• Sonuç bulunamadı

2. 1. Kültür ve Sanatın Tanımı

Kültür çok yönlü bir olgudur. Đnsan ihtiyaçlarının tatmini için doğrudan doğruya veya dolaylı olarak çalışan eşya ve aletlerle adet, bedeni veya fikri itiyatların (alışkanlık) tümüdür. Maddi kültürle manevi kültürün birliği, aynı kökenden yani onları yaratan insandan doğmuştur. Düşüncenin bütün şekilleri kuşkusuz manevi kültüre aittir. Maddi kültür gelişmenin belli bir safhasında bir toplumun teknik ilerlemesinin seviyesini ve insanın tabiata hâkimiyetinin derecesini yansıtır. Toplumun gelişme süreci içinde insanın sosyal çabasının meydana getirdiği her türlü şeyi temsil eder (Oğuz, 1976. c:1 : 25.).

Kültür, bir toplumun istihsal (üretim) seviyesini, teknoloji ve örgütlenmeyi ve bunların sosyal yaşantıya tatbikini içine almaktadır. Kelimenin dar manası ile kültür, bir cemiyetin hayatının manevi görünümlerinin (yani cemiyet tarafından ilim, edebiyat sanat ve eğitimde erişilmiş seviyenin) tümü, tarihi gelişmenin belirli bir safhasında sosyal bünyenin manevi ifade ve yansımasıdır. Đnsanoğlu kendi özünü, kültürü aracılığı ile açıklayabilmektedir. Đnsanlığın evrensel tarihinin bağlayıcı gücünü, insanlığı birleştirici bir vasıtayı ve insan neslinin manevi kuvvetlerinin bir genel tezahürünü teşkil etmektedir. (Oğuz, 1976. c:1: 35.).

Tarihte her olay kendi zamanında ve mekânında bir anlam taşır. Bu anlamda, kültürü oluşturan maddi ürünlerin, ulusların geçmiş tarihleri ve toplumsal yaşamlarından tutunda, yedikleri içtikleri, giydikleri, günlük yaşamda kullandıkları araç gereçlere kadar akla gelen hemen her konuda ne denli yararlı bilgiler aktardıkları tartışmasız kabul edilmektedir (Öztürk, 1998 :100).

Đnsanlık yaşantısını kendi yöntemine göre anlatan tarih, duygu alanındaki en hassas göstergelerini sanatta bulurken, bu yolla insanın geçmişini elle tutulabilir hale getirir. Sanat ise tarihi, kendi yöntem, stil ve plastik üstünlükleriyle görsel alana aktarır, insanın serüvenini, zamanın dönemeç noktasındaki kişi ve olayları ele alarak hem içeriğini zenginleştirir, hem de belgeler (Başkan, 2000: 9). Toplumlar arasında kültür düzeyi ne olursa olsun toplumsal yapıya ve davranışa en büyük etki sanattan gelmektedir. Đnsanlar arasında en hızlı yayılabilme gücü yine yalnız sanatta vardır. Sanatın kaynağı ve gücü bulunduğu toplumun kültür düzeyi, çevre faktörleri, bireysel özgürlük ortamı ile bağlantılıdır. Sanatın etkinliği, sanatçının zekâsı, görgü, yetenek ve kültür yapısına bağlıdır. Sanatçı sanat eserleri ve estetik ürünler oluşturmada enerjisini aldığı topluma yeni görüşler, anlayışlar, sanat zevki ve mutluluklar getirir. Goethe

“Đnsanı tanımadan sanat olamaz, doğayı yorumlayan insandır” derken insan ile sanatın birbirini tanımladığını dile getirmiştir (Gedikoğlu, 1996: 59).

