• Sonuç bulunamadı

Sivil itaatsizlik olgusunu algılamak için bireylerin ve toplumların neden otoritelere itaat ettikleri ya da etmedikleri sorusunun cevaplandırılması gerekir. Bu

14James M. Jasper, Ahlaki Protesto Sanatı Toplumsal Hareketlerde Kültür, Biyografi ve

Yaratıcılık, Çev. Senem Öner, 1. b., Ayrıntı Yay., İstanbul, 2002, s. 31.

15 İsmail Doğan, Sivil Toplum Ondan Bizde de Var Makaleler, Sistem Yay., 1.b., İstanbul, 2000, s. 20.

sorulara verilecek olan cevaplar, itaatin ve itaatsizliğin, psiko-sosyal, dini, siyasi ve kültürel yönlerine dikkat çekmek noktasında açıklayıcı olacaktır.

1. Yönetime İtaatin Psiko-sosyal ve Siyasal Nedenleri

İtaat16 konusuna ilişkin yorumlamalara ışık tutması ve terimler arasında bir karışıklığa yol açmaması bağlamında itaati temel bir sınıflandırmaya tabi tutmak gerekmektedir. Bu noktada Fromm, iki tür itaatten söz etmektedir; Dışadönük İtaat; bir kişiye, kuruma ya da güce yönelik boyun eğmedir. Bu durum, insanın kendi özerkliğinden vazgeçişini, kendi iradesi yerine başka bir güç tarafından yargılanmayı ve onun iradesini kabul etmesini anlatmaktadır. İçedönük İtaa;, kişinin kendi aklı ya da inancına boyun eğmesi-onaylamasıdır. Kendi inancı ve yargısı kişiye ait olduğu takdirde onun bir parçası olacaktır17. Fromm’un belirttiği biçimiyle dışa dönük itaat, otoriteye bağlılığa kabulün bir sonucu görülebilir. Ancak iki itaat biçiminin de güce boyun eğme ile sonuçlanması mümkündür. Kişi bir güce itaat ederken, bunu aklı ve inancıyla tercih edebileceği gibi, kendi özerkliğini yok sayarak da gerçekleştirebilir. Yine de içe dönük itaatin, güce uyma olarak dışa vurulabilmesi için, kişinin bunu öncelikle kendi düşüncesinde ve inancında çözümlemesi gerekir. Bu noktada otoritenin emir ya da kararlarına rıza ve gönüllülükle uyulması, meşruluğu sağlamada ayrıt edici unsur olmaktadır.

Uyma davranışını ya da itaati etkileyen çevresel ve bireysel etkenler ise şöyle sıralanabilir18:

• Belirli bir konuda davranış birliği üzerine anlaşmaya varmış bir grubun, üyeleri üzerindeki etkisi çok güçlüdür. Birey, üzerinde anlaşılan bir grup

16 “İtaat, kişinin toplumsal nitelikteki bir uyarıcıya (toplum önderlerine ya da herhangi bir kişiye, toplumu oluşturan temel ilkelere, egemen kültüre, toplumsal amaçlara, toplumsal örüntüye, genel eğilimlere ya da kararlara v.b.) incelemeden soruşturmadan ve tartışmadan, eleştirmeden, kesinkes bir uyma davranışı göstermesidir”.Alpaslan Usal, Zeynep Kuşluvan, Davranış Bilimleri, 3.b., İzmir, 2000, s.206.

17 Erich Fromm, İtaatsizlik üzerine( Denemeler) (Çev. Ayşe Sayın), Gümüş Basımevi, İstanbul, 1987, s. 10.

18Jonathan L. Freedman, David O. Sears, ve J. Merril Carlsmith, Sosyal Psikoloji, (Çev.Ali Dönmez), İmge Kitabevi, Ankara, I993, s.432.

kararı ile karşılaştığında aynı anda kendisini uyma yönünde zorlayan büyük bir baskı ile de karşılaşmaktadır.

• Büyük gruplar, bireyin uyma davranışına pozitif yönde etki yapmaktadır. • Toplumsal etki kaynağının (kendisine uyulan kişi ya da grubun)

algılanan statüsü ve saygınlığı ne kadar yüksekse, bireylerde meydana getirdiği uyma davranışı da o kadar fazladır.

