• Sonuç bulunamadı

Eski Türk Devletlerinde Egemenlik Anlayışı

Türklerin devlet yaşamına ilişkin ananeleri ve devletin hanedan üyelerinin ortak malı olduğu gibi anlayışlar, Türk tarihinde Hun, Göktürk, Uygur ve Selçuklular döneminin temel özellikleridir. Devletin halka yönelik politikasına bakıldığında bazı ilkelerin varlığı dikkati çekmektedir. Bu ilkeler; adalet ilkelerine uyma, halka inmek, sosyal hizmet anlayışı, refah, şefkat ve hoşgörü (hizmet devleti), yurttaşlara güven verme, sorunlarına çözüm bulma1 biçimindedir. Adalet ilkelerine uyma ile ilgili olarak “Halk içinde yükselip ikbale erenlerin halka daima iyi kanunlar uygulaması” konusunda Kutadgu Bilig’de Yusuf Has Hacip’in verdiği öğütlere sıkça rastlanmaktadır. Adalet, Eski Türk devlet anlayışında kanunları uygulamada gözetilecek esasları ve halkın refahını artırmaya yönelik politikalarını biçimlendiren bir ilkedir. Yöneticinin büyüklüğünün göstergesi ise onun şefkat dağıtması ve mütevazı oluşunda somutlaştırılmaktadır2:

“Ey devlet sahibi, sen ikbâlinin devamını istersen, onun devamı müddetince sen de iyilik etmekte devam et..Sana beylik ve büyüklük erişirse, bu devlet içinde saç ve sakalının ağarması için, kendini küçük tut ve mütevâzi ol”.

1Türk devlet yaşamının tarih boyunca tamamını kapsayan ortak ilkelerini ise şu şekilde belirtebiliriz;

Devlet yaşamında geleneklere bağlılık, gelenekçilikle ilericiliğin birleşmesi, hamlecilik, uzmanlardan oluşan devlet kadroları ve bu kadroların halka açık olması, yönetimde istikrar, kararlılık ve memuriyet sürelerinin uzun bırakılması, danışma kurumu- bilim ve bilim adamına saygı, disiplin, protokol ve denetim ilkelerine uyma konusunda titizlik. Selçuklu döneminde alimler ya da “ ihtiyarlar meclisi” ya da meşveret meclisi denen kurum, devlet yönetiminde kararların alınması aşamasında yönetime bir açıklık getirmekteydi. Aydın Taneri, Osmanlı Devletinin Kuruluş Döneminde Hükümdarlık

Kurumunun Gelişmesi ve Saray Hayatı-Teşkilatı, M.E.B. Yay., İstanbul, 2003, s.19.

2 Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig, (Çev. Raşid Rahmeti Arat), Türk Tarih Kurumu Yay., 7. b., Ankara,1998, s. 50.

Kutadgu Bilig’deki “kut” kavramının mutluluk, saadet gibi anlamlar dışında siyasal iktidara da karşılık geldiği konusunda görüşler mevcuttur. Kafesoğlu, “kut”un yani siyasal iktidarın ilahi menşeini vurgularken, Orhun Yazıtları’nda bulunan “kut” ile donatılmanın gereğine ve hükümranlık hakkının ilahi kaynağına dikkat çekmektedir. Yazar bunun dayanağı olarak 716’da İnal Hakan’ın Oğuz isyanlarını önleyemediği için “kut”’un Tanrı tarafından kaldırıldığına inanılmasını örnek göstermektedir. Dolayısıyla Türkler, egemenlik ile onun uygulayıcısı olan devlet kavramlarını ayırmışlardır ki bu bağlamda kavram, hukuki ifadeyle eski Roma’daki yöneticilerin icraatlarının halk tarafından denetlenmesine imkân veren imperium’a karşılık gelmektedir3. Buradan hareketle Eski Türk devlet anlayışında “kut” Türk Hakanına meşruluk sağlamaktadır. İslamiyet’in Türkler tarafından kabulü sonrasında yeni dinin ortaya koyduğu ilkeler de belirtilen anlayışı ortadan kaldırmayacak ve eski ve yeni anlayış sonuç itibariyle yepyeni bir egemenlik anlayışı meydana getirecektir4. Sosyal hizmet anlayışı devletin halka dönük politikasına yön veren temel ilkelerden birisidir. Devletin kendisini sosyal hizmet göreviyle bağlı sayması, en somut halini Orhun Yazıtları’nda ( M.S. 732-734) bulmaktadır; “Kağan olup, yoksul

ve fakir milletimi bir araya getirdim. Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım”. Hakan’ın görevi, ulusu doyurmak ve refah seviyesini artırmaktır ve bu

durum onun yönetim anlayışını, despotizmle yönetilen eski bazı kültürlerden ayırmaktadır. Yazıtlarda hakan, gece uyumayarak, gündüz oturmayarak bu görevi yerine getirmekle kendisini sorumlu saymaktadır5. Türk Kağanı ile Selçuklu dönemindeki Sultan arasında iktidarın kaynağı, sorumluluk anlayışı bakımından gözle görünür paralellikler bulunmaktadır. Selçuklu öncesinde Türk soylusunun başarılı bir kağan olabilmesi için Tanrı tarafından “yarlık” alması gerekiyordu. Selçuklu döneminde de Sultan, Tanrı’nın kendisine verdiği güçle tahta geçmektedir.

