• Sonuç bulunamadı

KüreselleĢme Kavramının Ortaya ÇıkıĢı

KüreselleĢme kavramının anlamı, ortaya çıkıĢı, geliĢimi ve geliĢiminde etkili olan faktörler üzerine pek çok araĢtırma yapılmıĢ ve yapılmaya da devam edilmektedir. KüreselleĢmenin bir kavram olarak ortaya çıkıĢında insanların ilk çağlardan itibaren hayatta kalabilmeleri için avcılık, geçinme ve barınma gibi ihtiyaçları için vermiĢ oldukları mücadeleler gösterilmektedir. Tarihin ilerleyen aĢamalarında insanların yaĢadıkları bölgelerdeki kaynakların tükenmesi ve yapılan icatlar, toplulukların iletiĢim kurması üzerine farklı bölge ve alanlara yayılmaya baĢlamıĢtır. Özellikle son elli yıldır hayatımızda yoğun bir Ģekilde yer alan ve yediden yetmiĢe herkesin üzerinde fikri yürüttüğü küreselleĢme kavramını ve tarihsel sürecinden bahsetmeden önce kavramın kelime olarak ne anlama geldiğini açıklamak daha doğru olacaktır.

KüreselleĢme kelimesi ilk kez 1960‟lı yıllarda Marshall Mcluhan tarafından “ĠletiĢim Üzerine Ġncelemeler” adlı eserde “Küresel Köy” anlamına gelecek Ģekilde kullanmıĢtır. Bununla birlikte, özellikle 1980‟lerden sonra ortaya çıkan modern toplum kavramı da küreselleĢme ile birlikte literatüre giren bir kavramdır. Modern toplum aslında dünya toplum olarak kabul edilmektedir. Dünya toplumu kavramı Alman sosyolog Niklas Luhmann‟ın geliĢtirdiği bir kavramdır. Luhmann; toplumları ulusal, geliĢmiĢ olarak sınıflandırmayarak, sadece tek bir toplumun var olduğunu onun da dünya toplumu olduğunu savunmaktadır. Dünya toplumu kavramını Luhmann‟ın yanı sıra 16. yüzyılda Immanuel Wallerstein da kullanmıĢtır. Dünya toplumu kavramını tanımlarken iki sosyolog arasındaki temel fark, Wallerstein dünya toplumunu, ticari iliĢkiler ve kapitalist üretimin oluĢturduğunu savunmaktadır. Bu iliĢkilerin toplumu dönüĢtürdüğünü ve dünya çapında oluĢan sisteme entegre edildiğini ve bu sistemin “Kapitalist Dünya Sistemi” olduğunu belirtmiĢtir. Luhmann ise dünya (modern) toplumunu iletiĢim ve bilgi ile özdeĢleĢtirip, ekonomik temel

üzerine inĢa etmemiĢtir (Sarıbay, 2004: 1-2).

Modern toplumdan bahsedebilmek için öncelikle sosyal bir sistemin varlığı gerekmektedir. Sosyal sistem içerisinde toplum sürekli iletiĢim halindedir ve meydana gelen olaylar ise zaman içerisinde farklı aĢamalarda yeniden meydana gelmektedir. Bu kapsamda Luhmann‟a göre modern toplum, tarihsel anlamda kendinden önceki tüm toplumlardan daha karmaĢık ve farklılaĢmaların yaĢandığı bir sistemdir. Bu sistemde politika dıĢında diğer tüm konularda bir bütünleĢme ve birlikten söz etmek imkânsızdır. Politikadaki birliğin nedeni ise, sistemin devletler Ģeklinde bölünmesi ve yönetimin en iyi Ģekilde devletler tarafından gerçekleĢtirilebilir olmasıdır (Sarıbay, 2004: 6).