• Uyma davranışı, yüz yüze olma durumunda daha güçlüdür.

• Zekâ düzeyi, özgüven, karakter, kişilik ve bağımsızlık anlayışı da uyma davranışını etkilemektedir. Kendine güveni olmayan, kendine ait bir kişilik ve kimlik geliştirememiş bireyler, gruba daha kolay uymaktadırlar.

• Boyun eğme ve itaat, ödül, tehdit ve durumdan kaynaklanan baskıların kullanılması yoluyla artırılabilir. Ancak, çok fazla dış baskının ters etki yarattığı da gözlenmektedir.

Bouldin, güç ve ona karşı davranış geliştirme konusunda gücün üç farklı biçimi üzerinde durmaktadır. İlk güç biçimi, tehdit eden güçtür ve tehdit, “İstediğimi

yap yoksa senin istemediğini yapacağım” biçiminde dile getirilir. Ancak uyma

davranışında tehdit her zaman etki yaratmamaktadır (1. Dünya Savaşı’nda Fransız askerlerin emirlere itaat etmemesi). Tehdit eden güce karşı; uyma, kaçma, karşı tehdit ve şiddetsiz direnme olmak üzere dört farklı düzeyde cevap verilebilir. Ancak bu düzeylerde gerçekleştirilen tepki biçimlerinin başarısını, tehdit eden kişi ve tehdidin mesafesinin belirleyici unutulmamalıdır. Bir ikinci güç biçimi ekonomik güçtür ve bu güç bazen tehdit eden güçle birleşebilir. Bütünleştirici güç ise, gücün meşru, topluma dayanan ve tehdit değil ikna eden biçimidir ve bu güce gönüllü uyma üst düzeyde gerçekleşir19.

Kağıtçıbaşı, insanların itaat, özdeşleşme ve benimseme olmak üzere üç tür uyma davranışı gösterdiğini kaydetmektedir. İtaat sonucu uyma davranışının temelinde, uyulan kendisine uyanın üzerinde bir güç ve kontrole sahiptir. Trafik

19Kenneth E. Boulding, “Nonviolence and Power in the Twenty Century”, Nonviolent Social

Movements A Geographical Perspective, Ed. Stephan Zunes v.d., Blackwell Publishers,

cezası almamak için hız sınırını koruyan kişinin uyma davranışını, polisin onun üstündeki kontrolü belirlemektedir. Bu örnekten yola çıkarak, itaatin, uymama davranışının doğurabileceği sonuçtan çekinmeden kaynaklandığı söylenebilir. Uyma davranışı, bireyin bir kişiye ya da bir gruba benzemek için gerçekleştiğinde ise

özdeşleşmeden söz edilmektedir. Birey, babasının hızlı araç kullanmasına karşı

olduğu için hızı kontrol altında tuttuğunda burada özdeşleşme sonucu uyum söz konusudur. Uyma davranışı benimseme ya da kendine maletme sonucu ortaya çıktığında kişi, bir kurala ya da fikre, gerçekten doğru olduğuna inandığı için uymaktadır. Hız yasağından yola çıkılarak açıklandığında, kişi hız sınırına uymanın önemine gerçekten inandığında, polisin yokluğunda da bu kurala uyacaktır. Dolayısıyla, itaatin temelinde cezalandırılmamak, özdeşleştirmenin temelinde beğenilen kişi gibi olmak, son olarak da benimsemenin temelinde kişinin doğru bildiğini yapma güdüsü bulunmaktadır20. Ancak birey ya da toplumun yönetimin kurallarına neden uyduğu noktasında, uyma davranışının kaynağını belirlemek oldukça zordur. Örneğin, bireyin ceza almamak için mi, yoksa kurala inandığı için mi uyma davranışı gösterdiği dışarıdan yapılan bir gözlemle algılanamayabilecektir.