3Kutadgu Bilig’de kişiler, belirli olguları sembolize etmektedirler. Örneğin Kün Toğdı İlig adaleti, vezir Ay-Toldı devleti, Ögdilmiş aklı, Ogdırmış kanaati canlandırmaktadır. Halil Berktay, Ümit Hassan, Ayla Ödekan Cem, Türkiye Tarihi 1, Osmanlı Devleti’ne Kadar Türkler, Tarih Yay., İstanbul, 1997, s. 308-312. Hakanın, iktidarının Tanrı katında onaylanması ve kutluğunu (iktidarını) Tanrı’dan alması ile ilgili seromoni için bkz. Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi (Kaynakları ve

Açıklamaları İle Destanlar), C.2, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara, 2002, s. 164.

4 Koçak, a.g.e., s. 21.

5 Mahmut Arslan, “Eski Türk Devlet Anlayışı ve Kutadgu Bilig”, Sosyoloji Konferansları, Yirminci

Yine Türk Kağanı devletin kuruluş ve işleyişini törelerle düzenler, halkı doyurup giydirir. Türk sultanı da halka elinden geldiği kadar şefkat gösteren bir yöneticidir. Taneri, belirtilen özelliklerin Türklerin kendine özgü devlet ve hükümranlık anlayışıyla ilgili olduğunu ve bu haliyle de çağdaşlarından ayrıldığını kaydederken, üzerine vurgu yaptığı nokta, Türklerde devletin halk için olduğudur 6.

Eski Türk devletlerinde, hakanın halkın refahını yükseltme sorumluluğu yanında, kendisini kanunlarla bağlı sayması da egemenlik fikrinin nasıl biçimlendiği konusunda ipuçları vermektedir. Fiili devlet yönetimine bakıldığında kanun yapma yetkisi ile hükümdarlık hakkının aynı kişide birleştiği görülmektedir. Hakanın kanun yapma ya da kanunları düzenleme yetkisi ile kanuna uyma sorumluluğu kanun egemenliğine dayalı kişiler üstü bir yönetim anlayışının varlığını kanıtlamaktadır. Kanun koyma yetkisi her ne kadar hakanın kişiler üstü otoritesinde somutlaşmış görünse de kanun yapılması sırasında beylerin de bu faaliyete katılabilmelerinin yolu açık tutulmaktadır. Ancak bu katılımın, bir denetleme işlevinden çok danışma mahiyetinde gerçekleştiği de gözden uzak tutulmamalıdır.

Selçuklu döneminde sultan, devlet işlerinde âlimlerle istişare etmektedir. Bu konuda Nizamü’l Mülk, “Bütün tedbirler alimler ve tecrübelilerle alınmalıdır.

Birinin daha keskin zekası vardır, işleri daha çabuk görebilir. Biri de daha geç anlar. Alimler (şöyle) söylemişlerdir: Bir kişinin (aldığı) tedbir iki kişinin gücü gibidir..”7 derken, danışmanın yararına işaret etmektedir. İhsan ve adalet dağıtmakla

sorumlu tutulmakla birlikte sultanın koyduğu yasalara karşı gelinmesi yani direnilmesi durumunda nasıl bir sonuçla karşılaşılacağı noktasında ise Nizâmü’l Mülk, fermana hakaret gözüyle bakan ve itaatte ihmal gösteren kimsenin, hükümdarın ne kadar yakın olursa olsun, şiddetle cezalandırılması gereğini bildirir.

6 Taneri, a.g.e., s. 22. Türk hükümranlık anlayışının temellerini belirtilen unsurlar sağlamakla birlikte tarihin her döneminde olduğu gibi devlet kademesinde bulunanların, rüşvet alma, görevi suistimal ve sefâhât gibi bir takım yanlış davranışları da olmuştur. Bu davranışlara örnek olarak, tamamen Moğol kontrolündeki Anadolu’ya vezir olan Fahreddin Kâzvînî’nin Moğol isteklerini karşılamak amacıyla halka zulmetmesi ve haksız vergiler koyması gösterilebilir. Refik Turan, Türkiye Selçuklulularında

Hükümet Mekanizması, MEB. Yay., İstanbul, 2005, s.141-143.

7 Nizâmü’l- Mülk, Siyâsetname, Haz. Mehmet Altan Köymen, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara, 1982, s. 90

Zira padişah ile başkaları arasındaki fark, emrine boyun eğilmesinde yani itaat edilmesindedir.

Nizâmü’l Mülk, Siyasetname’de yöneticilerin alacağı tedbirlere değinirken, tavsiyelerini hikâyelerle canlandırmayı seçmiştir8. Zulme uğrayana adalet dağıtılmasıyla ilgili olarak, bir tüccarın Mezâlim-gâh’e gelerek Sultan Mahmud’a oğlu Mesud’u şikayet etmesi9 ve sonrasında tüccara hakkının teslim edilmesi canlandırılmaktadır. Burada dikkati çeken nokta sultanın, haksızlığı yaratan oğlu olduğu halde adaleti gerçekleştirmek amacıyla tarafsız davranmasıdır. Eserin birçok bölümünde kanımızca Melikşah’ın tavsiyesi ile yazılmış olmasından da etkilenilerek sultana ve adaletine yönelik methiyeler de dikkati çekmektedir. Ancak eserin geneline hâkim olan anlayış; yönetme işinin, halka zulüm edilmeden ve hakların gözetilerek gerçekleştirilmesi gerektiği noktasındadır.