• Sonuç bulunamadı

İyiliği Tavsiye Edip Kötülüklerle Mücadele Eden Bir Toplum

Belgede Kur'an'ın önerdiği vasat ümmet (sayfa 134-140)

3. Kur'an'da Önerilen Vasat Ümmetin Nitelikleri

4.4. İyiliği Tavsiye Edip Kötülüklerle Mücadele Eden Bir Toplum

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: "İçinizden, insanları hayra çağıracak, iyiliği emredecek,

kötülükten alıkoyacak bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir"552

"...İyiliği emretmek ve fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın, günah

islemek ve düşmanlık yapmakta yardımlaşmayın. Allah’tan korkun, çünkü Allah’ın azabı çok şiddetlidir"553

Müslüman sadece iyi olan değil, aynı zamanda başkalarının iyiliğini de isteyen, onlara iyiliği tavsiye eden, kendilerine iyilik için yol gösteren insandır. Hatta kötülüklerden sakındırmak da sonuç itibariyle iyilik demektir.

"Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirinin yardımcılarıdır. İyiliği emreder, Fenalıktan alıkorlar, namazı gereği üzere kılarlar, zekâtı verirler. Allah ve Resulüne itaat ederler”554

Dini bir terim olan, “emr-i bi’l-ma’ruf, nehy-i ani’l-münker,” İslâm’ın sosyal hayata yansıması açısından çok önemli bir yere sahiptir.Maruf, dinin emrettiği; münker, dinin yasakladığı şey demektir. Başka bir deyimle Kur'an ve sünnete uygun düşen şeye maruf; Allah'ın râzı olmadığı, haram olan ve günah sayılan şeye de münker denilir.555 Yani marufu emretmek, iman ve itaata çağırmak; münkerden nehyetmek de, küfür ve Allah'a baş kaldırmaya karşı durmak ve doğruyu savunup yüceltmektir.556

Hami Yazır yukarıda mealini verdiğimiz Âl-i İmran 104. ayetin tefsirini şöyle yapmaktadır: “marufun emredilmesi ve münkerden men edilmesi işi bütün İslâm ümmetine farz kılınmıştır. İslâm uleması bu görevi ümmet içinden bir grubun yapmasıyla diğerlerinden sorumluluğun kalkacağını, ancak hiç kimsenin yapmaması halinde bütün müslümanların sorumlu ve günahkâr olacağını söylemiştir.”557

552 Âl-i İmran 3/104 553 el-Maide 5/2 554 et-Tevbe 9/71

555 el-Isfahani, Müfredât,s.505; Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, IV, 2357 556 Beydâvî, Envârü't-Tenzil, II,232

Diğer bir ayet-i kerimede yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten

vazgeçirmeye çalışır ve Allah'a inanırsınız...”558

Müminler, dünyadaki en hayırlı toplumdur ve iyiliği emreden, kötülükten alıkoyan en güzel ahlâkla yetişmişledir.. Bu toplumun korunması için, bu ayetlerle dinin en önemli ilkeleri olan iyiliğe, doğruluğa, güzelliğe, çağırmak emredilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin; buna gücü

yetmezse diliyle onun kötülüğünü söylesin; buna da gücü yetmezse kalbiyle ona buğz etsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir”559

İyiliği emretmek, kötülükten alıkoymak sorumluluğunun ağır bir yük olduğunu Hz. Peygamber (s.a.v.)'in şu buyruğu ortaya koymaktadır: “Bana hayat bahşeden Allah'a

andolsun ki, siz ya iyiliği emreder kötülükten alıkoyarsınız ya da Allah kendi katından sizin üzerinize bir azap gönderir. O zaman dua edersiniz fakat duanız kabul edilmez”560

Ayrıca şu âyet de ibretle düşünmeyi gerektirmektedir:"...onlar, (İsrailoğulları)

birbirlerine hiçbir münkeri yasaklamadılar. Yemin ederiz ki yapmakta oldukları şey çok kötüydü...”561

Hz. Peygamber'in çeşitli buyruklarında müslümanların her birinin birer çoban olduğu, elleri altındakilerden sorumlu bulunduğu, mü'minler arasında canlı ve sürekli bir toplumsal birliktelik ve beraberliğin olması, dâima zayıfın hakkının güçlüden alınmasından yana tavır takınılması gerektiği ifade edilmektedir.

