• Sonuç bulunamadı

Demokratik Hukuk Devletlerinde ve Totaliter Devletlerde Sivil İtaatsizlik

Dünyadaki gerek liberal demokratik devletlerde gerekse demokratik

olmayan ülkelerde, haksızlıklar ve adaletsizlikler diğer direnme biçimleri dışında sivil itaatsizlik yöntemleri kullanılarak da giderilmeye çalışılmaktadır. Çalışmanın bu noktasında, farklı siyasal sistemlerde farklı anlamları bulunan sivil itaatsizlik olaylarında kullanılan yöntemler ve sistemik haksızlıkları giderme konusundaki başarısı incelenecektir.

1. Demokratik Hukuk Devletlerinde Sivil İtaatsizlik Eylemleri

Demokratik siyasal rejimlerin demokratik olmayan rejimlere kıyasla daha

adil ve insan haklarına daha saygılı oldukları yönünde genel bir kabul bulunmaktadır. Demokrasi, bir yönetim şekli olmasının yanında aynı zamanda yönetim sürecinin yapı taşları olarak bir haklar sistemidir. Anayasa ya da yasalarda demokratik hakların vaat edilmesi çoğu zaman yeterli olmayıp, bu hakların etkin biçimde yürürlüğe konması ve uygulamada vatandaşların kolayca ulaşmalarının sağlanması gerekmektedir. Böyle olmadığı takdirde sistemin demokratikliğine ilişkin tüm yorumlar kandırmacadan öte bir anlama sahip olmayacaktır126 .

Sivil itaatsizlik tartışmaları, direnme eyleminin farklı türlerinin incelenmesi sonucunda anlam kazanacaktır. Bu bağlamda direnmeye neden olan durumlar ve direnme düzeyleri aşağıdaki gibidir:

• Anayasaya aykırı ya da aykırı olduğu düşünülen yasaların aşılması

durumunda. Martin Luther King’in liderliğindeki Sivil Haklar Hareketi,

Amerika’da zenci haklarını hiçe sayan anayasa ve yasalara karşı yürütülen bir harekettir.

• Anayasaya uygun yasaların aşılması durumunda. Bu durumda özellikle televizyon ve yazılı basın harekete geçirilerek polise karşı kamuoyu önünde eylemler yapılmaktadır. Örneğin Almanya’da atom silahlanması ve NATO karşıtı eylemlerde, karşı çıkışın gerekçesini anayasaya uygun yasaların aşılması oluşturmaktadır.

• Zorbalık, isyan ve ayaklanma karşısında. Bu durumlarda sivil itaatsizlik eylemlerine başvurma doğal hukukun tanıdığı bir direnme düzeyidir.

• Hükümet darbesine karşı. Hükümet darbesine karşı girişilen eylemde, zorbalıktan farklı olarak, egemenliğin kullanılmasının ara verilmesine karşı çıkılmaktadır127.

126Dahl,a.g.e., s.52.

127Martin Krıele, “Ziviler Ungehorsam Und Widerstand- Naturrectlich Gerechtfertigt?, Argumentum,

Sempozyum Özel Sayısı, Temmuz-Aralık 1993, Y.3-4, S.36-41, ss.691-694, s.691-693. (Adı geçen

Hukuk devletlerinde görülen sivil itaatsizlik eylemleri, kuramsal bir sınırlama ile gerçekleşmektedirler. Belirtilen sınırlama, sivil itaatsizliğin adaleti sağlamaya yönelik bir hareket olması ve sistemi tümden değiştirmekten ziyade belli bir soruna eğilmesi nedeniyle kuramın özünü kaçırmamasıyla bağlantılıdır. Bu çerçevede

“Kendinden emin olan her hukuk devleti demokrasisi sivil itaatsizliği, siyasi kültürünün zorunlu olduğu için normalleşmiş bir yapı taşı olarak algılar” 128

biçimindeki yorum, hukuk devletinin bu eylemleri niçin hoşgörüyle karşılaması gerektiği noktasında önemli ölçüde açıklayıcı bir yaklaşımı beraberinde getirmiştir.

