• Sonuç bulunamadı

Küreselleúme Sürecinde Çatıúmanın Sosyo-Kültürel Boyutu

2. DOöU-BATI ÇATIùMASI VE ÇATIùMANIN NEDENLERø

2.2. Küreselleúme Kavramı ve Küreselleúme Sürecinde Do÷u-Batı Çatıúmaları

2.2.4. Küreselleúme Sürecinde Çatıúmanın Sosyo-Kültürel Boyutu

Küreselleúme, birçok alanda oldu÷u gibi kültürü de etkilemiútir. Dünyada meydana gelen hızlı de÷iúim sürecinde kültür de küreselleúmenin bir boyutunu oluúturmuútur. Ça÷ımızda bir iletiúim devrimi yaúanmaktadır. Artık iletiúimsiz bir dünyanın varlı÷ı düúünülememekte, iletiúim dünyamızı úekillendirmekte ve yönlendirmektedir.

Küreselleúmenin kültür aya÷ının iki kolu var ve bu iki kol birbirini dengeliyor. Kültür aya÷ının birinci kolu, tekdüze tüketim kültürünün bütün dünyadaki egemenli÷i. økinci kolu mikro milliyetçilik ve mikro-dincilik. Küreselleúmenin kültür aya÷ının iki farklı kolunun birlikte etkisi, insanlı÷ın tekdüze

112

bir tüketim kültüründe marka ve firma imajlarıyla birleútirilmesi ve bütünleútirilmesi, buna karúılık siyasal bazda kültür temeline dayalı olarak mikro parçalara bölünerek siyaseten iyice parçalanması olarak görülüyor.113

Batı’nın yeni dini olarak adlandırılan küreselleúmenin merkezinde medya bulunmaktadır. Standartlaútırılmıú teknoloji sonucunda biyolojik ve kültürel çeúitlilik hızla yok olmakta ulusların ekonomik, kültürel kimlikleri tek boyutlu bir foto÷rafın sessiz çı÷lı÷ında eriyip gitmektedir.114 Bilgi ve akılcılık küreselleúmenin en önemli araçlarındandır. Bilgiye sahip olan güce de sahiptir. Küreselleúme, aynı zamanda kitlesel medya organlarının, iletiúimin ve enformasyonun küreselleúmesi olmaktadır. Küreselleúmenin dayattı÷ı yeni ideolojik savaúta, medya organları bir silah olarak kullanılmaktadırlar.

Kitle iletiúim araçlarının geliúmesiyle bilgilendirmenin arttırılması, demokratik, ekonomik, kültürel, politik, toplumsal geliúmenin sa÷lanmasıyla beraber, kitle iletiúim araçlarının geliúmiú ve sanayileúmiú ülkelerin egemenli÷inde bulunması, medyanın egemen ülkelerin çıkar ve amaçlarına hizmet etmesini sa÷lamıútır.

Elektronik iletiúim, küresel imge ve kimliklerin giderek daha çok paylaúılmasına, birbirine yaklaúmasına ve melezleúmesine yol açmaktadır. Do÷u giderek daha fazla Batıya eklemlenmektedir. Afrika’nın uzak bir köúesindeki yerliler bir Amerikan pembe dizisinin karakterleriyle özdeúim kurabilmektedirler. øletiúim alanındaki geliúmeler ülkeler arasındaki kültürel sınırları büyük bir hızla kaldırmıútır. Uydu kanalları sayesinde artık dünyanın her ülkesini, özellikle de bu teknolojiyi ihraç eden ülkeleri her yönüyle, kendi ülkemizle kıyaslama fırsatı bulabilmekteyiz. Bu ülkenin kültürel de÷erleri yavaú yavaú, onlar farkında bile olmadan kendilerinin sahip olduklarının yerini almaktadır.115

113 Kongar, a.g.e., ss.26-28. 114

Betül Pazarbaúı, “Küreselleúme Sürecinin Medya Endüstrilerine Yansıması”, Vedat Demir ve Pınar Erarslan Yayıno÷lu (Ed.), øletiúim Yansımaları Gerçekler ve Uygulamalar, østanbul: Anahtar Kitaplar Yayınevi, 2007, s.167.