Luhmann‟ın modern (global) toplum anlayıĢını bir baĢka sosyolog Manuel Castells geliĢtirmiĢtir. Luhmann‟ın sosyal bir sistem olarak gördüğü modern toplumu Castells; birbirine bağlı, bilgi ağlarından oluĢmuĢ bir sosyal yapılanma olarak tanımlamaktadır. KüreselleĢme ve modern topluma bu bilgi ağları hayat vermektedir. Castells‟in ağ toplumu olarak belirttiği sosyal yapının temelinde aslında bilgi kapitalizmi bulunmaktadır. Bunun en güzel örneği Pepsi-Cola reklam ve sloganlarında görülmektedir. Söz konusu reklam ve sloganlarda, ürünler ile ilgili üretilen sloganların büyük çoğunluğunun görsellikten oluĢmaktadır. Bu görsellik ve sloganların insanlara, yaĢanabilecek canlı hayalleri kola ĢiĢesi vasıtası ile kurdurdukları görülmektedir. Castells bu durumu gerçek sanallık olarak tanımlamaktadır. Castells, gerçekte yaĢananları insanların sanallaĢtırdığını ve sanallaĢtırılan Ģeylerin de daha sonra gerçek hayata uyarlanmaya çalıĢıldığını belirtmektedir. Ona göre yaĢanan bu bilgi teknolojisi sürecinde zaman ve mekân arasındaki ayrım ortadan kalkmıĢtır. Artık toplumlar arası etkileĢimler bilinen mekânlarda değil belli bir mekânın sınırları içerisinde gerçekleĢmektedir (Sarıbay, 2004: 7-8).

Buradan hareketle global yani dünya toplumunu tanımlarken, hem Wallerstein hem de Luhmann‟ın tanımlamalarının sentezini kullanmak doğru olacaktır. Global toplum, toplumların bilgi ve iletiĢim kapsamında mikro ekonomik faktörler ile bütünleĢerek oluĢturduğu toplum olarak tanımlanabilmektedir. Özellikle insanlar günümüzde fikirlerini, görüĢlerini ve duygularını baĢta TV ve internet olmak üzere

belirlemekte ve bu da dünya toplumunun oluĢumunu Ģekillendirmektedir. Manuel Castells global toplumu, insan iliĢkilerinin bilgi ve teknoloji ile Ģekillendiği bir ağ toplumu olarak tanımlamaktadır. Ağ toplumu kavramında anlatılmak istenen, esnek ve programlanmıĢ kurumlara tabi ekonomik piyasaların, küresel ve yerel ölçekteki kültürel faaliyetlerinin elektronik iletiĢim araçları ile gerçekleĢtiği, alınan kararlar ve politikalardan sosyal medya ve iletiĢim araçları vasıtasıyla haberdar olunan bir toplum anlatılmaktadır. Ağ toplumunun merkezi kapitalist ekonomidir ve bu ekonomiyi eski ekonomilerden ayıran temel fark ise yeni ekonominin küresel, bilgiye dayalı ve ağsal oluĢudur. Çin, Kuzey Kore gibi kapalı toplumlar dıĢında dünya ekonomilerinin çoğu bu yeni ekonomik sistem doğrultusunda kapitalist hale gelmiĢtir. Özellikle küreselleĢmenin de etkisi ile üretimden tüketime, kültürden iktidar yapısına kadar her Ģey dönüĢüm içerisine girmiĢtir (Sarıbay, 2004: 2-3).

KüreselleĢme ile birlikte dönüĢüm yaĢayan modern toplum, üretim faktörlerinin muhtevasını da değiĢtirmiĢtir. Örneğin bu küresel etki üretim ve kapital arasındaki iliĢkinin de değiĢmesine neden olmuĢtur. Artık kapital ve emek, eski sabit kurallarını yıkarak özgürleĢmiĢ, küresel ağlar içerisinde bireysellik ve akıĢkanlık kazanmıĢtır. Tüketim tarafında ise; malların değiĢim değerinden çok, görünüm değeri belirleyici hale gelmiĢtir. Ġnsanları tüketime yönlendiren nedenler ise ekonomik değil, kültürel faktörlerdir. Ġnsanların bulunduğu topluma aidiyetinin gösterilmesi veya bir üst toplumsal sınıfa geçebilmesi adına toplumda kabul görmüĢ değer ve maddeleri alması ve kullanması gerekmektedir (Sarıbay, 2004: 3-4).

