• Sonuç bulunamadı

Köy ve Şehir Hayatı

Belgede Hisar şiirinde çocuk (sayfa 114-119)

3. Hisar Şiirinde Çocuk Temaları

3.10. Köy ve Şehir Hayatı

1950’li yıllardan itibaren köyden büyük şehre göç kaçınılmaz bir sosyal olgu hâline gelmiştir. Büyük şehrin hayat standartları, iş ve okul imkânları, kırsal yerlerde yaşayan pek çok insanı şehre göçe zorlamıştır. Hisar şairlerine genel olarak bakıldığında çoğunun başta öğrenim görmek olmak üzere çeşitli vesilelerle büyük şehirlere geldiği görülür. Bu yer değişikliğini yapan herkes gibi, onlar da uyum sağlamakta zorlanmışlar ve bunun için çok gayret sarf etmişlerdir. Tabii olarak bir yandan yaşadıkları, bir yandan da kentleşme sürecinin hızlanması ve geleneksel yapının değişime uğraması şairlerin şiirine konu olmuştur. Bu temayı işleyen şairler genel itibariyle, Ahmet Tufan Şentürk hariç, köy hayatını şehir hayatına tercih ederler. Bunda şairlerin tabiat âşığı olmalarının ve çocukluk günlerinin büyük tesiri vardır.

Mehmet Çınarlı, gelecek kaygısı ile doğup büyüdüğü Ermenek topraklarını ve tabiatını yalnız bırakıp şehre gelir. Yıllar geçtikçe köy hayatına, çocukluğunun geçtiği yerlere özlemi giderek artar. Ancak büyük şehir onu ne kadar boğsa, sıksa da şartlar yeniden oralarda yaşamasına el vermez. Etrafındaki pek çok insan benzer kaygılarla köyünü bırakıp gelmiştir. Herkes şehre gitme hevesine kapılınca, bağlar, bahçeler de kuşlara ve sincaplara kalmıştır:

“Tercih ederek saf ve sıcak koynuna şehri İnsanların her biri bir semte yol almış. Yok kahkahalar, tatlı çocuk sesleri şimdi, Bağlar ötüşen kuşlara, sincaplara kalmış.”170

Tam anlamıyla bir tabiat âşığı olan Coşkun Ertepınar’ı şehirde en çok sıkan, gökyüzüne doğru uzanan beton binaların arasında yeşilden uzak yaşamaktır. Şair, betonlaşmaya hız verilerek doğanın katledilmesine karşıdır. Eskiden tek katlı evler ve evlerin yanında boyu onlardan yüksek ağaçlar varken, şimdi ise apartman adı verilerek ev üstüne ev yapılmaktadır. Uzayan apartmanların arasında ağaçlar utançlarından kısacık kalırlar.Böylelikle mavi gök ile yeşil ağaçlar birbirinden uzaklaşır. Şair, beton binalara baktıkça üzülür:

“Karamaz olduk gönlümüzce yeşille maviyi, Yeşille mavi arasındaki bu ayrılık

Acıttı dünyamızı, eski günler geçti,

Ağaçlar kısaldıkça kısaldı, besbelli utançlarından...” Kaybetti gözlerimiz soylu güzelliklerin hepsini, Beton ne kadar çiğ, nasıl da bozbulanık! Değişti dünyamız değişti,

Ayrı düştü eski mermerlerinden, eski taşlarından...”171

Şehir hayatı ve betonlaşma sadece gökyüzünü ve ağaçları ayırmakla kalmaz, insanları da birbirinden uzaklaştırır. Apartmanlarda yaşayanlar komşuluk ilişkilerini neredeyse unutmuştur:

“Eskiden komşu yüzleri güleçti,

Herkesin ayağı toprağa basardı açınca kapısını. Şimdi, başlar gibi, yapılar yıldızlara değdi, Yer yüzü kaçıyor insanların avuçlarından.”172

Kentleşme ile yeşil alanlar git gide azalır. Özelliklerde büyük şehirlerde bu azalış hatta yok oluş daha hızlıdır. Ertepınar, Ankara Kızılay’da Atatürk Bulvarı’nda gezerken tabiatın hızla tahrip edilmesine üzülür. Böyle bir durumda en çok önem verdiği sevgiyi bile

170 Mehmet ÇINARLI, “Göçten Sonra”, Gerçek Hayali Aştı, 1. bs., Ankara, 1969, s. 32.

171 Coşkun ERTEPINAR, “Soylu Güzellikler Üstüne”, Zaman Bahçesinde, 1. bs., İstanbul, 1978, s. 189.

ikinci plana atarak, önce yeşilin korunmasını ister. Çünkü tabiatı yok edip sadece betonlar arasında yaşanamaz:

“Göz yeşile doymak ister, Yürek sevgiye..