Ortaya çıkış sebepleri, temel mantıkları, düşünce tarzları, sebep- sonuç bağlantıları büyük ölçüde birbirinden farklı olmasına rağmen, insan yaşamını anlamlı kılan, renklendiren, bir anlamda yaşanmış olaylardan dersler çıkararak geleceğe ışık tutan iki olgu olan bilim ve sanat, insan yaşamında çok sık bir araya gelen iki kavramdır (Başkan,2000:7). Kültürel birikimler yaşam içinde oluşarak geleceğe bir değişim, gelişim ve süreklilik içinde aktarılırlar. Aktarma işi de toplumlarca üretilip tüketilen bilgi, beceri ve değer yargılarının yaşama geçirilmesiyle gerçekleştirilir. Bu bağlamda bir ulusun kültürü ve o kültür içinde yer alan unsurlar, o ulusun insanlarının geçmişiyle gelecek kuşakları arasında bağ kurmada önemli rol oynar. Çünkü kültür var olmanın ve değişmenin temelidir (Öztürk, 1998: 99).

Değişen bir olguyu iyi tanımlayabilmek için, değişim evrelerine açıklık getirecek verileri dikkatle değerlendirmek gerekir. Çok değişik coğrafyalardan değişik kültür ve inançlardan geçerek gelen değerlerin yaratıldıkları ortamları, yaratan insanları ve bunların sonuçlarını korumak bir anlamda geleceği de güven altına almak demektir. Yüzlerce yıl birbirinde önemli ürünler vermiş sanatçılar ve zanaatçılar bu gün yaşamımızda bizlere yeni boyutlar kazandırmaya devam edebiliyorlarsa, bu sanatın ve kültürün yadsınamaz gücünden kaynaklanmaktadır (Sözen, 1998: 1). Geleneksel bir toplumun çevre kültürlerin etkisinde, tekniğin gelişmesi, sonucu yeni unsurların girmesi gibi etkenlerle nasıl yeni kültür unsurları yarattığını eskiden beri süregelen çoğu kültür unsurlarının nasıl terk edildiği gözlemlenebilmektedir.(Öztürk, 1977: 88).

Türk kültürü çeşitli evrelerden geçerek bugüne ulaşmıştır. Bunları şöyle sıralayabiliriz; Orta Asya kültürü, Đslam Kültürü, Osmanlı Kültürü ve Batı kültürü. Anadolu kültürü kendi içinde bir kaynaşma gösterirken, batılaşmayla birlikte, kent kültüründeki değişimi hızlanmıştır. Bu gün Anadolu kültürü bazı özelliklerini koruyup yaşatırken, şehir kültürü için geçmiş kültür değerlerini koruyup yaşattığını söylemek pek mümkün değildir (Öztürk, 1977: 84).

Türkiye’deki kültürel ortamda, gelenek, görenek, örf, töre gibi toplumsal kurallardaki Đslam’ın yorumuna karışmış inanç ayrıntılarında, hala üretimi yapılan halı ve kilimlerde, günlük kullanım eşyalarında, değişmenin bir parçası olan insanımızda, geçmişten gelen kültürel süreklilikler kadar, değişmenin parametrelerini de izlemek olanaklıdır (Öztürk, 1998: 100).

Bu konuda gösterilecek hassasiyet yöresel kültür tarihimizin güvenilir bir şekilde tespiti için olduğu kadar, evrensel kültürün bir parçası olmamız dolayısıyla tüm insanlık tarihi ve gelecek kuşaklar içinde son derece önemlidir. Asya Avrupa ve Afrika kıtalarını birleştiren bir köprü konumundaki Anadolu diye isimlendirdiğimiz toprakların Dünya kültür mozaiğinin oluşmasında çok önemli rolü olmuştur (Erbek, 2002:6). Her yeni gelen uygarlık bir öncekinin kalıntılarını incelemiş araştırmıştır. Bu topraklardan gelip geçen bütün halklar, Anadolu’ya özgü sanat ve el sanatlarıyla dünya sanat tarihinde yerlerini almış ve görkemli bir sentez oluşturmuştur. Bütün kültürel değerleri oluşturan çalışmalar bu sentezin bir parçası olarak birçok geleneğin bugüne taşınabilmesinde etken olmuştur (Erbek, 2002: 8).

Anadolu tarihinin araştırılmaya ve belgelenmeye başlanmasının geçmişi, bir asır öncesine bile dayanmamaktadır. Osmanlı imparatorluğunun yıkılması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ve Atatürk’ün devrimleri kapsamında Anadolu kültür ve tarihinin araştırılıp belgelenmesine gereken önem verilmeye başlanmıştır (Erbek, 2002: 6).

