• Sonuç bulunamadı

1.3. Kuramsal Açıdan İnsan Hakları

1.3.2. Kültürel Görelilik

62

olduğu sorgulanmış ve insan hakları alanındaki devlet pratiklerine nüfuz etmeye yönelik girişimler başlatılarak, insan hakları alanında belirli bir makul standardın oluşturulmasına çabalanmıştır.

1.3.2. Kültürel Görelilik

Kültürel görelilik savunucuları ise insan haklarını, Batı kültürel geleneğine ait normatif standartlar olarak görmüşlerdir. Bu anlayışa göre söz konusu normatif standartlar, Batı-dışı toplumların gelenek, kültür ve tarihlerinden bağımsız şekilde gelişme gösterdiğinden, bu coğrafyalarda uygulanmaları sorun yaratacaktır.

Örneğin Pollis ve Schwab, İHEB ve BM Şartı gibi hukuki metinlerin, Batı siyaset felsefesi üzerine kurgulanmış, insan haklarına ilişkin tek bir anlayışı yansıtan metinler olduğunu öne sürmüştür. Onlara göre ideolojik ve kültürel kimi farklılıklar nedeniyle söz konusu metinlerin Batı-dışı dünyaya uygulanması neticesinde başarılı sonuçlar alınaması mümkün olmayacaktır.148 Kısacası kimi kültürel görelilik kuramcılarına göre insan hakları, sınırlı bir uygulama alanına sahip olan Batılı bir yapıdır.

Nitekim Kausikan insan haklarının, sahiden evrensel kabul edilebilecek olan sert çekirdeğinin, (Batı’nın yansıtmaya çalıştığına nazaran) oldukça küçük olduğunu ifade etmiştir.149 Zira İHEB’in kabulünden sonra geçen onca zamana rağmen, otuz maddenin çoğunun yorumlanması ve uygulanması hususunda, yalnızca Batı ile Batı-dışı dünya arasında değil Batı’nın kendi içinde dahi tartışmalar sürmektedir. Örneğin ABD’nin elli eyaletinin her biri bu maddeleri aynı şekilde uygulamamaktadır. Bu nedenle, evrensel insan haklarının kapsamının sonsuza kadar değişmeyecek bir şekilde kararlaştırılmış olduğu iddia edilmemelidir. Bunun yerine Kausikan, evrensel düzeyde uzlaşının sağlanabilmesi adına, tüm insan hakları normlarının farklı bakış açıları arasında süregelen tartışmalar ışığında yavaş yavaş gelişmesini, evrimleşmesini önermektedir.

Evrensellik eleştirisine ek olarak Kausikan, demokrasi, bireyselcilik, devlete karşı öne sürülen haklar kavramı, medeni ve siyasi hakların üstünlüğü gibi Batı insan hakları anlayışının tüm temel dayanaklarını da eleştirmektedir. Zira Kausikan, hem ideal

148 Adamantia Pollis ve Peter Schwab, “Human Rights: A Western Construct with Limited Applicability”, İçinde Human Rights: Cultural and Ideological Perspectives, Derleyen: Adamantia Pollis ve Peter Schwab, New York: Praeger, 1979, s. 1.

149 Bilahari Kausikan, “Asia’s Different Standard”, Foreign Policy, Sayı: 92, 1993, s. 34.

63

sosyal düzenlemeler yapabilmek için Batı tipi demokrasinin uygunluğuna kuşkuyla yaklaşırken hem de Batı’nın rekabetçilik ve bireyselcilik gelenekleri yerine Doğu-Asya ve Güney-Doğu Doğu-Asya’nın uzlaşmacılık ve toplulukçuluk geleneklerinin var olduğunu vurgular.150 Daha açık bir ifadeyle, eşit düzeyde modernleşmemiş, heterojen bir halka ve toplumla bütünleşmemiş, geniş bir kırsal kesime sahip olan ülkelerdeki yönetim idaresine Batı tipi yönetim anlayışının uygun olmayacağını ifade eder.151 Kısacası ona göre, Batı’da uygulanan bir modelin dünyanın geri kalanı için de ideal olacağı varsayımı, kültürel gerekçelerde geçerli değildir ve uygulamada başarılı olabilmesi ise imkânsızdır.

Ayrıca Asya’daki protestolar üzerinden demokrasi ve insan hakları taleplerinin Asya’da da var olduğunu öne sürenlere karşı Kausikan, söz konusu protestoların insan hakları ya da demokrasi taleplerinden değil enflasyon, yolsuzluk, nepotizm (akraba kayırmacılığı) gibi uygulamalardan doğduğunu ve yalnızca “iyi yönetim” talebinin bir yansıması olduğunu öne sürmektedir.152 İyi yönetim ona göre uluslararası insan haklarını korumaktan ya da demokrasiden değil, bazen de o hakları radikalleşmeyi, sosyal kutuplaşmayı önlemek adına sınırlamaktan geçmektedir. Ancak Kausikan böyle bir sistemde, denge denetim mekanizmalarının nasıl işleyeceğine ya da hakları sınırlandırmanın temel ön şartlarının neler olması gerektiğine ilişkin bir yorumda bulunmamıştır.

