• Sonuç bulunamadı

Toplumların ve insanların kıyafetlerini iklim, coğrafya, tabiat şartları, dini inançlar ve kültürel değerler belirler.

Bir insanın kıyafetlerinden kültürü ve ait olduğu toplum anlaşılabilir. Yaptığı iş, statüsü, ekonomik durumu, cinsiyeti bilinebilir.

Türk toplumunun geçmişten günümüze kadar olan tarih boyunca kıyafet kültürü açısından taşıdığı özellikleri ve geçirdiği değişimi üç dönem halinde açıklayabiliriz(Arığ, 2013):

2.5.1.1. Eski Dönem Türklerde Kıyafet

Eski Türkler geçim kaynağı olarak hayvancılık ve göçebe hayat tarzından dolayı daha çok deriden yapılmış rahat kıyafetler giymişlerdir. İç çamaşır üzerine giyilen kaftan, çapan (şapan ya da çarpıt) denilen bir çeşit hırka, ceket ya da palto ve ayağa giyilen çizme veya çarık erkeklerin kıyafetiydi. Kadınların giysileri ise şalvar, üç etek, cepken, ayakkabı ile başlıktan oluşmaktaydı. Hunlardan itibaren atlı birliklerin kurulmasıyla savaşlarda deriden yapılmış, günlük hayatta ise kumaştan yapılmış şalvar ve pantolonlar giyilmiştir. Çizmeler deri ve keçeden yapılmıştır. Yerleşik hayata geçmekle birlikte dokuma

32

kumaşlardan yapılan giysiler giyilmiştir. Başka kavimler kopça kullanırken Türkler düğme kullanmışlardır. Mevsime uygun kumaşlardan yapılmış pelerin giyilmiştir.

Başlarına börk takmışlardır. Türk erkeklerinin uzun saçlı, bıyıklı oldukları belgelerden anlaşılmaktadır. Başlıklarının uzun ve gösterişli olması statü yüksekliği işareti idi. Uygurların kürk ve süslü şapka giydikleri bilinmektedir.

2.5.1.2. Osmanlı Döneminde Kıyafet

Osmanlılarda giysinin kumaşı ve rengi kişi hakkında statü bilgisi vermektedir. Memur ya da askerin statüsü kavuğundan cübbesinden anlaşılırdı. Günlük hayat, tören ve sefer kıyafetleri birbirinden farklıdır. Kıyafet rengi olarak en sık kullanılan renk yeşil, en az kullanılan renk ise siyahtır. Kıyafetlerin boyu uzundur. Osmanlılar askeri kıyafeti ilk kullanan devlettir. Selçuklu ve Osmanlılarda beyaz renge önem verilmiştir. Ayakkabı renkleri ulemalar için mavi, subaylar için sarı, erler için kırmızıdır.

Kadın giyiminde entari, şalvar ile gömlek, ceket ile etek şeklinde üç tip kıyafet kullanılmıştır. Sokağa çıkan kadınlar kıyafetlerinin üstüne ferace veya çarşaf giyerler, yüzlerini de “yaşmak” denilen bir örtü ile örterlerdi. Ferace bol bir giysi olup toz pembe, havaî mavi, açık yeşil gibi uçuk renklerdedir. II. Abdülhamid devri ortalarında ferace yerine çarşaf giyilmesi istenmiştir. Avrupa modası etkisi saraydan başlayarak halka doğru yayılmıştır.

Osmanlı Sultanları pahalı ve lüks kumaştan kaftanlar giymişlerdir. Sultanlar günlük hayatta şalvar üstüne gömlek veya iç entarisi, en üste de kısa veya uzun kaftan giymişlerdir. Başlıklar da kıyafetin bir parçasıdır.

18. yüzyıla kadar geleneksel olan kıyafet daha sonra batı etkisinde kalmıştır. II. Selim’in kurduğu Nizam-ı Cedid ordusu kıyafeti batı etkisinde hazırlanan ilk kıyafetlerdir. II. Murat döneminde asker ve memurlar için setre ve pantolon kabul edilmiş, halk serbest bırakılmıştır. “Başıbozuk” deyimi halkın istediği başlığı (serpuşu) giyebilmesinden kaynaklanmıştır.

Cübbe ve sarık yalnız ulema sınıfı tarafından giyilecek kıyafet olarak belirlenmiştir. Geri kalan tüm sivillerin fes giymesi istenmiştir.

