• Sonuç bulunamadı

KÖK ORDA (İkinci yaklaşım-Etnos boyutu) 194. Mamay ve Tohtamış

* Devlerin Düellosu

XXIX. KÖK ORDA (İkinci yaklaşım-Etnos boyutu) 194. Mamay ve Tohtamış

Mamay‟ın cesur bir kumandan, kabiliyetli bir yönetici ve kıvrak bir politikacı olduğu konusunda hiç bir şüphe yok. Tohtamış‟ın durumu ise biraz karışık. Onu bozkır kültürünün son palatini olarak kabul edebilir, ecdad-ı âlisinin torunlarını ortadan kaldıran kıskanç bir efsane olarak sayabiliriz; ama her iki değerlendirme de yerine oturmayacaktır. Tohtamış‟ın kişisel mertliği, her türlü şüpheden hâlidir, fakat devlet işlerini çekip çevirmede sergilediği zeka ve askerî kabiliyet, göründüğü kadarıyla, üzerine yüklendiği misyonla uyuşmamaktadır. Her iki Tatar kumandanın da mağlup edilip, öldürüldüğü gerçeğini göz önünde tutarsak, meselenin doğru olarak ortaya konmadığı görülür.

Bir değerlendirme yapmak yerine, başında Mamay ve Tohtamış‟ın bulunduğu etnik sistemi izah etmeyi deneyelim. Ne de olsa yöneticinin çevresinde bulunanlar, onun mütalaasına ve fiillerine tesir edemez; fakat sadece sonuncular mâlumdur ve kesindir.

Mamay‟ın hâkim olduğu topraklarda, Poloves, Alan, Yas, Kasog, Kırım Gotları ve Yahudiler yaşıyordu.

Müttefikleri ise Litvanyalılar ve Cenevizliler‟di, ama kendisi Moğol asıllıydı. İşte size, kabiliyetli bir kumandan ve diplomat olan Mamay tarafından yönetilen, kalabalık nüfuslu, fakat uluslararası ticaret ve mahalli kaynaklara dayanarak zenginleşmiş tipik bir kimera. Ne var ki, devletinin sistematik bağları sûni olduğu için etnogenezin tabii kanunu Mamay‟a karşı idi.

Nüfusça az olan Moğollar akmatik, Polovesler‟in torunları homeostaz, Alanlar ve Kırımlı Gotlar koyu obskürasyon safhasındaydılar. Yaslar ve Kasoglar ise tıpkı Cenevizli İtalyanlar, Konstantinopolisli Grekler ve Hazaryalı Yahûdiler gibi, Mamay‟ın devletiyle organik değil, idarî bağlarla bağlıydılar. Görüldüğü gibi Mamay‟ın devleti Çingis ulusunun devamı değil, onun antipodu, yani sırtını yerlilere dayayan organize bir devletti.

Tohtamış‟ın Urus-han‟a karşı kazandığı zafer, tesadüfî değildi. Nasıl ki Mamay, Cenevizli aracı tacirlerden maddî ve askerî destek almakla Batı dünyasına sırtını dayamışsa, Tohtamış da Buharalı ve Semerkandlı tacirlerin hâmisi Timur‟dan destek alıyordu. Her iki müttefik de samimi değildi. Ekonomik ve kültürel temaslar, tıpkı güneş ışınları ve ılık yağmurların buz kütlelerini eşit şekilde eritmesi gibi, bozkırın tabii ekonomisi, hayat tarzını ve “Moğol etkisiyle gelişen” siyasî sistemini kemirmişti. Süper-etnos boyutundaki temaslar, tıpkı termodinamikteki ılık yağmur damlaları gibi, eşit şekilde tesir ederler.

Saf göçebeler, hanlarına inanıyor; ama hanlar, zeki emîrlere ihtiyaç duyuyorlardı. Bunlarsa, ticarî yerleşim birimlerinin şehirli ahalisiyle ilişki içindeydiler ve yüz yılı aşkın süredir Müslüman, dolayısıyla Çingizîler‟in düşmanı idiler. Bunlar arasında en kabiliyetlisi Timur‟du. Timur, Ok Orda‟yı ve Moğulistan‟ı mağlup etmiş, fakat coğrafî yerleşimi ve mahalli gelenekleri muhafaza eden iktisadî sistemi sayesinde Sibirya‟da yer alan Kök Orda, onun etki alanı dışında kalmıştı.