Ulu Önderimiz Atatürk; “Türk Uygarlığının malı, bir ufak belge, not, söz… Elinize geçti mi, onu kesinlikle değerlendirerek herkesin aydınlanması için hemen yayımlayın” vecizesiyle Türk kültürüne ait değerlerin korunmasını istemiştir (Öztürk, 1997: 67). Cumhuriyet kavramına bağlı, manevi değerleri, Türk kültürü ve sanatını koruyarak yükseltecek yeni kurumların, Batı’daki kuruluş şekillerinin örnek alarak kurulması için özen gösterilmesini istemiştir. Atatürk sanat ve sanatçının toplumun yaşamasında ne derece önemli ve gerekli olduğunu her vesile ile dile getirmiştir. Ona göre sanatçı toplumun yaratıcı yeteneği ve toplumu eğiten, yükselten unsurdur (Onuk, 1994: 127).

Toplumların sanat duyarlılığını en kesin ve açık bir biçimde o toplumun süsleme ve süslenme sanatlarında görmek mümkündür. Süsleme açısından son derece zengin olan Türk el sanatlarının gerek Đslamiyet öncesi ve gerekse Đslamiyet sonrası Türklerin hâkimiyet kurduğu pek çok coğrafi bölgelerdeki süsleme ve el sanatları geleneklerinden etkilenmiş olması doğaldır (Onuk, 1994: 120). Tarihsel süreci içerisinde gelişen ve sayısız pek çok esere ulaşan, her biri sanat özelliği taşıyan el sanatlarımıza sahip çıkarak evrensellik kazandırmamız gerekmektedir (Öztürk, 1997: 67).

Dünyadaki geniş küresel kültürel etkileşim çağı yeni bir kültürel anlayışı

şekillendirmektedir. Farklı toplulukların kültür temsilcileri kültürel eşsizliklerin ve çeşitliliklerin farkına vararak, kültürel paylaşımın artarak devam etmesi gerektiği görüşündedir. UNESCO sürekli olarak kültürel çeşitliliğin zenginliğini savunan birçok proje ve program ile ciddi ve kapsamlı faaliyetlerde bulunmuştur.

1989 yılında geleneksel kültür ve folklorun korunması görüşünü takiben 2001 yılında kültürel çeşitlilik konusunda bir bildiri sunulmuş, UNESCO genel kurulu 29 Eylül- 17 Ekim 2003 tarihlerinde yaptığı 32. toplantısında somut olamayan kültürel mirası sözleşmesini kabul etmiştir. Somut olamayan kültürel miras sözleşmesi, amacının doğrultusunda kültürel mirasın bir parçası olarak gördükleri belgeler, nesneler, ürünler ve kültürel alanların yanı sıra uygulamalar, temsiller ifadeler, bilgiler, beceriler, anlamına gelmektedir. Somut olmayan kültürel miras dil, sözel gelenekler ve ifadeler; gösteri sanatları, toplumsal uygulamalar, törenler, şenlik olayları; doğa ve evrenle ilgili bilgi ve uygulamalar; geleneksel zanaatkârlık olarak alanlara ayrılmaktadır. Somut olmayan kültürel mirasın korunmasında özelliklerinin canlandırılması yanında kamu ve özel eğitim yoluyla bu mirasın tespiti, belgelenmesi, araştırılması, korunması, desteklenmesi, güçlendirilmesi amaçlanmaktadır (Onuk ve Akpınarlı, 2007: 54).

Kültürün dil kadar önemli bir parçası olan el sanatlarının bazen artistik el sanatları, bazen güzel sanatlar düzeyine ulaşmış örnekleri vardır. Türklerin yemek içmek, giyinmek kuşanmak, barınmak gibi temel gereksinimlerinden duyuş düşünüş, inanç sistemi, örf, adet, gelenek, görenek, yaşama biçimi, teknik beceri ve estetik değerlerini yansıtan bu örneklerin bazılarında müşterek özellikler gözlenmektedir. Yazılı sözlü, sesli kaynaklar kadar değerli olan bu ürünler aynı zamanda günlük ve özel günler için tasarlanmış, doğum evlenme ve ölüm gibi hayatın üç ana dönemi çevresinde kümelenen bazı benzer maddi kültür varlıklarıyla görsel belgeler meydana getirmesi açısından önem taşımaktadır (Barışta, 1997: 617).

