• Sonuç bulunamadı

Sünni ve Şii ayrılığı, Anadolu’da yüzyıllarca süren kanlı olaylara neden olmuştur. Selçuklu dönemindeki Baba İshak, Osmanlı’nın ilk dönemindeki Şeyh Bedrettin Olayı, Şah Kulu ve Celali isyanları bu nitelikteki isyanlardır90. Ancak Celali İsyanları vurgusunu daha çok vergi adaletsizliğine karşı çıkışa yaptığı için bu çalışmada vergi direnişi kapsamında ele alınmaktadır.

Osmanlıda 15.yy’ın ikinci yarısından itibaren başlayan merkezileşme eğilimleri, göçebe ve yarı göçebe kesimleri rahatsız etmiş, disiplinli bir yerleşik hayatı ve vergi kavramını tanımayan Türkmenlerin yerleşmeye zorlanarak vergi tahsil edilmesine mahalli kökenli yöneticilerin tavizsiz tutumları eklenince devletle araları açılmıştır. Belirtilen ortamda Anadolu Türkmenlerine başkalarının seslenmesi kaçınılmazdır ve Şah İsmail de bunu yapmıştır. Beyliğin kuruluşunda Türkmen

89 Mardin, Din ve İdeoloji,İletişim Yay., 12.b., İstanbul, 2003, s. 125-126.

90 İ.Hakkı Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, C.2, 7.B., Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk tarih Kurumu Yay., ty., yy., s. 345. Babailik, İslamiyete Batınilik adı verilen ve olayların ayet ve hadislerin kelime anlamlarını değil iç anlamlarını öğrenmeye yönelen görüş ile Türk Şamanizmi ve Anadolu’nun yerli inançlarından meydana gelmiş bir harmandır. Tarikat giderek Selçuklu yönetimine karşı bir isyana dönüşmüştür. Baba İlyas, sosyal ve ekonomik şartların kötüleşmesinden yararlanarak Türkmenler arasındaki dinsel inançları ustaca kullanmak suretiyle II. Gıyaseddin Keyhüsrev’e karşı 1239-1240’da ayaklanmıştır. Ayaklanmanın nedeninin saltanatı ele geçirmeye yönelik olduğu bilinmektedir. Baba İlyas’ın isyanının bastırılmasından sonra görüşlerine bağlı kalanlar Bektaşiliğin doğmasına ortam hazırlamışlardır. Turan, a.g.e., s. 119-120.

babalarıyla bir arada yaşayan ve hatta bu kimselere araziler tahsis eden Osmanlı resmi-siyasal aygıtı artık Alevilerin karşısında yer almaktadır. Osmanlı şiddet politikasını, şeyhülislamdan alınan fetvalarla destekleyerek Alevi Türkmenleri “zındık” v.b. terimlerle aşağılanmış, “mum söndü” türünden iftiralara maruz bırakmıştır. İsyanlarda asıl sebepler, topolumsal ve siyasi nitelikli olup, sadece mezhep farkından çıkan isyan ve çatışma yoktur. “Mezhep farkı, sosyal ve siyasi

sebeplerle oluşan isyan potansiyelini hızlandırmak, belirginleştirmek, ifade etmek gibi roller oynamış gözüküyor”91.

Alevi kökenli direnme hareketlerinin temel nedeni, sosyo-ekonomik ve siyasal koşullar olduğundan, gerek Alevilik gerekse Sünnilik, birer neden ya da başlangıç noktası değil, birer sonuç olabilir. Bu nedenledir ki eylemlerde Alevilerin yanı sıra Sünniler de yer almışlardır. Kaldı ki Anadolu direnme hareketleri sadece Alevi hareketiyle sınırlı olmayıp, diğer ayaklanmalarla da devletin gücünü sarsabilmiştir. Ancak Aleviliğin toplumcu, eşitlikçi yönü direnişlerin bu kesimlerden başlamasını kolaylaştırdığı da önemli bir etkendir92. Anadolu’daki Alevi direnme hareketlerinin daha önce değinilen direnme ekolleri içinde Şia’nın benimsediği devrimci ekolden de kaynak aldığı söylenebilir. Zira devrimci muhalefetin dayandığı zemin, baskıcı hükümetin eylemlerine, küfür ile hükmetmeyi ilke edinmektedir. Devrimci muhalefetin zalim iktidarı yok etmek noktasında dini bir meşruiyetle donatıldığı yolundaki görüşler de bu ilkeye eşlik etmektedir.