Kök Orda‟nın diğer etnos ve kültürlerle belirli ve kesin sınırları yoktu. En geri kalmış bir bölgeydi ve dolayısıyla XIV. Yüzyıl sonlarında Altın ve Ak Orda‟da israf derecesinde tüketilen enerji potansiyeli burada muhafaza edilmişti. Halbuki Altın ve hatta Ak Orda, bu enerjisini tüketmeden önce Sibirya ve Mangışlak sakinleri üzerinde hâkimiyet sağlamıştı. Dolayısıyla bu iki bölgede sessizlik hâkimdi, ama Volga ve İrtış‟daki passioner gerginlik düşünce, Kök Orda‟nın gücü bariz şekilde yukarıya doğru tırmandı ve bu da Tohtamış‟ın Volga‟nın sol sahilini ele geçirmesine zemin hazırladı. Tabii ki bu durum, Mamay‟la aralarında kaçınılmaz bir savaşa yol açacaktı.

195. Litvanya ve Moskova

Olgerd‟in tüm hayatı boyunca tek bir hedefi vardı: Ruslar‟ı Litvanya hâkimiyeti altında birleştirmek.

Ortodoksları putperestlerden koruyan Başpiskopos Aleksey ise, onun en başta gelen düşmanları arasındaydı.

Müslümanlardan korunmak gerekmiyordu. İslamı kabul eden ve Ruslar‟a yakın olan Tatarlar, saldırgan değillerdi.

“İlk Litvanya saldırısı” 1368‟da vukû bulmuş; Olgerd ve Mihail Tverskiy Moskova‟yı öyle bir yakıp yıkmışlardı ki, “Tatarlar dahi böyle bir zulüm yapmamışlardı.”26

İlişkiler, iyice gerginleşmişti. 1370‟da başpispokos Svyatoslav Smolenskiy‟i afaroz etmiş; Çernigov knâzı Roman Mihailoviç, pek çok güneyli knâzla birlikte Moskova tarafında yer almışlardı.27

İkinci askerî faaliyet, Litvanya‟nın 1372‟de gerçekleştirdiği saldırıydı ve sadece köylerin yakılıp yakılmasına yol açmıştı. Bugüne kadar kimsenin Litvan ve Tatar saldırılarının sayısını karşılaştırmaması da şaşırtıcıdır! Daha önceki savaşlar feodal mücadeleler olarak değerlendirilse bile, XIV. Yüzyılda Litvanya‟yla yapılan savaş millî bir karakter kesbetmeye başlamıştı. Bu da gösteriyor ki, Litvanya, yöneticilerin irade ve sempatileri göz önünde bulundurulmadan Batı Avrupa süper-etnosunun bünyesine girmiştir.

1375‟de Podolya ve Seversk topraklarını28 hâkimiyeti altına alan Mamay, bu olaydan faydalanıyordu;

ancak, Dmitri Moskovskiy 1379‟da gerçekleştirdiği tek bir seferle, mahallî Olgerdoviçler‟i intizama sokarak, Kiyef ve Çernigov‟u Moskova‟ya bağladı.29 Mamay, bunun için ona müteşekkir olacak değildi ve esasen artık bunun bir önemi de yoktu. Çünkü Mamay‟la olan barış 1374‟de bozulmuştu.

Orda meselesinde Moskova‟da bir görüş birliğinin bulunmadığı muhakkak. Millî ve ideolojik birliğin, hayat tarzının ve hatta sanatın bağımsızlığının korunması, saldırgan Batı ve onun Mamay idaresindeki müttefiki etnik kimera müttefikiyle savaş demekti. Gerçekten de böyle bir ittifakın oluşu, durumu büsbütün gerdirmişti. Bir çoğuna göre Saray‟daki hana değil de Mamay‟a itaat edip, ona vergi ödemek, bir takım imtiyazlar sağlamak suretiyle Cenevizli tacirleri Rusya içine bırakmak ve en nihayet kilise birliğinin sağlanması konusunda papayla uzlaşmak demekti. Sadece bazı boyarların değil, Knâz Dmitri‟nin metropolitanlık tahtına göz diken rahibi Mitya gibi din adamlarının da bu platformu paylaşmaları enteresandır. Mamay, baş patrikten icazet alsın diye Mitya‟nın kendi toprakları üzerinden Konstantinopolis‟e gitmesine izin vermiş, fakat rahip yolda âniden ölmüştü.

