• Sonuç bulunamadı

CUÇİ ULUSU ARASINDA 164. Etnik Dominantların Değişimi

* Empirik Genelleştirme

XXIV. CUÇİ ULUSU ARASINDA 164. Etnik Dominantların Değişimi

Rusya’dan Rossya’ya

* Panorama

* Empirik Genelleştirme

XXIV. CUÇİ ULUSU ARASINDA 164. Etnik Dominantların Değişimi

Vatanseverlik, etnik veya süper-etniksel gelenekleri samimi olarak sevmektir. Tek farkı, etnos boyutunda irsiyet belirtilerine dayalı birlik, süper-etnos boyutunda ise, ödünç alınmış olsa bile, sevilip tasvip edilen kültür birliği olmasıdır.

XIn-XIV Yüzyıllar arefesinde Ruslar, ülkenin siyasî yönden parçalanmış olmasına rağmen, Polak, İsveç, Macar ve Almanlar‟la olan ilişkilerde sistem birliğini göz önünde bulundurmuş, ama Grek, Bolgar ve Gürcüler‟e karşı aynı şuuru göstermemişlerdir. Çünkü bu süper-etnoslardan birinin indikatörü katolisizm, diğerininki ortodoksluk idi. Elbette Suzdallılar veya Volınlılar, Grek veya Bolgar olmadıklarını; aralarındaki farkın, diğer Rus knâzlıklarındakilerle olan farklardan daha fazla; Katolikler ve Müslümanlarla aralarındaki farkın ise iki üç defa daha fazla olduğunu biliyorlardı. Etnik sempati (olumlu komplimantarizm) Rusya‟da 1204‟de Grekler‟e, 1205‟de Bolgarlar‟a, Ruslar‟la bütünleşen Polovesler‟e 1223‟de ve 1240‟da İjorlar‟a karşı acıma duygusunun oluşumuna yol açtı.

Halbuki, 1242‟de Aleksandr Nevskiy‟nin Çud Gölü‟nde ve 1245‟de Daniil Galitskiy‟nin Yaroslav Kalesi açıklarındaki zaferleri, etnik sistemin passioner gerginlik atâleti henüz sönmediği için tüm Ruslar‟ın hayli sevinmesine yol açmıştı.

Fakat daha önce üzerinde durulan bela yağmuru, etnik sürecin yönünü ortaya koymuştu. 1252-1257 yıllarına doğru ise bu itki en yüksek seviyeye çıkmıştı. Gerçi savaşlar bitmemişti, ama artık tam bir asır boyunca Katolik, Müslüman ve bozkırlı üç farklı ve birbirine düşman süper-etnosun savaş alanı haline gelen

Rus toprakları üzerinde cereyan etmiyordu.1 Bozkırlı süper-etnosun ana dominantı din değil, Çingis-han Yasası‟ydı.

Batu‟nun 1237-1242 yılları arasındaki büyük seferi, o dönemde yaşayanlar üzerinde şok etkisi yapmıştı.

Esasen bu, sadece büyük bir akındı ve nüfus azlığı problemi yaşayan Moğol imparatorları nezdinde planlı bir fetih değildi. Gerçekte Moğollar, ne Rusya, ne Polonya, ne Macaristan‟da garnizonlar kurmuş; ne halka daimi vergi koymuş, ne de knâzlarla eşit hukuklu olmayan anlaşmalar yapmışlardır. Dolayısıyla “fethedilmiş, ama itaat altına alınmamış ülke” ifadesi kesinlikle doğru değildir. Fetih işlemi olmamıştır, çünkü böyle bir şey düşünülmemiştir. Batu‟nun görevi Polovesler‟i tarumar etmek ve bu işi yaparken de herhangi bir karşı darbe gelmesi ihtimali bulunmayan yerleşik komşularla mâkul barış anlaşmaları imzalamaktı. Ama bunu başaramayacaktı.

Katolik Avrupa, etnogenezin akmatik safhasındaydı. Passioner patlama, onu, tüm olanlara rağmen fetihleri engelleyecek şekilde parçalamıştı. 1250‟de Gibellinler‟in başı, İmparator II. Friedrich ölmüş, imparatorluk çökmüştü ama Papa IV. İnnocent kendini “Hristiyan Dünyası”nın lideri olarak görüyordu. Daniil Galitskiy, Malaya Rusya krallık tacını da papanın elinden o zaman almıştı. Dolayısıyla Moğollar‟a karşı savaşmak ve papalıkla bütünleşmeye dikkatlice hazırlanmak zorundaydı. Galiçya, bir Ortodoks kalesi durumundan küçük bir Avrupa krallığına dönüşmüş, St. Peter tahtının vassalı olmuştu.