3. EL SANATLARI

3.1. El Sanatlarının Tanımı

Araştırmacılar el sanatlarını farklı şekillerde tanımlamışlardır.

Öztürk; El Sanatı üretimi; belirli hammaddeleri el becerisi ve basit el araçları yardımıyla, işlenmiş ve yarı işlenmiş ürünler elde etmek (Öztürk, 1998: 6) olarak tanımlamıştır.

Celbiş; el sanatlarını, kişinin bilgi ve becerisine dayanan, makine gücüne daha az ihtiyaç gösteren, geleneksel sanat özelliklerini taşıyan veya ihtiyaçlardan doğan üretime dönük faaliyetlerdir (Celbiş, 1988: 9).

Barışta; El sanatlarını, plastik sanatların dışında araç gereç ve teknik yönden genellikle geleneksel yolları tercih eden ve bir toplumun geleneksel kültürünü yansıtan ürünler (Barışta, 2005: 15) olarak tanımlamaktadır.

Anadolu’nun arkeolojik zenginliklerinin yanı sıra folklor ve etnografyası da bitmeyen bir kaynaktır (Öğüt, l973: 55). Sahip olduğu el sanatlarının çeşitliliği, yapım tekniğindeki inceliği bakımından önemli bir uygarlık merkezidir. Türk insanı pratik zekâsıyla birlikte, zevkini, inceliğini ve iç dünyasının zenginliğini büyük bir özenle meydana getirdiği bu el sanatları ürünlerine yansıtmaktadır. Kilimi, çorabı, oyası, işlemesi v.b gelenek görenekleriyle bütünleşen geleneksel Türk el sanatlarının mükemmel örnekleri, Türk insanın yüreğinden kopup gelen ürünler sanatta inanılmaz güzelliklerin anlatıldığı belgelerdir (El Sanatlarımız, l988: 46).

Đnsanların günlük kaynaklarını sağlama yanında, boş zamanlarda, genel, kişisel kullanım için yapılan araç- gereç olarak açıklanabilen el sanatları, el becerisi ve basit araçlar yardımıyla yapılmış ürünleri kapsar. Bu ürünler, tarihsel geçmişi içinde, yerine göre günlük kullanım eşyasından süs eşyasına, çeyizlik eşyadan hediyelik eşyaya, pek çok ürünü içine alan dayanıklı tüketim malları olarak tanımlanabilir. Bu tür ürünler, el emeğine dayalı üretildiği için biri diğerinin aynı değildir ve her ürün tektir (Öztürk, 1998:7). El Sanatı üretimi, ister aile içi, ister imalathane üretimi biçiminde olsun, ara aşamalar ve koşullara göre farklı gelişmeler gösterebilir. Toplumdaki değişim ve gelişime göre yeni gereksinimlere yanıt verecek biçimde el sanatı üretimi yeni boyutlar kazanabilir (Öztürk, 1998: 8).

El sanatlarında kişinin bilgi ve becerisi esas alınmakta, meydana getirilen ürünlerinde yöresel veya geleneksel sanat özellikleri taşıması, folklorik değeri bakımından önemli görülmektedir. El sanatları faaliyetlerinin türü, o yörede yaygın biçimde yapılıp yapılmaması, bu faaliyetle uğraşanların durumu ve o faaliyetlerin aile

ekonomisindeki yerine göre kişiler, el sanatları ile ya diğer faaliyetlerinden artan zamanlarında ya da bütün gün uğraşırlar (Celbiş, 1988: 9).