Bu platforma taraftar olanlar, sakin karakterli, akıllı burjuvalardı. Onlara karşı çıkanlarsa, Sergiy Radonejskiy‟in mücadelelerini onayladığı bir grup passioner milliyetçilerdi.

Moskova, en rahat ve tehlikesiz Volga yolunun içinden geçtiği Tver, Ugliç veya Nijni Novgorod‟dan daha avantajlı bir coğrafî konuma sahipti. Fakat buna karşılık Smolensk veya Ryazan gibi savaşçı istidatlara mâlik değildi. Novgorod‟un zenginliğine, Rostov ve Suzdal‟ın geleneksel kültürlerine de sahip değildi. Ama atılgan, enerjik ve yenilgi kabul etmeyen insanları bünyesine topladığı için “birleştirme” inisiyatifini elinde tutuyordu. Bu insanların çocuk ve torunları, sadece Moskova‟yı atayurtları olarak biliyorlardı; çünkü anne ve nineleri Rus‟tu. Onlar, olmayan haklarını savunmak için değil, ödenecek bir devlet maaşıyla iktifa ederek görev almaya can atıyorlardı. Bununla birlikte hizmetleri karşılığında devletin ödediği maaşla geçindikleri için, devlet idealini koruyor, hakları konusunda huzursuzluk çıkarmıyorlardı. Elbette büyük knâz (grandük) maaşlarını vaktinde ödemezse, onlar da karınlarını doyurmak için bir yerlere çeker giderler, devletin başında bulunan kişi de memursuz kalacağı için kendisi zararlı çıkardı.

Batı için alışılmadık olan bu orijinal iktidar halk ilişkisi sistemi öylesine cazipti ki, kılıç zoruyla* İslamı kabul etmek istemeyen Tatarlar, Katolisizme sempati beslemeyen Litvanyalılar, vaftizli Polovesler, Meryalar, Muromalar ve hatta Mordvalar Rusya‟ya akın ediyorlardı. Moskova‟da kadın bol, iş bulmak kolay, yiyecek ucuzdu. Hırsız ve yağmacıları ise İvan Kalita sınır dışı etmişti.. Ancak, barış ve uzlaşı içinde yaşayan

bu kalabalık kitleyi tek bir etnos haline getirmek için eksik olan bir şey vardı: Kollektif hareketle şekillenen ve tekemmülü için yüksek gerginlik gerektiren ortak tarihî kader. Bu ruh ise, ancak kuluçka döneminin bitiminde ve etnosun tarihî gelişiminin başlangıcı olan yükseliş safhasında oluşur.

* Müslümanların kılıç gücüyle ülkeler fethettikleri doğrudur; ama kimseyi boynuna kılıç dayayarak İslamı kabule zorlamadıkları ittifaken kabul edilmiş bir hakikat iken, yazarın bu saçma sözlerini, bir Hristiyanın İslama klasik bakışı olarak değerlendirmek gerekir. (çev.)

Halk, sadece toprağını değil, üzerine hayat ve ahlakını, dünya görüşünü ve estetiğini, kısacası günümüzde orijinal kültür tipi denilen her şeyi bina edeceği prensipleri savunmayı kendisine amaç edindiği an, gücü yeten herkes eline silahını alarak başka dinlere mensup bulunun Poloves, Litvanyalı, Kasog ve Cenevizliler‟le (ki onlar da Katolik sayılmıyordu), hatta Litvanyalı Jagaila‟ya hizmet eden hain Batılı Ruslar‟la savaşmaya gitti. Sadece Novgorodlular umum Rus hareketine katılmaktan yan çizdiler. Onlar, Almanlar Novgorodlular‟ı korporasyonun eşit hukuklu olmayan üyeleri kabul etmelerine rağmen, Hansa tacirleriyle imtiyazlı anlaşmalar yapmayı ve temasta bulunmayı daha çok tercih ediyorlardı. Bu yüzdendir ki Novgorod kendini Rusya‟dan ayırmış ve ancak yüzyıl sonra düşman bir devlet gibi fethedilerek tekrar kazanılmıştır. Ama mantıklı olalım: Novgorod, eski bir Rus şehri olarak kültür çizgilerini muhafaza ediyordu ve basiretsiz egoizminin kurbanı olmuştu. Moskova‟nın çevresinde ise yenilenmiş, hareket kabiliyetine sahip bir Rusya şekillenmişti. Bu özelliğinden dolayı Moskova, Mamay ve Jogaila‟nın çeşitli milletlere mensup kalabalık halklarına karşı durabilmiştir.