Bir başka deyişle, Malaya Rusya, kendisi için değil, başkalarının çıkarları için savaşmak zorundaydı. Ama bu durum, Moğol noyon Burunday‟ın Daniil‟i kendi kalesini yıkmak ve ordusunu Polonya‟ya yapılacak sefere takviye olarak göndermek zorunda bıraktığı 1259 yılında hüsranla sonuçlanacaktı.

Batıyla yapılan ittifak, Galiçya‟ya ve halkına felaket getirmişti. Aradan 80 yıl geçtikten sonra, yani 1339‟da Polonya kralı Casimir Velikiy “bir tek ok atmadan” Galiçya‟yı Polonya‟yla birleştirecekti.

Kuzeydoğu Rusya, kendisini nispeten bağımsız hissediyordu. Nitekim 1248‟de Büyük Vladimir Knâzlığı‟nda Batu‟nun tahta iclas ettiği müteveffa Yaroslav‟ın kardeşi meşrû veliahtı Svyatoslav Vsevolodoviç, bir yıldan daha az bir süre knâzlık yapan Tverli Mihail Yaroslaviç tarafından kovulmuştu. Tüm günlerini sabırsızlıkla bu haksızlığın düzeltilmesini bekleyerek ordada geçiriyordu. Ama onun başına gelenler Batu‟nun değil, Göyük‟ün dul hatunu Nayman Oğul Gaymış‟ın ipleri elinde tuttuğu Kakarorum‟daki merkezî yönetimin suçuydu. Oğul Gaymış, Rusya‟nın yönetimini zehirlenerek ölen Yaroslav‟ın oğullarına vermiş;

böylece Aleksandr, büyük, fakat harabe haline gelen Kiyef‟i, Andrey de zengin Vladimir Knâzlığı‟nı almıştı.2 Bu taksim, hoppa akıllı bir avradın keyfine göre yapılmıştı. Andrey “batı yanlısı”ydı. Hemen Daniil Galitskiy‟le anlaşmaya vararak, Moğollar‟a karşı Avrupa‟yla ittifak teşkil etti. Zafer kazanılmış olsa bile bu, Rusya için bir yıkım olacaktı. Çünkü birleşmenin, yani millî kültürün tahribinin sebep olacağı savaş, Rus topraklarında geçmek zorundaydı. Ve sonuçta Vladimir ve Novgorod toprakları, Pribaltık‟da olduğu gibi Haçlı şovalyelerince fethedilecekti.

Söylemesi zordur ama, acaba Knâz Andrey‟in uyguladığı politikanın kaçınılmaz sonuçlarını anlamış mıydı?

Fakat altın tac hırsı onun basiretini bağlamıştı. Bu yüzden Novgorod tahtında oturan Aleksandr, etno-politik durumu soğukkanlılıkla değerlendirerek, Rossya‟yı kurtarmıştır.

1251‟de ordaya gelen Aleksandr, Batu‟nun oğluyla önce dost, sonra kardeş olarak, hanın itibarlı oğlu durumuna yükseldi ve 1252‟de tecrübeli noyon Nevruy‟un kumandasındaki Tatar taburunu Rusya‟ya getirdi.

Andrey, İsveç‟e kaçtı. Böylece Aleksandr büyük knâz oldu ve Almanlar da Novgorod ve Pskov‟a yaptıkları saldırıları durdurdular.

Aleksandr‟a yardım eden Batu‟nun da haklı sebepleri vardı. Son derece karmaşık bir durumla karşı karşıya idi. 1253‟de Moğolistan‟da yeni han seçimi için büyük kurultay yapılacaktı. Gergin bir bekleyiş vardı.

Çünkü seçimi kaybeden tarafın kellesini kaybetmesi mukarrerdi. Kuvvetler, aşağı yukarı birbirine denkti ve her bir fazla dost, terazinin kefesinin şu veya bu tarafa ağmasına sebep olabilirdi.