Sivil itaatsizliğe totaliter rejimlerde de başvurulabilmesi her ne kadar söz konusu ise de uygulamaların demokratik hukuk devletlerinin yapısına daha uygun olduğu yolundaki görüşler ağırlıktadır. Bunun altında yatan düşüncenin demokratik hukuk devletinin sınanmaya daha açık bir yapılanma olmasıyla ilişkilendirilmesi olasıdır. Habermas’ın dikkati çektiği nokta tam olarak bu görüşle uyumludur. Sivil itaatsizlik, bir bütün halinde işleyen hukuk devletinde söz konusu olacağından, kuralları çiğneyen birey, çoğunluğa yapılan çağrının sınırları çerçevesinde kalmak kaydıyla, doğrudan egemen yurttaşın yönetime katılma rolünü üstlenmektedir. Sivil itaatsiz, direniş savaşçısından farklı biçimde, düzenin demokratik yasallığını kabul etmektedir. Bu bağlamda demokratik hukuk devletlerinde sivil itaatsizlik, yasal düzenlemelerin meşru olmayabileceğinden hareketle gerçekleşmektedir129. Sivil itaatsizlik için, yasallığın sağlayamadığı meşruluğu gerçekleştirmeye yönelen farklı bir direnme tarzı olduğu söylenebilir. Şüphesiz çoğunluk tarafından desteklenmeye muhtaç bu meşruluk, demokratik devlet için mücadele edilen konunun dikkate alınması açısından önemlidir.

Yasama, yargı ve yürütme erkleri başta olmak üzere siyasal sistemin tüm kurumlarının toplumdaki dengeleri adalet ilkelerine göre şekillendirdiği demokratik bir ülkede kitlesel sivil itaatsizlik eylemlerine başvurulma ihtimali oldukça zayıf görünmektedir. Nitekim tarihsel süreçte kitlesel sivil itaatsizlik eylemleri, genel

128 Jürgen Habermas, Sivil İtaatsizlik, (Çev. Hayrettin Ökçesiz), Afa Yay., İstanbul, 1995, s. 32. 129 Jürgen Habermas, “Sivil İtaatsizlik: Demokratik Hukuk Devletinin Denektaşı Almanya’da Otoriter Legalizm Karşıtlığı”, Kamu Vicdanına Çağrı Sivil İtaatsizlik, ss.119-139,s. 128.

haksızlıkların hüküm sürdüğü otoriter ve totaliter ya da demokratik olduğu iddiasına rağmen baskı özellikleri gösteren rejimlerde ortaya çıkmıştır. Nazi karşıtı eylemler, Gandhi’nin ve King’in eylemleri ve son olarak da eski Sovyet Cumhuriyetleri’ndeki eylemler bu nedenle kitlesel sivil itaatsizlik olaylarıdır. Bu görüşe bağlı olarak sivil itaatsizlik yöntemleri, demokratik rejimlerin vatandaşlarının genelini özgürleştirdiği savıyla, ancak tekil haksızlıklara maruz kalan bireyler tarafından kullanılacaktır.

2. Totaliter Devletlerde Sivil İtaatsizlik Eylemleri

Genelde kendi iktidar hırsları yüzünden en uç tutumları benimseyen tek bir adama ya da seçkin bir zümreye dayanan totaliter ideolojiler, kamuoyu desteği elde etme ihtiyacı içinde olmadıkları gibi eleştirilere de kapalıdırlar. Totaliter hareket, yandaşlarının dikkatlerinin toplandığı tek odak haline geldiği zaman tatmin olduğundan, örgütlenmiş bir partiden çok bir yaşam tarzına dönmektedir. Öngörülen yaşam tarzıyla halk, iktidarın denetimindeki etkinlik ve örgütlere katılmaya zorlanmaktadır. Bu durum, insanların durumlarının gerçekliğini kavramalarının başka bir deyişle hegamonyaya karşı çıkmalarının önüne geçmenin bir yoludur. Hareketin pratik amacı, çok sayıdaki kişiyi bünyesinde eylemli tutmaktır. Rejim, kişilerin yönetimin meşruluğuna meydan okumayacağından emin olmak için düşman avı gibi araçlara da başvurmaktadır130.

Tormey’e göre de totaliter rejimin yöneticileri kendi egemenliklerini, akılcı bir proje ile geleceğin toplumunu tasarlayarak meşrulaştırmaktadırlar. Rejimin istikrarını sağlamak için başvurulan katı araçların yanı sıra (tehdit, rüşvet, ceza, işkence v.b) belirli davranış ve inanç biçimlerini özendirmeye yönelik girişimler de söz konusudur. Bu nedenle totaliter rejimler, “kitleleri, hem katılımı hem de düzenlemeyi

kolaylaştırmak üzere dikkatle tasarlanmış örgütlerde seferber etme denemeleriyle ayırt edilmelidirler”131.

130Hannah Arendt, The Origins of Totalitarianism, Londra,1986, s. 326, 438.

131 Simon Tormey, Totalitarizm, (Çev. Abdullah Yılmaz), Osman Akınbay, Ayrıntı Yay., İstanbul, 1992, s.243.

Belirtilen rejimler politikaları meşrulaştırmak için, bu araçların kullanılmasını gerekli görmektedirler. Bu çerçevede totaliter ideoloji, mobilize siyasal katılımla ve yayılan korku ile direnmenin önüne geçmeye çalışmaktadır. Çağdaş hukuk devleti tasarımına ve örgütlenmesine sahip olmayan bu tür toplumlarda sivil itaatsizlik direnişi, kendisine karşı gelinen siyasi iktidar tarafından yadsınabilir. Bu yadsıma trajik sonuçlarıyla birlikte direnişçi açısından zor durumlar ortaya çıkaracaktır. “Diktatörlüklerde ve totaliter düzenlerde temel hakların ve özgürlüklerin

savunulması ancak böyle bir hak kategorisi ile hukuk düşüncesi çerçevesine sokulabilir”132.