115

ùengül Hablemito÷lu, Küreselleúme Düúlerden Gerçeklere, østanbul: Toplumsal Dönüúüm Yayınları, 2004, ss. 61-65.

øletiúim teknolojisindeki hızlı geliúme ça÷a damgasını vurmakta dünya Marshall McLuhan’ın kehanetini do÷rularcasına “Evrensel bir köye” dönüúmektedir. Kanadalı iktisatçı ve iletiúim teorisyeni McLuhan’a göre medya modern toplumların sinir sistemini oluúturmakta, batının teknolojik süreci üçüncü dünya ülkelerinin ekonomik kültürel ba÷ımsızlık umutlarını yitirmesine neden olmaktadır. Artık global gerçekler göz önünde bulundurulmadan ulusal, ekonomik, siyasal, kültürel ve ideolojik politikalardan söz edilememekte, dünya ulusal egemenlik kavramını yeniden tartıúmaktadır.116

Geliúmiú, geliúmekte olan veya az geliúmiú ülkeler arasında küreselleúmenin getirdi÷i ekonomik ve siyasal eúitsizlikler gibi, teknoloji açısından da bir eúitsizlik ve dengesizlik söz konusu olmaktadır. Bu eúitsizlik ve dengesizlik, geliúmiú ülkelere teknolojik ba÷ımlılı÷ı arttıran bir unsur olmuútur. Geliúmiú ülkelerin kitle iletiúim araçlarını ellerinde tutmaları, üçüncü dünya ülkelerine kendi kültürlerini, de÷er yargılarını, dini inançlarını da empoze etmelerini kolaylaútırmıútır. Üçüncü dünya ülkelerinin kitle iletiúim araçlarından daha verimsiz yararlanmasının yanısıra, üçüncü dünya ülkelerinin seslerini dünya kamuoyuna duyurmaları da engellenmekte, önemsenmemektedir. Örne÷in, televizyonda, gazetede üçüncü dünya ülkeleriyle ilgili çıkan haberlere dikkat edilecek olursa, bunların büyük ço÷unlu÷unun negatif içerikli haberler oldu÷u görülebilir. Do÷al afet, terör, ölüm vb. Bu durum da kitle iletiúim araçlarının küreselleúmesinin sonuçlarından biri olarak karúımıza çıkmaktadır. Geliúmiú ülkelere olan teknolojik ve enformatik ba÷ımlılı÷ı azaltmak ise, ancak ba÷ımsızlı÷ı sürdürmeye yetebilecek düzeyde bir teknolojik geliúimin sa÷lanmasıyla mümkün olabilir. Kitle iletiúim araçları, uluslara ve bireylere eúit bir úekilde da÷ıtılmalı, sermaye gruplarının, tekellerin ve egemen güçlerin güdümünden kurtarılmalıdır. Bilimsel ve teknolojik geliúmeler, çıkar ve güç odakları azınlı÷ına de÷il, tüm insanlık toplumunun yararına sunulmalıdır.

De÷iúimin hızla yaúandı÷ı dünyamızda toplumsal yaúamın her alanında yeni de÷er yargıları ve yeni alıúkanlıklar ortaya çıkmaktadır. Günümüzde küresel kültür adı ile ABD’nin ticari kültürünün ön plana çıktı÷ı görülmektedir. Küresel kültürün etkisi ile televizyon, internet, cd ve kasetler, çeúitli yabancı markalar, sinema filmleri

116

ve gazete haberleri, insanlar üzerinde daha fazla etkili olabilmektedir. Kitle e÷lencesinin dünya çapında da÷ıtımı, Hollywood ve Amerikan müzik piyasası tarafından yapılmaktadır.

ABD güç, zenginlik, lüks yaúam duygularını ve kiúisel özgürlük temalarını bünyesinde simgeleútirmekte ve bu simgeleri kitle iletiúim araçlarıyla ile tüm dünyaya yansıtmaktadır. Buna ba÷lı olarak özellikle iletiúim teknolojisindeki hızlı ilerlemelere istinaden, toplumların sosyal ve kültürel yapılarının olumlu ya da olumsuz bir biçimde dönüúüme u÷radıkları görülmektedir. Küreselleúme, bir yandan yerel kimlikleri yıpratırken, di÷er yandan da de÷iúime yol açmaktadır. Küreselleúme, hem ulus devletlerin içinde, hem de dünya devletleri arasında yeni çatıúmalar ortaya çıkartarak, toplumsal bir çözülme meydana getirmektedir.