Batu, sırt desteğine muhtaçtı. Daniil kendisini aldatmıştı. Aleksandr‟a güvenmiş, o da güvenini boşa çıkarmamıştı. Batu kazanmıştı. Dostu Munke hakan-ı kebir, kendisi ise Borcigin boyunun reisi olmuştu. Bunun anlamı, imparatorluğun ikiye bölünmesiydi. Batu batıyı, Munke de doğuyu yönetecekti. Ya Aleksandr?

Akla şöyle bir soru geliyor: Daniil ve Aleksandr birbirlerine karşı tetikteydiler. Biri Almanlar‟a, diğeri Tatarlar‟a sığındı. Peki, hangisi Ruslar‟dan yanaydı?

O sıralar, biri Dinyeper ile Batı Bug, diğeri Pripet ile Dwina arasında olmak üzere eski Rus geleneklerini yaşatan iki knâzlık vardı. Belaya Rus (Beyaz Rusya) ve Çernaya3 Rus (Kara Rusya) denilen bu iki knâzlık, ne Almanlar‟a boyun eğmişti, ne de Tatarlar‟a. Peki bu iki knâzlık komşuları Litvanyalılar‟a karşı bağımsızlıklarını korumanın dışında şanlı adlarını muhafaza etmek için ne yapmışlardı? Hiç! Homeostaz, normal sayılabilecek insanları koruyordu. Kriviç, Dregoviç ve Radimiçler‟in torunları her yıl toprağı ekip, ürün alıyorlar; elbise dikiyorlar, bazen söküklerini yamıyorlar, fakat hayatlarının nasıl değişebileceği konusunda kafa yormuyorlardı. Yeni bir enogenez rüzgarı başlatan olaylar meydana gelinceye, yani XIV.

Yüzyıla kadar bu şekilde yaşamışlardı.

165. Kitleler Boyutunda Değişenler

Bu on yıl zarfında, yöneticiler kendilerine uygun müttefikler seçerken, halklar da birlikte yaşayabilecekleri, sonu gelmez, gereksiz savaşlara tutuşmayacakları dostlar seçmişlerdi. Bu husus, özellikle zafer kazanan, ama ondan faydalanamayan Moğollar için geçerliydi. Galiplerin büyük kısmı evlerine dönmüş ve daha 1243‟de Batu‟nun güçleri eriyip gitmişti.4

Çingis-han‟ın vasiyetine binaen, büyük oğlu Cuçi, ordusunun saflarını fethedilen ülke halklarıyla doldurma kararıyla, 4 bin kişilik bir Moğol savaşçı almıştı.5 Cuçi-han‟ın büyük oğlu Orda-İçen, otağını İrtış sahiline kurmuş ve yasaya binaen bin savaşçı almıştı. Bu Ak, yani büyük orda idi. Orda-İçen iktidardan vazgeçmişti. Üçüncü oğul Şeyban, Kök Ordası‟yla Tümen‟den ayrılıp Aral Gölü civarına göçetmişti. Onun de yanında bin savaşçı vardı. Büyük veya Altın Orda‟nın başı Batu‟nun hakkına ise topu topu iki bin asker düşmüştü: Ordunun savaş arabalarından sorumla Kinler (mobil Curçenler)6 ve Manghudlar.

Bu çekirdek orduya gönüllüler katılmıştı. N. Veselovskiy, muhtemelen doğru bir tahminle, bu gönüllülerin sayısını 25 bin kişi olarak göstermektedir.7 Sadık dostları olmadan böyle bir ulusun 240 yıl varlığını sürdürmesinin mümkün olmadığı âşikâr. Peki, kimdi bu Altın, Kök ve Ak ordaların taraftarları? - Kıpçaklar.

El-Ömerî‟nin Cuçi ulusuyla ilgili tasvirini, en dakik ve zekice yapılmış tasvir olarak kabul etmek gerekir:

“Eski dönemlerde bu devlet, Kıpçaklar‟ın topraklarıydı. Fakat Tatarlar buraları ele geçirince, Kıpçaklar‟ı kendi tebaaları yaptılar. Sonra Kıpçaklar‟la kaynaşarak, çoğaldılar. Toprağın üzerinde tabii ürün ve ırk olarak ne varsa, sanki onlarla aynı boydanmış gibi Kıpçak sayıldılar.”8 Buna, coğrafî determinizm denilebilir.