1. Şeyh Bedrettin İsyanı

Şeyh Bedrettin, hemen her dönemde farklı kesimlerce ilgiyle karşılanan sayılı

kişiliklerden biridir. Bilhassa sanat ve edebiyatta Bedrettin ve öncülük ettiği isyanın önemli ürünlere tema oluşturduğu göze çarpar. O’nu bu kadar ünlü yapan kuşkusuz ki hareketidir. İsyanının özellikleri dolayısıyla Türkiye’de sol tarafından kendisine önemli ölçüde atıf yapılmaktadır. Buna bağlı olarak da milliyetçi ve İslamcı gruplar

91 Taha Akyol, Osmanlı’da ve İran’da Mezhep ve Devlet, Doğan Yay., 6. b., İstanbul, 1999 s. 35- 36, 43.

Bedrettin’i uzun bir süre “devlet-i-ebed-müddet” düşmanı biçiminde okumuşlardır93. Şeyh Bedrettin’in düşünce hareketinin merkezinde, halkı silahlı isyana teşvik eden bir örgütleyicilik, zararsız bir sufilik, yola gelmez ve cüretkâr bir dinler üstü bağdaştırmacılığın izleri bulunmaktadır. Şeyh Bedrettin hareketi, Osmanlı’nın gelişmesinin sorunlu olduğu bir dönemde (15.yy) Osmanlı varlığını tehdit ederken aynı zamanda Osmanlı’da yüzyıllar boyunca kaynaşma halinde kalacak merkezkaç nitelikli sosyo-mistik gruplarla devlet arasındaki ilişkilere hâkim olan çatışmayı da yerleştirmiştir. Bedrettin bu bağlamda birçok Türk için davası uğruna şehit olan bir Hallac-ı Mansur olarak şiirsel efsanenin önemli bir kişiliğidir. Ancak dönemin Sofya kadısı Bâli Efendi’nin sultana yazdığı raporda olduğu gibi resmi söylemde Şeyh, yolunu şaşırmış, insanları baştan çıkaran, şeriatı bozan, günah içinde yaşayan bir isyankândır94.

Literatüre baktığımızda da karşımıza birden fazla Şeyh Bedrettin çıkmaktadır; Sünnî-Hanefi İslâm Hukukçusu ve eserleri âlimlerce asırlarca ders kitabı olarak okutulan ve Musa Çelebi’nin Kazaskeri olan Şeyh Bedrettin, İslâm’ın temel esaslarını reddeden, Simavîler diye bilinen müritleri namaz ve oruç gibi İslâm’ın hükümlerinden habersiz bulunan inkârcı bir Şeyh Bedrettin, keramet sahibi, veli ve mutasavvıf Şeyh Bedrettin, toplumda karışıklık çıkaranların rehberi ve aslında Alevî olmadığı halde Anadolu’da isyan eden Alevî grupların mercii haline gelen ve şeyhliği Şahlığa değiştirmek isteyen devrimci Şeyh Bedreddin95.

Bedreddin’in müridlerinden Börklüce’nin, kırsal alanda propaganda yapmak suretiyle yaydığı düşünce, köylülerin özgür olduğu temelinde şekillenmektedir. Sözü edilen anlayış, önemli toplumsal kargaşalıklara gebe bir anlayış olarak kabul edilmiştir. Börklüce mülkiyetin herkes arasında radikal biçimde yeniden bölüşülmesini önermekte dolayısıyla yoksul köylülerin özgür kılınması düşüncesini

93 Tayfun Atay, “Çözümlenememiş Bir Tarih Sorunu: Şeyh Bedreddin”, Sosyal Bilimleri Yeniden

Düşünmek, Defter ve Toplum ve Bilim Grubu, Metis Yay., 1.b.,İstanbul, 1998, ss.161-179, s. 163.

94 Mıchel Balıvet, Şeyh Bedrettin Tasavvuf ve İsyan, (Çev. Ela Güntekin), 2.b., Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul, 2000, s.120,107.

yaymaktadır. Burada dikkati çeken nokta, isteklerini gerekirse güç kullanarak elde etmeye hazır ve toprak talepleri olan köylülerin varlığıdır96.