Günümüzde el sanatının üretim yerinin neresi olduğu köy, kasaba, kent bazında pek önem taşımasa da, üretim yerinin ev, dükkân, işlik gibi yerler olabileceği söylenebilir. El sanatı üretimi, el becerisine, geleneksel bilgi ve görgüye dayanır. Birçok dalında iş bölümü gelişmemiştir. Çoğu zaman geleneğe dayalı olarak öğrenilir. Ancak atölye içi üretimde usta önemlidir. El sanatı üretiminin sanatsal yönü olduğundan ortak becerileri gerektirir ve elle yapıldığı içinde üretim miktarı sınırlıdır. Seri üretim değildir (Öztürk, 1998: 7).

Doğal hammaddeler kullanılarak el emeğiyle yapılan el sanatı ürünler, zamanla bu alanda araştırma yapanlarca, üretimin yapısına, üretim yeri ve amacına, bakarak, köy sanatları, el sanatları, küçük sanatlar gibi adlandırmalarla açıklanmaya çalışılmıştır. Giderek tanımlamalardaki öz değişmiş, toplumun gelişimine göre yeni görünümler almış, adlandırmalara da çarşı sanatları, küçük sanatlar, halk sanatları, geleneksel Türk el sanatları gibi yenileri eklenmiştir (Öztürk, 1998: 6).

3.2. El Sanatlarının Sınıflandırılması

El sanatları farklı disiplinlerin çeşitli bakış açılarından sınıflandırılmaktadır. Yaşamın üç ana döneminden yola çıkılarak yapılan sınıflamada doğum, evlenme ve ölüm olayları çevresinde kümelenen ürünlerin türleri göz önüne alınarak yapılan bir sınıflamada günlük eşyalar ve özel günler için yapılan eşyalar; üretildiği merkez dayanarak yapılan bir sınıflama ev işleri ve çarşı işleri biçiminde iki ana başlık altında kümelenmektedir (Barışta, 2005: 16).

El Sanatlarını kullandıkları hammaddelerine göre yedi ana grup altında incelenmektedir.

1-Hammadde olarak lif işleyen el sanatları

a) Hayvansal Liflerleri ( yün, tiftik, deve yünü,tavşan yünü, keçi lifleri,ipek vb) işleyen el sanatları;hazırlama sanatları, halıcılık,kilim ve benzeri yaygılar dokuma, örgü işleri, mekikli dokumacılık, keçecilik, kolan dokuma, mutaf işleri, oya işleri, işlemeler

b) Bitkisel Liflerleri( pamuk, keten, kenevir, jüt vb) işleyen el sanatları;Dantel örme, kolan dokuma, mekikli dokumacılık, bükümlü malzeme yapımı, yazmacılık.

c) Kimyasal lifleri işleyen el sanatları

2- Hammadde olarak ağaç (fındık, kestane,ceviz, çam, ıhlamur, şimşir vb) işleyen el sanatları; el sanatlarıyla ilgili araç yapımı, tarım araçları yapımı, kullanım

eşyası ve aksesuar yapımı, mimari eleman yapımı, mutfak araçları yapımı, savaş araçları yapımı, müzik araçları yapımı.

3- Hammadde olarak taş işleyen el sanatları

Değersiz taşları işleyen el sanatları; mimari eleman (taş) işlemeciliği, tarımda kullanılan araç yapımı, süs taşları işlemeciliği, kullanım eşyası ve aksesuar yapımı, mermer işlemeciliği.

4- Hammadde olarak toprak işleyen el sanatları

Kapı ve pencere donanımı yapımı,marangoz araçları yapımı, mutfak araçları yapımı, ısınma araçları yapımı, tarım araçları yapımı.

5- Hammadde olarak maden işleyen el sanatları

Hayvan koşumu ve donanımıyla ilgili araç yapımı, savaş araçları yapımı, mimari eleman yapımı, müzik araçları ve aksesuarları yapımı, diğer kullanım eşyası yapımı, mutfak araçları yapımı, muhafaza ve taşıma araçları yapımı, hamam takımları ve temizlik araçları yapımı, ısınma ve ısıtma araçları yapımı, çay kahve takımları yapımı, turistik ve hediyelik eşya yapımı, mimari eleman yapımı, müzik araçları yapımı, kapı pencere donanımı ve mobilya aksesuarı yapımı, cam işleyen el sanatları

