• Sonuç bulunamadı

Hisar Şairlerinin Çocuğa Bakışı

Belgede Hisar şiirinde çocuk (sayfa 54-63)

Türk şiirinde bir kavram olarak “çocuk” anlatılırken kullanılan ortak bazı söyleyişler ve benzetmeler vardır. Çocuk daima bir çiçeğe, meleğe, nur topuna, gözbebeğine, aya, kuzuya, kuşa, insan hayatının baharına benzetilir. Ayrıca çocuk sevginin kaynağı, vatanın geleceği, ailenin devamı, anne babanın hayata bağlanma sebebidir. Hisar şairleri de çocuğu aynı bakış açısı ile ama kendilerine has üsluplarıyla ele alıp işlemişlerdir.

Hisar şairlerinin çocuklarla bir arada andıkları kavramları şiirlerine nasıl yansıttıklarına ayrı ayrı değinilecektir. Ancak öncesinde şairlerin çocuğa hangi gözle baktıklarını ve değerlendirdiklerini, aile ve toplum açısından çocuklara verilen ehemmiyeti Coşkun Ertepınar’ın “Çocuklar ve Papatyalar” kitabının önsözündeki ifadelerle aktarmak uygun olacaktır:

“Anneleriniz, babalarınız, öğretmenleriniz ve sizlere gönül vermiş, millet geleceği için umut bağlayan bütün büyükleriniz sizleri böyle görür, böyle düşünür, böyle sever... Millet ve insanlık çekirdeği olarak kendi gözlerinden bile sakınırlar... Duyguda, düşüncede, davranışta örnek kimseler olarak yetişmeniz için katlanamayacakları fedâkârlık yoktur.”52 diyerek hem Hisar şairlerinin çocuklara bakışını anlatır hem de onların kendilerini değerli hissetmelerini sağlar.

Ertepınar, söz konusu kitabını masal dinleme çağındaki torunu Pınar’a ve onun şahsında bütün çocuklara armağan etmiştir. Şair, kitabın başına yazdığı ön söz mahiyetindeki yazıda çocuklara seslenir:

“Yüzünüzdeki parıltılı gülümseme, hiçbir zaman solmasın... Bütün ömrünüz balonlarınızın, uçurtmalarınızın, toplarınızın peşinde kaygısızca koştuğunuz günlerdeki kadar mutlu geçsin.. Kitaplarınız sizlere güzeli, iyiyi, doğruyu, öğreten en yakın dostlarınız olsun.. Bütün günleriniz hep hep bahar kırlarındaki papatyalar canlılığında ışıklı, sevecen ve yüce duygularla dolu düşünceler, renkler, sesler içinde aksın; “toprağı vatan yapan” sesler içinde...”53

Genel olarak Türk edebiyatında çocuk ve melek sıkça bir arada kullanılan iki kavramdır. Çocuk, günahsızlığı ve masumiyeti ile meleğe teşbih edilir. A. Rahim Balcıoğlu,

“Ciyak ciyak bağırır Yeni doğan bebekler; Onlar âdemden değil, Gökte gezen melekler...”54

mısralarıyla onların sıradan insanlardan farklı olduğunu, çocukları meleklere teşbih ederek vurgular.

Muhsin İlyas Subaşı, melek-çocuk ilişkisini, onları bir rüya âleminde buluşturup konuşturarak anlatır. Bu konuşmada meleğin söylediği şu sözler çocuk-melek münasebetini dile getirir:

“Melek güldü: -Tatlım, canım... İkimiz aynı soydanız.

Sen benim görünen yanım,

52 Coşkun ERTEPINAR, Çocuklar ve Papatyalar, 1. bs., İstanbul, 1986, s. 5.

53 Coşkun ERTEPINAR, , Çocuklar ve Papatyalar, 1. bs., İstanbul, 1986, s. 6.

Üstelik aynı huydanız.”55

İbrahim Minnetoğlu “Çocuk” şiirinde çocuktan “Tanrı meyvesi, nur topu, bir aşkın ispatı ve teminatı, en ince duyguların, en güzel sesin ve sevginin kaynağı, bir ailenin en kıymetli varlığı, geleceği, güvencesi”56 diye bahseder. Çocuk hem ailelerin hem de toplumun gözbebeğidir. Anne ve baba, çocuk sahibi olduktan sonra kendilerini ikinci plâna atarak bütün yatırımlarını onlar için yaparlar:

“Emeğim, alın terim, yorgunluğumsun O eski yollardan dönmesini umduğumsun Bunca sevgi.. bunca özlem sana az

Sen benim gönül varlığım, çocuğumsun.”57 mısraları aileler için çocuğun önemini vurgulamaktadır.