Moskova‟nın etnik çeşitliliği ile Mamay devletinin mozaikliğini temel fark olarak müşahede ediyoruz.

Moskova‟ya etnoslar değil, çeşitli etniklere mensup insanlar, Özbek-han‟ın vicdanlarına (atalarının dinine) baskı yaptığı sabık etnoslarından kopan “başıboş atomlar” gelmişlerdi. Yayı kulağına kadar gerebilen ve bir kılıç darbesiyle rakibini omuzundan beline kadar doğrayabilen savaşçıların er meydanıydı bu. Bu insanların Moskova ordusuna alınması, onun seviyesini kısa zamanda dünya standartlarına ulaştırdı. Babaları veya anneleri sayesinde Ruslaşan bu bozkırlı yiğitlerin torunları, bir pusu alayının saldırısının da gösterdiği gibi, babalarının ve dedelerinin öğrettikleri askerlik bilgilerini unutmamışlardı. Mamay‟ın elinde ise, mirzanın buyruklarından başka hiç bir şeyi takmayan, birbirine yabancı, farklı halklardan müteşekkil bir konglomera vardı. Dolayısıyla kaybedilen bir savaş, Mamay‟ın devletini mukavva bir ev gibi ekiş büküş edebilirdi.

196. Diplomasi ve Sunduğu imkanlar

Süper-etniksel çatışmalar, kendi hallerinde ancak uzaktan farkedilirler. XIV. Yüzyıl gözlemcisi, knâzlıkları ve ordaları değil, çarları ve hanları görebiliyordu ve bu da doğrudan değil, aksine boyarların, alpautların, kontların ve elçilerin faaliyetleri sayesinde mümkün oluyordu. Her halükârda yöneticilerin faaliyetlerinin ilk genelleştirmesini, onların yakınında bulunan danışmanlarının beyanatlarına istinaden yapıyordu. Örneğin XIV. Yüzyılın ilmî seviyesi, hem Tatarlar‟ın, hem de Ruslar‟ın 1380‟de başına gelen felaketleri böyle açıklamıştır. O dönemdeki durum, gerçekten gergindi.

Litvanya, aşağı yukarı tüm Eski Rusya topraklarını ele geçirmiş, Moskova ise Rossya‟nın fethedilmiş topraklarını istirdat etmek için didinip durmuştu. Moskovalı voyvodalar 1378-1379‟da Turubçevsk ve Starodub şehirlerini fethetmiş; Knâz Dimitri Olgerdoviç Turubçevskiy, kendi şehrini savunmak şöyle dursun,

“görülmemiş bir barışçı gayretle” ekabirlere ve mukarrebîne gösterilen bir izzet-i ikramla kabul edildiği Moskova‟da almıştı soluğu30 Bunun üzerine Jogaila‟nın amcazâdesi Vitovt, hapishaneden kaçarak Almanlar‟a sığınmıştı. Artık Jogaila‟nın tahtı sallanıyordu.

“Volga ordasının elleri kanlı ve gururlu knâzı Mamay, tüm Orda‟yı gele geçirdi. Pek çok çar ve knâzı ortadan kaldırarak, kendisini çar ilan etti. Yine de kendisine güveni yoktu ve kimse ona inanmıyordu. Bu defa tekrar ordasındaki pek çok knâz ve alpautu ortadan kaldırdı. Sonunda sadece adı Orda içinde çara çıkan

kişi intihar ederek hayatına son verdi ve böylece Mamay bütün ipleri eline aldı. Halbuki o, Tatarlar‟ın kendi çarlarını sevdiğini anladı, bu yüzden korkuya kapıldı; onun iktidarı kendi isteğiyle bırakmayacağını düşünerek, onu ve tüm yakınlarını ve sevdiklerini öldürdü.”31