Totaliter rejimler varlıklarını evreni total biçimde açıklama iddiasına borçlu oldukları için sivil itaatsizlerin dillendirdikleri türden hak kategorilerini tanımaları da beklenemeyecektir. Kaldı ki demokratik hukuk devletleri de direnme konusunu açıkça tanımaktan yana değildirler. Demokratik sistemin ayrıcalığı sadece vatandaşlarını direnmeye sevk etmeden gerekli hak ve özgürlükleri tanımaları noktasındadır. Diktatörlük yönetimi altında direnmenin önünün mevcut rejimin ideolojik mekanizmaları ile kapatıldığını belirtmiştik. Ancak sivil itaatsizliğin doğal hukuk tarafından tanınan bir hak olduğu düşünüldüğünde, direnme bu biçimiyle de var olabilecektir. Özgürlük alanının her anlamda kuşatıldığı böyle bir ülkede vatandaşların yasalara itaat etmeleri yadırganacak bir durum değildir. Yine de kitlelere hâkim olan korku, itaatsizlik sorumluluğunun önüne geçmektedir.

Diktatörlük rejimine itaat aslında bir tür onaylama anlamına gelir. Suskun kabulden vazgeçerek direnmeye karar verenler suskun kalmanın yönetimi desteklemek olduğunu kavramışlardır. Dolayısıyla da bu tür yönetimde kamusal yaşamda yer almayanlar, rejimin yarattığı sorumluluk alanlarından kaçınarak diktatörlüğü desteklemeyi reddedenlerdir133. Diktatörlük yönetimi altında yaşayanların demokratik sistemde yaşayanlara göre direniş yükümlülüklerinin daha mı çok olduğu sorusu önemli bir noktadır. Saner’e göre bu tür yönetimler altında yaşayan insanlara genel eylemli bir direniş ödevinin verilmesi bu insanların

132 Ökçesiz, Sivil İtaatsizlik, s. 48.

133 Hannah Arendt, “Diktatörlük Dönemlerinde Kişisel Sorumluluk”, Kamu Vicdanına Çağrı Sivil

kendilerini kurban etmeleri anlamını taşır. Devletin egemenliği yoğunlaştığı ölçüde sadece “caniyane” eylemlere katılmamaları beklenebilir. “Herkesin siyasi direnişe

katılma sorumluluğu, ödenecek bedelin azalması ve hedefleri gerçekleştirme şansının yükselmesi ile artar”134. Görüleceği üzere siyasi direnişe katılma sorumluluğu, insanın iyi kötü hayatta kalabileceği sistemlerde mümkündür. Son tahlilde siyasi direniş ödevinin olduğu yer de demokrasi kabul edilmektedir.

Rustin’e göre sivil itaatsizliği kısıtlamayan ancak ona katılan bireylerin olmadığı bir toplum güvenli değildir. Yazar bu yargıyı, faşizme ve hatta demokrasiye karşı bile doğru bulmaktadır. Örneğin Hitler’in kitaplarını okumayı reddeden Norveçli öğretmenler sürgünle tehdit edilmişler, toplama kamplarına gönderilmişler ancak boyun eğmemişlerdir. Öğretmenlerin sivil itaatsizlik eylemleri sonucunda Hitler’in etkisi zafiyete uğramış ve Hitler Norveç’te tam olarak kontrol elde edememiştir135. Verilen örnek, sivil itaatsizliğin totaliter yönetimlere karşı başarıyla uygulanabileceğinin bir kanıtıdır. Ancak halkın üzerinde mutlak egemenlik kurmuş totaliter rejimlerde direnme konusu düzenlenmediği için sivil itaatsizliğin de koşullarından söz etmek genel anlamda mümkün görünmemektedir. Yine de adil olmayan ilişkileri sürdüren bu ülkelerde sivil itaatsizliğe başvurma ve başvurulduğu takdirde bunların işlevi tartışılabilir. Totaliter ülkelerde temel hakların bir bölümü mevcuttur ve bu haklar sivil itaatsizlik için referans alınabilirler. İkinci olarak bu ülkelerde toplumda ortak bir adalet duygusu yani kamu vicdanından da söz edilebilir. Kamu vicdanına seslenilerek soruna dikkat çekilebilecek, devletin şeklen de olsa kendisini meşru göstermek istemesi nedeniyle girişim dikkate alınarak başarıya ulaşabilecektir136.