Nureddin Özdemir, çocuk aile konusuna sıkça değinen Hisar şairlerinden biridir. Şair, daha çok anne babanın gözünde çocuğun değeri ve önemi üzerinde durur. Gönül varlığı olan çocuklar, okula gidinceye kadar ebeveynlerinin kanatları altında her türlü kötülükten uzaktırlar. Okul çağı ile dış dünyaya tek başına açılan çocuk, böylelikle kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenir. Anne baba ise, büyük bir endişeyle onların yollarını gözler. Rahat ve huzura kavuşmaları için çocuklarının yanlarında olması şarttır:

“Bekliyorum seni camlardan, yorgun Şarkılar, hep eski makamlardan, yorgun Gelince: sabahlar gibiyim çocuğum. Gidince: akşamlardan yorgun.”58

Bir ev ancak çocuklarla anlam kazanır. Onların sayesinde sıradan bir ev olmaktan çıkıp mutlu bir yuvaya dönüşür. Çünkü çocuklar, evin tadı, tuzu, biberidir. Onların ağlayışı, gülüşü, oyun oynayışı, nazı cilvesi hepsi insana birbirinden farklı hazlar verir:

“Tatlı kız diyorum, seviyorum Güzel kız diyorum, seviyorum

Ağlaman, gülmen, bebeğinle oynaman Evimizin tadı, tuzu, biberi

55 Muhsin İlyas SUBAŞI, “Çocuk ve Melek”, Sevdakâr, 1. bs., İstanbul, 1988, s. 83.

56 İbrahim MİNNETOĞLU, “Çocuk”, Uyum, 1. bs., İstanbul, 1993, s. 37-38.

57 a.g.e., s. 38.

Ah bu kızın gözleri, nazları, cilveleri!..”59

Çocuklar bahis konusu olduğunda sıkça yapılan benzetmelerin başında çiçekler gelir. Ayhan İnal, “Dünyamızın Çiçeği” şiirinde her birini birbirinden güzel çiçekler olarak kabul ettiği çocuklara dünya ve vatan anlayışı çerçevesinde bakar. Dünyanın çiçekleri olan çocuklar, cihanın gözbebeği, vatanın geleceğidir:

“Dünyamızın çiçeği Cihanın gözbebeği Vatanın geleceği

Canım yavrumsun benim Gözde nurumsun benim.”60

Coşkun Ertepınar çocuk ve çiçek motifini birlikte işleyen şairlerden biridir. Kabul gördüğü üzere çocuk insan hayatının baharını ve tazeliğini sembolize eder. Papatyalar başta olmak üzere bütün çiçekler de baharın müjdecisi sayılırlar. Bu sebeple şair, çocuğu ve papatyayı birbirini bütünleyen iki varlık gibi düşünüp kullanmıştır. Zaman zaman da insan hayatının baharı olan çocuğu çiçeğin henüz açılmamış zamanına benzetilir:

“Neşe sevinç kaynağı, Canda açan tomurcuk.”61

İbrahim Minnetoğlu’na göre ise çocukların her biri çiçeklerle kıyas edilemeyecek güzelliktedir. Zira bir insana çocuktan başka hiçbir şey dünyadaki sevgilerin en güzelini, en büyüğünü tattıramaz:

“Sizin kadar güzel değil Papatya, gül ve karanfil Ömür boyu tadarız biz, Sizde en güzel sevgiyi.”62

Muhsin İlyas Subaşı, çocukları karanfil, gül, papatya ve lale gibi farklı çiçeklere teşbih eder. Hepsinin dünya için farklı bir yeri ve ehemmiyeti vardır. Şair çocukla çiçeği diğer şairlerden farklı bir bakış açısıyla değerlendirmiştir. Genellikle çocuk ve çiçek güzellikleri yönü ile birbirine benzetilir. Subaşı ise çocuk ve çiçeği büyüme açısından ele

59 İbrahim MİNNETOĞLU, “Evimizin Işığı”, Sevgiler, 1. bs., İstanbul, 1979, s. 83.