Rusya‟da daha önce hiç böyle bir şey olmamıştı. Ryazan knâzı Oleg İvanoviç, Mamay‟a itaat arzetmiş, fakat diğer yandan Jogailo‟ya şu sözleri iletecek bir elçiyi yola çıkarmıştı: “Size mutlu bir haberi açıklıyorum, ey büyük knâz Jogailo Litovskiy! Uzun zamandır Moskova knâzı Dmitri’yi kovup, Moskova’yı ele geçirmeyi planladığınızı biliyorum. Artık bizim vakt-i saatimiz geldi. İşte, büyük kral Mamay kalabalık bir orduyla onun üzerine gidiyor. Gel ona karşı birleşelim.”32 Ve Jogaila severek razı oldu.

Müttefikler, askerî bir gövde gösterisinin Dmitri‟nin Novgorod veya Dwina‟ya kaçması için yeterli olacağını, kendilerinin ise bir ok bile atmadan Moskova ve Vladimir‟i ele geçirerek, Rusya topraklarını paylaşacaklarını zannetmişlerdi. Hatta Tver veya Suzdal knâzlarının Dmitri‟nin yardımına geleceklerini hesaba bile katmıyorlardı. Ama etnogenez teorisini bilmedikleri için, halkı unutmuşlardı.

Şiddetli korkuya kapılmış bulunan Kiyef Rusya‟nın batı bölgeleri, istemeyerek de olsa, Litvanyalı fatihlere boyun eğmiş, Velikorossya‟ya dönüşen sabık “Zalesski Ukraynası” sakinleri ise kendi knâzlarının mütekabil antipatisini görmezlikten gelmişlerdi. Yukarı Volga sahillerinden Ortodoksluğu savunmak amacıyla birlikler gelmişti. Çünkü artık, Peter, Theognost, Aleksey gibi başpiskoposlarla, Radonejskiy (Sergiy) gibi rahiplerin faaliyetleri sonucunda birlik şuuru ruhlara ve kalplere perçinlenmişti. Ural-ötesinin geçici Kök Ordası‟nın İtil ve İrtış civarındaki kabiledaşları arasında inisiyatifi ele geçirmesi için yeterli olması gibi, burada da monolit etnik bütünlük, kimerik bir oluşuma karşı harekete geçmişti. Çatışmalar, diplomatların gayretleri yüzünden değil, engellenemez ve durdurulamaz elektrik akımı gibi vukû bulmuştu.

197. Çatışma

Sonunda bu iki güç birbiriyle karşılaşmak için savaş meydanına doğru yönelmişti. Jogaila‟nın Litvanya ordusu Mamay‟ın yardımına koşmuş, Kök Orda‟nın meşrû hanı Tohtamış ise geleceğin Özbek ve Kazaklar‟ının atalarını Dmitri‟nin yardımına göndermişti. Herkes, bir savaşa gittiğini biliyordu.

Tarafların gücü birbirine denkti. Tohtamış‟ın Timur‟la olan ittifakı ne kadar ümitsizse, Mamay‟ın Jogaila‟yla birleşmesi de aynı durumdaydı. Bu ittifaklardan bir süre önce Olgerd, Dinyester ve Bug‟un aşağı akımlarını fethetmiş; Timur ise Moğulistan göçebelerine ağır bir darbe indirmişti. Tohtamış‟ın Ak Orda‟da Timur‟un müttefiki olarak tahta oturması hiç de hoş karşılanmamıştı. Dahası, Mirza Arapşah 1376‟da büyük bir orduyla Volga‟yı geçerek Mamay‟ı itaat altına almıştı. Her iki rakibin de tahtta kalabilmek için müttefiklere ihtiyaçları vardı, fakat bu müttefikleri aramak çetrefil bir meseleydi.

1371‟de genç Moskova knâzı Dmitri‟yi kabul eden Mamay, ona büyük knâzlık yarlığı verdi. 1372-73‟de ise Moskovalılar ve Tatarlar, güçlerini birleştirerek Ryazan topraklarını ıssızlaştırdılar. Fakat ittifak 1374‟de becerikli başpiskopos Dionisi Suzdalskiy yüzünden bozuldu.

