan ve kendilerine Kürt adı verilen bu toplulukların, en azından Türklerin Anadolu‟ya gelmelerinden itibaren 1000 yılı aĢkın, ortak tarih ve kültüre sahip oldukları bilinmektedir (Töreli, 2002:4).

Ortadoğu‟da ki Arap araĢtırmacıları ise Kürtlerden Ekrâd olarak bahsetmektedirler. Onlara göre bu topluluklar Guranlar, Kurmanclar, Kalhurlar Lurlar, olmak üzere 4‟e ayırırlar. Bunların dıĢında bir Kürt aĢireti olarak kategorize edilen Zazalar hakkında ise farklı spekülasyonlar mevcuttur (Seliç, 2000: 5-11).

Genel kabule göre “Kürt” ve “Kürdistan” terimleri Selçuklular döneminde ortaya çıkmıĢtır. Minorsky‟e göre Selçuklulardan önce Kürdistan terimi bilinmiyordu. Ona göre Kürdistan eyaletini 12. yüzyılda Selçuklular kurdu ve Ġran sınırlarında kalan Bahar Ģehrini eyaletin baĢkenti olarak, emirini ise Emir Çoban isimli Oğuz beyi olarak atadı (Minorsky, 1992:16).

20. Yüzyılın baĢına kadar Kürt toplumu çiftçilik ve hayvancılıkla uğraĢan aĢiret mensuplarından oluĢmaktaydı. Bu tüm Kürtlerin göçer konar olduğu anlamına gelmiyor. Bunların birçoğu tarım ve hayvancılığı aynı anda yapıyor ve genelde yerleĢik bir yapıya sahiptiler. Kürt aĢiretleri güçlü bir aĢiret reisine bağlı ortak geçmiĢ ideolojisi bulunan, erkeklik, cesaret, onur, otorite iliĢkileri, evlilik kuralları olan, kan davası veya diğer anlaĢmazlıklarda uygulanacak kuralları olan, yazılı olmayan yasalara sahip, bağımsız birer siyasi birim olarak tanımlanabilir. Küçük aĢiretteki hemen hemen herkes akraba ve eĢittir. Büyük aĢiretlerde ise aĢiretin farklı kollarından olmak kaydı ile otoriteyi ve aĢiret içindeki düzeni sağlayan aristokrat bir sınıf vardır (Bruinessen: 1992:92).

Ahmed Akgündüz; Osmanlı tarihi alanında yaptığı çalıĢmalarda, Diyarbakır Vilayetine bağlı sancakların 35‟i geçtiğini, bunların 16‟sının Osmanlı sancakları olduğunu, kalanların ise “yurtluk”, “ocaklık” olarak belirtilen “Kurdistan Vilayeti livaları” olduğunu ve bunların kendi içinde özerk bir yapıya sahip olduğunu belirtir (Akgündüz, 2005:204).

Cumhuriyetin kurulmasından sonra, Osmanlı halklarını bir arada tutan dinsel, dilsel ve etik sel motifler, yerini milliyetçi akımlara bırakmıĢtır. Bu milliyetçi

akımlar, Türk Tarih Tezi ve GüneĢ Dil Teorisinin kurulması ile kendini göstermiĢtir. Türk Tarih Tezi 1930‟lu yılların baĢında, tarihsel mitler yaratarak “Türk Tarihinin Ana Hatları” baĢlıklı bir kitap geliĢtirdi. Bu kitapta Türklerin, Orta Asya‟dan geldiklerini ve Hititler, Sümerlerde dâhil Anadolu‟daki tüm antik uygarlıkların ataları olduklarını ileri sürdüler. GüneĢ Dil Teorisi ise Orta Asya da Tek dilin konuĢulduğuna ve bunun Türkçe olduğuna dayanıyordu. Bu teoriye göre diğer tüm diller Türkçeden meydana gelmiĢtir. KiriĢçi ve Winrow‟a göre Cumhuriyet döneminde yapılan bu çalıĢmaların amacı, Kürtlerin aslında Türk olduğuna dair savların geliĢmesini sağlamaktır (KiriĢçi, Winrow: 2007:121).

Menderes dönemi ile beraber bölgede çok sayıda yol inĢa edildi, hidroelektrik barajlar ve pek çok okul yapıldı. Ülkenin batısından çok daha az geliĢmiĢ olsa da, bölgede fark edilebilir iyileĢmeler ve geliĢmeler gerçekleĢti. 1950‟lerden 1970‟li yıllara kadar eğitim fırsatları ile beraber doğu halkı, Türk iktisadi yapısıyla yavaĢ yavaĢ entegre olduğundan, batıya yoğun iĢçi göçü ve önceki geliĢimlerle berber geniĢ tabanlı ve politize olmuĢ bazı Kürtler, Kürt ulusal hareketin doğuĢuna neden oldu (Bruinessen, 1992:298).

Kürt Milliyetçilerine göre, doğu bölgesinin az geliĢmiĢliği ile bu bölgede yaĢayanların büyük çoğunluğunun Kürtler olması arasında nedensel bir iliĢki vardır. Onlara göre Türk hükümetleri, Türkiye‟nin askeri ve bürokratik elitleri, Kürtlerin milliyetçi taleplerinin yeniden alevlenmemesi için, bölgenin iktisadi ve eğitimsel ilerlemesini bilinçli olarak engellenmiĢtir (Bruinessen: 1992:298).

1936 yılında Tunceli valisi olan Abdullah Alpdoğan, Kürtlerin aslında “Dağ Türkleri” olduğunu söyleyerek bunların ayrı bir ırk olmadıklarını savunmuĢtur (Mumcu: 1993:137-159). Kendisi de Kürt olan M.S. Fırat ise; Kürtçe ve Zaza‟ca konuĢan ve kendilerine Kürt denilenlerin, eski Türk ve Türkmen aĢiretlerin torunları olan “Dağ Türkleri” olduklarını savunur (Fırat, 1961:7).

Bazı Türk Milliyetçileri Kürtlerin aslında “Türk boyu” olduklarını ısrarla iddia etseler de, literatürde ve ciddi akademik kaynaklarda bu görüĢü destekleyen yaklaĢım bulmak zordur. Ancak literatürde Kürtlerin kökenine dair ortak bir görüĢte

yoktur. Bu konuda çeĢitli tezler iddialar ve teoriler ileri sürülür.

Yukarıda anlatılanların tamamı birlikte değerlendirildiğinde, Kürdistan kavramının siyasi anlam taĢıyıp taĢımadığı, etnisite ile ilgili olup olmadığı, konusunda kesin bir uzlaĢma sağlanamamıĢtır. Ancak Kürdistan denilen yerin, Anadolu‟nun doğusu ile Güneydoğusunda, Ġran‟ın batısı ile Irak‟ın kuzeyi arasında kalan dağlık alanların tamamını oluĢturan coğrafi alan olduğu konusunda, tüm tarafların uzlaĢtığı görülmektedir.