Eserlerinin uzun süre yasaklanması ve adına yapılan propagandaların ayrıntılarının bilinememesi gibi nedenlerle şeyhin düşüncelerinin doğru anlaşılması zorlaşmaktadır. Ölümü sonrasında görüşlerini kabul edenler 17.yy. başlarına kadar özellikle Dobruca ve Deliorman bölgelerinde etkinliklerini sürdürmüşlerdir97. Bedrettin hareketi, dini değerlerle birlikte diğer harekete geçirici unsurları çok iyi kullanarak, siyasi iktidara yönelmiş bir direnme hareketidir. Uyanık’a göre öğretisinin Müslümanlara karşı kullanmasına karşılık, Müslüman olmayanlara hoşgörü göstermesi Hariciler ile benzerliğinin göstergesidir98.

Bedrettin’in yaşamının son bölümü, torunu Hafız Halil tarafından, Osmanlı vekayınamelerine dayalı resmi söylemin dışında ele alınarak koşulların kurbanı biçiminde yansıtılmaktadır. Bu çerçevede Bedrettin’in son günleri, şiddetin rol oynamadığı adeta bir gönüllü kurban edilme olayıdır. I. Mehmed O’nu ele geçirmek için adamlarını yolladığında Bedrettin namaz kılmaktadır, gelenleri nezaketle selamlar99. Tasvir edilen İsevi renkler, ölüme yürüme yolunda Socrates’in tutumuna benzer bir sahneyi gözümüzde canlandırmaktadır. Sufinin idam edilmesine yol açan suçlamalar sırasındaki tavır, tasavvufi inceliğin sergilendiği bir biçime dönüşmektedir. Şeyhin tasavvufi geleneğin izlerini taşıdığını düşündüğümüz son anlarındaki tutumunun bir tür sivil itaatsizlik olduğunu söylemek bir iddia da olsa ölüme teslimiyetçi gidiş, eyleminin yani düşüncelerinin getirdiği sorumluluğu üstlenmek olarak değerlendirildiğinde tavrının sivil itaatsizliği çağrıştırdığı ihtimali düşünülebilecektir.

96 Balıvet, a.g.e., s.82. 97 Turan, a.g.e., s.125-126.

98 Mevlüt Uyanık, “Osmanlı Düşünce Tarihinde Toplumsal Bir Muhalefet Olarak Şeyh Bedreddin ve Hareketinin Tahlili”, Belleten, C.LV, Ağustos 1991, S.213’ten ayrıbasım, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara,1991,ss.341-349, s.349.

2.Osmanlı Düzenine Karşı İlk Örgütlü Direniş: Şahkulu

Osmanlı, devlete karşı tehlike nereden gelirse gelsin yok etmeye çalışmış,

bununla da kalmayarak İslami inancın biçimlerini de denetlemiş, devlet dışında ortaya çıkan dini odakları kovuşturarak bastırmıştır. Ayrımcı kabul edilen şıhlar, ya sürülmüş ya da idam edilmiştir. Bu noktada Şii-Alevi kümesine beşinci kol olarak bakılmış, bağımsızlık belirtisi gösteren dini liderler (Rafiziler) etkisiz hale getirilmiştir100.

Anadolu’da Osmanlı düzenine karşı ilk eylemli direniş, halkın Şahkulu’nun

çevresinde toplanarak 1511’deki başkaldırmasıdır. Şahkulu çevresinde toplananlar, dirlikleri ellerinden alınanlar sipahiler ve Teke yöresinin yoksul köylüleridir. Bu direnme hareketi, bölgesel bir direnişle sınırlı olmayıp yeni bir siyasal oluşum için örgütlenme girişimidir101. Şahkulu direnişi siyasal bir oluşum talebine dayalı olarak gelişse de giderek yoksullaşan kesimlerin ekonomik yoksunluklar karşısındaki tepkilerinin ürünü gibi görünmektedir. Bu durum Osmanlı’daki direnme hareketlerinin genel karakterini yansıtsa da diğer hareketlerden farkı, yukarıda da belirtildiği gibi doğrudan iktidarı hedefleyen bir isyan olmasıdır.