KüreselleĢmenin etkinliğinin ve özellikle devlet yönetimi üzerine olan etkilerinin artmasının temel nedenleri, Fransız Devrimi ile birlikte yayılan eĢitlik, özgürlük gibi kavramlar ve beraberinde gelen egemenliklerin cisimleĢmesi ve somutlaĢmasıdır. Bu süreç içerisinde devletler merkezileĢmiĢ, genel anlamda bütünleĢme sağlanarak yurttaĢlığa çeĢitli boyutlar ve anlamlar yüklenmiĢtir. Giddens bu noktada, ulus devletlerin kapitalist dünya ekonomisi ile ortaya çıktığını savunmaktadır. Giddens, tüm kapitalist devletlerin ulus devlet olduğunu, özellikle 18. yüzyılda kapitalizmin; ulusu, iktidarın meĢruluk nedeni haline getirdiğini savunmaktadır. Bu anlamda ulus devletler, belli sınırlar içinde, yönetim tekelini elinde bulunduran, tüm Ģiddet araçlarını kontrol eden bir yapı halini almıĢtır. Tüm bu geliĢmelerin yanı sıra kapitalizm ve küreselleĢme ile güçlenen ulus devletin

günümüzde bir kriz içinde olduğu da görülmektedir. Bunun nedeni ise ulus kavramı ve devletlerin içeriğinin değiĢmesinden kaynaklanmaktadır. Ulus devletin kriz içine girmesine neden olan etkenler dıĢsal olup en belirgin ve bilineni küreselleĢmedir. Yani söz konusu kabul edilen krizin temel nedenleri, küreselleĢme ile ortaya çıkan sorunlardır. KüreselleĢme, toplumların hem kültürel içeriğini hem de siyasal iktidarı değiĢime sokmuĢtur. Bu dönüĢüm ulus devlet ile birlikte ulusçuluk anlayıĢında da yaĢanmıĢ, ulusçuluk ulus devleti oluĢturmaktan çok; din, kültür ve medeniyeti meĢrulaĢtıran bir akım haline gelmiĢtir (Sarıbay, 2004: 61-62).

Giddens 1990‟lı yıllardan itibaren küreselleĢme konusuna yönelmeye baĢlamıĢtır. Yönelmeye baĢladığı bu dönem içerisinde aynı zamanda modernliğin krizi ve post-modernite ile çalıĢmalar yapmıĢtır. Giddens post modernlik kavramını reddetmekte ve bu kavramların o günün koĢullarını açıklayabilecek özelliğe sahip olmadığını belirtmektedir. Ona göre post modernlik, modernliğin kurum ve anlayıĢlarından uzaklaĢmak ve yeni bir toplumsal düzene geçilmesi gerekliliğini savunmaktadır. Giddens, modernite kavramının küreselleĢme tarafından dönüĢüme uğradığını belirtmiĢ, meydana gelen modernite sürecine de geç veya radikal modernite gibi isimler vermiĢtir. Giddens, küreselleĢmenin modernite sürecini dönüĢüme uğrattığını ancak beraberinde de yeni tehlikeleri de getirdiğini ve bunlarında modernite açısından yeni dönüĢümlere neden olacağını ileri sürmektedir. Giddens‟a göre küreselleĢme süreci birbirinden farklı dört farklı aĢamayı içeren bir kavramdır. Bu dört farklı aĢama; kapitalist dünya sistemi, ulus devlet sistemi, askeri dünya düzeni ve uluslararası iĢ bölümünden oluĢmaktadır. Kapitalist dünya düzeni aĢamasında cevap aradığı soru, dünyadaki ekonomik örgütlenmenin, ne derecede kapitalist ekonomi araçlarının egemenliğine bağlı olduğudur. Bu noktada ulus aĢırı Ģirketlerin artan önemine vurgu yapmakta ancak bu Ģirketlerin devletler ile rekabet edemeyeceği alanların varlığından söz etmektedir. Giddens, ulus devletlerin küresel siyasal sistemde, Ģirketlerin ise dünya ekonomisi kapsamında ön planda olduğunu belirtmektedir (Emre, 2015: 10-11).