Boyun eğme dürtüsü ya da güçlü bir kişi tarafından yönetilme arzusunun insan psikoloji açısından erk isteği kadar güçlü olduğu öne sürülmektedir. Dolayısıyla iktidar isteği ve itaat isteği birbirine bağlıdır. Bu bağlamda güçlü bir itaat etme isteksizliği beraberinde aynı ölçüde zorlama ve emretme isteği getirecektir. Tarihsel açıdan konuya bakıldığında, Mill’in psikolojine dayalı olarak köle ekonomisini açıklamak mümkün görünmemektedir. Köle ekonomisinin ifade edilen amacı; yurttaşları ev işlerinin yükümlülüğünden kurtarmak ve herkesin eşit olduğu topluluğun kamu yaşamına girmelerini sağlamaktı. “Emir vermekten ve başkalarını

yönetmekten daha tatlı bir şey olmadığı doğru olsaydı, efendi asla hanesini terk etmezdi”21. Buradan hareketle itaat etmeyi istemek ya da emri altındakilerin kendisine itaat etmesini istemek, tartışılmaz bir dürtü olmamaktadır. Yine de ister dürtü isterse yasal ya da ahlaki bir zorunluluktan kaynaklansın, halkın yönetime itaat etmesini beklemek, yönetimlerin devamı için hayati önemini sürdürecektir.

20 Çiğdem Kağıtçıbaşı, Yeni İnsan Ve İnsanlar, Evrim Yay., 10.b., İstanbul, 1997, s. 93-95.

21 Hannah Arendt, Şiddet Üzerine Seçme Eserler 6, Çev Bülent Peker, İletişim Yay., İstanbul, 1997, s.46.

İnsanların yönetimlere itaati ve sivil itaatsizliğin kaynaklarını belirleme noktasında, siyasal yükümlülük, siyasal sadakat ve siyasal görev anahtar kavramlardır. Siyasal sadakat, bir kişinin kanuna itaat etme yükümlülüğü ile birlikte düşünülebilir. Ancak sadakat kavramı siyasal yükümlülüğün üstünde bir yerdedir. Bireylerin ve yurttaşların devlete karşı yerine getirmekle yükümlü oldukları yasal ya da ahlaki davranışlar noktasında siyasal yükümlülük, bir zorlama-zorlanmanın göstergesi sayılabilir22. Siyasal yükümlülüğün sivil itaatsizliği açıklamada anahtar olduğu yolundaki görüşümüzün Sarıbay tarafından da paylaşıldığı görülmektedir. Siyasal yükümlülük, üyesi olduğumuz siyasi toplulukta nasıl davranmamız gerektiğine işaret ederken sivil itaatsizlik bu yükümlülüklerden kurtulmaya denk düşmektedir. Sarıbay yükümlülüklerden kurtulma alanını “alternatif kamu alanı” biçiminde ele alırken, bu alanı “genel toplumsal ve politik eylem normlarından

etkilenenlerin, bunların geçerliliğini değerlendirmek üzere pratik bir etkileşime katıldıkları her zaman ve her yerde ortaya çıkan bir beraberlik forumu”23 biçiminde tanımlar. Sözü edilen forum kimi zaman siyasal yükümlülüklerin bir yana bırakıldığı bir alan olması noktasında bir sivil itaatsizlik alanıdır da.

Siyasal yükümlülük ilk olarak vatandaş ve kanunlar arasında kesin bir bağlantı kurmaya yönelmektedir. Buradaki öneri, vatandaşı, kanunlara itaat etmeye mecbur kılmaktadır. Sadakat ise bu tür bir öneri taşımaz, aksine vatandaş bazı özel durumlarda ülke kanunlarına itaat eder. Ancak bireyin kesin biçimde itaat etmesinin altı çizilmemiştir. İkinci olarak siyasal yükümlülük, vatandaşın ülke kanunlarına ahlaken itaat etme zorunluluğu biçiminde yorumlanmaktadır. Fakat siyasal sadakat böyle bir misyon taşımaz. Bir başka açıdan yükümlülüğün, ahlaki onama ve gönüllüğü de içerdiği, ancak siyasal görevin tersine bu tür bir gönüllük içermediği24 savunulmaktadır. Siyasi iktidara itaatin gönüllü gerçekleşmesi bağlamında, otoriteye duyulan güvenin, vatandaşlar nezdinde tartışılmaz biçimde sağlanması gerektiği düşünülebilir. Bu tür güven ilişkisine gerek duymayan iktidarlar, sadece yasal