Bir toplumda iyiliği emreden, kötülükten men edenler olmazsa, giderek münker olan işler birer kural haline, bir yaşam biçimi haline gelirler. Şeytanlar hak ile bâtılı karıştırır, doğruyu bozarlar; insanlara Allah'ın emir ve yasaklarını unuttururlar. İyiliği emretmek, kötülüklerden alıkoymak görevini İslâm ümmeti içinden öncelikle âlim olanlar üstlenir. Fakat müslümanların her zaman marufu emretmeleri, münkerden sakındırmaları mümkün olmaz; karşılarına münker toplumun emir ve yasakları çıkarılır. İşte bu noktada müslümanlar için şu buyruk geçerlidir: "Ey iman edenler siz kendinize

bakın; doğru yolda iseniz sapıtanlar size zarar veremezler”562

558 Âl-i İmran 3/110 559 Müslim, “ İman”, 78

560 Ebû Dâvûd, “ Melâhim”, 16; Tirmizî, “ Fiten”, 9 561 el-Mâide 5/78-79

Gerçekte maruf-münker görevi, en başta insanın kendisinden başlayarak yapılır. Bazı insanlar her devirde, Resule itaati söylerler, kendileri itaat etmezler; sadakayı emrederler, kendileri vermezler. İşte şu ayet-i kerimede onlar uyarılmaktadır: "Kitabı

okuyup durduğunuz halde kendinizi unutur da başkalarına mı iyiliği emredersiniz? Düşünmez misiniz?” 563 İyiliği emredip kendileri yapmayanlar için hesap gününde dudaklarının ateşten makaslarla kesileceği haberi verilmiştir.564

Diğer bir konu, İslâm davetini insanlara ulaştırırken, güzel bir üslupla bunu yapmak gerekmektedir. Bunun üslubu da Rabbin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağırmak,

insanlarla en güzel şekilde tartışmak, azgınlara bile yumuşak söz söylemektir.565

Hz. Lokman'ın oğluna öğüdü her zaman ve mekanda uyarıcının hâlini beyan eder:

"Yavrum, namazı gereği üzere kıl; iyiliği emret ve fenâlıktan alıkoy. Bu hususta sana isabet edecek eziyete katlan. Çünkü bunlar kesin olarak farz kılınan işlerdir”566

Ebû Musa (r.a)'dan rivayet edildiğine göre, Peygamber Efendimiz:

"Her müslümana sadaka vermek vâciptir, " buyurdu. Oradakiler: Yâ Resulullah! Eğer sadaka olarak verecek bir şey bulamazsa ne yapar, söyler misiniz? dediler. "Çalışır, elinin

emeği ile kazandığını hem kendisi harcar hem de sadaka olarak verir, " buyurdu.

Çalışmaya gücü yetmezse ne yapar, ne dersiniz, denildi. "Sıkıntıya düşmüş bir muhtaca

yardım eder, " buyurdu. Böyle bir yardıma da gücü yetmezse, denildi. "İyilik ile, yahut hayır ile emreder" buyurdu. Bunu yapmaya da kudreti yetmezse, denildi. "Kötülükten kendisini sakındırır, bu da onun için bir sadakadır”567 buyurdu.