60 Ayhan İNAL, “Dünyamızın Çiçeği”, Gönül Destanı, 1. bs., Ankara, 1987, s. 68.

61 Coşkun ERTEPINAR, , Çocuklar ve Papatyalar, 1. bs., İstanbul, 1986, s. 13.

alır. Şaire göre çiçek büyüdükçe solar; çocuk ise büyüdükçe saflığını, masumiyetini kaybeder. Şair, çocukluk çağının sona ermesi ile çiçeğin solmasını birbirine eş tutmuştur:

“Bir sarı karanfil, bir kırmızı gül, Bir beyaz papatya, bir siyah lale. Hepsinin sevgisi bir başka dünya, Yokluğu sevkeder beni melale. Nedense, çocukla çiçekte aynı Kaderi görürüm. Bu beni yıkar. Hayatın düzeni böyle kurulmuş, Galiba bunda da bir yüce sır var? Çocuk büyümese, çiçek solmasa, Hayat bir noktada bıkkınlık verir. Rabbim büyük elbet; kırıp dökse de, Her batında yeni hayat gönderir.”63

Subaşı, çocuğun ehemmiyetini ifade ederken onu anne, baba ve insanlık açısından ayrı ayrı değerlendirir. Çocuk anne için şefkat gösterilecek nadide bir çiçek, baba için varlığının tapusudur. İnsanlık açısından bakıldığında ise çocuk hem insanlığın atası hem de hayata dönüş kapısıdır. Çocuk yüklendiği bu sıfatlarla huzurun temsilcisi haline gelmiştir:

“Çocuk,

Sevdalaşan sevgiden Bize gelen huzurdur.”64

Çocuk denince akla gelen vasıflardan biri de masumiyettir. Çocukların saf hâlleri ve yapmacıksız tavırları şiirlere sıklıkla konu olmuştur. Çocukların her davranışı, her sözü özünde bir masumiyet taşır. Bu sebeple onların yaptıkları yaramazlıklar bile çok defa hoş görülür ve affedilir. Nesnelere şiir yazan Sedat Umran “Top” adlı şiirinde topu anlatırken onu çocukla özdeşleştirir ve aynı zamanda çocuğu tanımlar. Bu mısralarda bir çocuğun yaramazlıklarının insana nasıl hoş ve munis geldiğini hissetmek mümkündür:

“çocuklar gibi başıboş, haylaz,

63 Muhsin İlyas SUBAŞI, Çocuk-Çiçek”, Bu Yüreğin Ülkesinde, Kayseri Olay Matbaacılık, 1. bs., Kayseri,

1981, s. 76.

gelişigüzel yaşamaya alıştık.”65

Yine aynı şair çocukların saflığını dile getirirken özellikle bebeklerin uykudaki hâllerinden bahsederek onları yaratılmışların en suçsuzu, en masumu, en eziği olarak ifade eder:

“Bir çocuk annesinin koynunda mışıl mışıl Uyumakta, ağzında unuttuğu emziği Aralanan gözleri bakıyor ışıl ışıl Odur yaratıkların en suçsuz, en eziği.”66

Çocukluk, insan hayatının en saf, en temiz duyguların yaşandığı dönemdir. Bu sebeple şairler fırsat buldukça geriye dönüşle hayatlarının en güzel yılları olan çocukluklarına sığınırlar. Coşkun Ertepınar’ın o dönemlerden hatırladığı hiç kimseyi kırmayan, acıyı tatlıyı ayıramayan bir çocuktur. Şair o günkü saflığı ile her suyun içilir, her dağın geçilir, her kucağın açılır olduğunu zanneder. Bu düşünceler bir yetişkin olup hayatın gerçekleri ile karşılaşıncaya kadar devam eder. O zaman büyü bozulur ve hayat bütün çıplaklığı ile göz önüne serilir. Ertepınar, çocukluktaki bu halleri “som tazeliğin nakışı”67 şeklinde ifade eder.