2.3. 11 Eylül 2001 Terör Eylemi ve Ardından Yaúanan Geliúmeler

11 Eylül 2001 sabahı dünya için yeni bir dönemin baúlangıcının ilk günü oldu. O gün dünya úimdiye dek gördü÷ü en büyük terör saldırısına úahit oldu. Dünya çapında ses getiren ve ABD tarihinin hatta dünya tarihinin en büyük eylemi sayılan bu eylemin Müslüman olan teröristler tarafından yapıldı÷ı iddia edildi. ABD’ye ait dört yolcu uça÷ı kaçırıldı ve bunlar Amerika’nın en önemli üç noktasını vurdu. ølk uçak Dünya Ticaret Merkezi’nin iki büyük binasından Kuzey Kule’ye, ikinci uçak Güney Kule’ye çarptı. Uçakların çarpmasıyla dev kuleler alev aldı ve bir süre sonra da yıkıldı. Kaçırılan üçüncü uçak Pentagon’a çarparken, dördüncü uçak - ki hedefinin Beyaz Saray ve Kongre oldu÷u iddia ediliyor - Pensilvanya üzerinde düúürüldü.

Üç bine yakın insanın hayatını kaybetti÷i bu terör saldırısının failleri ise saldırının üzerinden çok fazla zaman geçmeden açıklandı. Amerikalı yetkililer tarafından, dünya tarihinin gördü÷ü bu en büyük terör saldırısının arkasında Usame Bin Ladin’in lideri oldu÷u terör örgütü El Kaide oldu÷u belirtildi.

Dünya nüfusunun sadece %4,7’sine sahip olmasına ra÷men dünyadaki gayri safi iç üretimin %31,2’lik ve dünyadaki savunma harcamalarının %36,3’lük

kısmına117 sahip olan, dünyanın en büyük iki okyanusuyla çevrelenmiú ve ezici askeri üstünlü÷e sahip, temelde geleneksel araçlar tarafından tehdide maruz olmayan ABD, 11 Eylül saldırıları ile önemli bir úok yaúadı. Terörizm ve kitle imha silahları Amerika’nın düúmanlarınca ABD topraklarına misilleme ve úiddet hareketi getirebilecek yegane araçlardır.118 11 Eylül terör saldırıları da bunu kanıtlamıú, ABD’yi kendi evinde kendi silahlarıyla vurmuútur.

11 Eylül sabahı ilk uçak kuzey kuleye çarptı÷ında herkes bunun bir kaza oldu÷unu düúündü. Aradan çok geçmeden ikinci uçak güney kuleye çarptı÷ında insanlar artık bunun bir kaza olmadı÷ını fark ettiler. Üçüncü uçak Pentagon’a çarptı÷ında ve görüntüler televizyonlarda yer almaya baúladı÷ında artık kimsenin aklında úüpheye yer kalmamıútı. Dünyanın süper gücü kimli÷i belirsiz bir terör saldırısına maruz kaldı. Amerika saldırıya u÷radı.

Daha sonra ise ikiz kulelerin tamamen çöktü. Güney Kule 09.59’da, Kuzey Kule ise 10.28’de çöktü119. Kulelerin çökmesinin üzerinden çok fazla zaman geçmeden Amerikan televizyon kanalları tarafından bu terör eylemini gerçekleútirenlerin Arap ve Müslüman hava korsanları oldukları ifade edilmeye baúlandı. Hava korsanlarına ait oldu÷u düúünülen pasaportlar ve Kur’an-ı Kerim bulduklarını ifade eden Amerikan yetkilileri ellerindeki kanıtlara dayanarak – ki bu kanıtlar tam anlamıyla kamuoyuyla paylaúılmamıútır - eylemin sorumlusunun El Kaide ve lideri Usame Bin Ladin oldu÷unu açıkladı. FBI tarafından da hava korsanlarının isimlerinin yer aldı÷ı 19 kiúilik bir liste yayınlandı.