Bir insanın bizzat kendisine ve aile bireylerine karşı görevlerini yerine getirmesi bir iyiliktir. Komşusu ile olan ilişkilerinde kırıcı olmaması, ona her konuda yardım elini uzatması bir iyiliktir. Bir yoksulun, bir yetimin yedirilip giydirilmesi ve barındırılması nasıl maddî iyilikse, güler yüz ve tatlı sözle gönüllerinin alınması, sevgi ile başlarının okşanması da bir iyiliktir. Üzgün ve dertli birini teselli etmek, bildiklerini bir başkasına öğretmek, çevremizdekilere doğru yolu göstermek, hasta, yaşlı ve kimsesizleri ziyâret etmek bir iyiliktir. Her konuda çevremizdeki insanların yardımına koşmak; hasta, yaşlı ve sakat kardeşlerimize taşıtlarda yer vermek, elinden tutup yolda karşıdan karşıya geçirmek, bir yolcuya, bir misafire gideceği veya aradığı yeri göstermek iyiliktir. Sokakta, caddede, mahallede, çarşıda, pazarda taşı, çamuru pisliği, dikeni, kısaca insanlara eziyet veren ve 563 Bk. el-Bakara 2/ 44 564 İbn Kesir,Tefsir,I,86 565 en-Nahl 16/ 1 25; Tâhâ 20/43 566 Lokman 31/17 567 Müslim, “ Zekât”, 55

tiksinti uyandıran bir şeyi ortadan kaldırmak iyiliktir. Çöpü, süprüntüyü başkalarını rahatsız etmemek için ortada bırakmamak iyiliktir. Yaşlı yahut hasta birinin işlerini görmek iyiliktir. Kısaca Allah ve Resulünün bizden yapılmasını istedikleri, akıl ve vicdanın hoş gördüğü bir şeyi yapmak iyiliktir. Hatta kötülükten sakınmak ve başkalarına kötülük yapmamaya çalışmak da iyiliktir. Bütün bu iyilikler de "sadaka"dır. Bütün bunların ötesinde Allah ve Resulünün emir ve yasaklarının tümünü yaşamak ve bu hükümleri yeryüzünde hakim kılıp uygulamak için uğraşmak iyiliktir.

Sayılmakla bitirilemeyecek kadar çok olan iyiliklerin bir yarış havası içinde yapılması her müslümanın görevidir. Herkesin yapabileceği bir iyilik de mutlaka vardır. Hatta, müslüman, yalnız bu iyilikleri yapmakla kalmamalı, başkalarının da bunları yapmasına yardımcı olmalıdır. Onları iyilik ve yardım konusunda teşvik etmelidir. Çünkü Allah Teâlâ, iyilik yapmak, kötülükten sakındırmak hususunda yardımlaşmamızı emretmiştir. Allah için iyilik yapan kimsenin mükâfatını da, şüphesiz O verecektir.

İyilik yapmak ve bu konuda yardımlaşmak kadar, kötülükten sakındırmak da müslümanların görevleri arasındadır. Mü’min kişi gördüğü kötülükleri, ister büyük ister küçük olsun, eliyle düzeltmeye, o fenalığa engel olmaya çalışmalıdır. Bunu yapamayanların kötülük yapanlara nasihat etmeleri, yaptıklarının çirkinliğini anlatmaları, sözle onları kötülükten vazgeçirmeye çalışmaları gerekir. Eğer böyle davranılırsa kötüler ve kötülükler azalır. İyilik yaygınlaşır. Toplum huzur bulur. Aksine davranış kötülüklerin salgın gibi her tarafa yayılmasına, toplumun içten çökmesine sebep olur. Bunun içindir ki dinimiz, iyiliği emir ve kötülükten alıkoymayı müslümanların yapmaları gereken en önemli görevleri arasına almıştır.568

“Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü men eden bir topluluk bulunsun...”569

İnsanları kötülüklerden nehyetmek, müslümanın en önemli görevlerinden biridir. Bu görev yerine getirilmediği takdirde, yeryüzü fesada uğrar, tefrika çıkar ve tebliğ müessesesi zaafa uğrar. Allah Teâlâ münkerden nehyetme ve dolayısıyla ma'rufu emretme görevini terk eden topluluğu alçaltır. İnsanoğlu ne zaman münkeri nehyetmeyi bırakırsa, Allah'ın şu ayette buyurduğu gibi, münkeri emretmeye başlarlar.

568 Çetin, Osman, “İyilik”, ŞAİA ,IV,205 569 Âl-i İmran 3/104

"Kim, şeytanın adımlarına uyarsa, şunu bilsin ki, şüphesiz o fuhşiyâtı ve münkeri

emreder"570.