Giddens üçüncü boyut olan askeri gücün küreselleĢmesinde ise, dünyada askeri dünya düzeni ile savaĢların endüstrileĢmesi, silahların ve askeri tekniklerin tüm dünya geneline yayılması ve devletlerin oluĢturmuĢ olduğu ittifak ve birlikteliklerden söz etmektedir. Dördüncü boyut olan uluslararası iĢ bölümünün, endüstriyel geliĢme

ile paralellik gösterdiğini savunmaktadır. Özellikle Ġkinci Dünya SavaĢı sonrası artan ekonomik iĢ bölümünü, endüstrileĢmenin doğal bir sonucu olarak görmektedir.

Modernite ve küreselleĢme kavramı yerine küresellik kavramını öneren M. Shaw, Giddens‟ın savunduğu modernlik ve ulus devlet yaklaĢımlarını, global anlamda incelemiĢtir. Shaw, Giddens‟ın modelinin hem doğru hem de yanlıĢ taraflarının olduğunu, Ġkinci Dünya SavaĢı sırasında ortaya konan bu kuramın geçerli olabileceğini ancak günümüz küresel dönüĢüm süreci içerisinde kuramdan söz edilemeyeceğini belirtmektedir. Shaw, Giddens modelinin geçmiĢ dönemi ifade ettiğini ve gelecek için yeni hiçbir fikir ortaya koymadığını belirtmektedir. Shaw, Giddens‟ın kuramının sağlam sosyolojik kaynaklarına dayanmasına karĢın, ulus devletlerce bölünmüĢ eski dünya düzeni hakkında olduğunu ancak sonuçları bakımından gerçekçi sonuçlar olduğunu belirtmektedir (Emre, 2015: 11-16).

Giddens‟ın küreselleĢme ile ilgili düĢüncelerinde en önemli hususu, modernitenin yaratmıĢ olduğu belirsizlik ve riskler oluĢturmaktadır. Giddens özellikle küreselleĢme kuramına ve radikal modernitenin ortaya çıkardığı belirsizlik ortamına vurgu yapmıĢtır. Giddens‟ın düĢüncelerini benimseyen David Chandler da, liberalizm ve aydınlanma ile birlikte yaygınlaĢan bilgi ve kontrol mekanizmalarının, sorunları çözemediğini ve belirsizliği arttırdığını belirtmektedir. Bununla birlikte Giddens, modern toplum ve küreselleĢmeyi tanımlamak için risk kültürü kavramını kullanmaktadır. Giddens, artan riskler ve belirsizlik karĢısında konu hakkında uzman kiĢilerin görevlerinin artacağını, bu durumun da küresel anlamda liderlik krizine neden olacağını savunmaktadır (Emre, 2015: 19). Giddens, küreselleĢme kuramında, küreselleĢmenin ekonomik sıkıntı ve fakirliğe neden olmadığını savunmaktadır. Buradaki sorunun, toplumların kendi içinde yattığını, otoriter hükümetler ve yolsuzlukların bunlara neden olduğunu savunmaktadır. Bu düĢünceleri nedeni ile Giddens birçok kesim tarafından eleĢtirilmiĢtir. Giddens‟ın modernite ve küreselleĢme kuramında yeni liberalizm, modernitenin devamı olarak nitelendirilmektedir (Emre, 2015: 18-19).

Weber ise, ulusun kültürel dünyayı; devletin ise politik dünyayı temsil ettiğini savunmaktadır. Burada karĢımıza çıkan durum küreselleĢme ile birlikte ulus ile devlet arasındaki bu bağın kopma noktasına gelmesidir. KüreselleĢme ile birlikte devlet;