Bilindiği gibi, etnosun ekonomik ilişkiler sebebiyle landşaftlarla olan katı ilişkisi tartışılmaz.

Altın Orda Moğollar‟ı başından beri mutlak azınlık teşkil ettiklerinden, despotik bir rejim kuramazlardı.

Dolayısıyla Orda, devletin bünyesinde hücum unsurunu teşkil eden yerli etnosların meydana getirdiği bir konfederasyon tarafından yönetiliyordu. “Çerkesler, Ruslar ve Yaslar, bu ülkelerin sultanına karşı koyacak güce sahip değillerdi ve bu yüzden, başlarında kendi hükümdarları bulunuyorsa da, onun birer tebaası gibi (yaşıyorlardı). Bunlar, eğer ona (sultana) hediye ve peşkeşler sunarlarsa, onları rahat bırakıyor, aksi halde üzerlerine akınlar tertipleyip, muhasaralarla sıkıştırıyordu.”9

Moğollar, Ural sıradağlarının her iki tarafında yaşayan Asyalı düşmanlarıyla son derece katı bir şekilde hesaplaşıyorlardı. 1236‟da Yukarı Ural‟ın fethine şahit olan Macar rahip Jülian şöyle anlatıyor: “Onlar, her fethedilen hükümdarlıkta, kendileri için tehlike arzeden knâz ve devlet erkanını öldürüyorlardı.

Savaşabilecek köylü ve kasabalıları silahlandırarak, zorla ön saflara gönderiyorlar; diğerlerini ise toprağı işlemek üzere yerlerinde bırakıyorlar ve ön saftaki insanları Tatar adını kullanmaya zorluyorlardı.”10 Böylece

“Tatar” etnonimi, süper-etniksel anlamda yayılmaya başlamıştır.

Her savaşta görülebilecek katı tedbirler, muhtemelen vahşet olarak nitelendirilmektedir. Merkitler, 1201‟den 1216‟ya kadar Moğollar‟la aralıksız savaştılar. Başkirler, 1220‟den 1235‟e kadar durup dinlenmeden onlarla vuruştular. Bu, 34 yıl süren bir savaştı. Rusya‟ya düzenlenen sefer ise, sadece üç yıl vakit almıştı ve 1243‟e gelindiğinde, her iki tarafın da kabul ettiği bir barış sağlanmıştı. Rus knâzlarından bazıları Altın Orda‟ya gidiyor ve oradan Tatar gelinler alıp geliyorlardı.11 Aleksandr Nevskiy‟nin düşman Batı kampında gezinme denemesine son vermesi, simbioz diyebileceğimiz etnik temas sistemine zemin hazırladı.

Bu aşama, Özbek-han‟ın İslamı devlet dini olarak kabul ettiği 1312 yılına kadar sürdü.

Sıradan savaşçı ve smerdler, kendi ülkelerinde elde edemeyecekleri askerî kariyerler yapabilmek amacıyla farklı bölgelerden Orda‟ya gelip, ordu saflarında görev alıyorlardı.12 Altın Orda‟da her zaman bazı dolaplar dönüyordu, fakat 1273-1299 yılları arasında gâsıp Nogay‟la meşrû Çingizi hanlar arasında kıyasıya bir iç savaş yaşanmıştı. Bu iç savaşta en aktif rolü de Rus knâzları üstlenmişlerdi. Aleksandr Nevskiy‟nin oğullarından Dimitri ile Daniil Galitskiy‟nin oğlu Lev, Nogay‟ı13, Andrey Aleksandroviç ve amcası Vasili Yaroslaviç ise meşrû hanları destekliyorlardı. Böylesine gergin bir savaş ortamında, Rus knâzları Orda‟dan kopma imkanına sahip olmalarına rağmen, bunu yapmadılar.14 Hatta bağımsız Smolensk, Litva‟nın saldırganlığına karşı yardım alabilmek amacıyla kendi isteğiyle Cuçi ulusu bünyesine kabul edilme talebinde bulunmuştu. Tatar yardımı, batıdan gelen saldırıyı durdurmuştu.