Ashâb-ı Kiram'dan Osman b. Maz'un'un şöyle dediği nakledilmiştir: "Ben, başlangıçta sırf Rasulullah (s.a.v.)'den utandığım için müslüman olmuştum. Bir gün Hz. Muhammed bana bir şeyler söylerken, birden gözünü gökyüzüne dikti, sağından aşağı indirdi. Sonra bunu bir defa daha tekrar etti. Sebebini sorduğumda, şöyle cevap verdi: "Seninle konuşurken Cebrail sağımdan geldi ve şu âyeti getirdi”: "Şüphesiz Allah adaleti,

ihsanı, yakın hısımlara sılayı ve muhtaç oldukları şeyleri onlara vermeyi emreder, çirkin işleri ve fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”571Bunun üzerine Osman (r.a), imanın kalbine yerleştiğini ve durumu Ebû Tâlib'e haber verdiğini bildirir. Ebû Tâlib; "Ey Kureyş topluluğu, yeğenim Muhammed'e uyunuz, eğer ona uyarsanız doğru yolu bulmuş olursunuz. O, size yüksek ahlaktan başka bir şey emretmiyor" dedi. Bunun üzerine, Rasûlüllah (s.a.v.): “Ey amcacığım! İnsanların bana

uymasını istersin de, kendini dışta mı tutarsın” dedi. Ebû Talib, İslâm'ı tasdik etmeyince

Hz. Peygamber üzülmüştü. Bunun üzerine şu âyet indi:572 "Ey Muhammed! Sen

sevdiklerine hidayet veremezsin. Fakat Allah kime dilerse, ona hidayet verir"573

İslâm toplumunun sağlıklı bir yapıya kavuşup bu halinin devamını sağlamak için

"iyiliği emir ve kötülükten nehiy" esasını getirmiştir. Bir İslâm toplumunda, müslüman,

daima iyi, güzel ve hayırlı olan işlerin yanındadır. Kötü, çirkin ve zararlı olan işlerin de tabii olarak karşısında bulunur. Böylece, İslâm toplumunda kendiliğinden iyilikler güç bulur ve yayılır. Kötülükler ise güçlenme imkanı bulamaz.

İnananların nitelikleri bir âyette şöyle belirlenir: "İnanan erkek ve kadınlar

birbirinin dostudurlar. Onlar iyiliği emreder, kötülükten ise nehyederler. Namazı kılarlar, zekâtı verirler. İşte Allah, onlara rahmet edecektir”574

Başka bir âyette, İsrail oğullarının, işlemekte oldukları kötülüklerden birbirlerini vazgeçirmeye çalışmamaları, isyan etmeleri ve aşırı gitmeleri yüzünden lânete uğradıkları bildirilir.575

570 en-Nûr 24/21 571 en-Nahl 16/90

572 Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, V, 3118 573 el-Kasas 28/56

574 et-Tevbe 9/71 575 el-Mâide 5/78-79

Kötülüğe engel olmada izlenecek yolu Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle belirlemiştir:

"Sizden biriniz bir kötülük gördüğü zaman onu eliyle değiştirsin. Buna gücü yetmezse diliyle onun kötü olduğunu söylesin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle o işi kötü görsün. Bu sonuncusu, imanın en zayıf derecesidir”576

Toplumda görülen kötülüklerle mücadele edecek olan kimsenin akıllı olması, ergenlik çağına ulaşması, müslüman olması ve kötülüğe engel olabilecek güce sahip olması gerekir. Akıllı ve ergin olmayan kimse İslâmî emir ve yasaklarla yükümlü değildir. Bu yüzden iyiliği emir kötülükten nehiy ile de yükümlü bulunmaz. Uyarıcının mü'min olması tabiidir. Çünkü dini inkâr eden ve din düşmanı olan kimse nasıl irşad görevi yapabilir? Diğer yandan kendisi İslâmî emir ve yasaklarla amel etmeyen kimse de başkası üzerinde nasıl etkili olabilir? Bu yüzden bir kısım bilginler fasık kimsenin, başkalarını kötülükten menetme hakkına sahip olmadığını söylemişlerdir. Dayandıkları delil şu ayetlerdir:

"Siz, insanlara iyiliği emreder de, kendinizi unutur musunuz?”577

"Ey iman edenler! Yapmadığınız şeyleri başkalarına niçin söyler durursunuz?”578

İslâm toplumunda bir kötülüğe karşı gelmeyi gerektiren şartlar şunlardır:

1. Fiil gerçekten kötü olmalıdır. Bunun ölçüsü ise, iş ve hareketin İslâm nazarında

sakıncalı ve kötü olmasıdır. Münker terimi, ma'siyet teriminden daha kapsamlıdır. Şöyle ki; bir kimse, bir çocuğun veya akıl hastasının içki içtiğini görse, buna engel olmaya çalışması gerekir. Yine bir akıl hastası başka bir akıl hastası ile cinsel ilişki halinde görülse men edilir. Halbuki bu fiiller çocuk veya akıl hastası için ma'siyet değildir. Münker, sadece büyük günahlara hâs bir terim de değildir. Bu yüzden örneğin, umûmî banyoda avret yerini açmak, kimsenin bulunmadığı yerde yabancı bir kadınla yalnız kalmak veya ona ısrarla bakmak gibi küçük günahların hepsi de münkerdir.

2. Kötülüğün bir araştırma ve tecessüs olmaksızın açık olması gerekir. Evinde her

hangi bir günahı gizlice işleyen ve kapısını kapalı tutan bir kimsenin ma'siyetini öğrenmek için gizlice gözetlemek ve baskın yapmak caiz olmadığı gibi, başkalarının günahlarını anlatmak, onları ifşa ederek rencide etmek de caiz değildir.

Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Ey iman edenler, zannın birçoğundan kaçının. Çünkü

zannın bir bölümü (yani başkasını kötü zannetme) günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Kiminiz de, kiminizin arkasından çekiştirmesin. Sizden her hangi biriniz ölü

576 Müslim, “ İman”, 20 577 el-Bakara 2/44 578 es-Saf 61/2

kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Tiksindiniz, değil mi? Allah'tan korkun. Çünkü Allah tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir”579

Hz. Ömer, devlet başkanlığı sırasında, bir evden gelen sesler üzerine, duvara tırmanıp içeri bakmış ve ev sahibini kötü bir durumda görmüştü. Onu bu kötülükten men etmek isteyince ev sahibi Hz. Ömer’e hitaben şöyle dedi:

-Ey mü'minlerin emiri! Eğer ben bir yönden Allah'a isyan etmişsem, sen üç yönden Allah'a isyan etmiş bulunuyorsun. Hz. Ömer onlar nelerdir diye sorunca şu cevabı verir:

-Allah Teâlâ, "Tecessüs etmeyin”580 buyurmuştur. Halbuki sen tecessüs ettin. Allah Teâlâ "İyilik evlere arkalarından girmek değildir”581 buyurmuşken, sen duvardan girdin. Yine Cenab-ı Hak, "Ey iman edenler! Kendi ev ve odalarınızdan başka evlere, sahipleriyle

alışkanlık sağlayıp izin almadan ve selâm vermeden girmeyin"582 buyuruyor.

Bu savunma karşısında Hz. Ömer, ceza uygulamamış, ancak tevbe etmeyi şart koşmuştur. Bu yüzden Hz. Ömer minberde hutbe okurken Ashab-ı kiramla istişare amacıyla, devlet başkanı veya hâkimin münkeri bizzat görmesi halinde, şahit aramaksızın ceza uygulayıp uygulayamayacağını sormuş, Hz. Ali, böyle bir durumda da iki âdil şahidin gerekli olduğuna işaret etmiştir.583

Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, her Müslüman imkânları ölçüsünde dinin emir ve yasaklarına uymalı ve etrafında etkileyebileceği insanların da uyması için çalışmalıdır. Eğer bir toplumda insanlar birbirlerine iyiliği tavsiye edip kötülüklerden uzaklaştırmaya gayret ediyorsa, o toplum huzur ve sükûnet hâkim olduğu vasat bir toplum olur.

Belgede Kur'an'ın önerdiği vasat ümmet (sayfa 134-140)