22 Thomas Hill, Green, The Political Theory Of T.H. Green, Meredidth Publishing Company, New York, 1964, s. 91.

23 Ali Yaşar Sarıbay, Kamusal Alan Diyalojik Demokrasi Sivil İtiraz, Alfa Yay., 1. b., İstanbul, 2000, s. 30.

yükümlülük ya da görevi itaat için yeterli gördüklerinde, uzun ömürlü olmadıklarını da baştan kabul etmiş görüntüsü vermektedirler. Zira siyasal kurumların ayakta kalmasında en önemli faktör, kurumların öne sürdüğü ve kabulünü beklediği yasal ya da ahlaki yükümlülükten ziyade söz konusu kurumlara duyulan güven ve gönüllülük temelinde şekillenen sadakattir.

Vatandaşların demokratik bir siyasal sistemde kurumlara duydukları güvenin temelinde temel hakların ve özgürlüklerin sağlanmasının yanında, demokrasinin zalim ve kötü yöneticilerin iktidara geçmesini engellemeye yardımcı olmasının da etkisi bulunmaktadır25. Ancak üzerinde durulması gereken nokta, demokratik bir sistemde vatandaşları -demokrasinin direnmeye sevk etmeyi önleyecek düzenlemelerinin kabulü ile- bu yola başvurmayacakları türünden bir yanılgıya düşürmemesi gerekliliğidir. Zira demokratik bir devlette yaşamayı seçme durumundaki insanlar, kendilerini itaatkâr bir robot haline getirmeyi seçmemektedirler. Demokrasinin üstünlüğü, kişilerin benimsedikleri yasalara göre yaşama imkânını azami sınırlara çekmelerindedir. Hedeflenen, kendi kendini yönetmek, tercih edilen yasalara itaat etmek ve kaderini belirleyebilmektir. Ancak insanların bu hedefe kolayca ulaşması, bir arada yaşama gereğinden kolayca gerçekleşememektedir. Bir arada yaşamak, birliğin üyelerinin tamamının bağlayıcı kolektif kararlara itaat etmesini gerektirir ki herkes için bağlayıcı kararlar alınırken insanların kendi kendilerini yönetmelerini sağlayacak bir yol bulunmalıdır. Bu noktada demokrasi, birlik üyelerine bu imkânı veren en iyi çözüm biçiminde karşımıza çıkar26.

Demokrasiye belirtilen azami olanakları kazandıran kriter rızadır. Yönetimin rızaya dayalı olması fikri, farklı biçimlerde anlaşılabilir. Örneğin rıza, yetişkin nüfusun katıldığı referandum ya da düzenli seçimler tarafından belirlendiği çoğunlukçu demokrasilerin temsil prensibi olabileceği gibi yurttaşların bireysel eğilimlerine dayanan itaatsizlik ve itirazla ilgili bir başka biçim de olabilir. Bunun yanında rıza, ideal hukuk kuralının açık bir yorumla tanımlanarak belirlenmesi olabilir ki bu durum, toplumun üyelerine göre gerçek ahlaki yükümlülüğün temeli

25Robert Dahl, Demokrasi Üstüne, (Çev. Betül Kadıoğlu), Phonix Yay., Ankara,2001, s.48. 26 y.a.g.e., s.111.

olarak yasalara uygun davranmayı teşvik eder. Böylece birey, hukuk tarafından düzenlenen ve sınırlanan yükümlülükleri kabul ederek rıza gösterir27.

Bireylerin, toplumsal kuralların ve değer sisteminin iktidar sahibi yapmadığı kişiye neden itaat ettikleri ya da rıza gösterdikleri konusunda Duverger, ikili bir ayrıma gitmektedir; zorlamaya dayalı güç ve saygınlığa dayalı güç. Bir kişi bir zorlama aracı kullanarak (silah, tehdit, v.b.) karşısındakini bir şey yapmaya ya da yapmamaya zorlamışsa burada zorlamanın en cebirsel biçiminden söz edilebilir. Eğer güç, saygınlık, önemseme ya da boyun eğenin kendiliğinden benimsediği ahlaksal üstünlük gibi etkenlere dayanıyorsa, burada zorlamadan söz edilemez. Bu noktada söz konusu durumla özdeşleşen kavram önderliktir ve “Öndere, toplulukça tanınmış

