• Sonuç bulunamadı

3. KENTLEŞME VE ÇAĞDAŞ KÜRESEL İLİŞKİLER İÇERİSİNDE

3.5 Küresel Ağ – Küresel Kentler

Harvey’e (1993) göre, kentlerin içinde yer aldığı ekonomik sistem, yerel merkezlerin kırsal kesime, önemli metropoliten merkezlerin daha önemsiz merkezlere egemen olduğu ve en sonunda da tüm kentlerin Amerika ve Avrupa’daki merkezi metropoliten alanlara bağlı olduğu bir hiyerarşi düzenine sahiptir. Bu düzen içerisinde büyük kentler ekonomik fırsatlarla sürekli nüfus çekmekte ve sermaye gelişmiş endüstri bölgeleri olan bu kentlerde yığılmaktadır. Bu yığılmanın diğerlerine göre fazla olduğu kentler, gelişmiş merkez ülke kentleri ve bunlara küresel düzeyde ağlarla bağlanmış az gelişmiş ülkelerin büyük kentlerinde yoğunlaşmaktadır. Bu düzen içerisinde küçük ölçekli kentler arasındaki ilişki daha bölgesel ve zayıftır. Küreselleşme bu haliyle, mekânsal olarak noktasal dağılış gösteren kentler arası bir ekonomik ağ yaratmaktadır (Kaygalak ve Işık, 2007). Harvey (1997) ve Lefebvre’nin (1991) “sermayenin coğrafyası” olarak tanımladığı ağ kâr mantığı ile yayılmaktadır. Üretim sisteminin esnek üretim sistemine dönüşmesi ve bilgi-iletişim teknolojilerindeki ilerlemeler üretimin tüm dünyaya yayılımı kentli nüfusun artmasına ve büyük kentlerin dünya genelinde çoğalmasına neden olurken, bazı kentler bu küresel ağ içerisinde ön plana çıkmıştır.

Dünya çapında ilişkilere sahip olan bu çağdaş kentleri tanımlamak için en çok kullanılan terimler şimdiye kadar ‘dünya kentleri’ ve ‘küresel kentler’ olmuştur (Taylor, Derudder, Saey, Witlox, 2007). Çekici iş imkânları ile farklı uluslardan ve etnik gruplardan çalışanları kendine çeken (Akcan, 2003) ve özellikle sanayi karşısında yükselen kültür endüstrileri ve ona bağlı ikincil sektörlerin yer aldığı bu kentler, kendi ülke sınırlarının ötesinde çok daha geniş bir bölgede etkili olabilmektedirler.

Kenti kapitalist ilişkilerin bir sonucu olarak tanımlayan Castells, küreselleşmenin etkilerini Ağ Kentler, Ağ Toplumu, Akış Mekânları gibi kavramlar çerçevesinde

incelemiştir. Castelles’e (1994) göre, sermayenin akışkanlığı ve üretim sistemindeki yeniden yapılanma, yönetim ve üretimin farklılaşması kentlerin yapısını etkilemiş ve küresel kentler bu bağlamda ortaya çıkmıştır. Scott (2000), dünya ekonomisi ile ilişkili olarak sistemde öne çıkan kentler fikrinin, Peter Hall’un 1966’da Dünya Kentleri çalışmasını, 1980’lerde John Friedmann’ın çalışmaları ve 1980 ve 1990’larda aşırı-gelişmiş kentler olgusu üzerine Saskia Sassen’in çalışmalarının takip ettiği uzun bir gelişimi olduğunu belirtir.

Friedman, kentlerin mekânsal dönüşümlerini küresel ekonomik sistem içindeki konumları ile ilişkilendirmektedir (Şenlier ve Eryılmaz, 2004). Bu bağlamda tüm dünyada ekonomik, politik, sosyal ve kültürel her alanda oluşan bir ağın en önemli birimleri olarak görülen küresel kentler, küresel ekonomik sistemin en önemli sektörlerinden hizmet sektörünün ve yeni üretim birimi olan uluslararası şirketlerin merkezidir. Küresel kentler sisteminin stratejik bağlantı noktaları olarak, katmanlarının birbirleriyle eklemlendikleri ve sistem içinde oluşan akışların kontrol edildiği ve yönlendirildiği düğüm noktaları olarak tanımlanabilirler (Friedmann, 1986). Friedmann 1986 tarihli çalışmasında, küresel kentleri bir şebeke olarak tanımlayarak bu kentleri şu şekilde gruplamıştır (Şekil 3.5) (Dinçer ve Dinçer, 2003);