kötü, yeniden düzenlenmesi ve denetlenmesi gereken bir kurum haline gelirken, ulus ise, bireyselciliğin ön plana çıktığını ve herkesin kendini yüceltmeye çalıĢtığı bir durumu temsil etmektedir. KüreselleĢmenin ekonomik etkilerinin yanında siyasi anlamda da etkileri olmuĢ; iktidar iliĢkileri artık hiyerarĢi düzeninden çıkmıĢ, merkezden uzak ve örgütsüz bir hal almıĢtır. Bahsedilen modern devlet, ulus devleti tamamen ortadan kaldırmasa dahi tabiri caizse bypass etmiĢtir. Tüm bu geliĢmeler sonucu modern veya global toplum; dünya genelinde yaygınlaĢan bilgi ve teknolojik geliĢmeler ile birlikte, ekonomik anlamda bilgi ve küresel ağlar temeline oturtulmuĢ, sermaye-emek çevresinde örgütlenmiĢ, merkezi yönetimden uzak, durum ve koĢullara göre değiĢkenlik gösteren esnek, bütünleĢmeden ziyade farklılaĢmalarla beslenen bir toplum olarak tanımlanmaktadır. Bu çerçevede global toplum, tarih içerisinde küreselleĢmenin sonucu değil, sebebi durumundadır. Sarıbay, küreselleĢme olgusunu toplumsal değiĢmenin kendisi olarak değil, toplumsal değiĢmenin bir yüzü olduğunu belirtmektedir. Ona göre, yaĢanan toplumsal geliĢmeleri küreselleĢme olarak görmek, bu süreci öznesiz olarak düĢünmek demektir. KüreselleĢme kavramı pek çok araĢtırmacı tarafından, kapitalizmin yerküreselleĢmiĢ hali olarak da tanımlanmaktadır. KüreselleĢme, dünya (modern) toplum sayesinde, kapitalist modernitenin toplumun her alanına yayılmasına imkân vermiĢtir (Sarıbay, 2004: 5).

KüreselleĢme ile birlikte geliĢen modernite kavramı incelenecek olduğunda, modernite kavramını ilk ve en eski kullanan Hegel‟dir. Hegel‟e göre modernite, zaman bilinci ile birlikte geliĢen kültürel bir durumu ifade etmektedir. Hegel‟e göre modernite, yeni çağ anlamına gelmektedir. Bu yeni çağda ortaya çıkan geliĢmeler Antik Yunan‟dan baĢlayıp, Rönesans ve Reform hareketleri ile geliĢip günümüz Ģeklini almıĢtır. Tarih içerisinde modern kavramı, eskinin karĢıtı, eskiden kopuĢ anlamına gelmekteydi. Bir bakıma modernlik, eskinin anti-tezi olarak kullanılmaktadır. Bu noktada toplumun modern olması ise, toplumun kendisini geçmiĢinden farklılaĢtıran farklı ve yeni özelliklere sahip olması anlamına gelmekteydi. Bu çerçevede modernlik, kimilerine göre mevcut dönemden önce alıĢılagelmiĢ hale gelen durumların tersi, kimilerine göre ise, kendisi ile çeliĢen ve bu çeliĢkiden beslenerek kendisini aĢan bir süreç olarak tanımlanmaktadır. Bu noktada da küreselleĢme, modernitenin ironisi olarak kabul edilmektedir. Bu ironiden kasıt, beklenenin insana alay gibi gelen Ģekilde aksi durumuyla meydana gelmesidir. Bu modernitedeki ironi aslında, içinde terslikleri barındıran, dıĢsal değil içsel olan

etkiden kaynaklanmaktadır (Sarıbay, 2004: 30-35).

Moderniteden beklenen; standartlaĢma, homojenlik, uyum, kural ve düzen iken, küreselleĢme süreci içinde gerçekleĢenler; heterojenlik, baĢkaldırı ve kuralsızlık olmuĢtur. ĠĢte ironi bu zıtlıklarda yer almaktadır. Sosyolog Lafebvre, modernitenin aslında tam da bu Ģekilde olduğunu vurgulayarak, modern olanın hep geçici olduğunu, kendisi dâhil hiçbir Ģeyi kalıcı tutmadığını ve her Ģeyi geçici hale sokarak hep bir Ģeylerin “post” „unu çıkardığını savunmaktadır. Bu tür durumlarda zorunluluktan ve imkânsızlıklardan bahsedilmemekle birlikte her Ģey, hem zorunlu hem de mümkün duruma gelmiĢtir. Modern toplum, geçmiĢin toplumsal yapısı ile Ģimdinin tasarımsal kurgusu arasında yer almaktadır. Bu noktada yeryüzü cenneti modern toplumun vazgeçemeyeceği bir arayıĢ haline dönüĢmektedir. Bu kapsamda kimilerine göre modernite, insani araçlarla yeryüzünde cenneti kurma hayali olarak tanımlanmaktadır (Sarıbay, 2004: 34-35). Günümüzde bu ironik etkinin en bilindik örneği, 11 Eylül‟den sonra dünyanın içine girdiği durumda, insanlar demokrasi ve barıĢı beklerken; kendilerini savaĢ ve kargaĢanın içinde bulmalarıdır.