Resmi iddiaya göre Bin Ladin, hepsi de ABD toprakları üzerinde “cihat” yapmaya azmetmiú Afganlar ile Amerika veya Avrupa’daki göçmenler dahil bütün ülkelerin Müslümanlarından oluúan bir terörist hava korsanları úebekesi kurmuútu. Onlar bu maksatla dört yolcu uça÷ını ele geçirmiú ve uçakları uçuú istikametinden

117

Bülent Aras ve Gökhan Bacık, (akt), Andrew Cottey 11 Eylül öncesi ve sonrası, Etkileúim Yayınları, 2006, østanbul, s.60.

118 Andrew Cottey, Aras ve Bacık, a.g.e., s.55. 119

Rowland Morgan ve Ian Henshall Amerikan Yalanları, 11 Eylül ve Medeniyetler Çatıúması, (çev: Güneú Ayas ve Bora Alio÷lu), østanbul: Salyangoz Yayınları, 2006, s.18.

çevirerek onları New York’taki økiz Kuleleri ve Washington’u Pentagon’u hedefleri üzerinde parçalanarak tahrip edebilecek füzeler olarak kullanmıúlardı.120

Suçluların bu kadar hızlı bir úekilde tespit edilip açıklanması kafalarda soru iúaretlerine yol açmıútı. Nitekim daha sonra FBI’ın sundu÷u liste ile uçaktaki yolcu listesinin karúılaútırmasında birtakım çeliúkilere de rastlandı. Daha da önemlisi úu: FBI’ın “Eylemleri bunlar yaptılar” diye ilan etti÷i, dolayısıyla ölmüú olmaları gereken gençlerden dokuzu, ya kendileri ortaya atılıp “Biz sa÷ız” dediler, ya da uyru÷u oldukları ülkelerin yetkili a÷ızları “Onlar sa÷” açıklamasını yaptılar121. Bununla beraber insanların kafasında oluúan bir di÷er soru iúareti de her úeyin yanıp kül oldu÷u, kara kutuların dahi bulunamadı÷ı bölgede Kur’an-ı Kerim ve pasaportlar nasıl sa÷lam kalabilmiúti. Ancak bu soruların yanıtları alınamadan dünya gündemi baúka bir yöne sürüklenmeye baúlandı. ABD Baúkanı George W. Bush bu terör saldırısının intikam yeminini etmeye baúlamıútı.

20 Eylül 2001’de Birleúik kongre oturumundaki konuúmasında Baúkan Bush teröre karúı yeni savaúla ilgili úunları ifade etmiúti: ‘Ya bizimlesiniz ya da teröristlerle’. Baúkan Bush øran, Irak ve Kuzey Kore’yi birer úer oda÷ı olarak tanımlayarak iyi ve kötü arasında bölünen bir dünya imajını pekiútirdi. 11 Eylül 2001 úokunun üzerinden çok geçmeden dünya devletlerinin hemen hepsi Amerikan ittifakının yanında yer aldı. Çin, øran, Hindistan ve Rusya saldırıları kınadılar ve ABD’ye de÷iúik úekillerde pratik destek önerdiler.122 Amerikan kongresi de 14 Eylül 2001 tarihinde Baúkan Bush’a 9/11 saldırılarını düzenleyenlere karúı tüm gerekli ve uygun gücü kullanmak için geniú yetki verdi.

ABD Baúkanı George W. Bush, saldırı sonrasında yaptı÷ı konuúmada düúmanı, ‘global menzile sahip her terörist grup ve bunlara destek veren devletler’ úeklinde tanımladı. Bu örgütler ve devletler, Usame Bin ladin’in El Kaide’si, Afganistan’daki Taliban, Mısır’daki øslami Cihat, Lübnan’daki Hizbullah gibi örgütler ile Saddam’ın Irak’ı baúta olmak üzere, øran, Libya, Suriye, Sudan, Somali

120 Roger Garaudy, Amerikan Efsanesi 11 Eylül Komplosu, Çev: Cemal Aydın, østanbul: Türk

Edebiyatı Vakfı Yayınları, 3.b, 2002, s.99.