6- Hammadde olarak deri ve hayvansal artıkları işleyen el sanatları

a) deri işleyen el sanatları;hayvan koşum takımları yapımı, müzik araçları yapımı, giyim eşyası yapımı, günlük kullanım eşyası ve aksesuar yapımı, kürk ve post yapımı, ciltcilik, tarım araçları yapımı, mobilya, gölge oyunu tipleri yapımı.

b) Boynuz ve kemik kullanan el sanatları; sap yapımı, kullanım eşyası,aksesuar yapımı, müzik ve haberleşme araçları yapımı.

c) Deniz hayvanı artıklarını işleyen el sanatları; sap süslemeciliği, mobilya ve aksesuar süslemeciliği, günlük kullanım eşyası süslemeciliği,aksesuar yapımı, mimari eleman süslemeciliği, takı, biblo yapımı.

d) Tüy ve telek kullanan el sanatları; müzik, savaş araçları, yazı takımları yapımı. 7- Hammadde olarak ince dallar, saplar ve ağaç şeritleri işleyen el sanatları;

Sepet örücülüğü, mobilya, günlük kullanım eşyası yaygı, yapımı(Arlı, 1990:10)

El sanatları alanında uğraş veren meslek grupları bir bütün olarak ele alınıp, kullanılan gereçlerden yola çıkılarak alfabetik sırayla şöyle sıralanmıştır: ağaç işleri; bastonculuk, beşikçilik, boya işleri yapımcılığı, dülgerlik, kaşıkçılık, kündekari işleri, marangozluk, oymacılık, sandıkçılık, sedefçilik, semercilik, sepet örücülüğü, tespihçilik; alçı işleri; boynuz işleri; cam işleri; boncukçuluk, cam altı resmi yapımcılığı, mahya işleri ; deri işleri: Çarıkçılık, karagöz oyunu karakter ve göstermelik yapımcılığı, koşumculuk, kunduracılık, saraçlık, terlikçilik; Đplik Đşleri; dokumacılık, halıcılık işlemecilik, kilimcilik, kolan dokumacılığı, nakışlı çul dokumacılığı, oyacılık,

örgücülük,örücülük, tülü yapımcılığı, yazmacılık, yorgancılık; Kağıt işleri; ebruculuk; keçe işleri; metal işleri; alemcilik, bakırcılık, bıçakçılık, demir işleri, gümüşçülük, kalay işleri , kuyumculuk, nalbantlık, pirinç işleri, teneke işleri; ot işleri: hasırcılık, kamış diziciliği, sepetçilik, süpürgecilik, urgancılık, üzerlik otu işleri,; sabun işleri; taş işleri: Eskişehir taşı işçiliği, mezar taşçılığı, Oltu taşı işlemeciliği, taş yontuculuğu, taşçılık; toprak işleri: çinicilik- seramik, çömlekçilik ve testiciliktir (Barışta, 2005: 8).

3. 3. El Sanatlarının Tarihçesi

El sanatları, göz duyumu ile algılanan mekânda yer kaplayan bir kitlesi hacmi olan güzel sanatlar dışında kalan halk plastik sanatları ya bir ya da birden fazla kişinin hem yararlı hem güzel biçimler oluşturmak için teknik bilgi, el becerisiyle çeşitli araç, gereç kullanarak uyguladığı sanatlardır. Kurumsal eğitim almadan, dededen, nineden babadan, anadan, ustadan öğrenilen ev ve çarşıda bir iş bir uğraş olarak uygulanan bu sanat dallarının örneklerinin çoğu yinelenebilen kolektif çalışma ürününden oluşmaktadır. Büyük bir grubu anonim olan parçaların pek azı imzalıdır. Bu sanatlar doğaçlama biçimlendirilmiş iş ürününden yaratıcı gücünde devreye girdiği artistik el sanatları niteliği arz eden parçalara kadar ulaşan farklı estetik kategorilerde örnekler içermektedir (Barışta, 2005: 14).