Buna paralel bir biçimde, “Liberal Adaletin Sınırları” adlı eserinde Bell, Batı’nın evrensel insan hakları teorisini yalnızca liberal Batı toplumlarının siyasi pratiklerine ve ahlaki amaçlarına dayalı olması nedeniyle eleştirmiş ve Batılı olmayan toplumlara, Batı kavramlarına dayalı insan hakları normlarını uygulamanın uygunluğunu sorgulamıştır.153 Benzer bir anlayışla Taylor, liberalizmin tüm kültürlerin ortak noktası olmaktan ziyade, tek tipte bir kültürün siyasi ifadesi olduğunu öne sürerek, evrensel insan haklarının sınırları çizilirken, diğer kültürlerin göz ardı edilmemesi gerektiğine dikkat çekmiştir.154

150 Kausikan,1993, 34- 36.

151 Kausikan,1993, 38.

152 Kausikan, 1993, s. 37.

153 Daniel A. Bell, “The Limits of Liberal Justice”, Political Theory, Sayı: 26, No: 4, 1998, s. 557-582.

154 Charles Taylor, “The Politics of Recognition”, İçinde Multiculturalism, Examining the Politics of Recognition, Derleyen: Amy Gutmann, Princeton: Princeton University Press, 1994, s. 62.

64

Ayrıca Bell’e göre, her ne kadar Konfüçyanizmin temel prensipleri insan hakları fikriyle uyumlu olsa da Konfüçyanist geleneğe dayalı insan haklarının kapsamı, gerekçesi ve öncelikleri, Liberal insan hakları anlayışının kapsam, gerekçe ve önceliklerinden oldukça farklıdır. Dolayısıyla kültürel görelilik kuramcıları, belirli durumlarda kültüre dayalı yorumlama yapmak suretiyle, uluslararası insan hakları normlarından bağımsız bir davranış sergilemenin, söz konusu toplumlardaki önceliklerin farklı olması nedeniyle haklı görülebileceğine inanmışlardır.155

Bell ayrıca, evrensellik kuramcısı olan Charney’in “uluslararası insan hakları normları” kavramsallaştırması ile “Amerikan-tipi medeni ve siyasi hakları”

kastettiğini ifade etmiş ve baskın liberal gelenek üzerinde ısrarcı olmak yerine, farklı siyasal kültürlerarası diyalogun öneminin anlaşılması gerektiğini belirtmiştir.156 Zira ona göre insan hakları üzerine sürdürülen diyalog sayesinde, temel insan hakları kavramsallaştırmaları Amerikan tipi medeni ve siyasi hakların ötesine geçebilecektir.

Örneğin Doğu Asya toplumlarının “ataya saygı” değerini inceleyen Bell, siyasal kültürlerarası diyalog yoluyla bu değerin insan hakları kavramına neler kazandırabileceğine odaklanır. Öncelikle Konfüçyanizm’den güçlü şekilde etkilenen Doğu Asya toplumlarında çocukların, yaşlı ebeveynlerine bakma yükümlülüğü söz konusudur. Yaşlı ebeveynlerin ise çocukları tarafından bakılma hakları vardır ve bu hakkın ne şekilde korunacağı konusunda ülkeler farklı yöntemler benimsemişlerdir.

Bir örnekle açıklayacak olursak, Singapur ve Japonya’da yaşlı ebeveynler için finansal destek gibi çeşitli sübvansiyonlar sağlamayı zorunlu koşan yasalar mevcutken, Hong Kong yaşlı ebeveynler için vergi indirimi, konut kira indirimi gibi çeşitli uygulamalar başlatmıştır.

Bu uygulamaların kökeni, Konfüçyüs felsefesinde yer alan “hsiao” inancına dayanır.157 Hsiao, temelde anne babaya (ataya) saygı ve bağlılık konusunu ele almakla birlikte, aile üyelerinin birbirlerine karşı belirli sorumluluklarının var olduğunu vurgulamaktadır. Bu bağlamda bir çocuğun hem ebeveynlerine yardım etmesi (fiziksel hsiao) hem de maddi rahatlık sağlamanın yanı sıra, onları türlü kötülüklerden de koruması (kutsal hsiao) gerekmektedir. Bu erdemli davranış, çocukların ebeveynlerine

155 Bell, 1998. s. 567; Charney, 1999, s. 845.

156 Bell, 1999, s. 852.

157 Konfüçyüs, Konuşmalar, Çeviren: Muhaddere Nabi Özerdim, İzmir: Çağdaş Matbaacılık Yayıncılık Ltd. Şti., 2000, s. 9-10.