121

Fehmi Koru, 11 Eylül O Kader Sabahı, østanbul: Timaú Yayınları, 3.b., 2002, s.14.

122

gibi øslami rengi ve vurgusu baskın olan devletler olarak belirtilmektedir.123 Bush, 11 Eylül terör olayına karúılık Usame Bin Ladin’e ve buna ba÷lı olarak terörizme yataklık etti÷i ve destekledi÷i gerekçesiyle Afganistan’ı iúgal etme kararı aldı. Bu Bush’a göre terörizmle mücadeleydi. Oysa 11 Eylül’den önce terörizmle mücadelede savaúa baúvurulmaması uluslar arası politikanın da bir kuralıydı. 1984 yılında bir IRA bombası majestelerinin seçilmiú øngiliz hükümetini bir konferans sırasında tam da gecenin ortasında oteldeki yataklarından kaldırmıú, tarihi Brighton’ı bir harabeye çevirmiú, iki kiúiyi öldürmüútü ve hatta Baúbakan Margaret Thatcher bile neredeyse ölüyordu; ama yine de IRA’nın müttefiki olan Libya’yı iúgal etmek hiç kimsenin aklına gelmedi. Batı medyasının köleleri olanlar dıúında dünya vatandaúlarının büyük ço÷unlu÷u için bu durum, sanki 11 Eylül önemli olan tek terör saldırısı, Amerikalıların çekti÷i acılar ise sanki di÷er bütün halklardan daha büyükmüú gibi gözükmekteydi.124

Birçok kiúinin karúı olmasına karúın, Bush olup bitenleri ivedilikle bir “savaú”ın parçaları olarak tanımladı. Ama kime ve neye karúı bir savaúın? Bush, düúmanı “teröristler” ya da “kötülük güçleri” olarak tanımlama yoluna—köktenciler deyimini kullanmadı. Ama teröristler Müslüman olduklarından, bu sözlerinden eylemlerini øslam adına yaptıklarının çıkarsamasına neden oldu. Bush, böyle yapmakla din sorununun tırmanmasını önleyemedi. Teröristleri inanmıú uygulamacılardan ayırt etmekte zorlandı÷ından, tehdidin “Aúırı øslamcı uçların ayrılıkçı bir kanadından geldi÷ini” ileri sürdü. “Bizimki bir dinsel inanca, Müslümanlara karúı bir savaú de÷ildir.”125

Afganistan’ın iúgali terörizmle mücadelenin yanı sıra Bush için bir nevi “Haçlı Seferi”ydi. Amerikan Baúkanı 17 Eylül 2001 tarihinde yaptı÷ı konuúmasında: “Dünya terörizmine karúı global bir ‘Haçlı Seferi’ baúladı. Bizim de÷erli hürriyetimiz Amerika’nın dünyaya bir hediyesi de÷il, Tanrı’nın insanlı÷a bir hediyesidir. Terörizme karúı bu haçlı seferi, bu savaú zaman alacaktır. Amerikalılar sabırlı olmalılar. 21. yüzyılın ilk savaúını kararlı bir biçimde kazanmak zamanı gelmiútir.

123 Özer, a.g.e., s.45.

124 Morgan ve Henshall, a.g.e., s.28 125

James W.Ceaser, The Weekly Standart, 7 Kasım 2005, s.4.,http://turkish.turkey.usembassy.gov/(19 Nisan 2008).

Evet, ulusumuz korkmuútur, ancak eli kolu ba÷lanmamıútır. Biz büyük bir ulusuz, bu kararlı ulus ipten kazıktan kurtulmuúlar tarafından sindirilemez” demiútir.126 Bush’un bu konuúması øslam ülkeleri baúta olmak üzere birçok ülke tarafından tepkilere neden olmuútur. Haçlı seferi benzetmesi dünyayı dinsel olarak ayrıma, iki kutuplu bir hal almaya, Hıristiyanlı÷ı ve øslamiyeti karúı karúıya getirmeye neden olabilecek güçte bir benzetme olmuútur. Bush daha sonra yanlıú anlaúıldı÷ını dile getirmiú olsa da úu açıkça belli olmuútur ki, düúman çoktan seçilmiú ve ilan edilmiútir.