Osmanlı toplumunda dini ve etnik azınlıkların da özel kıyafetleri vardır. Şalvar ve elbisenin üstüne aldıkları dış sokak giysisi koyu renk veya siyah, ayakkabıları da siyah

33

renk olurdu. Erkekler başlarına alt kısmı türbanla çevrilmiş silindir şeklinde başlık takarlar, kadınlar başlarına geniş şal örterlerdi.

18. yüzyıldan itibaren Avrupa etkisine giren özellikle Paris ve Londra modasının takip edildiği bir kıyafet anlayışı yaygınlık göstermiştir. 20. yüzyılın başlarında çarşaf ve peçe terk edilmeye başlanmıştır. Elbise, manto ve tuvalet giysisi örnekleri kadın moda dergilerinden başlayarak topluma sunulmuştur.

2.5.1.3. Cumhuriyet Döneminde Kıyafet

25 Kasım 1925 tarihinde çıkarılan “Şapka İktisası Kanunu” ile milletvekilleri ve memurlara şapka giyme zorunluluğu getirilmiştir. Din adamlarının dini kıyafetlerini sadece ibadet merkezlerinde, görev başında iken giymeleri kabul edilmiştir. Asker, polis, sporcu, denizci, öğrenci gibi meslek grupları için mesleki kıyafetler belirlenmiştir. Kadınlar için modern kıyafetler önerilmiş ve teşvik edilmiştir. Dış sokak giysisi olarak manto ve eşarp gittikçe yaygınlaşmıştır. Kıyafetler için yerli kumaş kullanılarak şık ve temiz olunacak bir anlayış desteklenmiştir. Erkeklerin pantolon, gömlek, ceket, kravat ve şapka giymeleri uygun görülmüştür. Zamanla köyden şehre göç, eğitim, meslek, kültürler arası etkileşim gibi nedenlerle kıyafet anlayışı serbestleşmiştir.

2.5.2. Türk Kahvehane Kültürü

Kahve bitkisinin ilk bulunduğu yer Afrika kıtasıdır. Kahve bitkisi ilk kez 15. yüzyılda Arabistan’ın güneyinde yetiştirilmeye başlanmıştır ve o bölgedeki halklarda kahve alışkanlığı oluşmuştur. 1517 yılında Yemen Valisi Özdemir Paşa kahveyi İstanbul’a getirmiştir. Türkler tarafından geliştirilen yeni bir hazırlama metodu sayesinde kahve “Türk Kahvesi” adını almıştır(Ulusoy, 2012).

Kısa zaman içinde çok sevilerek tüm toplumda yaygınlaşan kahve ve kahvenin içildiği mekan olan kahvehaneler sosyal yaşamın ayrılmaz parçası olmuşlardır. Zamanla birlikte kahve ve kahvehanelere ilişkin gelenek ve görenekler oluşturulması, mimari özelliği olan kahvehanelerin inşa edilmesini sağlamıştır.

Toplumsal hayat içinde sohbetler kahve eşliğinde yapılır hale gelmiş, gelenekselleşmiştir. Kahvehaneler insanların bir araya gelerek kendisini ifade ettiği, sevinç ve üzüntülerini paylaştığı, kültürünü artırdığı, toplumsal sorunların tartışıldığı yerler olmuştur. Edebi,

34

siyasî ve sanat ile ilgili bazı oluşumların yaşandığı, kamuoyunun oluştuğu ve iletişimsel etkinliğin doruğa ulaştığı mekanlar olan kahvehaneler, tarihi geçmişimizde zaman zaman kapatılmış veya gidilmesi yasaklanmıştır.

Önceleri “kıraathane” olarak isimlendirilen kahvehaneler insanların bir araya gelerek sosyalleştikleri yerlerdir. Özellikle akşam ile yatsı namazı arasında kitaplar okunmuştur. Günümüzde kahvehanelere giden kişilere “neden kahvehaneye gidiyorsun?” sorusunu sorduğumuzda oyun oynamak için, maç izlemek için, boş vakitleri geçirmek için, genel kültürü artırmak için gibi cevaplar alırız.

Kahvehanelerin isimlendirilmesi, buralarda sergilenen faaliyetlerin türüne göre yapılmıştır. Örnek olarak esnaf kıraathaneleri, tulumbacı kıraathaneleri, yeniçeri kahvehaneleri, imaret kahvehaneleri, tiryaki kahvehaneleri, meddah kahvehaneleri ve semai kahvehaneleri türlerini sayabiliriz.

Kahvehanelerin en önemli özelliği farklı kültürlerden bir araya gelmiş insanların kaynaşmasını sağlaması, toplumsal bütünleşmeye hizmet etmesidir.