KüreselleĢme çoğu zaman modernleĢme ile benzer anlamda kullanılmaktadır. Kimi yazarlar küreselleĢmeyi batılı modernite olarak kabul ederken, kimileri de küreselleĢmeyi, modernleĢmenin doğrudan bir sonucu olarak kabul etmektedir ( Koçer, 2004: 104). Bununla birlikte küreselleĢme ve modernite kavramlarının aynı anlama geldiği ileri süren araĢtırmacılar da mevcuttur. KüreselleĢme kelimesinin yapısı incelendiğinde, Fransızca temelli olan ve küreselleĢmenin ortaya çıkmasında referans kelimelerden olan mondialisation kavramı temelinde, göğe iliĢkin çağrıĢım yapan bir sözcüktür. Oysa gerek Türkçe‟ de gerekse günlük hayatta kullanılıĢ Ģekli ile küreselleĢme, yer küre anlamına gelecek Ģekilde kullanılmaktadır (Sevim, 2006: 95).

Modernite kavramı kapsamında Giddens‟ın “Modernite ve Ulus Devlet” kuramının incelenmesi yerinde olacaktır. Giddens ulus devleti, moderniteyi ortaya çıkaran temel etken olarak nitelendirmektedir. Ona göre modern toplumlar ulus devletlerden oluĢmaktadır. Giddens; kapitalizm, endüstrileĢme ve ulus devletin ortak noktasının modern dünyayı Ģekillendirmeleri olduğunu belirtmektedir. Giddens‟ın bu düĢünceleri ise geleneksel devlet ile ulus devlet arasındaki zıtlığa dayanmaktadır. Giddens‟ın modernite kuramında, modernliğin dört kurumsal noktası ele alınmaktadır.

Bu noktalar; kapitalizm, endüstriyalizm, gözetim ve Ģiddet araçlarının kontrolüdür. Giddens kapitalizmi, rekabetçi piyasalar için üretime dayanan bir üretim Ģekli olarak görmektedir. Endüstriyalizm, cansız üretim güçlerinin endüstri üretiminde kullanılması anlamına gelmektedir. Giddens‟e göre gözetim boyutu, geleneksel toplum ile modern toplum arasındaki temel farklılığı ortaya koymaktadır. Gözetim faaliyet, bilgilerin toplanması, depolanıp denetlenmesi aĢamalarında oluĢmaktadır. Son olarak Ģiddet araçlarının kontrolü noktasında ise ulus devletler, sürekli olarak askeri desteğe ve Ģiddet araçları üzerinde tekel konumunda bir hâkimiyete sahiptir Giddens modernite kuramında, modernliğin sonlandığını ve geç modernlik aĢamasına geçildiğini belirtmektedir(Emre, 2015: 8-10).

1990‟lı yıllarda bazı kesimlerce geçici bir heves olarak tanımlanan küreselleĢmenin günümüzde çok kullanılan bir kavram olmasının en önemli nedenlerinden biri, küreselleĢmenin çağdaĢ yaĢamı simgelediğinin kabul edilmesidir. Bu anlamda toplumların ve ülkelerin, çağdaĢlık ve modernlik gibi aĢamaları tamamlayabilmesi için küreselleĢme olmazsa olmaz bir geliĢme olarak kabul edilmektedir. Günümüzde her alanda kullanılan ve etkileri gözlemlenen küreselleĢme olgusu, hem her sorunun nedeni hem de bu sorunlar karĢısında çözüm üreten bir süreçtir. Soğuk SavaĢ‟ın bitmesi ile birlikte iki kutuplu sistem sona ermiĢtir. Ġki kutuplu sistemin sona ermesinin en önemli tetikleyicisi olarak kabul edilen küreselleĢme ile birlikte dünyada büyük bir değiĢim yaĢanmaya baĢlamıĢtır. KüreselleĢme, iki kutuplu sistemin sona ermesine neden olmuĢ ancak bu sistem yerine yeni bir sistem hemen getirememiĢtir. Bunun temel nedeni, dünyadaki sistemlerin birden bire kurulamıyor olmasından kaynaklanmaktadır. YaĢanan bu süreç içerisinde küreselleĢme ile birlikte tarihin sonu olgusundan, medeniyetler çatıĢmasına kadar değiĢik görüĢler ortaya atılmıĢtır ( Koçer, 2004: 103).