Hem zaten ABD gibi bir ülke düúmanı olmasa bile, bir düúman yaratmak durumundadır. Çünkü düúmansız bir biçimde, bu kadar büyük bir gücü, sürekli ve diri bir úekilde ayakta tutması mümkün olmaz. Onun için ABD “gücünü düúmandan alan güçtür”. O nedenle süper rakibi SSCB da÷ılınca onun yerine radikal øslami grupları ikame etmiútir. 11 Eylül saldırısı da tam da bu tezlerin tartıúıldı÷ı bir dönemde gerçekleúince ABD, So÷uk Savaú dönemi sonrası için aradı÷ı düúmanı da bulmuú oldu: Radikal øslam.127

Bu sırada Afganistan iúgalini Amerikan halkının ve dünyanın gözünde haklı çıkarmak için Amerikan medyası da üzerine düúen görevi yerine getirmiútir. Suçlu ilan edilen øslam ülkeleri ve Müslümanlar ile ilgili genel bir kanı oluúturulmaya çalıúılmıútır. Amerika kendisini dünya barıúını koruyan, iyi, demokratik, geliúmiú devlet olarak nitelerken, úer oda÷ı ilan etti÷i øslam ülkeleri dünya barıúını tehdit eden, kötü, Amerika’ya karúı olan terörist ülkeler olarak gösterilmeye çalıúılmıútır. Tıpkı I. Körfez Savaúı’ndaki petrole bulanmıú kuúların görüntüsünün yer alması gibi, televizyonda kulelerin çöküúü ve kutlama yapan Filistinlerin görüntüleri sıkça yer almıútır. Oysa daha sonradan ortaya çıktı÷ı gibi, Filistinlilerin ikiz kulelere yapılan saldırıları de÷il, yerel bir olayı kutladıkları anlaúılmıútır. Görüntüler Amerikan halkında terörle mücadele için Afganistan iúgalini meúrulaútırmayı amaçlamıútır. Nitekim amacına da ulaúmıútır. Amerikan halkı Bush’a bu konuda tam destek göstermiútir. 2001 yılından sonra yapılan tüm anketler Bush’u destekleyenlerin oranının terörist saldırı korkusuyla do÷ru orantılı olarak birkaç puan arttı÷ını göstermekteydi. 126 http://www.aksiyon.com.tr/2004/10/04, (16 ùubat 2008). 127 Özer, a.g.e., s.38.

Afganistan’ın bir úer oda÷ı olmasından ve teröre destek vermesinden öte iúgalin altında yatan daha farklı nedenler vardı. Afganistan’a yönelik harekât ABD’nin 11 Eylül öncesinde küresel sisteme yaklaúımının bir devamı ve ürünüdür. Bush hükümetinin Afganistan’a saldırı kararı alması, ABD’nin küresel jeopolitik hedeflerine ulaúma yolunda attı÷ı bir adımdır. Afganistan savaúının nedenlerini 11 Eylül’e ve geçti÷imiz birkaç aydaki geliúmelere bakarak bulmak mümkün de÷ildir. Bu olayın kökleri çok daha derinlerdedir. ABD’nin dünya üzerindeki hegemonyasını Afganistan operasyonuyla devam ettirme çabası onun So÷uk Savaú sonrası dönemde izlemeye baúladı÷ı politikanın bir devamıdır. Di÷er bir deyiúle, dünya güç dengesinde çok büyük de÷iúim gerçekleúmiútir ama bunun faili 11 Eylül de÷il, 10 yıl önceki Sovyet Blo÷u’nun çökmesidir.128

Afganistan iúgali Amerika’nın istedi÷i do÷rultuda gerçekleúmiútir. Afganistan iúgali sırasında öldürülen sivillerin sayısı ise 9/11 kurbanlarından daha fazla olmuútur. Terörizmle mücadelenin di÷er dura÷ını da daha sonra Irak oluúturmuútur. ABD Irak’a karúı da bir iúgal baúlatmıútır. Çünkü Irak da dünyadaki úer odaklarından biriydi, bir düúmandı. Baúkan Bush Saddam’ın kitle imha silahlarına sahip oldu÷unu iddia etti ve bu silahların terörizmi destekleyen bir ülkenin sahip olmasının dünya barıúı için olumsuz oldu÷unu öne sürdü.