Dionisi‟yi misafirini öldürmeye neyin itelediğini kestirmek zor. Acaba ortada siyasî veya şahsî bir hesaplaşma, yahut kiliseler arasındaki herhangi bir entrika mı vardı? Öyle veya böyle, savaş kışkırtılmış ve olaylar çığ gibi gelişmişti.

Mamay, darbeye karşı bir darbeyle cevap verdi. 1377‟da Rusya‟ya saldıran Arap-şah, Piana Nehri‟nde henüz savaşa hazırlanmamış olan Rus birliklerini mağlup ederek, Nijni Novgorod‟u ele geçirip, yaktı. Ancak, Mamay‟ın Mirza Begiç kumandasındaki diğer bir ordusu, 1378‟de Dmitri Moskovskiy tarafından Voja Nehri‟nde mağlup edilmiş; böylece Moskova‟nın tanrı netleşmişti. Artık Moskova Tohtamış-han‟ın müttefikiydi ve muhtemelen bu, düşünülerek gerçekleştirilmiş bir ittifak değil, “eşyanın gücü” veya hadisât mantığının bir sonucuydu.

1380‟deki savaşın kaderini, her zamankinden daha fazla manevraların uyumluluğu belirleyecekti. 1380 mayısında Jogaila bütün ordusuyla Don seferine gidebilmek için Orden‟le bir barış anlaşması imzaladı. Bu anlaşmayla, Jmul‟u kahramanca savunan Keystut‟a ihanet etmişti.33 Fakat yine de, bu olaydan bir yıl önce Moskova knâzının Tatar ve Litvanyalılar‟dan kurtardığı Kiyef, Çernigov ve Seversk üzerinden gitmeye mecbur kalmıştı. Bu topraklarda yaşayan ahalinin karşı çıkması, Litvanya ordusunun hareket serbestisini engellemişti.34 Böylece ordu bir sefere gecikmiş.. ve bu da Rusya‟yı kurtarmıştı.

Sonrası mâlum. Kulikova meydanında Rus cengaverliği, Mamay‟ın çeşitli kabilelerden oluşan ordusunu tarumar etmiş; ancak bacakları güçlü, yorulmaz atlara sahip olanlar kurtulabilmiştir. (Yine de Mamay‟ın elindeki asker sayısı bir hayli kalabalık olmalıydı ki, 1381 yılı başlarında büyük bir orduyla tekrar ortaya çıkarak, Volga‟ya büyük bir ihtimalle gemilerle gelen Tohtamış‟ı durdurmayı denemiştir).

Rus ordusu çok kayıp vermişti ve bilhassa yaralıların sayısı hayli fazlaydı. Onları arabalarla evlerine taşıyorlardı; fakat takviye gelen Litvanyalı askerler (Kiyefliler ve Beloruslar) ve Ryazanlılar arkada kalan ağırlıklara yetişerek, yağmalamış, savunmasız yaralıları ele geçirmişlerdir.35 Şiddet, Olgerd ve Keystut‟un hayalledikleri Rusya-Litvanya birliğinin mümkün olmadığını gösterecek derecede yayılmıştı. Etnogenez, insanların kendisiyle mücadele etmeyi öğrenemediği bir tabiat olayıdır.

Bütün Litvanyalılar, Jogaila‟nın izin verdiği türden bir hesaplaşmayı tasvip etmiyordu. Almanlar‟ın inatçı düşmanı Keystut, sırtını Ruslar‟a dayamak suretiyle, 1381‟de yeğenini tahttan alaşağı edip, Moskova‟yla ittifak aktetti. Ne var ki, Seversk topraklarını Litvanya‟ya istirdat eden Jogaila kendi taraftarı Dmitri Koribut‟u Novgorod-Seversk‟de kuşatma altına aldı. Keystut, ona karşı bir ordu gönderdiyse de, sevkedilen ordu amacına ulaşamadı. Jogaila kısa süre sonra amcasını öldürerek, amcazâdesi Vitovt‟u hapsetti.36

Vitovt‟u hapishaneden kendisine yemek getiren kahraman bir Litvanyalı kadın kurtardı. Kendi hayatı pahasına elbiselerini çıkarıp ona verdi ve Litovt kadın kıyafetinde hürriyetine kavuştu.