Günümüz uluslararası sistemi birbiriyle çeliĢkili olan birçok oluĢumu bünyesinde barındırmaktadır. Söz konusu sistem ekonomik olarak global, yaygınlaĢan değerler açısından evrensel ve faaliyetler bakımından da ulus aĢırıdır. Yani dünyada küreselleĢme süreci yaĢanmakta, küreselleĢmenin getirdiği yaĢam tarzı ve değerler evrenselleĢmekte ve tüm bunlar uluslararası iliĢkiler çerçevesinde gerçekleĢmektedir. Tüm bu değerler dünyada yaygınlaĢıp genel kabul görürken bir yandan da kurulan örgütler, ulusal kimliklerin önem kazanması da ayrıĢmayı pekiĢtirmekte ve

küreselleĢme bu zıtlığın bütünleĢmesi olarak tanımlanmaktadır (Koçer, 2004: 103). KüreselleĢme kavramı üzerine yapılan tanımlama çalıĢmaları, çalıĢmayı yapan araĢtırmacıların çalıĢma alanına göre farklılık göstermekte ve farklı bakıĢ açıları ile tanımlanmasını sağlamaktadır. Buradan hareketle siyaset alanında çalıĢan düĢünürler, siyasi anlamda küreselleĢmeyi, ulus devletlerin ağırlığını yavaĢ yavaĢ kaybettiği ve uluslararası aktörlerin karar alma mekanizmalarına etkisinin arttığı bir süreç olarak ifade etmektedir. KüreselleĢme üzerine yapılan ilk eserin Roland Robertson tarafından yazılan Globalization adlı eser olduğu kabul görmektedir. Bu eser ile birlikte küreselleĢme olgusunun, 16. yüzyıldan itibaren bugünkü anlamı ile kullanıldığı ve kavramın günümüz temelinin bu eser ile atıldığı kabul edilmektedir. KüreselleĢme kavramının kullanılması ve tanımlanmasına yönelik birbirinden farklı yaklaĢımlar olmasına karĢılık bu yaklaĢım ve tanımlamaların ortak noktası, küreselleĢme ile ilgili net ve mutlak bir tanımın yapılamamasıdır (Elçin, 2012: 3-7).

KüreselleĢme kavramı, kimi zaman dünyada toplumların birbirine benzemesi ile tek bir küresel, ekonomik ve siyasi kültürün oluĢması kapsamında küresel köy olarak tanımlanırken, kimi durumlarda da toplumların kendi farklılıklarını ve özelliklerini ifade etmesi kapsamında kullanılmaktadır. Yani küreselleĢme, aynılaĢma ve farklılaĢma olmak üzere iki zıt kavram üzerinde tanımlanmaktadır. Bu kapsamda küreselleĢme, dünyanın ve toplumların birbirine benzediği homojen bir süreci ifade ettiği gibi, toplumların birbirinden ayrıĢtığı ve farklılaĢtığı her toplumun kendini ifade ettiği karĢılıklı etkileĢimlerin yaĢandığı bir süreç olarak da kabul edilmektedir (Koçer, 2004: 103).

KüreselleĢmeyi realist açıdan değerlendiren kesimlere göre küreselleĢme, güç ve güvenlik konularındaki önemi azaltan, hayatın ekonomik ve siyasi yönünü ön plana çıkaran bir süreçtir. Bu süreç içerisinde kültürel anlamda da ciddi dönüĢümler meydana getirerek uluslararası sistemi etkilemiĢtir. Bir baĢka farklı kesim ise küreselleĢmeyi, uluslararası aktörlerin sayısının ve etkinliğinin arttığı, pluralist bir