Hele bir korunsun, korunabilsin yeşil, Demir parmaklık, tahta çitle,

Gün ola harman ola sıra sevgiye gele..”173

Şair, “Özlenen Köy” şiirinde her fırsatta dile getirdiği ve özlemini çektiği bir dünyayı anlatır. Fizikî açıdan bakıldığında bu köy, dağların eteklerinden pınarların süzüldüğü, ağaçlı vadilerin, çimenli yaylaların olduğu, ağaçlarında kuşların cıvıldadığı bir yerdir. Şair, aşağıdaki mısralardan anlaşılacağı üzere, burayı şehir hayatına mukabil bir mekân olarak görür:

“Uzaklarda kalsın dumanlı şehir, Unutulsun hileler, yalanlar bir bir... İnsan dünyaya inanmak için gelir,

Kalkar olsun elimiz inançlı dünyaya doğru.”174

Büyük şehirde yaşamanın hem kolaylıkları hem de zorlukları vardır. Kentlere göç genellikle iş bulma, iyi bir hayat kurma ve çocukların eğitimi sebebiyledir. Ancak büyük şehirlerin gürültüsü, insanların acımasızlığı ve benzerî sebeplerden dolayı insanlar köydeki hayatlarına özlem duyarlar. Şair Abdurrahim Balcıoğlu bu şairlerden biridir. Hayat, onu şehre sürükleyip getirmiştir. Ancak şair insanların buralarda bozuk para gibi harcandığını düşünür ve yeniden köyüne dönmeyi arzular:

“Büyük şehir deyip tutturmuşuz nedense, Harcanıyoruz bozuk para gibi;

Vallahi harcanıyoruz kardeşim. Benim büyük şehir neyime, Dönmeliyim toprağıma, taşıma.

Dönmeliyim, dönmeliyim köyüme.”175

173 Coşkun ERTEPINAR, “Dal Bir Yana Yaprak Bir Yana”, Küçük Dünyamın İçinden, 1. bs., İstanbul,

1990, s. 69.

174 Coşkun ERTEPINAR, “Özlenen Köy”, Şu Dağlar Bizim Dağlar, 1. bs., Ankara, 1973, s. 92.

Yavuz Bülen Bâkiler, şehir ve apartman hayatından bıkanlardan biridir. Basık tavanlı, yarım odalardan kurtulmak ve çocukluğundaki gibi sofaların avluların ollduğu bir evde yaşamak ister:

“Bu apartman katlarından kurtarın beni Tavanlar basık basık, odalar yarım yarım Ey çocukluk günlerimi süsleyen sofalarım Avlularım neredesiniz?”176

Ahmet Tufan Şentürk, köy ve şehir hayatına diğer şairlerden farklı bir açıdan bakar. Bunda şairin yaşadıkları etkili olmuştur. Mehmet Çınarlı, Ahmet Tufan Şentürk’ten “Ahmet Tufan Şentürk’le ben, bir şiirimde “ağaçlar ve sular ülkesi” olarak tarif ettiğim Ermenek’in –ağaçlarından, sularından daha fazla göze çarpan- yalçın kayaları arasında filizlenip yeşerdik.

Bu sözümle, ikimizin aynı topraklarda yetiştiğimizi anlatmakla beraber, o topraklardan aynı derecede hisse almadığımızı, kaderin ikimize de aynı şekilde gülmediğini itiraf etmeliyim. Bana ağaçların, suların safası; Ahmet’e kayaların, dikenlerin cefası biraz fazlaca düşmüştür.”177 diye bahseder. Çınarlı’nın dediği gibi şairin hayatı bin bir zorluklarla geçmiştir. Özellikle yaşadığı köyün hayat şartları, anne ve babasını erken yaşta kaybetmesi, daha küçük yaşlardan itibaren ayakta kalabilmek için çalışmak zorunda olması şairi köy hayatı ve köy çocukları üzerinde durmaya ve düşünmeye sevk etmiştir. Bu iki husus şiirlerinde önemli bir yer tutar. Diğer şairler, şehir hayatından kaçmak için köy hayatını bir alternatif olarak görürken, Şentürk şehirleri kötülüklerden, pisliklerden arındırıp orada yaşamayı tercih eder. Köydeki güzellikleri, mis gibi çiçek kokularını, dağ rüzgârlarını köyden şehre getirir. Böylelikle köy hayatının güzel yanları ile donatılmış bir şehir yaratmaya çalışır:

“Evlerden, sokaklardan, caddelerden Süpürdüm pislikleri, kötülükleri

Temiz olsun diye içilen su, solunan hava Kekik kokulu, nergis kokulu, çam kokulu Dağ rüzgârları üfledim, var gücümle Büyük kentlerin üstüne...178

176 Yavuz Bülent BÂKİLER, “Nerdesiniz, Duvak, 6. bs., İstanbul, 1991, s. 52.

177 Mehmet ÇINARLI, Sanatçı Dostlarım, 1.bs., İstanbul, 1979, s. 205.

Şairin köy hayatını ve köy çocuklarını işlediği şiirlerinde ise hep bir hüzün hâkimdir. “Babacığım” şiirinde bir köy çocuğu portresi vardır. Bu çocuk, orağın nasıl tutulduğunu, tarlanın nasıl kazıldığını, çarığın nasıl gözendiğini bilir. Ama yazının nasıl yazıldığını bilmez. Çünkü onun geçimi, doğrudan doğruya toprağa ve toprağın işlenmesine bağlıdır. Sadece çocuk değil, annesi, babası, ablası, ağabeyi, hepsi tarla ile ilgili ayrı bir işle meşgul olur. Buna rağmen yine de bir gün yüzleri gülmez ve rahat etmezler.179

Sadece tarlada çalışmak bazen karın doyurmak için yeterli olmayabilir. Köy çocuğu hayvanları gütmeyi de bilmelidir. Küçük yaşta çobanlık etmeyi bilen bir çocuğun düşleri yaşadığı hayatla sınırlı kalır. Çalışıp ekmeğini kazanmaya daha oyun çağında başladığı için bayramların bile tadına varamaz:

“Küçük bir çocukken, sığır peşinde Çökelekli şepit gördüm düşümde Alın terim her üç öyün aşımda

Bunca yıldır, düğün bayram görmedim...”180

Şair “Yankılanacak Sesimiz” şiirinde hayatın gerçeklerini çocukların gözü önüne sermek için yazmış ve bu sebeple şiirin başına “Bu şiiri size yazdım çocuklar” şeklinde bir ithaf koymuştur. Şair, bu şiirinde daha çok köy çocuklarına seslenir. Küçük yaşta elinin ekmeğini, alnının terini yiyen bu çocuklar, her şeyin en iyisine lâyıktır. Şair o çocuklarda kendi çocukluğunu bulur. Köy çocuklarına kendini yakın hissetme sebebi budur.

Şair, “Köy Çocuğu” şiirinde, köy çocuklarının zorluklar içindeki hayattan kurtulmak için dağları aşıp büyük kentlere ulaşma isteğini dile getirir. Bu şiirde şairin hayatından izler bulmak mümkündür. Zira Şentürk aynı sebeple her türlü zorluğa, yoksulluğa rağmen çok sevdiği köyünden ayrılmak zorunda kalmıştır. Köy çocukları ayağı yalın karnı aç karakışla uğraşır. Sefalet onların boynunu bükerken şair onlara ümit vermeye çalışır:

“Uzadıkça uzamakta karakış Ne zaman gelecek beklenen bahar? Güçlensin ellerin ayakların

Umutsuz olma be çocuk

Gün gelecek aşılacak bu dağlar…”181

179 Ahmet Tufan ŞENTÜRK, “Babacığım”, Çakırdikeni, 1.bs., Ankara, 1969, s. 10-12.

180 Ahmet Tufan ŞENTÜRK, “Görmedim”, Hepsinden Güzel, 1. bs., Ankara, 1986, s. 17.

“Köyümüz” şiiri, şairin çocukluk ve ilk gençlik yıllarının geçtiği köyünü tanıtır. Yukarıda bahsi geçen şiirlerde olduğu gibi burada da köy hayatının zor ve acımasız tarafları ele alınır. Aslında şair, sadece kendi köyünü değil, Anadolu’daki pek çok köyü anlatmıştır. Bu şiir, çocuklara yöresel söyleyişlerle köy hayatını farklı yönleri ile tanıtması bakımından dikkate değerdir.

“Kış gelmeden yağar dam boyunca kar İnsanlar hazır yer, hayvan yem ister Evlerde tavan yok, taban ise yer Küreyip yuğmazsan toprak dam akar.182

Belgede Hisar şiirinde çocuk (sayfa 114-119)