Bu romantik olay, çok şey anlatmaktadır. Bilindiği gibi, Litvanya‟da bu ülkeyle Rusya‟yı Ortodoksluk bazında birleştirmeye can atan güçlü bir Rusofil parti vardı. Moskova yönetimi, böyle bir yakınlaşmanın yolunu bulmaya hazırdı, fakat baştaki yönetimin uymak zorunda olduğu mevcut şartlar Litvanyalıları küstürecek şekildeydi. Bu yüzdendir ki Polonya kraliçesi Jadwiga‟yı 1386‟da Jogaila evlendirmeyi başaran Polonofil parti güçlenmişti.

Polonyalı magnatlar, kültürsüz bir Litvanyalının Polonya kralı olmasını hazmedemezlerdi. Onlar, ülkelerindeki kralın ancak szlachtaya bağlı olması gerektiğini mükemmelen anlamışlardı. Dolayısıyla Katolik kilisesi büyük ve önemli başpiskoposluk dairesini ele geçirmiş, Roman-o-German süper-etnosunun sınırı Visla‟dan Dinyeper‟e kaymıştı. Böylece Katolik Avrupa doğuya doğru sarkarken, Rossya gerilemiş; Knâz Andrey Polotskiy‟nin 1386-1387‟deki isyanı ise bastırılmıştı.37

Kulikova‟dan sıvışan Mamay, büyük bir ihtimalle, Berezina‟yı aşarak çekilen Napolyon‟dan daha büyük bir bozgun yemiş değildi. Kayıp çok fazlaydı, ama bunlar Cenevizliler‟in, yani yabancıların paralarıyla tutulmuş kiralık askerlerdi. Halbuki kendi ordası mâsun kalmıştı. Savaşı yeniden başlatmak için sadece Litvanyalılar‟ın Keystut‟u alaşağı edip, Jogaila‟yı tekrar tahta geçirmelerini beklemek gerekiyordu ve başarı şansı vardı. Çünkü Moskova en iyi savaşçılarını kaybetmiş, dolayısıyla zayıflamıştı.

Ama hiç hesapta olmayan bir olay vukû bulmuştu. Mamay, Kalka sahilinde (bugünkü Mariupolya civarında) Tohtamış‟la karşılaştığında, savaşçıları atlarından inerek, meşrû Çingizî hana bağlılık yemini etmişlerdi.38 Buna rağmen, kendi ahlak anlayışlarına göre ihanet sayıldığı için, kumandanlarını yakalayarak, teslim etmeyi de düşünmemişlerdi. Aksine onun, Mamay‟ın Tatarlar‟a hesap vermenin gereksiz olduğunu düşünen müttefiki Cenevizliler ve kültürlü İtalyanlar‟ın işini bitirdiği Kırım‟a gitmesine müsaade etmişlerdi.

Mamay‟ın oğlu Mansur, başka bir kurtuluş yolu bulmuştu. Hüsn-ü kabul gördüğü Litvanya‟ya kaçarak, Bozkır ve kabiledaşlarıyla ilişkilerini kesmeden güney uçlarında hayatını sürdürdü. Torunlarını daha güzel bir kader bekliyordu. Hatta onlardan İvan adlı birisi, sadece çar tacını giymekle kalmayacak, pek hoş olmasa da, uzun bir süre hafızalarda kalacaktı.

Tohtamış için ise, bu kansız zafer, yıldızının parlamasına zemin hazırlamıştı. Cuçi ulusunu 18 yıl süreyle birleştirecekti ve daha sonraki günlerde başka kabiliyetler sergilememişse de, tıpkı XIV Ludwig veya Kraliçe Wictoria gibi ömrünün sonuna kadar halkı nezdinde popülaritesini koruyacaktı. Belki bir takım özel durumlar olmasaydı, hayatını tahtı üzerinde noktalayacaktı; çünkü kendi halinde bir han olarak tebaasının büyük bir kesimi tarafından seviliyordu; ama üst üste gelen belalar, büyük bir felaket doğuracaktı.

198. Alçaklar

1359-1381 yılları arasında yaşanan “büyük fetret”, Altın Orda‟nın ve hanedanın en sadık halkının Rus

1359-1381 yılları arasında yaşanan “büyük fetret”, Altın Orda‟nın ve hanedanın en sadık halkının Rus