1_ “Küresel Finansal Eklem Noktaları”; Londra, New York, ve Tokyo,

2_ “Çok Uluslu Eklem Noktaları”; Miami, Los Angeles, Frankfurt, Amsterdam ve Singapur,

3_ “Önemli Ulusal Eklem Noktaları”; Paris, Zürih, Madrid, Sao Paulo, Seul, Sydney, 4_ “Bölgesel Eklem Noktaları” Osaka-Kobe, San Francisko, Seattle, Houston, Chicago, Boston, Vancouver, Toronto, Montreal, Hong Kong, Milano, Lyon, Barselona, Münih, Düseseldorf.

Dinçer ve Dinçer’in (2003) aktardığı üzere, Friedmann 1995 tarihli çalışmasında ise küresel kentleri “bölgesel, ulusal ve uluslararası ekonomilerin küresel kapitalist birikim sistemi ile eklemlenme noktaları” olarak tanımlamaktadır.

Küresel kentler üzerine çalışmalarıyla ünlü araştırmacı Saskia Sassen küresel kentlerin ekonomik sistem içinde önemini şöyle açıklamıştır (Achankeng, 2003); “…küresel ekonomik sistem küresel kentlerin geliştirdiği bir ağda gerçekleşmektedir. Kentler küresel kent işlevlerine sahip olarak tanımlanırlar… ekonomik sistem kentlerin hem ulusal hem de küresel olarak yeniden yerleşimine katkıda bulunur”.

Şekil 3.5 : Dünya kentlerinin hiyerarşisi (Friedmann, 1986)

Sassen’e göre, küresel ekonomik düzen içerisinde küresel kentlerin rolü 1980’lerden bu yana artmaktadır. Bu süreçte devletlerin rolü eski önemini kaybederken güç küresel kentlere yayılmış büyük şirketlere geçmiştir. Küreselleşmeyi, ulussuzlaşma (de-nationalization), işgücünün ulusüstü hale gelmesi (transnationalization of labor), merkezciliğin yeni coğrafyası (new geography of centrality) gibi kavramlarla açıklayan Sassen, küresel ekonomik sistem içinde yer almış, birbirine elektronik otobanlarla bağlı küresel kentlerin aynı zamanda politik dönüşümlerin de üretildiği mekânlar olduğunu belirtir. Metropollerin zamanla yok olacağı tezine karşına çıkan Sassen, aksine bazı şehirlerin önemini ve yoğunluğunu arttıracağını savunur (Akcan, 2003).

Sassen’e (2009) göre, her geçen gün birbirine daha çok bağlanan dünyada kentlerin rolleri giderek önem kazanmaktadır. Kentler uzun zamandır sermaye, insan ve mal akışlarının kavşak noktalarında bulunmaktadırlar. Kentler bu akışların kesişimlerini kullanmak ve yönetmek üzere ekonomik, kültürel ve siyasi iktidarların mekânları olmuşlardır. Dünyada çok yönlü ve çapraz çizgiler oluşturan bu akışlar kentler arası coğrafyaları belirlemişlerdir. Bugünse kentler arası coğrafyaların biçimlenişi yeni bir küresel siyasi ekonominin, yeni kültürel alanların ve yeni tip politikaların önemli altyapılarını oluşturmaktadır. Profesyonellerin, turistlerin, göçmenlerin belli kent grupları arasındaki akımları bazı ilişkileri çok görünür kılmakta diğerleri ise daha az belirgin durumdadır. Dünyanın farklı şehirlerindeki bankacılık ve sigorta şirketlerinin genel merkezlerini ve iştiraklerini ve bu şehirlerarasındaki bağlantıları gösteren aşağıdaki şekil 3.6’da temsil edildiği gibi, belli kentleri birbirine bağlayan oldukça uzmanlaşmış finansal ticaret ağları da çok çeşitli ürünlere ait küresel mal zincirlerine dayanmaktadır. Gelinen süreçte bu akımlara ait coğrafyaların yayılışı bu

kavşaklarda bulunan kentlere daha da büyük önem kazandırmıştır. Asya’nın ekonomik ve jeopolitik dünya haritasındaki yükselişi, bu kentlerden bazılarının stratejik önemini arttırmıştır (Sassen, 2009).