İbrahim Minnetoğlu ise çocukların dünyasındaki saflığı “Acısız, kirsiz bir masal dünyası..” diye nitelendirir. Çocukluk çağındaki bu masal dünyası ileride yerini acıya, göz yaşına bırakacağı için şair, çocuklardan bu günleri doya doya yaşamalarını ister. Onlar tertemiz dünyalarını oyunlarla, eğlencelerle, sevgiyle geçirebilmelidir. Nüzhet Erman bir yetişkin gözüyle değerlendirdiği dünyaya yine bir yetişkin olarak girebilmek ister:

“Kuşlarla ortak olup yaz inciri taşlamak, Yıldızlara uzanmak şehzâde rüyasında. Ve her sabah tekrar tekrar yaşamak

Yaşamak her sabah bir çocuk dünyasında..”68

Çocuktaki masumiyet onun hâl ve hareketlerindeki tabiîlik ve sadelikten kaynaklandığı kadar kalbinin sevgi dolu, sevgiye açık oluşu ile de alakalıdır. Çocuğun kalbi bütün sevgileri içine alabilecek kadar büyüktür ve canlı cansız kainattaki bütün varlıkları sevmeye muktedirdir. Bu sebeple İbrahim Minnetoğlu bir çocuğun küçücük

65 Sedat UMRAN, “Top”, Leke, 1. bs., Ankara, 1970, s. 29.

66 Sedat UMRAN, “Çocuk ve Emziği”, Altın Eşik, 1. bs., İstanbul, 1999, s. 55.

67 Coşkun ERTEPINAR, “Dönbülmez Zaman İçin”, Zaman Bahçesinde, 1. bs., İstanbul, 1978, s. 48.

yüreğine yerleşerek orada yaşamak ister. Böylelikle kendini evrenin büyüklüğünce anlam kazanmış hisseder.69

Subaşı da benzer bir yaklaşımla çocuğun kalbinin pırıl pırıl olduğuna dikkat çeker. Şair, sokakta bulduğu bir bilyeyi, çocuk kalbine benzetir. Bir çocuktan düştüğü tasavvur edilen bilye pırıl pırıl ve yepyeni olması bakımından çocuk kalbi gibidir. Şair, çocuk kalbinin saflığını, temizliğini şöyle ifade eder:

“Bir bilye buldum sokakta, Çocuktan düşmüş olmalı, Pırıl pırıl, yepyeniydi, İçinde yüreği vardı...”70

Çocukların sevgi dolu yüreklerine hayran olan şairlerin ortak endişesi, onların bu saflığının bir gün bozulmasıdır. Dolayısıyla büyüklere düşen en büyük görev, bu sevgiyi köreltmemek ve yerine korkuyu ve kini geçirmemek olmalıdır. Özellikle dinî konularda çocukları korkutmadan yaklaşmak gerekir. Minnetoğlu, bu konuda yetişkinleri şöyle uyarır:

“Sakın ha;

Çocukları korkutmayın cehennemle Yürekleri sevgi doluyken

Ne işleri var cehennemde?”71

İnsana yaşama sevinci ve gücü veren çocuklar, hep güzel şeylere benzetilir ya da onlara eş tutulur. Çocuk çiçeklerle eştir; çünkü insana huzur verir. Çocuk kuşlara eştir; insana mutluluk verir. Halil Soyuer de çocukları kuşlara benzeten şairlerden biridir. Şairin üç çocuğu vardır. Önceleri evi cıvıl cıvıl sesleri ile dolduran bu kuşlar günü gelince evlenip birer birer yuvadan uçmuşlardır. Bu sebeple şair onları kuşa benzetir.72

Çocukların birlikte anıldığı kavramlardan biri de güzelliktir. Kerim Aydın Erdem’in çocuklara yazdığı şiirlerinde en çok temas ettiği hususlardan biri de onların çocukluklarına bağlı güzelliğidir. Şair, çocukların güzelliğinin daim olmasını ister. Söz konusu güzellik zahirî bir güzellikten çok, çocukların masumiyeti ve kalp güzelliği ile ilgilidir. Hayatın her türlü zorluğuna rağmen şair;

69 İbrahim MİNNETOĞLU, “Çocuk Kalbi”, Gülümse, 1. bs., İstanbul, 1993, s. 32.