Baúkan Bush ve çevresi Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak’ı bu trajedinin sanı÷ı olarak haksız yere suçladı ve Ba÷dat’taki rejimin Amerika’ya ve küresel barıúa bir tehlike oldu÷unu yanıltıcı biçimde savundu. Amerika’nın her ikisine de karúı sahneledi÷i bir çeúit Haçlı Seferi, terörizm ve kitle imha silahlarına (KøS, WMD) karúı duyulan korkudan çok, petrole engelsiz ulaúma, bölgeyi yeni baútan düzenleme ve øsrail’in güvenli÷ini daha da fazla sa÷lama iste÷inden kaynaklanıyordu.129 Afganistan ve Irak’taki müdahaleler o bölgelerin tümünün hegemonya altına alınması giriúiminin ilk salvolarıydı. Amerika’daki karar vericiler yalnız Kabil ve Ba÷dat’ta bir rejim de÷iúikli÷inin de÷il, bölgenin temelden farklılaúması peúindedirler. Terörizme karúı olma görünümü altında petrol ele geçirmek için,

128 Bülent Gökay, “Dünya Üzerindeki En Tehlikeli Oyun: Petrol, Savaú ve Küresel ABD

Hegemonyası”, AKTARAN: Aras ve Bacık, a.g.e., s.218.

129

Ataöv Türkkaya, 11 Eylül: Terörle savaú mı bahane mi, østanbul: Alkım Yayınevi, 1.b., 2004,, s.26.

savaúlar yapıyorlar.130 11 Eylül saldırılarını, Usame Bin Ladin yapmamıúsa bile –ki bunun ABD açısından çok büyük bir önemi yok-, ABD bunu gerekçe yaparak Afganistan’a ve Irak’a müdahale gerçekleútirdi. Bunun nedenleri; petrol, Ortado÷u ve Orta Asya’nın kontrolü, øslamcı fundamentalist hareket, grup, örgüt ve devletlere gözda÷ı verme ve nihayet, yeni bir dünya düzeni dizaynı yaparak hala tek süper güç oldu÷unu göstermek ve kanıtlamak iste÷idir.131 ABD’nin 11 Eylül terör saldırılarını bahane ederek gerçekleútirdi÷i Afganistan ve Irak iúgallerinin sebeplerinin baúka oldu÷u ortadadır. Afganistan iúgali Kafkaslar'daki enerji kaynaklarını Hint Okyanusu'na kolayca akıtabilmek amacıyla, Irak'ın iúgal edilmesi de yine Irak halkını kurtarmak için de÷il, petrole hakim olabilmek için yapılmıútır.

2.3.1. 11 Eylül 2001 Terör Eyleminin Olası Sorumlu Aktörü Usame Bin Ladin 11 Eylül terör saldırısının sorumlusu olarak ilan edilen El Kaide terör örgütü lideri Usame Bin Ladin ile Amerika arasındaki iliúki 9/11 saldırısından çok daha öncesine dayanmaktadır. Bu bakımdan Amerika ile Usame Bin Ladin arasındaki iliúkilerin geçmiúi 9/11 saldırısının nedenleri bakımından da incelenmesi gereken konulardandır.

Usame Bin Ladin 1957 yılında Suudi Arabistan’ın Riyad úehrinde do÷an ve dört eúle çok sayıda cariyeden oluúan bir ailenin elli iki çocu÷undan on yedinci o÷uldu. Babası büyük inúaat projelerinde uzmanlaúmıú, zengin bir iú adamı132 olan Usame üniversiteyi bitirdikten sonra Afganistan’daki mücahitlere katılmak için Suudi Arabistan’dan ayrıldı. Servetinin büyük bir kısmını da bu yolda cihad için