65

karşı bir ödevi olarak görülmüştür. Ayrıca bu sorumluluklar genişletilmiş ve benzer türde bir ilişkinin, hükümdar ile halk arasında da var olduğu öne sürülmüştür.

Dolayısıyla Doğu’da hükümdar/iktidar, katlanılması gereken bir kötülük değil, hürmet gösterilmesi gereken bir aile üyesi gibidir.

İlgili Asyalı değerler, Konfüçyanizm’in yanı sıra İslam, Hinduizm ve Budizm’in toplumsal ve ahlaki kurallarından kaynaklanmaktadır.158 Nitekim Koh, tıpkı Avrupalı aileleri birleştiren Aydınlanma ve Rönesans’tan kaynaklanan değerler olduğu gibi, Asya’yı birleştiren, Asya’nın tarihinden ve kültüründen kaynaklanan çokça değerin var olduğunu belirtmiştir.159 Bu değerler:

(i) ailenin ve takım çalışmasının önemi, (ii) eğitime duyulan derin ve yüce saygı,

(iii) sıkı çalışmanın, tasarrufun ve sadeliğin erdemidir.

İlgili değerlerin ayrıca mevcut insan hakları sistemine zenginlik katacağı inancı da söz konusudur. Siyasal kültürlerarası diyalog sayesinde söz konusu örnekler, Batı dünyasına aktarılarak kabul görebilecek ve ekonomik olarak sürdürülebilirliğini giderek yitiren sosyal güvenlik sistemleri rahatlatılarak bu haklar, temel insan haklarından biri olarak kabul edilebilecektir.160 Kısacası Bell’e göre, arzu edilen ve uygulanabilir bir insan hakları rejimine ulaşabilmek için farklı kültürel geleneklerin bir arada olduğu siyasal kültürlerarası diyalog elzemdir.

Özetle, kültürel görelilik kuramcılarının ortak özelliği, kültür ile insan haklarının geçerliliği arasında özsel bir bağ bulunduğuna inanmaları ve bu nedenle, Batı’ya ait insan hakları manzumelerinin Batı-dışı dünyaya uygulanabilirliğini eleştirmeleridir.

Dayanışmacılık fikrine yakınsayan kültürel görelilik savunucularının bu durumu aşmak için önerisi diyalog yoluyla, iş birliğinin derinleştirilmesidir.

Öte yandan Donnelly ise insan haklarının “göreli evrensel” olduğunu iddia etmektedir.

Zira ona göre, insan hakları tüm zaman ve mekânlarda eş zamanlı şekilde var olmadığından antropolojik ve ontolojik bir evrensellikten bahsetmek mümkün değildir.161 Dolayısıyla ona göre evrensellik tezi ampirik (deneysel), felsefi ve siyasi

158 Aral, 2012, s. 11.

159 Tommy Koh, “Asia and the West: What Do We Expect of Each Other?”, 17th International Congress of the International Society For The Performing Arts (ISPA), Singapur, 18 Haziran 2003.

160 Bell, 1999, s. 853.

161 Donnelly, 2007, s. 284-286.

66

açılardan savunulamazdır.162 Fakat keyfi tutuklamaların, işkencelerin ya da faili meçhullerin de herhangi bir kültürel temeli yoktur.163

Örneğin Uganda’da Idi Amin rejiminin, Kamboçya’da Pol Pot rejiminin insan haklarını ihlal eden uygulamaları o coğrafyalardaki siyasal kültür ya da yönetim anlayışı ile değil, barbarlığın modern dönemde de devam etmesiyle açıklanmaktadır.

Dolayısıyla, kültürel görelilik kuramının ardına gizlenen modern barbarlığı, kültür ile ilişkilendirmemek gerektiği konusunda ciddi uyarılar mevcuttur. Kısaca belirtmek gerekirse, geleneksel kültürün keyfi güç ihlallerini dengeleyen yönleri korunmalı, insan haklarına aykırı yönleri ise terk edilmelidir.

Özetle, insan haklarının kültürel olarak göreli mi yoksa evrensel mi olduğu yönündeki tartışmalar, kuramcıların insan haklarının geçerliliği için hangi faktörü temel aldığına bağlıdır. Kimileri, hakların o coğrafyanın kültürel pratiğinde yer bulup bulmadığına bakarken, diğerleri hakların kültürler-üstü olduğunu hiçbir ayrım gözetmeksizin her yerde eş zamanlı şekilde korunması gerektiğini savunmuşlardır. Kültürel pratikte yer almayan haklara ilişkin olarak kültürel görelilik savunucuları, coğrafyanın önceliklerini evrensel olduğu iddia edilen standartlardan üstün tutarken, evrenselcilik kuramcıları, ideolojik, ekonomik, siyasal farklılıkları bir kenara bırakıp insan hakları standartlarının herkes için eşit bir biçimde korunması gerektiğini vurgulamıştır.