Cumhuriyetin ilk yıllarında günlük gereksinimlerinin çoğunu el emeğine dayalı üretimle karşılayan ve çoğunluğu kırsal kesimde yaşayan ülke insanı 1940’lı yıllardan sonra kırsal alandan kentsel alanlara göç etmişlerdir. 1960 ve 1970’li yıllarda el sanatları kavramlarına yönelik çalışmalar başlatılmış, özellikle halk bilimi ve sanat tarihi alanlarında çalışanlar bu alana ilgi göstermişlerdir (Öztürk, 1998:1).

1930’lu yıllarda devlet desteğiyle, değişik yörelerde el işleri ve küçük sanayi sergileri açılmış, bu sergileri tanıtıcı kılavuzlar hazırlanmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında geleneksel Türk el sanatları içinde yer alan birçok örneğin toplanarak bir müze oluşturulması düşüncesi tartışılmaya başlanmış, 1924 yılında ilk girişim yapılarak Milli Eğitim Bakanlığına bağlı “Milli Kültürümüzü ve Gençlerimizi Milli Kültür içinde Yetiştirmek” amacıyla bir Kültür Müdürlüğü ve ayrıca bir kültür komisyonu kurulmuştur. Bu yıllarda ülke genelinde anketlerle, Türk Kültürüne ilişkin bilgiler toplanmaya başlar. Söz konusu çalışmayı yapanlar bir etnografya müzesinin bu konuda oynayacağı rolü anlamıştır (Öztürk, 1998: 2).

1925 yılında, Ankara’da Namazgâh Tepesinde Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver’in temelini attığı “Ankara Etnografya Müzesi”’nin 18/7/1930’da

ziyarete açıldığı görülür. Geleneksel Türk El Sanatlarının Türkiye’deki tarihsel gelişimini çizmede, bu müzenin yeri bu günde inkâr edilemez. Bu ve benzeri çalışmalar Türk Kültürü ve Sanatının aydınlanmasında katkısı olacak, geleneksel Türk el sanatları kapsamında düşünülen birçok eseri müzelerimize kazandırmıştır (Öztürk, 1998: 2).

Cumhuriyet döneminde el sanatları alanında yapılan çalışmalara bakıldığında, konuyu üniversiteler anlamında ele alan Tevfik Eşberk’in “Türkiye’de Köylü El Sanatlarının Mahiyeti ve Ehemmiyeti” (1939) adlı eseriyle, Kenan Özbel’in 16 kitaptan oluşan, 1940’lı yıllarda yayımlanan, el sanatları ana başlığı ile verilen kitaplarının, başta gelen çalışmalar olduğu ve bu alanda yapılan çalışmalara temel kaynak teşkil eden eserler olduğu görülmektedir (Öztürk, 1998: 9).

Türk el sanatları, halkın doğal çevresiyle geleneksel kültürünün etkisinde ve diğer kültürlerden etkilenerek benimsediği, estetik ve yararlılığı bütünleşmiş ürünlerdir. Türk Folklorunu karakterize edebilmesi, geçmişinin çok eskilere dayanması, çeşitliliği ve sanat kıymeti taşıması nedenlerinden dolayı dünya el sanatları içinde seçkin bir yere sahiptir (Ortaç, 1997: 174).

Ulusal Kültürün özünü, tabanını oluşturan halk kültürünün yaşayan, çağdaş kültürü besleyen, evrensel kültüre de sürekli katkıda bulunan dalların başında el sanatları gelmektedir. Birçok uygarlığın beşiği olan Anadolu, yine bu uygarlıkların kültür varlıklarını yeni bir sentez içinde sürdürerek her köşesinde yaşatmaktadır. Genel olarak insan beslenme, barınma giyinme, süslenme, eğlenme, gibi ihtiyaçlarını karşılarken el sanatlarını ve bu sanatlara ilişkin kültürünü de birlikte taşımıştır. Geçmiş kültürlerin özelliklerini gelecek kuşaklara aktarmada tarih boyunca yazılı kaynaklar kadar etkili olan el sanatları ürünleri her zaman iyi bir iletişim aracı görevi görmüştür. Anadolu, sahip olunan el sanatlarının çeşitliliği, yapım tekniğindeki inceliği bakımından

Benzer Belgeler