olan bir iktidar yüzünden değil, salt saygınlığından dolayı itaat edilir”28. Öndere gösterilen itaat onun saygınlığından kaynaklanacağı gibi ikna kapasitesi de

etkili olabilir. Gramsci, şikâyet ve direnişlere rağmen iktidarın hala nasıl muktedir olmayı başarabildiğini sorgularken, siyasi iktidarın zor kullanma gücü yanında ikna etmek gibi yöntemlere de başvurmasını gerekçe gösterir. Pierre Bourdieu’nun deyişiyle bu durum “simgesel şiddete” karşılık gelmektedir29. Salt fiziki şiddet tekelini elinde bulundurması nedeniyle kitlenin kendisine sorgusuz itaatini gerekli gören iktidarlar tarih içinde daima varolmuşlardır. Dolayısıyla itaatin kaynaklarının meşru bir güç fikrine dayandırması durumunda bile insanlar, korku, güvenlik ve başka türlü davranmanın mümkün görülmemesi gibi nedenlerle boyun eğme yoluna hatta iktidarı görünürde onaylama yoluna gidebilmektedirler.

İktidarın meşruluğu konusundaki görüş birliği bir tür ussallaştırma aracıdır. Hem kendisine itaat edilenler hem de itaat edenler açısından meşrulaştırma kaynakları (din, gelenek, yasa v.b) mevcut sistemi yeniden ve istenilen biçimde üretmeye yardımcı olmaktadırlar. Bir başka açıdan bakıldığında ise bu sürekli üretmenin beraberinde itaati de ürettiği görülebilir. İtaatin üretilmesi, statüye uyma konusundaki genel tutumun bütün nüfus içinde teşvik edilmesidir ki Miliband bu

27 Trs Allan, “Citizenship and Obligation: Civil Disobedience and Civil Dissent”, Cambridge Law

Journal 89, March 1996, V.55, ss.89-121, s.89.

28 Maurice Duverger, Siyaset Sosyolojisi, (Çev. Şirin Tekeli), Varlık Yay., s. 129-130.

29Ali Yaşar Sarıbay, Süleyman Seyfi Öğün, Bir Politik Bilim Perspektifi, Aso Yay., İstanbul, 1998, si198.

durumu “itaatin yönlendirilmesi” ile açıklar. İtaatin yönlendirilmesi, Marks’ın üretim araçlarına ve siyasal mekanizmaya sahip olan sınıfın aynı zamanda toplumdaki inanç biçimlerini ve sembollerini de denetlediğine ilişkin görüşünü doğrulamaktadır. Bu bağlamda düzenin devamlılığı için özellikle eğitim kurumları, ideolojinin sürdürülmesi yönünde görevli kılınmaktadır30.

2. Yetkeye Sorgusuz Boyun Eğme Eğilimi

Yetkeye boyun eğme, güçlü bir lider arzu etme ve devlet gücüne sorgusuz itaat, hemen her toplumda görülebilecek kişilik biçimlerini yansıtmaktadır. Bu noktada yetke isteği evrensel nitelikli bir eğilimdir. Yetkeye baş eğme, yetkeyi saygıyla benimseme değil abartılı bir baş eğme olarak görülür ki Sanford, yetkeci boyun eğmeyi, yetkeci saldırganlıkla31 ilişkilendirir. Kişi, doyurulmayan isteklerinin tatminini abartmalı bir uyma kılıfı içinde dışa vurmakta, duygu yüklü tepkilerine engel olurken yakınlık duymadığı hatta düşmanlık beslediği güçlere de boyun eğmek durumundadır. Bu noktadaki ikilem bir yetkeye sığınılarak giderilmeye çalışılmaktadır. Kişi bunu güçlülük ve dayanıklılık gösterisinde bulunarak yâdsıma yoluna gidebilecektir. Her iki durumda da hem yetkeyi özleyen hem de yetkeye sahip olduğunda emri altındakilere insafsızca davranan bir kişilik yapısıyla karşılaşılacaktır Buradan yola çıkarak, zulme maruz kalan bir kişinin ya da bir kitlenin güce sahip olduktan sonra kendisine uygulanan şiddetin aynısını ya da fazlasını yönetimi altındakilere uygulayacağı sonucuna ulaşılabilir. Kişi ya da toplulukların kendisine karşı zalim ya da adaletsiz davranan yönetimlere neden boyun eğdikleri sorusu ve belirtilen şartlar altında insanların bir tür gönüllü kulluğa varan davranışlarının tartışılması yeni değildir. Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev’de de insanların böyle durumlarda itaati akli hale getirdikleri görülmüştür.