70 Muhsin İlyas SUBAŞI, “Bulduklarım”, Bir Sır Gibi, 1. bs., Kayseri, 1991, s. 51.

71 İbrahim MİNNETOĞLU, “Çocuk Yürekleri”, Gülümse, 1. bs., İstanbul, 1993, s. 69.

“İnançlı yürek taşıyın her zaman Bozmayın güzelliğinizi.”73

der. Şairin en büyük endişesi, büyüdükçe çocuklardaki güzelliğin kaybolmasıdır. Bu sebeple Erdem, çocuklara büyüseler bile içlerindeki çocuk güzelliğini daima yaşatmalarını öğütler. Çocuklar, şiirlere saflık, temizlik ve güzellikleriyle yansırlar. Olaylar karşısında güçsüz ve çaresizdirler. Ancak aradan zaman geçtikçe, büyüdükçe engelleri aşmayı, mücadele etmeyi öğrenirler. Bu durum, çocuklardaki saflık ve temizliğin verdiği güzelliği bozmamalıdır:

“Gün gelir

Açılır önünüze yollar,

Geçit vermeyen dağlar, düz olur Kucaklar sizi.

Artık büyüdü diye

Bozmayın güzelliğinizi.”74

Şair, Çocuklar II şiirinde olduğu gibi Çocuklar III şiirinde de aynı konu üzerinde durur. Bütün çocuklar elbette büyüyecektir. Bir gün onların da yuvası, çocukları, işleri olacaktır. Mutlaka iyiliklerle kötülüklerle karşılaşacaklar, zorluklara göğüs gerecekler. Ama önemli olan içlerindeki o çocukluğa ait güzelliği kaybetmemektir. Şairin her iki şiirinin de son mısraları “Bozmayın güzelliğinizi.” şeklinde bitirmesi bu sebepledir.

Nureddin Özdemir, “Bir Bahara Şiir” adını taşıyan şiirinde çocukları insan hayatının baharına benzetir:

“Dağların yücesindeki kar’sın Şiirlerde, şarkılarda yaşarsın

Geçsin seneler.. ne çıkar, aldırma çocuk Sen, ömrümüzde tükenmeyen baharsın.”75

Ayhan İnal “Vatan Gülü” şiirinde çocukları yukarıda adı geçen pek çok kavrama benzetmekte ve onları vatanın emanetçileri olarak kabul etmektedir.

“Güldükçe güzelleşen Sevgi dolu çocuklar.

73 Kerim Aydın ERDEM, “Çocuklar IV”, Sevgi Üstüne, 1. bs., Ankara, 2000, s. 13.

74 Kerim Aydın ERDEM, “Çocuklar II”, Sevgi Üstüne, 1. bs., Ankara, 2000, s. 11.

Sevildikçe gelişen Vatan gülü çocuklar. Tertemiz dileklerin Kaynağı göleklerin Solmayan çiçeklerin Oğlu balı çocuklar. Siyah, beyaz, sarışın Yarınlara varışın Sevgi, dostluk, barışın Bahar dalı çocuklar. Geleceği ışıtan Kardeşliği yaşatan Dünyamızı kuşatan Sevgi seli çocuklar. Çözümü zorlukların Dermanı darlıkların Dünyada varlıkların En güzeli çocuklar.”76

Çocuk, mutluluk ve bereketin kaynağıdır. İbrahim Minnetoğlu bu görüşü ispatlamak için mutsuz insanları alıp okul kapısına götürmeyi ve çocuklara seyrettirmeyi teklif eder. Çünkü insan biraz çocuk cıvıltısı duyunca, dertler unutulur, mutluluk onlarda bulunur.77

76 Ayhan İNAL, “Vatan Gülü Çocuklar”, Gönül Destanı, 1.bs., Ankara, 1987, s. 69.

3. Hisar Şiirinde Çocuk Temaları

Belgede Hisar şiirinde çocuk (sayfa 54-63)