Fakat mesele Doğuda da açık değildi. XIII. Yüzyılda Volga henüz “Rus nehri” değildi. 1220‟de Rusya‟nın sınır şehri, bir hücumla zaptedilen Mordva kalesinin yerinde yükselen Nijni Novgorod olmuştu. Oka‟dan Derbent ve Horezm‟e kadar Moğollarca fethedilen İslam ülkeleri uzanıyordu. Muhteşem İslam kültürü, Cuçi ulusunun politikasında hayli etkili olan birçok Moğol han ve baturlarını büyülemişti. Batu‟nun kardeşi Berke, Saray tahtına oturan ilk Müslüman olarak amcazâdesi İran İl-hanı Hülegü ile savaşa tutuşmuştu. Ne var ki Berke, Aleksandr Nevskiy‟le takışma riskini göze almadığı gibi, 1260‟da Saray‟da bir Ortodoks piskoposluğunun kurulmasına bile göz yummuştu. Tabii yine bu yüzden Nesturîler‟i acımasızca takibat altına alacaktı.

Berke‟nin yerine geçen Mengü-Timur, Moğollar‟ın geleneksel dini Bhon‟a sadıktı. Hatta gizlice Müslüman olan Nogay‟ın düşmanları Telebuga ve Tohta da öyleydiler. Nogay, 1280‟de tahta çıkan Tuda-Mengü hanın tasavvufa merak salıp, 1283‟de iktidarı eliyle iterek dervişliğe soyunması sayesinde kariyer yapmıştı.

Sonunda Prens Özbek, 1312‟de Tohta-han‟ı zehirleyerek, Ak Orda hanı İsbasmış‟ı (1315-1320) yendikten sonra İslamı Altın Orda‟nın resmî dini ilan etti. Atalarının dinine ihanet etmek istemeyen prensler ve noyonlar katledilmişti. Ruslar‟da din değiştirme mecburiyetinin yaygınlaşmaması, Rusya‟nın bağımsızlığının açık bir delilidir. Rus knâzlıklarında yaşayan putperestler de İslamı kabul etmeye zorlanmamıştı. Bütün bunlardan şu sonucu çıkartmak gerekir: Moğollar, bozkır süper-etnosuna karşı askerî zafer kazanmışlardı, ama ideolojik savaşı kazananlar Müslümanlardı.

Özbek-han‟ın reformlarının anlamını değerlendirmek zordur. Bozkır ulusunu tacir bir sultanlığa dönüştürmüş, böylece İtil boyu ulusları Müslüman süper-etnosu [İslam ümmeti] bünyesine dahil olmuşlardı.

Özbek-han‟ın dayanağı, Batu tarafından fethedilen, XIII. Yüzyılda “Sartaul ulusu” denilen ve Nogay‟ın askerî saflarını dolduran Polovesler‟in katliamından kurtulmayı başaran şehirli ahaliydi. Yeni rejime herkes baş eğmiş değildi elbette. Passioner Moğollar, Özbek‟e şu soruyu yöneltmişlerdi: “Sen bizden itaat ve saygı beklersin; peki, bizim inanç ve ibadetlerimize karşı bu tavırların nedir ve bizler, Çingis-han‟ın kanun ve Yasağını nasıl terkedip de Araplar‟ın dinine geçeriz?”15 Bu soruya verilen cevap, noyonların, bahşıların ve büyücülerin katledilmesiydi. Oldum olası dinî takibata şahit olmayan Büyük Bozkır, medeniyetin izharına

indirilen bu utanç verici darbeyle sarsılmıştı. Müslümanların “engizisyon” teşkilatı, Katoliklerinkinden hiç de geri değildi.