Mahrumiyete uğrayan kişi, psikolojik sahasına, yalnızca maruz kaldığı gerginliklerin azaltılmasına yarayacak bilgileri almaya çalışmaktadır. Bu aşamada daha sınırlı hedeflere yönelirken, hedefi için makul gösterici muhakeme tarzları

30 Giddens, Sosyoloji, s. 54.

geliştirmektedir. Toplumsal bakımdan kabul edilemeyecek hareket tarzları bu sayede basitleştirilerek ya unutulmakta ya da meşru kılınmaktadır32. Wayland, 19. yy. Amerika’sında, kölelerin efendilerine boyun eğmesinde Tanrı imgesinin rolünü vurgulamaktadır; Bir köleye göre efendiye itaat, efendi zalim dahi olsa aslında Tanrı’ya karşı bir görevin yerine getirilmesi olduğundan kutsaldır33. Dolayısıyla kölelik gibi bir kurum, benzer inanç ve düşünce kalıplarıyla “makul” ve “meşru” kılınabilmiştir. İnsanların itaat etmeye neden bu derece eğilimli olduğu sorgulandığında, devletin, dini kurumların gücüne itaat edildiği sürece kendilerini daha güvenli hissettiklerinden söz edildiği görülmektedir. İtaatkârlık, kişiyi, itaat ettiği gücün bir parçası haline getirmekte ve bu şekilde kendisini daha güçlü hissetmesine yol açmaktadır. İtaat eden kendisini, itaat ettiği kişinin kanatları altında hissettiği için yalnız da hissetmemektedir.

3.Yönetime İtaatsizliğin Nedenleri

İtaatsizliği en genel anlamıyla “uymama davranışı” biçiminde ele aldığımızda, uyma davranışında olduğu gibi bazı sorunlu durumlarla karşılaşılabilecektir. Çünkü uymama davranışı bağımsız olmayı gösterebileceği gibi aksini de gösterebilir. Örneğin, A, bir şeye B istediği halde kendi doğrusuyla yaklaşıp uymuyorsa burada bağımsız uymama davranışı vardır. A bir şeye sırf B istediği için yani inat için karşı çıkıyorsa burada bağımlı uymama davranışı söz konusudur. Bağımlı olması toplumsal etkiye (norma) bağlı olmasından kaynaklanmaktadır. Norm ne ise ona bağımlı olarak onun tersi yapılmaktadır. Buna, ters tepki göstererek uymama da denilebilir. Bağımsız uymamada, dıştan gelen etki, bir bilgi olarak ele alınmakta ve bu bilginin doğru bulunmadığında toplumsal etkiye uymama davranışı gösterilmektedir. Oysa ters tepki göstererek uymama davranışında norm ya da kurala karşı bir direniş gerçekleşirken bu direniş, etkinin birey tarafından doğru ya da yanlış yorumlanmasıyla ilgili olmamaktadır. Başka bir deyişle etkiye yalnızca direnmektir34. Bu sınıflandırmanın konumuz açısından önemi, sivil

32 P. Maucorps, Sosyal Hareketlerin Psikolojisi, Çev. Semlin Evrim, 2.b., Anıl Yay., İstanbul, 1965, s. 10.

33 Edward Madden, Civil Disobedience and Moral Law In Nineteenth Century American

Philosopy, University Of Washington Press, Seatle and London, 1968, s. 31.

itaatsizliğin norma itaatsizliğini anlamlandırma noktasındadır. Sivil itaatsiz eylemcinin uymama davranışı ileride ayrıntılarıyla ele alınacağı üzere kendi vicdanı (kendi doğrusu) ile seçtiği bağımsız uymama biçiminde değerlendirilebilir.