Sassen (2005), bugün dünya çapında yaklaşık 40 küresel kentten oluşan ağ pazarların ve firmaların küresel operasyonları hizmet ve servisler için ve giderek artan bir şekilde sanattan küresel turizme birçok farklı alandaki küresel aktörler için altyapı teşkil ettiğini belirtmektedir;

“Küresel kentlerden oluşan bu ağ bugünün iki temel küresel işgücü piyasasının da altyapısıdır: yüksek seviyede profesyonellerden oluşan yeni uluslar üstü sınıf ve yöneticiler ve düşük ücretli göçmen servis çalışanları.” (Sassen, 2005)

Akcan’a (2003) göre, bu (yeni) durum “az gelişmiş”, “gelişmemiş” ya da “üçüncü dünya” olarak tanımlanan bölgelerdeki büyük şehirleri de etkilenmektedir. Öyle ki artık merkez denildiğinde akla New York, Londra,… değil, Bombay, São Paulo gibi dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış kentler gelmektedir. Taşıdığı çok büyük nüfuslara ve hızlı kentleşmenin getirdiği sorunlara rağmen az gelişmiş ülkelerdeki merkezler, sağladığı istihdam olanakları ve yatırım avantajlarının yüksek olduğu kentlerdir. Küresel ekonominin özellikle öne çıkardığı kentleri, “küresel kentler” ve “dünya kenti” olarak tanımlayan görüşlerin yanı sıra küresel kentlerin tanımlanmasında ve küresel ekonomik sistemin unsurlarını öne çıkaran bu yaklaşım pek çok kentin küresel kentler ağı dışında kalmasına neden olduğu yönünde eleştirilir. Küresel kentlerin belirlenmesinde kullanılan görgül ölçütler kentlerin gelişim ve değişim süreçlerini, potansiyellerini ve özelliklerini göz önüne almayarak bazı kentlerin küresel kentler ağının dışında kalmalarına neden olmaktadır (Dinçer ve Dinçer, 2003).

“Küreselleşme ve Dünya Kentleri Araştırma Ağı” yöneticisi Peter Taylor (2008), günümüzde, küresel kentler ve ülkedeki diğer yerleşim yerleri arasında sosyal ve ekonomik anlamda büyük bir ayrışma olmadığını ve küreselleşmenin kaçınılmaz bir süreç olarak tüm kentleri etkilediğini savunmaktadır.

Taylor, Derudder, Saey, Witlox, (2007) göre de, John Friedmann (1986) ile özdeşleşen ‘dünya kenti’ ve ‘dünya kenti hiyerarşisi’ ve Saskia Sassen (1991) ile özdeşleşen ‘küresel kent’ ve işlevleri açısından stratejik şekilde küresel olan sayılı ana kent olduğuna dair bakış açısı geliştirir. Bu bakış açısı, küresel işlevler açısından kentlerin devamlılığından ziyade kentler arası bölünmeye dayanır. Her iki kavram ile ilgili ana husus ise ‘ikinci derece küresel’ ve ‘dünya kenti olmayan kentler’ gibi ‘karşıtları’ öne sürmek için kullanılmalarıdır (Taylor, Derudder, Saey, Witlox, 2007).

Şekil 3.6 : Dünyanın farklı şehirlerindeki bankacılık ve sigorta şirketlerinin genel merkezlerini ve iştiraklerini ve

bu şehirlerarasındaki bağlantıları gösteren harita (Urban Age, 2009)1……….

1

Koyu renkli daireler dünyanın ilk 50 banka ve sigorta şirketinin iştirak sayısının artışına göre büyümektedir. Açık renkli daireler ise bu ilk 50 şirketin ana iş merkezlerinin sayısına göre büyümektedir. Kentler arasındaki bağlantı çizgilerinin kalınlığı ise iki kent arasındaki bağlantı sayısı arttıkça artmaktadır.

Taylor, Derudder, Saey, Witlox, (2007), faaliyetlerinde tek bir küresel süreç izi olmayan bir kent olmadığına göre günümüzdeki her kentin doğasının belli bir düzeyde hem ‘dünya kenti’ hem de ‘küresel’ olarak sınıflandırılabileceğini öne sürmektedirler. Bu nedenle de hepsi ‘küreselleşmeye dâhil kentlerdir’.