Hür vicdanını korumak isteyen kişi, kaçıp gitmek zorundaydı. Ama nereye? İran‟da henüz 1295‟de Gazan-han İslamı kabul etmişti. Mısır ve Suriye‟de Memlükler hâkimdi. Bunlar Moğollar tarafından satılan ve orada iktidarı ele geçiren Kıpçaklar‟dı. Ellerine düşecek bir Moğol, ancak ölümlerlerden ölüm beğenebilirdi. Batı Avrupa, Orda ile sürekli soğuk savaş halindeydi. Farklı dinlere tahammüllü Yüan hanedanının iktidarda olduğu Çin‟e ulaşmak ise, yolun uzunluğu ve zorluğu dolayısıyla pratikte mümkün değildi. İslamdan nefret eden Tatarlar‟ın sığınabilecekleri ve dostça karşılanabilecekleri tek yer, eski geleneklere bağlı olan ve yarım asırdır yan yana yaşayan (çoğu karma evliliklerden dünyaya gelmiş insanların yaşadığı) Rus knâzlıklarıydı.16 Böylece Rusya‟da Aksakoff, Alyabyeff, Apraksin, Arakçeyeff, Arsenyeff, Ahmetoff, Babiçyeff, Balaşoff, Baranoff, Basmaloff, Baturin, Beketoff, Berdiyeff, Bibikoff, Bilbasoff, Biçurin, Boborıkin, Gogol, Godunoff, Gorçakoff, Gorşkoff, Derjavin, Yepançin, Yermolayeff, İsmailoff, Kanterimoff, Karamazoff, Karamzin, Kireyevkiy, Korsakoff, Koçubey, Kropotkin, Kurakin, Kurbatoff, Milukoff, Miçurin, Rahmaninoff, Saltıkoff, Stroganof, Taganseff, Talızin, Taneyeff, Tatişçeff, Timaşyeff, Timirazeff, Tretyakoff, Turgeneff, Turçaninoff, Tütçeff, Uvaroff, Urusoff, Uşakoff, Hanıkoff, Çaadayeff, Şahovskoy, Şeremetyeff, Şişkoff, Yusupoff’lar ortaya çıktı.17

Daha önceleri Zalesski Ukraynası denilen Velikorossya, Volga-Oka nehirleri arasındaki bölgede kalmaktadır. Ahalisi, Merya ve Kriviçler‟in Vyatiç ve Muromalar‟la karışımından meydana gelmiştir.

XIII.Yüzyıldan itibaren ise bu karışama Türk unsurlar da girmiştir. Malaya Rusya, Dinyeper‟in sağ sahilindedir.

Slavyan ve Türk (Poloves ve Tork) sübstratlar buraya yerleşmişlerdi.

Bu liste, sadece Rus-Tatar kırması olarak dünyaya gelen ve çerçevenin dışına taşan adların yalnızca bir kısmını ihtiva etmektedir. Güneydoğu uçlarına yerleştirilen pek çok sıradan asker, sınır birlikleri sayılıyordu ve tıpkı Polonyalı “işkenceci szlachtalar” gibi odnodvorets* - dvoryanların18 bel kemiğini teşkil ediyorlardı.

Sadece Rusya İmparatorluğu sistemini basitleştiren II. Yekaterina, onları devletçi köylüler bünyesine soktu.

Odnodvoreslerin bölgesi, hem yeni şekil-lenen iki etnosun, yani Velikorus ve Tatarlar ve hem de iki süper-etnos, Ortodokslar ve Müslümanlar arasındaki irtibat noktası haline gelmişti.

* Odnodvorets : 18. Yüzyıl Rusyası’nda küçük toprak sahiplerinin teşkil ettiği birlik üyesi ( çev.).

166. Gerçekler ve Değerlendirmeler

Yukarıda anlatılan olayların birbiriyle bağlantıları ve yol açtıkları sonuçlarda, tarihin mutlak temeli vardır ve bu temel olmadan hiçbir bina kurulamaz, ama temelin içinde faraler dahi yaşayamazlar. İnsanlara lazım olan ise, pencereli duvarlar, çatı ve iç bölmelerdir. Tarihte sonuncuların rolünü analiz, yani sebep-sonuçların ortaya çıkarılması ve bu analizi inceleyen biz torunları ilgilendiren çağların taklidi-sentez alır. Bu taklitler, asla aynı değerde olmamakla birlikte, farklı şekillerde gerçekleşirler.

XIII. Yüzyıl ortalarında iki güçlü sistem zirvedeydi:

1) Papalığın menfur düşmanı İmparator II. Friedrich‟i mağlup eden, German İmparatorluğu‟nun parçalanması konusunda son da beyi indiren ve bilahere Gibellinler‟in son dayanağı Sicilya Krallığı‟nın işini bitiren Papa IV İnnocent teokrasisi;

2) 1260-1264 yıllarında, Çingis‟in iç passioner gerginlikler sebebiyle parçalanan torunlarının Moğol ulusu.

İşte bu iki dev arasında geleceğin iki küçük etnosu ortaya çıkmıştı: Litvanlar19 [Litovlar] ve Velikorosslar.20 Onların doğuşu değilse bile, ana rahmine düşüşleri şu iki unutulmaz adla bağlantılıdır:

Mindovg ve Aleksandr Nevskiy. İnsanlar bugün bile hâlâ onları anarlar ki, sebepsiz değildir.

Yarım asır Haçlıların Pribaltık halklarına karşı düzenledikleri muzaffer seferlerle geçmiş ve 1250‟de, göründüğü kadarıyla, nihai bir zaferle sonuçlanmıştı: Litvanya knâzı Mindovg, Latin âdetlerine göre vaftiz olmuş ve bu da görünüşte onu Romalı papanın müttefiki haline getirmişti. Yine aynı yıl Daniil Galitskiy de papanın elinden krallık tacını alarak Malaya Rusya‟nın (Rex Russae minoris) kral knâzı olmuştu. Doğu yolunun açık olması hasebiyle, papa elçilerinin Aleksandr Suzdalskiy ve Aleksandr Novgorodskiy‟i kendi saflarına çekmeyi denedikleri, fakat ancak geçici başarılar elde ettikleri düşünülebilir. Hristiyanlığı kabul etmiş gözükerek papayı oyalayan Litvanya knâzı, Orden‟le girdiği savaşta putperest Jmudlar‟ın yardımını sağlamış, Durba Gölü‟nde şovalyeleri ezici bir hezimete uğrattıktan sonra, Katoliklikten vazgeçip, daha önce sarayında bulunan tüm Katoliklerin kellesini vurdurmuştur.21 Diğer yandan Aleksandr ve Mindovg da Alman şovalyelerinin doğuya düzenlediği saldırılara karşı ittifak teşkil etmişlerdir. Orda‟ya giden Aleksandr, Batu‟nun kardeşi ve varisi Berke-han‟la ittifak konusunda anlaşmış, Livon ordenini tarumar etmiş, fakat..

aynı yıl ve aynı gün 43 yaşındaki Mindovg parça parça edilmiş, akranı Aleksandr ise ölmüş; Orden‟e karşı sefer düzenlenememiştir.

Galiba Almanlar‟ın istihbarat örgütü de kötü değildi. Yaroslav Vsevolodoviç‟in ölümünden sonra, hançerler ve zehir en gerektiği anda devreye sokulmuştu. Livonya ayakta kalmayı başarmıştı, ancak savunmaya geçmek zorundaydı. Novgorodlular Rakovor, Litvanlarda Karuzen‟de Haçlı şovalyelerini mağlup etmişlerdi. Alman feodaller, artık Livonya‟ya gitmek istemiyorlardı.22 Çünkü savaş, hem tehlikeliydi, hem de perskpektif değildi. Yine 1261‟de Nikealı Grekler Konstantinopolis‟i istirdat etmişler, Mısırlı Memlükler Filistin‟de ardı ardına kaleler fethetmeye başlamışlardı. Latin haçlı bayrağı altında başlatılan kolonial yayılma, hem kuzeyde, hem de güneyde akamete uğramıştı.

Olayların bu şekilde gelişmesi, o dönemde yaşayanlar için hayli beklenilmedik bir şeydi, fakat daha sonraki araştırmacıların ciddi ilgisini çekmişti. M. T. Paşuto, meseleyi, iki nokta-i nazardan derinlemesine incelemiştir. Bu bakış açısından birisi kendisine aittir. Diğeri ise “gayr-ı sahih” görüşü yansıtır. Ona göre bu sonuncusunu savunanlar arasında Polonyalı tarihçi İ. Uminskiy ve Alman tarihçi A. M. Ammann da vardır.

İ. Uminskiy‟e göre Papa IV. İnnocent “Daniil‟e yardım etmek için her şeyi yaptı. Tatarlar‟a tekrar yazarak, zırhlı ve haçlı şovalyeleri kullanmayı denedi. Çek-Macar ihtilaflarına son verdi. Litanyalı Mindovg‟u vaftiz edip, taçlandırdı. Suzdallı Aleksandr‟la muhabere etti.

Çekya, Morovya, Polabs toprakları, Pomorye ve Polonya‟dan haçlı seferleri tertiplemeyi tasarladı. Haçlı

Çekya, Morovya, Polabs toprakları, Pomorye ve Polonya‟dan haçlı seferleri tertiplemeyi tasarladı. Haçlı